Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left14.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@feridegerdelmann
Karşıma oturdu ve beni izlemeye başladı.
Nereye dönsem, gözleri orada idi.
Bakışlarımı, eğsem bile;
Daha aşağılardan, onun bakışları, beni buluyordu.
Çok düşünceli bir günümde, bu çocuk ile tanışmıştım.
Çok uzaklara kaçmak istiyordum.

Hiç kimse ile de konuşmak istemiyordum.
Arada sırada gülümsüyordu.
Ama benim gülümsemem için,
O gün hiç gücüm kalmamıştı.
Tek onun için dudak uclarımı,
Kaldırmaya çalıştırmıştım.
Birden,
"Acıyı, nasıl dile getirebilirim?" diye sordu.
Şaşırdım.

"Bu çocuk, bana acıyı neden soruyordu?
Neden acı ile tanışmak istiyordu?
"Sorma!" dedim.
"Ama bilmek istiyorum. Bana acıyı anlat." dedi.
""Acıyı, nasıl dile getirebilirim?" diye sorma çocuğum!
Öyle acılar var ki, dil bile kaldıramıyor.
Dil susuyor. Acının önünde, dil eğiliyor." dedim.
"O kadar ağır mı?" dedi.
"Ağır..." dedim.
Sustu. Biraz etrafına baktı.

Sonra tekrar beni izlemeye başladı ve
"Ya senin acın?
Senin acın, çok mu ağır?" dedi.
"Ağır..." dedim.
Yine sustu. Ben de sustum.
Garsondan, bir bardak süt istedi.
Sütü gelince, başını eğdi.

Dudakları o büyük süt bardağına,
Yaklaştığını görünce, "Dur! Bekle!
Üflemeden içme! Yanarsın çocuğum." dedim.
Kaldırdı başını.
Gülümseyerek yine bana baktı ve
"Sen de, yakma kendini." dedi.

Tam o an da, annesi geldi.
Annesi de kimmiş, biliyor musunuz?
O pastanenin sahibiymiş.
Heyecanlı heyecanlı,
"Sizi rahatsız, etti mi?" diye sordu.
Başımı salladım.
Dedim ya?
Konuşmak istemiyordum.
Ama 'rahatsız etmek', ne demekti?
Yüreğim rahatlamıştı.
Elini bana uzatmıştı.

Yazan: Feride Gerdelmann
modal aç
modal aç
modal aç