![]() @mahmutpolat
|
NUR
(Bu şiir, çalınmış hayatlara ithaf olur...) Memleket kokusu doldurarak bavula Rize'den göçüp gelmişler İstanbul'a Nur altı kardeş büyüğü narin bir kız Her gün Kadıköy rıhtımına gelirdi yalnız Bir beklediği vardı belliydi her halinden Pür dikkat kesilirdi kim inerse gemiden Gel zaman git zaman geçip gitti seneler Bir haber çıkmadı o giden sevgiliden Küflü bir kederle çürüttü tüm gülleri Bir melâl kuyusuna gömüldü hayalleri Üşüttü rüzgar ıslattı yağmur Çehresine hep aynı hüzün vurur Anne baba dertlendiler derinden Umudunu kes dediler vefasız sevgiliden Yalvarmak nafileydi buyruk kesindi Konu komşu başı bağlandı desindi Yüreği dağayazı mecburen oldu razı Duyulmadı feryadı hükümsüz itirazı Evlendi Nur eremedi muradına Son anda minik Didâr yetişti imdadına ADIM Güvendiğim dağlara kar yağdı birer birer Ruhumda bin hicranla tutuştu o nağmeler Yollarım dikenliydi yıllar oldu celladım Bir gayya kuyusuna gömüldü kaldı adım Seyrettim her akşam kızıl rengini ufkun Ağarınca tan hüzünle dağıldı uykum Bir değirmen taşına düşünce günler Sükuta râm olduk unutuldu yeminler Azığımız yetmedi yol uzun ve çetindi Bir vakit yaklaşsam da yoluma akşam indi Firakınla kavruldum alevler yudumladım Ah Aşk’ın esrarını aynalara sorsaydım BİRDEN ÖLMEZMİŞ İNSAN Hatalarımdan hiç mi hiç ders çıkarmadım Vazgeçmedim günahlarımdan Şimdi bir sıradağ taşıyorum omuzlarımda Kalbime cıva gibi ağır bir şeyler çöküyor Bulutlar gibi dağılıyor düşüncelerim Bomboş kalan ellerim paltomda yer arıyor Kirlerini bulaştırmak için midir nedir Bilmiyorum Soğuk kış günleri cama hohlayarak bir şeyler yazdığım Eski zamanları özlüyorum Öyle küt diye düşüp ölmezmiş insan arkadaş Her an biraz daha eksilerek ölürmüş meğer Anlıyorum Anlıyorum ömrün de çağla mevsimi varmış Sıcak yaz günlerinde Şimdi yerinde yeller esen Beyaz badanalı köydeki evimizin damına serilmiş yatağımda Koynuma yıldızları alarak Tatlı bir uykuya dalıyorum bazen Bazen kuşluk vakti bir otobüs yolculuğunda İlk kez gördüğüm şirin bir Anadolu kasabasından geçerken Birden uyanıyorum uykudan Mahmur yüzümü oluşturup etrafı seyrediyorum Hayatında hiç yeni bir elbisesi olmamış Bıyıkları yeni yeni terlemiş İlk yitiğim Kardeşimin ansızın gelen kara haberini alıyorum Soluksuz kalıyorum Bazen de bir dağbaşı yalnızlığıyım baştanbaşa Serin bir yel esiyor terli alnıma ferahlıyorum Gözlerimden yanaklarıma süzülüveriyor iki damla yaş Öyle küt diye düşüp ölmezmiş insan arkadaş Biliyorum TIRPAN ZAMANI Yolları aramıza engel diye sen koydun Kumlara “Son Kuşlar da Öldüler” kitabını da Bir dut ağacı meyvesini tırpan zamanı verir Gelip oturuyordun gölgesine Dağları aşarak gelen beyaz bir suydun Köpüre köpüre bir şelaleden dökülen Uzak bir gölden koparılmış bir sazı andırıyordun Karışıyordun kapkara bir isyan gibi melal denizine Zorbela duruyordu gözlerin kıyısında bir uçurumun Sanki binlerce yıl sonra ehramdan kalkıyordun Yine gelirsen Ilgın ağaçlarının gelinlik giydiği mevsim olsun YÜZLER KENTLER VE ÇİÇEKLER Hüznü sonsuzmuş gibi lal bir nağme büyüyor içimde Eski bir yol hikâyesinin izini sürüyorum Sevgilinin ölü gözleri boylu boyunca uzanıyor içimde suskun ve soğuk Ardımda bıraktığım çiçeklerin erken boyun büküşlerini anımsıyorum eski adreslerimden taşınırken İhanetim affedilemez bazı saatler vardır yeniden kurulmaya verilemez ve bunu senden daha iyi kimse bilemez Vakit varken geçtiğim tüm kentlerin peçelerini indirin yüzlerinden DENİZİNDE KALBİ VAR belde derin bir uykunun kollarına düştü birer birer söndü ışıklar rıhtımda terk edilmişliğin derin hüznü ritimsiz vuruyor sahile kurşuni sular lacivert bir çarşaf sardı gökyüzünü bu yaşımda be yeni anlıyorum denizin de bir kalbi var |