@dikenligul
|
.......................Fırat.............................. Nişan sonunda başlamıştı Ben de yavaşça annemlerin masasına geçtim. Babam bana bakıp bir hoş geldin bile demeden başını çevirdi. Ne bekliyordum ki beni zorla evlendiren adamdan.. Pastalar kesildi, yüzükler takıldı. Tüm bu olaylar piste oluyorken ben gözümü pisten değil pistin yanındaki masadan ayıramıyordum. Dicle, Yağmuru kucağına almış oturduğu yerden müziklere beraber eşlik ediyordu. Hayatımda bu kadar güzel bir tablo görmemiştim. Gözlerimi ikisinden alamıyordum. Acaba Dicle'yle evlenmiş olsaydım o masada bu tablonun içinde bende yer alır mıydım. Belki.. Ama şu an daha önemli bir soru kafamda dönüyordu. Yağmur kimin kızıydı? Baba şefkati görmediğinden bahsetmişti. Ben kendi kendimi yerken Dicle elindeki telefonla dışarıya çıktı. Hemen yerimden kalkıp onu takip ettim. Bu gece bu düğümü çözmeliydim. Dicle balo salonunun karşısındaki balkona geçmişti. Ben de arkasından balkona girmiştim. Dicle beni fark etmemiş olmalı ki konuşmasına ara vermeden devam ediyordu. "Evet nişan başladı. Sorun değil sende başka zaman kutlarsın." .......................Dicle................. "Olmaz Yavuz. Üç ay sonra Antalya'ya dönmeliyim. Halit ile Hülya bekler" Telefondan gelen sesin, sizi burada sonsuza kadar kalmanız için nasıl kandırabilirim sorusuna kahkaha attım. "Bilemedim ki şimdi ama önce Yağmuru sonra beni tavlaman gerek bunun için." Dedim. "O zaman benden Yağmura bebek evi, sana da yanımdaki ofisi tutacağım" diyerek benim ve Yağmurun en çok istediği şeyleri ortaya koymuştu Yavuz. "Oooo Yavuz Bey çıtayı çok yükseğe çıkarıyorsun. Bizi şımartıyorsun ama" dedim "Şımarın tabi. Bence bu dünyada şımarmak en çok siz iki güzel bayanın hakkı. Senin gücüne hayranım biliyorsun değil mi Dicle?" Yavuzun söylediği şeyle sessizleştim. Telefonun diğer ucundaki seste sustu. Bir kaç saniye sonra "Yağmuru çok özledim." dedi Yavuz. "Yağmur da seni çok özledi. İşin yoksa yarın kahvaltıya gelsene?" "Olur gelirim. Yarın görüşürüz." "Görüşürüz" diyerek telefonu kapatarak iç çektim. Yavuza karşı sürekli kendimi mahcup hissediyordum.. Arkadan alkış sesi duymamla irkilerek arkama döndüm. Karşımda Fırat ve etrafı kızaran gözleri vardı. Sinirden boğazındaki damarları şişmiş, elleri yumruk olmuştu. "Yıllar seni hiç değiştirmemiş Dicle! Yine erkeklere yapışık bir şekilde yaşıyorsun. Ne o şimdide yeni kurbanın Yavuz adında biri mi?" "Sen ne diyorsun Fırat? Kendine gel!" diyerek yanından geçecekken kolunu durmam için önüme uzattı. Kafamı sinirle yanımdaki Fırat'a çevirdim "Ben kendimdeyim. Sen kendinde misin peki? Kocaman çocuklu bir kadın olmuşsun ama hala elin adamlarına nazlar yapıyorsun. Dur neydi anne kız şımarır mısınız? Hah" diyerek kabaca güldü. "Benim tanıdığım Dicle her zaman şımarıktı zaten!" Fırat'ın bir anda saldırganlaşmasına anlam veremedim. "Fırat ne oluyor, gelir gelmez bana pençelerini saplamanın nedeni ne?" "Neden mi arıyorsun? Nedenim içeride!" diye bağırınca yerimden sıçradım. "Yağmur kim?" diye sorduktan sonra beni kendisine çekerek kolumu sıktı. Şu an kolumun acısını bile hissedemiyordum. Fırat'ın yıllarca burnumda tüten kokusu aklımı başımdan alıyordu. Acı duyum yok olmuştu. Karanfil kokusu.. Bu adamın kokusunu senelerdir duyumsayamıyordum. En son o gece onu doyasıya koklamıştım. Bu kokuya hiçbir zaman doymayacağımı Fırat gittikten sonra anlamıştım.. Fırat kolumu biraz daha sıkarken gerçekliğe döndüm. Fırat Yağmuru soruyordu. Ona ne demeliydim. Yağmur senin kızın dersem sevinir mi yoksa işler daha mı kötü olurdu? Gözlerimi mavi gözlere gururla diktim. Yağmur benim kızımdı. "Yağmur benim kızım." "Senin ile kimin? Yağmur.. O benim kızım mı?" Yıllar sonra hayalleri için giden adam şimdi bana hangi cüretle hesap sorabiliyordu? "Bu sorunun cevabı seni ilgilendiriyor mu? Hayır çünkü sen hayalini seçtin ve gittin. Şimdi de onun için yaşa! Beni ve kızımı rahatsız etme" diye üste çıkarak kaçmaya çalıştım. Fırat'ın kızımı kabulleneceğine emin olsaydım cesaretle haykırıldım senin kızın diye. Ama bu Fırat'tı. Acımasız ve kibirli.. Yıllar Fırat'ı yumuşatacağına daha sert yapmıştı. "Ya bana doğruları söylersin ya da yarın Yağmura DNA testi yaptırırım." "Hayır buna izin vermem. Yağmurun kılına bile dokunamazsın." Fırat kolumdaki elini gevşetse de bırakmadı. Daha çok dibime girerek fısıldadı. Sıcak nefesi kulağımdaydı. "O zaman doğruyu söyle. Yağmur benim kızım mı?" İşte yolun sonundaydık. Ben bir hata yapmış kendi hayalim için başını ve sonunu düşünmeden Fırat'ın olmuştum. Fırat da kendi hayallerinin peşinden gidip bizi bırakmıştı. Olan Yağmur taneme olmuştu. Babasızlığı ve ailesizliği tatmış, sevgiye aç kalmıştı. Bu saatten sonra kızımı babasız bırakmamalıydım. Kafamı yana çevirerek Fırat'ın yaptığı gibi ben de onun kulağına fısıldadım. "Yağmur Rüya Tekiner. Benim ve senin.. İkimizin kızı." Fırat afallayarak bir adım geri çekildi. "Na..nasıl hani hap kullanıyordun." Anlaşılan Fırat bunun şüphesi içinde bana yaklaşmıştı. Her ne kadar eminmiş gibi sorsa da şu an gerçek olduğunu ağzımdan duymanın şaşkınlığını yaşıyordu. "Aman Allah'ım! Benim bir kızım var ve ben bunu yıllar sonra mı öğreniyorum?" diye arkasını dönerek yüzünü sıvazlıyordu. Elimi kaldırdım. Kaslı omuzunu sıvazlamak ona destek vermek için. Ancak sinirle bana dönmesiyle elim anında aşağıya indi. "Sen bile bu kadar zalim olamazsın Dicle.. sen bile!" dedi. Ellerini başının arasına alarak etrafa baktı bir süre. Gözleri beni bulduğunda dopdolu olduğunu gördüm. Aklına bir şey gelmişçesine hızla aramızdaki iki adımı aşarak iki eliyle omuzlarımı kavradı. "Yalan söyledin değil mi? Baştan beri planın belliydi. Sen hamile kalmak için o gece o otel odasına geldin. Kahretsin! O gece bir plan olduğu belliydi.." Dehşetle gözlerim büyüdü. Avuç içlerimi Fırat'ın göğsüne dayadım. "Fırat hayır! Yemin ederim. O gün her şey doğruydu. Seninle birlikte olmak için gelmemiştim. Amacım seni evine götürmekti. Bir anda sen ağlayınca, seni yıkılmış görünce yaptığım hatanın farkına vardım. Gitmeden senin kokunu yakından solumak, tenine dokunmak istedim. Yemin ederim seninle geçirdiğim o gece ne plan ne de oyundu." Diyerek ağlamaya başladım. Fırat neye inanacağına şaşırmış gibiydi. Gözleri gözlerimi tarıyor bir şey arıyordu gözlerimde. "Niye..? Öğrenir öğrenmez niye bana Yağmuru söylemedin. Senin yüzünden kızım az önce benimle yabancıymışım gibi konuştu." "Özür dilerim. Ben sadece seni hayallerinden ayırmak istememiştim." Fırat yere eğilen yüzümü kavrayarak göz göze gelmemizi sağladı. "Hayal mi! Benim hayallerim küçücük bir kızın baba sevgisine açlığıyla boy ölçüşebilir mi? Sen Dicle Tekiner. Her zaman olduğu gibi yine bizi bencilliğinin kurbanı ettin." "Etmedim!" diyerek kafamı iki yana salladım. Bütün acıları benim omuzuma yüklemesi haksızlıktı. Az önce destek almak için göğsüne koyduğum ellerimle onu ittim. Kokusu aklımı karıştırıyordu. "Ben sadece senin mutluluğunu istedim!" diye haykırdım. "Neyle mutlu olacağımı nereden biliyorsun? Bana kızımı öğrenir öğrenmez söylemeliydin" diye bağırdı o da. Güçsüzce arkamdaki tırabzana tutundum. Sesimde güçsüz çıkmıştı. Bu yüzleşmeden en büyük yarayı alan kimdi? Bunu ölçecek bir ölçü yoktu. "Ya onu istemeseydin ben ne yapardım? Elimde senden tek kalan hatıra oyken onu nasıl almana izin verirdim?" diye fısıldadım. Söylediğim şeyle Fırat daha da delirdi. Ellerini o çok sevdiğim gür saçlarına daldırarak çekti. "Delircem lan! Ben sana yaptıklarımın vicdan azabıyla uyuyamazken, sen bencillik yapıp kızımı benden saklamışsın." "Fırat ben bencil değilim" Fırat sinirle elini kaldırıp beni durdurdu. "Yeter Dicle! Ben kızımdan daha fazla ayrı kalmak istemiyorum. Hemen şimdi ona babası olduğumu söyle." "Olmaz Fırat. O daha çok küçük bir anda karşısına seni çıkarıp baban bu hadi sarıl diyemem." "Niye diyemezsin pekte tabi dersin. Hatta ne de biliyor musun? Ben bencil bir kadınım seni babandan ayırarak kendime sakladım. Bu seni üzse de yaptım." Söylediği şeyin kızımızı çok üzeceğini anlayarak kafasını olumsuzca salladı. Sesi şimdi daha kısık ve yorgun geliyordu. "Eğer buraya gelmeseydim hala bir kızımın olduğunu bilmeyecektim. Seni hayatım boyunca affetmeyeceğim Dicle." Diyerek içeri gidecekken elini tutup kendime çevirdim "Yalvarırım onu üzecek bir şey yapma. Hem şu an Irmağın en mutlu günü. Bunu bozmaya hakkımız yok. Söz veriyorum en yakın zamanda ona söyleyeceğim. Bunu kendim için istemiyorum. Yağmurun psikolojisi için." "Al" diyerek telefonunu bana uzattı. "Numaranı yaz enyakın zamanda kızımla konuşmak istiyorum." Telefonumu yazdıktan sonra beni balkonda tek başımabırakarak gitti. Fırat'ın arkasından biraz daha ağladım. Ya yağmuru elimden alırsa yabana acı çektirmek isterse ne yaparım. Yağmur tanemsiz yaşayamam ki ben. Yüzümü lavaboda toparlayıp balo salonuna girdim. Kızım Meriç ile ırmağın yanında oturmuş onlarla bıcır bıcır sohbet ediyordu. Fırat'ın onlara doğru yürüdüğünü görünce hızla onların yanına yürüdüm. "Irmak. Benim gitmem lazım." "Abi geldiğin için teşekkür ederim." Eğilip Irmağın alnını öptü. Cebinden bir şey çıkardı. İki çifte kumrunun birleştiği, Meriç ile Irmağın baş harflerinin yakut taşıyla işlendiği gümüş bir kolyeydi bu. Bir tane kutuda Meriç'e uzattı. Meriç'i hediyesi de Irmağın hediyesiyle aynı manadaydı. Meriç için gümüş bir saat tasarlamıştı. Saatin içinde yakut taşıyla ikisinin adlarının baş harfleri işlenmişti. Ne kadar da anlamlı ve güzel bir hediyeydi. Ciddi bir emek sarfedilmişti. "Anniş bak Fırat, Irmak halama ve dayıma hediye verdi." Mavi gözleri merakla Fırat'a döndü. "Fırat bana da hediye var mı ceketinde?" Kızımın önünde dizlerimi bükerek durdum. Konuşurken saçlarını okşuyordum "Yağmur tanem insanlardan böyle açıkça bize hediye vermelerini isteyemeyiz." Yağmur başını eğerek "Özür dilerim Fırat." Dedi. Fırat bana sinirle bakınarak Yağmuru Meriç'in kucağından aldı. "Güzelim sen üzülme. Bir daha ki görüşmemizde senin bu minik bileğin için çok güzel bir künye getireceğim." Diyerek Yağmurun bileğine öpücük kondurdu. Meriç ile Irmak şaşkınlıkla bana bakıyolardı. Öğrendi anlamında başımı salladım. "Fıratcım çok teşekkür ederim" diyerek minicik kollarıyla babasına sarıldı Yağmur tanem. "Sana söz veriyorum güzelim bir daha gözlerinde hüzün olmayacak" diyerek sinirle bana çevirdi gözlerini. Daha sonra Yağmuru kucağıma vererek Meriç ve ırmağa gönderme yaptı. "Meriç ve Irmak sizinle daha sonra bir konu hakkında konuşacağım. Şimdi gitmem gerek." Diyerek hızlı ve sert adımlarla önce annesinin masasına ulaşıp annesiyle vedalaştı. Daha sonra balo salonundan çıktı. Ben kucağımda Yağmurla Irmakların yanına çöktüm. Meriç ile Irmak soran gözlerle bana bakıyorken "Sonra konuşalım" dedim. Bu gece konuşacak enerjim kalmamıştı. .....................Fırat......................... Arabamla eve giderken sinirden direksiyonu sıktığımı farkettim. Nasıl bu olurdu? Benim kızım varmış. Onun doğumunu, süt kokusunu, ilk baba deyişini, ilk yürüyüşünü hiç birini görememiştim. Kaldı ki bir de Mert vardı. hiç tanımadığım bir çocuk benim kızımı rüyalarında görüyormuş. Kırarım onun kemiklerini! Nasıl benim kızımı rüyasında görür. Dicle. Ah Dicle! Eğer o gün bana sırt çevirmeseydin. Seninle evlenirdim. Böylelikle kızım baba hasreti çekmez, ben onun her anında yanında olabilirdim. Bir de hayallerin demiyor mu sinir krizi geçiriyordum. Ne hayalmiş arkadaş felaketim oldu. Önce yeni yeni hoşlanmaya başladığım kadından ayırdı, daha sonra kızımdan.. Aslında suç ne bende ne de hayallerimdeydi. Suçun en büyüğü Dicle'deydi. Yağmuru öğrenir öğrenmez bana gelseydi onlara sahip çıkardım. Ama Dicle kızımı benden sakladı. Yine bencilliğinin kurbanı etti bizi. Bir de hap kullanma meselesi vardı. Nedense bu konuda da Dicleye güvenemiyordum. Bunun kader olduğuna inanmıyordum. Bence bu da Dicle'nin oyunlarındandı. Önce kendimi kızıma tanıtacak daha sonrasının düşünecektim. Eve gelince takım elbisemi üstümden sökercesine çıkarıp kendimi duşa attım. Duşta sinirlerimin yatıştığını hissederek odama döndüm. Yatağıma uzanıp Dicle'ye mesaj attım. Kime: Dicle; 'Eve geçtiniz mi?' Kimden: Dicle; 'Evet evdeyiz' Kime: Dicle ; 'Yağmur uyuyor mu?' Kimden: Dicle; 'Yeni uykuya daldı.' Kime: Dicle ; 'Resmini gönder.' Kimden: Dicle; 'Jpg...yükleniyor.' Kızım.. Annesi gibi nar kokan kızım. O an fark etmemiştim ama Yağmur annesi gibi kokuyordu. Bunca zaman Dicle'nin aynı kokması bir an bana o geceyi hatırlatsa da kendimi toplayıp ona hesap sordum. Kızımın resmi yüklendikçe heyecanım artıyordu. Sonunda resim yüklendi. Yağmur, annesinin odasında büyük bir yatakta yan dönmüştü. Minik sağ eli yanağının altında, küçük dudakları büzüşmüş ve saçları yastığa dağılmıştı. Ah be şimdi orda olmak, kızımın kokusun doyasıya içime çekmek vardı. Kızım.. Ömrüm boyunca bu kelime bana bir şey ifade etmezken iki saat önce öğrendiklerimden sonra kızım kelimesi bana yaşam sevinci veriyordu. Her gece Dicle yüzünden kapanamayan gözlerim bu gecede Yağmurun resmine bakmak için kapanmadı. Gecenin bir yarısı yatağımdan kalkıp çalışma odama giderek Yağmura söz verdiğim künyeyi tasarlamaya başladım. Bölüm Sonu.. Bu haftalık bu kadar.. Herkese iyi okumalar :) |
0% |