@dikenligul
|
"Dicle hanım çocuklarımız neredeyse bir senedir arkadaş ama ben sizi tanımıyorum. Rahatsız olmamanızı umarak bir şey sorabilir miyim?" "Buyurun Hasan bey" "Yağmurun babasıyla ayrı mısınız?" "Yağmurun babasıyla ayrı değiliz sadece uzağız." "Uzak mı? Peki kendileri nerede" Bu adam çok meraklı olmaya mı başlamıştı.? "Yurt dışında hayallerinin peşinde koşuyor.." "Peki ne zaman gelecek?" Soruların ardı ardına sorulması biraz rahatsız etmişti beni. Her verdiğim cevap sonrası konuşmanın sonu olmasını diliyordum. Ancak Hasan bey benimle aynı düşüncede değildi. Sürekli kabuk tutan yaramı kaşıyordu. "Hayallerini gerçekleştirince.." "Hayaller bazen öteki taraf için can sıkıcı olabiliyor. Değil mi Dicle hanım?" Hasan Beyin yere dalıp söylediği şeyle onun da kabuklu bir yarası olduğunu anladım. Soru sorma sırası artık bendeydi. "Sizin eşiniz?" diye soran gözlerle baktım. "Eşim Banu. O da hayallerinin peşimden gitti. Biz üniversite biter bitmez kaçarak evlendik, Banu moda tasarımı okumuştu. Evlendikten sonra aniden Mert doğdu. Mert daha bir yaşındayken karım tekrar hamile kalmış ama bu çocuğu bana söylemeden aldırmış. Sırf yurt dışında kazandığı bursu için Mert'i de beni de terk etti." Hasan beyin gözlerinde üzüntünün yanında özlemde gördüm. Geri de kalanlar hep mi özleyen olurdu? "Dediğiniz gibi çok gençmişsiniz. Karınız bir anda iki bebeğin sorumluluğun almaktan korkmuş evet bebeği aldırmakla büyük bir hata yapmış, ama inanıyorum ki o da çok üzülmüştür. Peki şimdi ne yapıyormuş haberiniz var mı?" "Hala yurtdışında bir moda evinde çalışıyormuş ara sıra Mert'in fotoğrafını istiyor. Başlarda göndermek istemesem de bu bir senedir gönderiyorum." "Peki ailenizle görüşüyor musunuz? Mert babaannesini dedesini tanıyor mu?" "Maalesef annem ve babam bana hala kızgın bu yüzden oğlumla tek başınayım." "Üzüldüm şimdi." Gerçekten de üzülmüştüm. Tamam benim de kocam yoktu, ama Asi vardı. Meriç vardı. Annem, babam şükür ki benden yüz dönmemişti. "Dicle hanım hafta sonu müsaitseniz çocukları lunaparka götürebilir miyiz..?" "Biz mi?" Şaşırmıştım ancak Hasan beyin de ne yapmak istediğini yavaşça anlamaya başlamıştım. "Dicle hanım beni yanlış anlamayın öyle zampara biri değilimdir. Sizi kendime yakın görüyorum özellikle Yağmura yaptığınız annelik onu tek başına bu kadar sevgi dolu yetiştirmeniz taktire şayan. Bu yüzden ben sizi tanımak istiyorum.." Hasan beye sinirlenmeye başlamıştım. "Ben size kendimi tam olarak açıklayamadım sanırım Hasan Bey. Yağmurun babasıyla ayrı değiliz sadece uzağız. Bu uzaklık mesafeden kaynaklanıyor yoksa benim kalbim hala ona yakın. Ne zaman geleceğini bilmiyorum evet ama hiç gelmeyecek olması onu sevmeme engel değil. Ben onu o olmadan severim. Lütfen bir daha böyle şeyler demeyin bana." "Özür dilerim, ben sadece bir an belki dedim ama sizin kocanızı bu kadar sevdiğinizi bilmiyordum." Diyerek yüzünü yere eğdi. "Hasan bey özür dilenecek bir şey yok, ben sizi anlıyorum gerçekten, siz Merttin bir annesinin olmasını hatta anne şefkati görmesini istiyorsunuz. Çevrenizde şu an için örnek model olarak ben varım. Bu yüzden böyle düşünmeniz normal. Kaldı ki Mert annesiz değil ki onun annesi var. Eminim ki sizden ve Mertten ayrılmak onun da canın yakıyordur. Bu hayatta hepimizin hayali vardır Hasan bey. Benimde vardı. Fırat'tan bir çocuğum olmasını çok istedim. Sizin de varmış ki üniversite biter bitmez karınızla evlenip Mert'i dünyaya getirmişsiniz. Hayalini gerçekleştirememek karınızı çok üzerdi. Sizi ve çocuğunuzu kendi mutsuzluğuna çekmeyip hayallerine yönelmiş. İnanın bana hayallerine ulaşıp dönerse daha mutlu bir evliliğiniz olur. Sadece o gün için onu yargılamayın ve onu dinlemeye hazır olun ve lütfen bu konuştuklarımız çocuklarımızın arasına mesafe koymasın" diyerek gülümsedim. "Ben çok teşekkür ederim. Sen gerçekten çok güzel bir anne çok anlayışlı bir insansın.. Uzaktan sevmek herkesin işi değildir. Kaldı ki sevdiğinin hayalleri için kendi mutluluğundan vazgeçmen inanılır gibi değil" "Ben mutluluğumdan vazgeçmedim ki bak benim mutluluğum orada" diyerek elimle Merte kıkırdayan kızımı işaret ettim. "Evlat bu hayattaki en büyük mutluluktur." dedi Hasan bey beni onaylarcasına.. ........................................... "Anniş geç kalıyoruz hadii" diye bağıran kızımla kafamı arabanın bagajına yerleştirmeye çalıştığım valizlerden kaldırdım. "Demesi kolay Yağmur hanım. O kadar çok oyuncak aldın ki valizler bagaja sığmıyor. Benden fazla olan kıyafetlerini de saymıyorum bile" "Ay anniş ne yapsaydım. Hepsi çok önemliydi." diyerek ellerini ağzına kapatıp kıkırdadı. "Bu valizler bütün enerjimi emdi bu yüzden seninle çene yarıştıramayacağım Yağmur Rüya Tekiner" "Anniş kızdın mı bana yine tüm adımla seslenmeye başladın." Kızımı arkadaki çocuk koltuğuna oturtup kemerini taktım. "Kızdım küçük hanım ama öpersen belki kızgınlığım gidebilir." Yağmur gülerek yanağıma ıslak bir öpücük kondurdu. "Hadi anne bas gazaaaa!" "Yağmur Rüyaa bas gaza da ne kızım sen İsmail Yk mısın? Bir eve gidelim Asi teyzenin kulağını çekeceğim. Sana böyle konuşmayı o öğretiyor dimi?" "Yoo" diyerek gözlerini kaçırdı. "Şey yani anniş dedemi özledim gidebilir miyiz artık?" İşte isteyince uslu olabiliyordu kızım. Yol boyunca şarkı söyledik güldük eğlendik sonunda İstanbul'daydık evimizde.. Yağmuru ilk kez öğrendiğimizde annem babama söylememizi istemese de ben bunu babamdan saklamak istememiştim. Bir gece aile yemeğinden sonra babama ilaçlarını attırmış yağmura hamile kaldığımı ve nikahı iptal etme nedenimi anlatmıştım. Babam ilk duyduğunda yıkılmıştı. Hala gözlerimin önünden o an gitmez. Bir ay boyunca hiç yokmuşum gibi davrandı bana .. Karnım yavaştan belli olmaya başladığında babamın anneme aldığı Antalya'da ki eve gitmek için yola çıkacakken babam bana ağlayarak sarılmıştı. İşte elleri ilk o zaman şişmeye yüz tutmuş karnıma gitmişti. O gün annemde benle gelmişti. Bundan sonra dönüşümlü yanımda kalıyorlardı. Hamileliğim riskli geçmişti. Bu yüzden bazen babam bazen annem bazen Asi yanımda kalıyordu. Yağmuru kucağıma alana kadar çok zorluk çekmiştim. Bu zor zamanlarımda ailem yanımdaydı. "Biz geldik" diyerek elimdeki valizi kapının önüne bıraktım. "Kızım hoş geldiniz" diyerek önce Yağmuru kucaklayan babama bakakaldım. Kızımı duyupta benimle bir ay konuşmayan sert adam zamanla torununa aşık pamuk dede olmuştu. "Dedeee seni çoook özledim. Hem de bu kadar" diyerek kolunu açan kızıma gülerek baktım. "Bende seni bu kadar özledim baba. Bana da sarılacak mısın?" diye dolu gözlerle babama baktım. "Can parçam gel buraya" diyerek ikimizi de kucaklamıştı. "Anniş beni kıskandı dede" diye kıkırdayan kızımla gözlerimi silip gülümsedim. "Bir çocuk ne kadar büyüse de babasının gözünde hep çocuktur küçük hanım babamı birazcık senden kıskanmış olabilirim" diyerek ellerimle birazcık işareti yaptım. Babamın arkasından annem gözlerini silerek çıkıyordu. "Kızım hoş geldiniz" diyerek bana sarıldı ardından yağmuru babamı kucağından alarak öpücük yağmuruna tuttu. "Benim bal torunum mu gelmiş?" diyerek öperken kızım nazlı nazlı gülüyordu. Valizleri eski odama çıkarmışlardı. Bu evi bu odayı, çok özlemiştim. Odamda her şey aynıydı sadece tek kişilik yatağımın yerine çift kişilik yatak koymuştular. Yaklaşık beş senedir bu odaya, bu eve gelmiyordum. Tek çıktığım bu evden kızımla girmek beni duygulandırdı. Keşke sadece kızımla girmenin yanında kocamla da girseydim diye düşündüm. Fırat acaba ne yapıyorsun mutlu musun, bensizliğe değdi mi hayallerin..? .......................................FIRAT................. "Alo Emir ben şimdi havalimanındayım yeni evimin temizliği, yerleştirilmesi tamam mı ona göre direkt eve geçeceğim. Hazır değilse otele gideyim." "Hazır be oğlum annen temizliğini yaptırdı. Yemeğinde hazırmış yani anlayacağın yeni evin hayırlı olsun. Bir gün güle güle oturmaya geleceğiz." "Tamam önce bir ben gideyim de sizde gelirsiniz bir ara hadi görüşürüz." Sonunda İstanbul'daydım. Beş sene önce zayıf bir şekilde terk ettiğim yere daha güçlü bir Fırat olarak döndüm. Aslında iki buçuk ay sonra dönmem gerekiyordu ama ben biricik kardeşimin nişanına yetişmek için işleri buradan takip edecek hem de bir senedir uğraştığım tasarım atölyemin başında olacaktım. Evet hayallerimin peşinden koştum ve büyük bir kısmını gerçekleştirdim. İlk iki yıl hem eğitim aldım hem lüks bir mücevher firmasında staj yaptım. Çok çabaladım gecemi gündüzüme taktım sonunda kendi markamı oluşturdum. Yurtdışındaki şirketimi yavaş yavaş İstanbul'a taşımaya başladım. İşe öncelikle yetenekli tasarımcıları arayıp işe almakla başladım. Şimdi yeni ekibimle emin adımlarla ilerleyecektim. Amacım kendi ülkemde ilk üçe girmekti. Hayallerime tutunan biri olarak bunu da başaracaktım. Yaklaşık iki buçuk ay sonra Dreams mücevherin açılışını yapacaktık. "Fırat ben buradaki taksilerle otelime geçiyorum." "Tamam Merve konuşuruz dikkatli git." "Tamam sende" diyen Merve'yle ayrıldık. Merve de benim gibi hayalleri olan güçlü bir tasarımcıydı. Onunla staj yaptığım yerde tanıştım. Benim acemiliğimi attığım dönemlerde o acemiliğini yaşıyordu. Ona yardım ettim. Benim kadar ezilmemesi için onu bir abi gibi korudum zaten yaşı da Irmakla aynıydı. O da bana sadık oldu ne yaparsam arkamdan geldi. İşte şimdi buradaydık İstanbulda.. Yeni evime geçmiştim. Annem İstanbul'a dönüş yaptığımı biliyordu. Bilmeyenler babam ve Irmaktı. Irmağa sürpriz olsun diye söylememiştik, babama ise ne tepki vereceğini bilmediğim için söylemedim. Irmak, Meriç'le nişanlanacaktı. Acaba nişanda Dicle de olur muydu? Gelirdi tabi kardeşinin nişanıydı. Peki Dicle değişmiş miydi? ya da evlenmiş, çocuğu olmuş muydu.? Beynimdeki bu sorular yüzünden çoğu gece uyuyamıyordum. Neredeyse her gece.. Uyuyamadığım bu gecelerde çizim yapardım. Böyle çok gece çizim yaparak kendimi geliştirdim. Akşamlar benim için uyuma zamanı değil çalışma zamanıydı. Düşünmeden çalışıyordum. Çünkü biliyorum ki kendime dinlenme zamanı tanıdığım an içimdeki suçluluk su üstüne çıkıp beni boğacaktı. Dicle'ye bilmeden zarar vermem benim hatam değildi ama onu çok üzmüştüm. Suçu sadece beni sevmek olan kadını küçük görmüş, bana olan zaafından yararlanmıştım. Bazen Dicle'yle o nikah masasına otursaydım mutlu olur muydum diye sorarken buluyordum kendimi ama cevabım yaşamadan bilmezsin Fırat oluyordu. Büyük bir ev almıştım. Neyi düşünüp de bu evi aldım, bilmiyorum. Sanırım babama gücümü kanıtlamak içindi. Eve adım attığımda temizlik kokusu geliyordu. Ev güzelce temizlenmişti. Valizimi evin en geniş yatak odasına götürdüm. Elimi yüzümü yıkayarak mutfağa indim. Türk yemekleri ara sıra yesem de hiçbiri memlekette yenilen kadar güzel olmuyordu. Yaprak sarmalar, kadın budular, pilav, tavuk sote, tarhana çorbası.. Annem dolabımı doldurmuştu. ........................ Malum gün gelmiş, çatmıştı. Kardeşim nişanlanıyordu. Nişanın yapıldığı otele hızla yürüdüm. Sanırım geç kalmıştım. Kendimi o kadar çok çizime kaptırmıştım ki neredeyse nişanı kaçıracaktım. Acele adımlarımla nişanın yapılacağı otelin balo salonuna girerken önüme çıkan küçük bedene çarpmaktan son anda kurtuldum. Korkmuş mavi gözlerini bana çevirerek bakan kıza hayran kaldım. İri mavi gözleri, koyu kahverengi uzun uçları lüleli saçları, beyaz teni üstüne giydiği kabarık uçuk mavi gelinliğiyle çok şirin görünüyordu. "Hop dikkat et küçük hanım!" diyerek bir dizimi kırdım. Onunla aynı boya geldim. Korkan kızı sakinleştirmek için konuştum "Az kalsın minik popon yeri öpecekti." Kızın dolu gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Gözlerini önce poposuna sonra bana çevirdi. "Benim popom yeri öpmez ki!" Ufak bir kahkaha attım. "Yani bilinçli olarak öpmez tabi ama benimle çarpışsaydın poponun üstüne düşecektin. Bu biraz canını acıtabilirdi." diyerek göz kırptım. " Hii!" diyerek minik elleriyle minik ağzını kapadı. "O zaman iyi ki bana çarpmadan durdun çünkü canım acısaydı annem çok üzülürdü." "O zaman biraz daha dikkatli ol ki hem sen hem de annen üzülmesin.." "Tamam bir daha çok dikkatli olacağım. "Aferin sana, sen çok akıllı bir kızsın." diyerek saçlarını okşadım. Kız şaşkınlıkla elime bakıp teşekkür etti. Daha sonra sıkıntılı bir şekilde konuştu. "Iıım acaba adın ne? Seni daha önce görmemiştim." "Adım Fırat küçük hanım. Peki ya senin adı ne?" "Benim adım Yağmur Rüya. Seninle tanıştığıma memnun oldum Fırat" diyerek küçük elini tokalaşmak için uzattı. Önüme uzatılan minik ellere baktım. Yüzümde gülümseme peyda oldu. Normalde ben böyle gülümsemezdim. Beni gülümseten nadir insanlar olmuştu. Onlardan biri Irmaktı. Daha sonra Dicle olmuştu en son da tanımadığım bu küçük hanım.. Küçük ellerini vakit kaybetmeden büyük ellerimle kavradım. Yağmur kıkırdayarak konuştu. "Ellerin ne kadar da sıcak.. Çokta büyük" diyerek elimi iki elinin arasına alarak inceledi. O elimi dikkatle incelerken ben de mimiklerini kaçırmamak için onu izledim. Yüzü gülümserken aklına gelen şeyle şaşkınlıkla bana çevirdi mavi gözlerini. "Sen birisinin babası mısın?" Şokla kızın yüzüne baktım. Böyle bir şey dediğine şaşırdım. Ben ve baba olmak imkansız geliyordu kulağıma. Çocuğun şaşkın hallerini dağıtmak için gülerek topladım kendimi. "Bildiğim kadarıyla değilim de niye böyle bir soru sordun?" Elimi yavaşça bırakırken gözlerini yere eğdi. "Şey Nisaya baban nasıl diye sormuştum. O da 'Elleri çok büyük ve çok sıcak. O koca elleri ile bir kucaklar ki için sımsıcak olur' demişti. Şimdi senin ellerini görünce aklıma geldi. Senin de büyük ve sıcak ellerin var ya ondan sordum." Karşımdaki masum çocuğun anlattıklarını dinlerken içime bir hüzün çökmüştü. Gözlerindeki bu özlem kimeydi? Babası neredeydi? Onu daha fazla üzmemek için bu soruyu sormadım. Konuyu değiştirmek en iyisiydi. "Peki ben sana nasıl sesleneyim küçük hanım? Yağmur mu Rüya mı?" Konuyu değiştirmem işe yaramıştı. Çocuğun hüzünlü gözleri tekrar parlak haline dönmüştü. "Dedem, teyzem, ananem ve halam bana Yağmur der. Ama Mert Rüya diye seslenir. Bana söylediğine göre ben onun her gece rüyalarına girdiğim için böyle diyormuş" diyerek kıkırdamaya başladı. Balo salonunun önünde durmuş Yağmurla sohbet ederken gözlerim arada içeriye kayıyordu. Düşündüğüm gibi geç kalmamışım. Nişan daha başlamamıştı. Yağmurla sohbet etmekte oldukça güzeldi. "Mert kim?" diye sinirle sordum. Sanırım benim kızım olsaydı onu herkesten kıskanırdım. Hiç kimse benim kızımı rüyasında göremezdi. "Mert benim kreşten arkadaşım." Diyerek hülyalı hülyalı bakış attı rüya. Takım elbisem daha fazla kırışmasın diye ayağa kalktım. Yağmur da kafasını bana bakmak için kaldırdı. "Senin boyunda çok uzunmuş ama ben seninle böyle konuşamam ki" diyerek dudaklarını büktü küçük kız. Eğilip onu kucağıma aldım. "Bizde böyle devam ederiz. Biraz daha anlat şu Mert'i. Merak ettim ne özelliği var da seviyorsun onu" "Yaa keşke Mert'i sen de görseydin Fırat. Onun çok tatlı tombul yanakları, yemyeşil gözleri var. Sonra kreşte hep evcilik oynuyoruz. O baba oluyor, bende anne bir tane bez bebeğim var. Adı Safinaz o da bizim bebeğimiz oluyor." diye anlatırken minik elleri kendiliğinden çenemde geziyordu. Gözlerini çenemden ayırıp gözlerime çevirdi. "Biliyor musun biz büyüyünce Mertle evleneceğiz. Mert bana evlenme teklif etti. Bende kabul ettim. Sonra akşam anneme anlattım ama annem daha küçük olduğumuzu büyüyünce evlenebileceğimizi söyledi." diyerek kıkırdadı. Daha sonra aklına gelenle minik dudakları şaşkınlıkla aralandı. "Aa ben sana annemi anlatmayı unuttum. Annem de normalde bana Yağmur der ama ben onu birazcık sinirlendirince ellerini böyle beline koyar" diyerek kucağımda annesinin hareketini taklit eden kızla keyfim iyice yerine gelmişti. "Yağmur Rüya Tekiner diye tüm ismimi söyler" diyerek kıkırdadı. Tekiner mi? B kız Dicle'nin kızı mıydı? Belki de Asinin kızıdır diye bir yanım rahatlamaya çalışsa da içimde kötü bir his oluştu. Belki de Dicle evlenip çocuk yapmıştı. Hayır Dicle asla böyle yapmaz. diye kendi kendime düşünerek bir yere varamayacağımı biliyordum.. "Yağmur senin annenin adı Asi mi?" Yağmur şaşkın gözlerle baktı. "Hayır ama sen Asi teyzemi nereden tanıyorsun ki?" diye şaşkınca sordu. Asıl şaşkınlığı benim yaşadığımı bilmeden.. "Asi senin teyzense annenin adı.." derken arkamızdan Asinin sesi duyuldu. "Seni kıkırdak yine mi yakışıklı birini buldun?" diye arkamdan konuşarak önüme geçti. Beni görmesiyle ağzı açık bana bakakaldı. Ben kucağımdaki Yağmurla ona bakarak konuştum. "Merhaba Asi" Asi, selamıma hiçbir karşılık vermeden sert bir tavırla Yağmuru istedi benden. "Yağmur hadi gel kucağıma. Nişan başlamak üzere" deyip Yağmuru kucağımdan sökercesine alıp götürdü. Asinin arkasından baktım. Kucağında giden çocuğun teyzesine sarılıp gidişini izledim. Yağmurla konuşmak biraz dağıtmıştı sanırım beni. Derin bir nefes alıp, üstümü düzelttim. Sonunda ben de içeriye girdim. Asinin geçtiği yerleri gözlerimle takip ettim. Piste yakın bir masaya Yağmurla geçti. Onları ayakta gülümseyen yüzüyle Dicle bekliyordu. Dicle çok değişmişti. Bir olgunluk gelmişti. Daha da güzelleşmişti sanki. Asinin Yağmuru kucağına verirken söylediği şeyle gülüşü dondu, gözleri balo salonunda dolaşıp beni buldu. Gözleri uzun süre üstümde kaldı. Meriç ile Irmağın içeri girmesiyle gözünü onlara çevirdi. Bölüm Sonu... |
0% |