@dikenligul
|
Dicle'nin yukarıya çıkmasıyla bu sahtekar insanlara tahammül edemeyerek kendimi dışarıya attım. İki dakika sonra kapı açıldı ve Hale hanım yanıma geldi. "Fırat ben ne yaptıysam kızım için yaptım. Bana ne dersen de ama onları üzme senden rica ederim." diyen kadına şaşkınlıkla baktım. "Nasıl üzmeyeyim Hale hanım? Dicle beni kandırdı. Bana kızımı söylemedi. Hatta belki bilerek benimle birlikte oldu. Beni sırf Yağmur olsun diye kandırdı." "Hayır Dicle öyle ucuzca hesaplar yapmaz. O seni gerçekten seviyordu. Böyle bir planı olsaydı Yağmuru hemen anlardı ama onun yağmurdan haberi bile yoktu. Yağmuru üç aylıkken anladı. Sensiz ruh gibiydi. Bütün gün uyuyordu. Yemiyordu, içmiyordu sürekli kusuyordu. Benim şüphelerim ile doktora gittik. Yağmurdan ilk kez o zaman haberi olmuştu. Üç ay... Yağmur üç ay onunlaymış. Kızım senin yokluğunun acısını çekerken karnında büyüyen evladını anlayamamıştı." "Beni güldürmeyin Hale hanım. Dicle benim yokluğumun acısını mı çekti? Ben o gün onun odasının önünde yalvardım be! Bana bir kez dönmedi.. Benimle konuşmadı. Beni görmezden geldi. Şimdi kalkmış onun bana olan yalancı sevgisinden bahsetmeyin." "Be.. ben özür dilerim. Ben Dicle'nin bu kadar acı çekeceğini bilemezdim" diye mahcupça başını yere eğen Hale hanımla yüreğim titredi. Bu demirden daha sert olan kadın neden benden iki keredir özür diliyordu. Aklıma olmayacak şeyler geliyordu. Yoksa Dicle beni bilerek görmemezlikten gelmemiş miydi? Bir şey vardı bu kadında.. "Neden özür diliyorsunuz.." Kendimi güçlü göstermeye çalışsamda sesim titrek çıkmıştı. "Fırat ben o gün Dicle'ye ilaç vermiştim. O.." diyerek yutkundu. "Senin geldiğin o gün derin bir uykudaydı. Ben onu üzme diye sana söylemedim." "Yani benim ona dediklerimi, ona geldiğimi bilmiyor mu?" diye sinir ile sordum. Bu nasıl olabilirdi. Bu kadının bencilliği yüzünden kızımdan ayrı kalmış, ona sevgimi ve sıcaklığımı verememiştim... "Ne yani Yağmur sizin yüzünüzden senelerdir babasız mı büyüdü ve siz de bu kötülüğü yaptığınız halde Yağmur ve Dicle'nin yüzüne bakmaya utanmadınız mı?" Diyerek üstüne yürüdüm. Zaten üzgün olan Hale hanım mahcupça yüzüme baktı. "Fırat bunu sakın Dicle'ye söyleme yoksa bizi hayatı boyunca affetmez. Bir daha yüzünü bize göstermez. Sonra Kenan amcan geçen sene kalp ameliyatı oldu. Kimseyi düşünmüyorsan da yağmurun dedesiz kalacağını düşün." Hale hanım bunları derken kollarını kendine sararak titremesini engellemeye çalışıyordu. Acımamalıydım. O bizi ayırırken acımamıştı. Böyle bir şey yapmasaydı eğer belki Dicle ve kızımla bir yuvam olmuştu. Bu yüzden ona olan sinirim daha da arttı. "Söylemeyeceğim." kesinlik içeren bir ses tonuyla konuştum. Bunu iyice düşünmeliydim. Hale hanımın söyledikleri kafamı çok karıştırmıştı. Şimdi Dicle onun o gün oraya geldiğini bilmiyordu. Yani bilmeyerek ona dönmemişti. Yağmurun varlığı Dicle'nin planı değildi. Gözünde sahtekar olan kadın bir anda masumlaşmıştı-. Bu sefer kendi yaptıkları kendi söyledikleri geldi aklına Fırat'ın. Bu hikayede belki de en masum kişi Dicle idi.. Dicle'nin çektiği zorlukları unutturmalı. Ona kendini affettirmeliydi. Daha sonra olanları açıklayacaktı ancak şu sıralar susmalı sevdiği kadına tekrar kendini sevdirmeli, kızıyla iyi bir baba kız bağı kurmalıydı.. "Teşekkür ederim." Hale hanımın yüzünde minnetle karışık gülümseme oluştu. "Etmeyin Hale hanım. Bunu sizin için yapmıyorum.. Dicle ile Yağmurun mutluluğu için şimdilik susuyorum." Arkamı dönüp geri eve gidecekken durdum. "Bu arada sevdiğim kadını ve çocuğumu artık yanımda istiyorum. Bu konuda desteklerinizi bekliyorum." dediğimde Hale hanımın yenilgili bir şekilde kafa sallaması ile üstü kapalı bir şekilde karşılıklı bir anlaşma imzalamış olduk. Eve girip yukarıya çıktığımda Asi ile Yavuz denen adamın konuşmalarını duymuştum. Duyduklarımla sinirlerim tepeme çıkmıştı. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" "Oradan ne yapıyormuşum gibi görünüyor Asi?" "Dicle'nin kafasını karıştırma Yavuz.Onun hayatı zaten karışık bir de sen karıştırma!" "Neden Asi? Kaç senedir senin yüzünden Dicle'ye hislerimi açıklayamadım. Bak işte şimdi gözümün içine baka baka o adamla dışarıya çıkacak." "O adam dediğin Yağmurun babası Yavuz." "Bıktım ya babasıysa kaç senedir neredeydi? Yağmurun yanında olur, Dicle'ye sahip çıkardı." "Yavuz sana neler oluyor sen aklı başında bir adamdın. Fırat'ın Yağmurdan haberi olmadığı için yanlarında olmadığını benden daha iyi biliyorsun." "Ben artık hiç bir şey bilmiyorum Asi, Dicle'nin yüzüne bakarak ona, onu sevdiğimi diyememek canımı yakıyor artık." "Yapma böyle Dicle'nin işini zorlaştırmaktan öteye gitmiyorsun. Ben inanıyorum arkadaşım sen de yakında kendine uygun biriyle tanışacaksın. Hadi gel ben seni geçireyim artık." Bu herif demek Dicle'yi seviyordu. Peki Dicle, o da onu seviyor muydu?Yoksa artık beni sevmeyi bırakmış mıydı? Zamanında Dicle'nin benden vazgeçmesini isterken şimdi Dicle'nin başkasını sevme ihtimali bile canımı yakmıştı. Nar kokulu teni ve kişiliği değişmiş ve daha da güzelleşmişti. Vücudu genç bir kadından dolgun hatlara sahip ağız sulandırıcı bir kadına dönmüştü. Her şeyden önce olgunlaşmıştı. Sanırım annelik onu çok fazla güzelleştirmişti. Acaba hamileyken nasıl görünüyordu? Muhtemelen mükemmel görünüyordu. Neler aşermişti acaba? Doğum sırasında çok acı çekmiş miydi, Hayatına başka erkeler girmiş miydi..? Masada birbirimize dalıp giderken bunlar geçmişti aklımdan. Kahvaltıda Dicle'nin bana göstermediği güler yüzü o adama göstererek sarılması ve Yavuzun yüzündeki sinsi gülüş ile kızımın ve Dicle'nin kokusunu özlediğini söylemesi kanı beynime çıkardı. Onlar benim ulan diyip üstüne uçmamak için sandalyeme yapıştım. Ya Yağmura ne demeli o adamı görür görmez kucağımdan inmesi beni çıldırtmıştı. kendimi kaybetmişçesine yumruğumu sıkarken elimin üstünde sıcak minik bir el hissettim. Diclenin eliydi. Yumruğumu açmam için elimi yavaşça okşuyordu. Ne çok özlemişim meğer tenime değen tenini. Yüzüne dönüp baktığımda utandığını görmüştüm. Daha sonra bana yaklaşarak sakinleşmemi kulağıma fısıldamasıyla sıcak nefesi hiç olmaması gereken yerlerime sinyal göndermiş burnumu okşayan o tatlı nar kokusuyla bana o geceyi hatırlatmıştı.. Odanın önünde durarak kapıyı çaldım. Minik kızımın gel sesi ile odaya girdim. "Hazırlandınız mı?" diye gülerek sordum. "Evet Fırat bak nasıl olmuşum?" diye şakıyıp kendi etrafında dönen kızıma gülerek baktım. Şu an kızımdan başka bir şey düşünemiyordum. Çok güzeldi şirinliğini ve naifliğini annesinden almıştı. Üstündeki pembe kısa kollu badisi ve altındaki lacivert taytıyla koca mavi gözleriyle bana bakıp bir tepki vermemi bekliyordu. "Çoook güzel olmuşsun güzelim" diyerek onu hemen kucakladım. Kafamı Dicle'ye çevirdim. O da Yağmurla aynı kombini yapmıştı. Bir kolu düşük pembe badisi ve dar lacivert taytı ile sinirlenmeme neden oldu. Benden uzakta hep böyle mi giyiniyordu? Şu an bir kolundan düşen badisiyle içindeki lacivert atletin askısı görünüyordu. Badisini uzunluğu dolgunlaşmış kalçalarını saklasa da bu gizlilik onu daha da çekici hale getirmişti. "Anne kız niye böyle spor giyindiniz?" Diye sinirli bir sesle sordum. Dicle bana şaşkınca bakarak konuştu. "Yağmurla tatildeyiz bu yüzden öyle çok ağır kıyafetler getirmedik. Lüks bir yere mi gidecektik?""Üç günlük mini bir tatil yapalım istiyorum. Bu yüzden küçük bir valiz hazırla içine mayolarınızı da koy..." dememle Dicle yerinde rahatsızca kıpırdandı. "Fırat olmaz bu dediğin annemlerin haberi bile yok." "Bu yaşta annenden izin aldığını bilmiyordum Dicle hem annenin haberi var" deyince Dicle'ye başka itiraz hakkı tanımadım. "Oley tatil içinde tatil yapacağız." diyerek yatakta zıplayan kızıma gülümseyerek baktım. Aklına gelen şey ile yatağa oturarak minik elleriyle ağzını kapattı. "Fırat ama ben yüzme bilmiyorum ki" asıl derdini öğrendiğimde daha çok gülümsedim. "Üzülme güzelim. Bundan sonra her şeyi sana ben öğreteceğim." Yağmur yataktan kalkarak kucağıma atladı. "Fıratcım ben seni çok seviyorum." Diyerek yanağıma sulu bir öpücük bırakan kızıma sarıldım. İçime çekercesine hemde. "Bende seni çok seviyorum güzelim." "Anne Fırat niye daha önce gelmedi. Keşke daha önce de gelseydin." "Keşke güzelim" derken gözlerimi Dicle'ye çevirdim. Dicle elinde katladığı yağmurun kıyafetiyle gözleri dolarak bana bakıyordu. Sahiden beni kızımdan ayırdığı için pişman mıydı? Bu üç günluk tatili çok iyi değerlendirmeli kızıma babası olduğumu söyleyip Dicle'nin neler yaşadığını öğrenmem gerekiyordu. Dicle hazırlanmayı bitirdi ve aşağıya indik. Aşağıya indiğimizde kucağımda yağmurla hızla arabama ilerlerken Dicle'nin sesini duydum. "Fırat Yağmurun koltuğu arabamda onu senin arabana yerleştirmemiz gerek." Yağmuru arabanın arkasına koydum "Burada bizi bekle prensesim az sonra geleceğiz" "Tamam Fıratcım" diyerek güldü. Kızımın bana Fırat demesi beni üzüyordu. Bir an önce babası olduğumu bilmeli. Onun ağzından baba lafını duymalıydım Dicle'yle bahçenin arkasındaki garaja yürürken konuşmaya başladım. "Tatile geldiğinizi söyledin. Nerede yaşıyorsunuz?" "Antalya da" "Niye burada kalmadınız?" "Şey herkes hamile olduğumu bilmesin diye" diyerek kafasını yere eğerek yürüyen Dicle'ye, "Ailemden kaçtın değil mi? Annem bunu bilse anında bana söylerdi bundan korktun" dedim. Dicle yaptığım tespite sesini çıkarmayarak yürüdü. "Geldik." Diyerek arabasına yöneldi. Arkadan Yağmurun koltuğunu çıkardı. "Ver bana" diyerek elinden aldım. Dönüşte benimle hiç konuşmadan arabaya yürüdü.Şimdi dikiz aynasında bana gülen kızıma bakıyordum. Şu an kendimi tamamlanmış hissediyordum. İçimdeki boşluk dolmuştu sanki. Bana bu boşluğu açan kadın şimdi yanımda oturuyor benimle göz göze gelmemeye çalışarak dışarıya bakıyordu. "Fıratcım nereye gidiyoruz?" "Annenin en sevdiği yere güzelim" "Annemin en sevdiği yer mi?" diyerek minik parmğıyla düşünür gibi yaptı. O sırada kendi adını duyan Dicle soran gözlerle de olsa nihayet yüzüme bakmıştı. "Şileye." Şileyi duyan Dicle'nin yüzü düştü. Ailelerimiz ile Şileye gideceğimiz bir yaz Dicle benimde gelmemi istemişti. Ben ise o zamanlar ondan kaçtığım için onu kırarak "Senin olduğun hatta sevdiğin bir yer benim ilgimi çekmez" demiştim. O zaman Dicle'nin üzüldüğünü görüp rahatsız olduysam da bir hafta boyunca beni aramaması işime gelmişti. Dicle de o günü hatırlamış gibi o günkü gibi bir üzüntüyle bana baktı. "Anne sen şile yi çok mu seviyorsun? Dicle bana bakarak yağmura cevap verdi. Ama verdiği cevap sanki şileye değilde bana karşı gibi geldi."Eskiden Seviyordum yağmur tanem." "Peki ya şimdi" "Bilmiyorum bebeğim şimdi biraz kırgınım" "Kime şileye mi?" "Evet bebeğim şileye.." diyerek gözlerini benden alarak kızıma sahte bir gülümseme gönderdi. Şileye vardığımızda arkamı dönüp yağmur taneme baktım. Uyumuştu meleğim. Daha sonra önünde durduğumuz büyük otele baktım. Ben kızımın babasını bilmesini istemiştim. Sırf bu yüzden buradaydım. Fıratın "hadi inelim" demesiyle arabadan indim. Fırat yağmuru kucaklayarak otele yürüdü. Ben de arkalarından gidiyordum. Yağmur babasının kucağında otele girerken yanağını babasının omuzuna yaslamış minik kollarını da sımsıkı Fırat'ın boynuna sarmıştı. Ne olursa olsun Fırat'a katlacanacaktım. Bunu sadece kızımın mutluluğu için yapmaya söz verdim. İçeri girdiğimizde Fırat adını söyleyip oda kartını aldı. Yağmuru kollarıma bırakarak konuştu. "412 numaralı odaya geçin. Ben de valizlerimizi alıp geliyorum." "Fırat bu odayı daha önce mi ayırtmıştın?" "Bu planı ne zaman yaptığımı soruyorsan eğer cevap şu, evet kahvaltıya gelmeden önce valizimi de hazırlayıp oteli de ayarladım." Diyerek arkasını dönüp çıkışa gitti. Üstümüzden ne kadar zaman geçse de benim ona hayır diyemeyeceğimi bilmesi ve bu ukala davranışları beni sinir etmeye başlamıştı. Odaya çıktığımda iki kişilikten daha geniş olan yatağa yağmur tanemi yatırdım. Etrafıma baktım burası gerçekten güzel bir oteldi ve şileyi gerçekten de çok severdim ama bir yaz günü Fıratlarla beraber gitme planı yapmıştı babam . bende bunu duyup nasıl da sevinmiştim. Sonra Irmaktan abisinin gelmeyeceğini duyunca gidip onu ikna etmeye çalışmıştım. Sonuç hüsran tabi ki de.. O gün beni kırmıştı. Tatilim zehir gibi geçmişti. O zamandan sonra da ailem şileye gelse de ben gelmemiştim. Şimdi burada kızımla olmak içimi burkmuştu. Kapının çalmasıyla kapıyı açtim. Gelen Fırat'tı. Elindeki valizleri dolabın yakınına koyarak kendini tekli koltuğa attı. "Araba sürmek yordu ve acıktırdı. Sende aç mısın?"Saat yeni öğlen olmuştu. Haliyle bende açıkmıştım. Tam hayır demeye yeltenecektim ki midem benden önce davranıp gururdamıştı. Utançla Fırat'ın yüzüne bakınca pis pis sırıttığını gördüm. "Neyse ben cevabımı aldım. Öğle yemeği söyleyeyim." Diyerek yatağın yanındaki komodinin üstünedeki telefona uzanıp yiyecek bir şeyler söylemişti. İstanbulun nemi ve bir kaç saattir arabanın içinde kalmamızdan dolayı yağmur da bende terlemiştik. "Yemek gelene kadar ben yağmura banyo yaptırayım." "Tamam çabuk olun yemekler soğumasın." Kafamı sallayarak yağmurun yattığı yatağa yaklaştım. "Yağmur tanem hadi kalk" "Anne geldik mi?" diyerek kıstığı gözlerle bana bakan bebeğime sevgiyle güldüm. Yaşadıklarım zor olablirdi ama ben kızımın bir anne demesiyle bütün kötü anılarımı unuturdum işte. Anne olmak muazzam bir duyguydu ve bana bunu yaşattığı için Fırat'a kızamıyordum. "Geldik bebeğim hadi çok terlemişsin. Anne kız banyo keyfi yapalım biraz" "Oleyy" diyerek gözlerini hemen açtı. Sevinç çığlıkları atarak yatakta zıpladı. Yağmur bebekliğinden beri suyu çok sevmişti. Hep beraber banyoya girerdik. Küvette köpüklerle oynardık. Yağmurun gözleri benden sonra Fırat'ı buldu. "Fırat sen de mi buradasın?" "Evet prenses hadi banyo yapta yemek yiyelim" "Tamam o zaman biz hemen çıkarız bizi bekle bir yere gitme tamam mı?" "Tamam prenses bak çok bekletirsen beni önce seni yerim" diyerek yatakta ayakta duran yağmura uzandı. Onu ısıracakmış gibi yapıp öptü. Ben kızımın mutluluğuyla gülerek valizden anne kız kombinimizi çıkarttım. Beyaz Askılı ve kırmızı şort takımımızla beraber iç çamaşırları alarak banyoya taşıdım. Daha sonra yanımıza yağmurun bebek şampuanı ile nar esansından hazırladığım şampuanım ve duş jelini de banyoya götürdüm. Yağmur Fırat'ın kucağında oturmuş kirli sakallarına dokunup çekerek kıkırdıyordu. Fırat eğilerek sakallarıyla yağmuru öptükçe yağmurun gülümsemesi büyüyordu. "Fıratcım gıdıklanıyorum" diyerek Fırat'tan kaçmaya çalışan kızımı kurtardım "Hadi yağmur tanem banyoya" diyerek onu kucakladım. Banyoya girerken en son Fırat arkamızdan gülümsüyordu. Banyo yaptıktan sonra önce Yağmuru giydiriyordum ama Kızım Fırat'tan sanki on beş dakika yerine on beş saat ayrı kalmış gibi sızlanıyordu. "Hadi anne ya bak Fırat'ı çok beklettik." "Yağmur tanem sen Fırat'ı çok mu sevdin?" "Hıhı" diyerek kafasını yere eğdi. "Anne, çocuklar babalarını seçebilir mi?" "Hayır bebeğim babalarımızı seçemeyiz onlar da bizi seçemez. Tamamen kader bu işler" "Peki" diyerek yüzünü astı. Son olarak saçlarını da kurutup balık sırtı örmemle yağmur hazırdı. "Anne ben Fırat'ın yanına gidebilir miyim?" " Git bakalım küçük hanım çok bile dayandın" diyerek onu içeriye gönderip ardından bende hazırlandım. Masaya geçip oturdum. Bir kaç şey yerken Fırat'ın kucağındaki Yağmura yemek yedirmesini izliyordum. "Fırat doydum." "Olmaz prenses çok zayıfsın. Bak tabağındakileri bile bitiremedin." " Ama annemde bitirmemiş" diyerek beni ispiyonlamaya devam etti. "Hem biliyor musun annem benden bile az yer ." "Demek öyle" diyerek kaşlarını kaldırıp bana bakan Fırat'a omuz silktim. Önümdeki tabakla oynamaya devam ederken elimin üzerinde Fırat'ın elini hissettim. Yavaşça elimdeki çatalı alarak tabağımdaki zeytin yağlı sarmaya saplayarak bana uzattı. "Ne yapıyorsun Fırat ben yerim." "Olmaz böyle tabağını didikleyerek Yağmura kötü örnek olursun. Aç ağızını bakim" Bana kıkırdayarak bakan kızıma kötü bakışlarımı göndererek ağzımı açtım. "Heh aferin" diyerek çatalı bırakıp Yağmura yedirmeye devam etti Fırat. Bende bu sırada masadan kaçarak saçlarımı yağmur gibi balık sırtı ördüm. Fırat ile yağmur yemekleri bitince ayağa kalktılar. "Bu gün biraz yürüyelim buraları gezelim yarın yüzeriz" dedi"Olur" diyerek güneş kremi çıkarttım. "Yağmur gel tatlım güneş cildimizi yakmasın" dedim. Yağmur kucağıma geldi. Fıratta tam karşımdaki koltuğa geçmiş gözlerini bizden ayırmadan bakıyordu. Önce yağmurun yüzünü yağladım. Sonra kolları ve bacaklarını.. sandaletlerini giydirip onu hazırladım. Hemen kucağımdan kalkarak boydan cama gidip dışarıyı şaşkınlıkla açtığı gözleriyle izledi. Şilenin güzelliği beni gibi kızımı da büyülemişti. Kremden biraz avucuma alarak kollarıma sürdüm. Daha sonra şortun açık bıraktığı bacaklarıma sürmek için eğilirken Fırat'ın kızgın bakışlarıyla karşılaştım. Bakışları eğildiğim için atletten görünen göğüslerimdeydi. "Şort ve atlet giymek zorunda mıydınız?" diyerek sinirle devam etti. "Yağmur gelişme çağında Fırat onun D vitaminine ihtiyacı var. Hem ne var şort ve askılı da herkes giyiyor" "Hadi yağmur çocuk neyse de sana yakışıyor mu? El kadar şortlar giymek." Bir anda kendimi kötü hissettim gerçekten bana yakışmıyor muydu? Kilo mu almıştım. Suratımı asarak konuştum. "Yakışmıyor mu? Ne yapayım yağmurdan sonra aldığım kiloların büyük bir kısmını verdim ama yinede eskisi kadar zayıf değilim. Göz zevkini bozuyorsam da bakmazsın." "Sen böyle alıngan değildin yıllar senin huyunu da değiştirmiş. Hem ben yakışıyor mu diye sorarken çirkin olduğunu ima etmedim. Hatta vücudunun bu hali daha göz doldurucu bu yüzden erkekler sana yani size bakarsa tatsızlık çıkar." Diyerek bana baktı. Ben onu takmayarak omuzumu silkince daha da sinirlendi. "Ben ne diye açıklama yapıyorsam. Hadi git üstünü değiştir de dışarıya çıkalım. Mümkünse evde giyilecek kadar dar ve yatakta giyilecek kısa şortlu olmasın."Ağzım açık bakakaldım. Bu adam ne yaptığını sanıyor. Bana karışamaz. Eski dicle olsa beni kıskanıyor diye tepinirdi ama ben hala bana yakıştırmadığına inanıyordum. "Sen bana karışamazsın Fırat! buraya neden geldiğimizi unutma" diyerek yağmurun yanına cama gittim. Dizimi kırarak yağmurla aynı boya geldim. "Beğendin mi bebeğim?" "Evet anne burası çok güzel" "Daha gezmedik prenses gel bakayım kucağıma hadi gezmeye çıkalım." "Çıkalım Fıratcım " diyerek yanağına öpücük bıraktı. Fırat bana bakış atarak önden geçmemi işaret etti. Çantamı alarak önden yürüyüp asansörü çağırdım.Gün boyu üçümüz gezdik. Nehirde ayaklarımızı suya daldırdık. Birbirimize sular attık. Sonunda da güzel bir akşam yemeği yiyerek odaya döndük. Bölüm Sonu.. |
0% |