Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm.

@mervegecit94

Zafer...

Ne olduğunu anlayamamıştım. Kızgınlıkla adamın gözlerinin içine bakıyordum en son. Ama şimdi yerde kanlar içinde yatıyordum.

En son hatırladığım şey; adamların karınca sürüsü gibi üstüme atlamasıydı. Hiçbir şey yapmadım.

Sadece bütün mücadelem kafamı korumak oldu. Sanki kolum kanadım kesildi. Dermanım kalmadı.

Gözlerim yavaş yavaş kapanırken en son duyduğum ses Meleğimin bağrışıydı. Canım sevgilim! Kim bilir o halde beni görünce nasıl da korkmuştu.

Beni hastaneye yetiştirdiler. O kadar uykum vardı ki o an gözlerimi zar zor açabiliyordum. Göz kapaklarım benden bağımsız savaş veriyordu.

Uykum da gelmişti. Gözlerimi araladığımda hayal meyal bir beyaz ışık gördüm. Sonra da bana bakıp konuşan seçemediğim bir sürü insan…

Muhtemelen doktor olmalıydı. "Zafer bey, beni duyuyor musunuz?" diyordu aynı ses.


Boğazımda hiç olmadığım kadar keskin bir acı vardı. Sanki ciğerimi delen yoğun bir tat…

Doktorun dediğine bir türlü cevap veremedim. Üşüyordum, çok üşüyordum.

Beni ameliyata aldılar. Kaç saat ameliyatta kaldım; o kadar kötü bir durumdayım.

Sonra da yoğun bakıma aldılar. Günlerce orada yattım. Bu kadar çaresiz hissetmemiştim hayatım boyunca…

Bir ara kendime geldim. Gözlerimi yavaşça açtığımda ilk onu gördüm.


Annemi... Camın önünde yaşlı gözlerle oturmuş, okuduğu duasıyla beni bekliyordu.


Annem hastaneden eve geldi Esma 'dan kötü haberi almıştı. Onlar eve gelince beni bulamadılar. Her yerde aradılar. Sorup soruşturdular.


En sonunda mahallede konuşurlarken duydum.


Komşusu ona doğru geldi ve ''Çok geçmiş olsun, Zeynep hanım. Duyduk, inan çok üzüldük Zaferim 'e.'' diye geçmiş olsun dileğini iletti.

Annem anlamadı.Kaşlarını çatarak titrek sesiyle ''Ne diyorsun, Meral! Ne hastahanesi ne Zaferi? Zaferim' e bir şey mi oldu?'' diye sordu.


Komşusu Meral Teyze şaşkınlıkla anneme baktı ve ''Aaa senin haberin yok muydu? Tüh, tüh!''diye elini birbirine vurdu.


Anneme üzgün gözlerle baktı ve '’Ben de haberin var sanıyordum, Zeynep. Neyse tekrar geçmiş olsun.''diyerek yanından sıvıştı.


Annem duyunca bayılacak oldu. Tansiyonu fırlamış olacaktı ki ayakta zor duruyordu.


Onun bu halini gören kardeşim de koşarak ''Anne! Annem.'' diye yanına gitti. Annem de ''Abin! Kaza.”' demeye kalmadan yere yığıldı.


Esma da anneme ,''Anne aç gözlerini anne!'' diye adını sayıklayıp etrafına ''Yardım edin! Kimse yok mu?''diye avazı kadar bağırdı. Konu komşu ,bütün mahalleli başına toplandı.


Annemi kaptıkları gibi hastaneye yetiştirdiler.Orada hemen serum verdiler.

Annem gözyaşları içinde "Oğlum gitti! Dağ gibi evladım kayıp gitti ellerimden. Bunu yapanın elleri kırılsın." diye beddua ediyordu.

Anne yüreği işte! İçi acıdan kavruluyormuş. Tırnağına taş değmesin diye koruyup kolladığı oğlu şimdi hastanedeydi.

Ölüm kalım savaşı veriyordu. Annemi zor sakinleştirdiler. Arada durup durup ağlıyordu.

En sonunda annem dayanamadı, "Ben oğluma gideceğim, bırakın beni!" diyerek odadan telaşla çıkıverdi.


Oradaki ilk bulduğu hemşireye "Oğlum Zafer'i buraya getirmişler. Nerede şu an?" diye sordu.

Hemşire gülümseyerek "Ameliyathanede." dedi. Annem de o hışımla ameliyathaneye doğru yola koyuldu. O günden beri de oradan hiç ayrılmadı.

Günler sonra…

Yavaş yavaş kendime geldiğimi hatırlıyorum. Beni yoğun bakımdan çıkarıp normal odaya aldılar.


O günler boyunca düşündüğüm tek şey, Meleğim'i bir daha göremezsem oldu.


Meleğim bana bir şey olsa, ne yapardı acaba? Çok üzülür müydü? Yoksa bir başkasını mı buldu? İkinci seçeneği düşünmek dahi istemiyorum.

Başımı kaldırdığımda annemi yanı başımda otururken buldum. Bir yandan gözyaşını siliyor, bir yandan da sessizce dua ediyordu.

Kalkmaya çalıştığımda omzuma giren ağrıyla ''Ah!'' diye ağzımdan bir inilti koptu. O ağrıyla yüzümü buruşturdum.

O sırada annem de telaşla yanıma oturmuştu. Bana ''İyi misin oğlum? Ağrın mı var? Hemşireye sesleneyim hemen,'' diye panikle ayağa fırladı.

Annemin elini tuttum ve ''Annem korkma! İyiyim ben.'' diyerek annemi teselli ettim.


Annem yüzünde hüzünlü gülümsemesiyle bana baktı ve ''Allah'a şükür! Çok iyisin. Allah'ım seni bize bağışladı.'' dedi.

Anneme baktım ve "Kardeşlerim, babam?" diye sordum. Annem de dolu dolu gözlerle, "İyiler, merak etme! Baban iyi, çok şükür. Yavaş yavaş iyileşme döneminde. Sargısını da çıkardılar." dedi.


Bu güzel haber bana ilaç gibi geldi. Çok mutlu olmuştum. Anneme baktım ve "Çok şükür!" dedim. Annem de başını salladı.

Sonra anneme "Peki, siz nasıl öğrendiniz burada olduğumu?" diye sordum. Buraya nasıl geldiğimi deli gibi merak ediyordum.

Annem o anı hatırlamış gibi üzgün gözlerle bana baktı ve "Meral teyzen söyledi." dedi.

Anlatırken o anı tekrar yaşıyordu. Bugünü hiç unutmayacaktım. Ne o ne ben... Kabusumuz olacak, peşimizi bırakmayacak...

Annemi gözleri yaşlı görünce elini tuttum ve "Annem! Üzülme artık! Geçti." dedim. Anneme kıyamazdım.

O zaman da dört çocuk büyütmek kolay mıydı? Annem bana baktı ve "Ben bir hemşireye bakayım." diyerek yanımdan ayrıldı.

Ben de ağrıyla gözlerimi kapatıp, biraz dinlendim. O sırada günlerdir hiç uyumamış gibi yorgun hissettim kendimi. Uykuya dalmışken, kapı açıldı.


Giren kişinin kim olduğunu bile görememiştim, o derece. Sadece adım seslerini duyuyordum. Kokusundan anlamıştım. Melek'ti bu…

Gideceğimiz yer köye neredeyse 1 saatlik mesafedeydi. Murat'a bakıp, "Nereye gidiyoruz?" dedim.


Murat da bana bakıp, "Sürpriz." dedi, göz kırparak; aynı Zafer gibiydi. Murat böyle yapınca, bir an aklıma Zafer geldi.

Oflayarak, önüme döndüm. Dudağımı büzüp, camdan dışarıyı izledim.

Murat bu tepkim üzerine "Sen bana trip mi atıyorsun?" diyerek bana sordu. Ben de ona cevap vermedim, sadece omuz silktim.

Murat, bana gülümseyerek bakıp, "Hadi ama Melek. Hem seni ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor musun?" diye sordu. Bir yandan da elimi tutup dudaklarına götürdü. Usulca öptükten sonra yine yola baktı.

Ben yolu izlerken, yemek yiyeceğimiz restorana çoktan varmıştık.

Murat arabayı yemyeşil, ağaçlarla kaplı bir restoranın önünde durdurdu.

Bana bakıp, "Geldik, hadi!" dedi. Şaşkınlıkla bir restorana, bir de Murat'a baktım.


Resmen ağzım açık kalmıştı. O anki tribimi unutarak.
"Burada mı yiyeceğiz?" dedim.

Murat da gülerek başını sallayıp bana baktı ve göz kırparak "Evet hayatım," dedi.

Çoktan arabadan inip yanıma bile gelmişti. Kapımı açarak, "Hadi, çok acıktım. Gidelim de, yiyelim bir an önce." dedi.

Ben de başımı sallayıp elini tuttum. Birlikte arabadan indikten sonra restorana doğru yürüdük.

Kapıda bizi genç, 20'li yaşlarda, beyaz tenli bir delikanlı karşıladı. Bize bakıp, "Hoş geldiniz. Buyurun." diyerek önden ilerledi ve masamızı gösterdi.

Murat benim oturduğum sandalyeyi çekmiş, oturmam için bekliyordu. Ben de ona bakıp, ''Teşekkür ederim.'' dedikten sonra sandalyemi ittirdi. Koşarak, karşıma oturdu.

O sırada garson da gelmiş, menüyü uzatmıştı. Murat bana bakıp, ''Ne yemek istersin hayatım?'' diye sordu.

Ben de menüye şöyle bir göz attıktan sonra, garsona ''Ben bir Sezar soslu tavuklu salata, yanına da portakal suyu.'' dedim, gülümseyerek.

Murat'a baktığımda o da, ''Ben de, pastırmalı paçanga böreği alayım.'' dedikten sonra garson yanımızdan ayrıldı.

Hamileliğimden dolayı; hiçbir şey yiyemiyorum. Ne yesem, hemen mide bulantım başlıyordu. O yüzden; kahvaltıyı hafif geçirmeye karar verdim.

Garson yanımızdan ayrılınca, restorana şöyle bir göz gezdirdim. Nehir kenarında; karşısında meşhur köprü bulunan, yemyeşil ağaçlık içinde, çok güzel bir restorandı.

Etrafı şemsiyelerle kaplı olduğundan; gayet ferahtı. Arka arkaya, mavi, çizgili masa örtüsü bulunan masalar dizilmişti.

Murat hayranlıkla baktığımı görünce, bana bakıp, "Beğendin mi?" diye sordu. Ben de başımı sallayıp, "Rüya gibi," dedim. Murat bunun üzerine gülümsedi.

Onunla ilk defa baş başa yemeğimizdi. O yüzden; çocuk gibi mutluydu.


Murat'la yemeğimizi beklerken, havadan sudan konuşmaya başladık.

O sırada yemeğimiz de gelmişti. O kadar acıkmıştım ki, tavuğun kokusunu içime çektim. Hemen çatalla yemeye başladım.


Murat da bu halime gülerek bakıyordu. O kadar hızlı yiyordum ki, bir ara korkup, "Yavaş Melek! Boğulacaksın." dedi.

Bunun üzerine kıkırdadım. O da yemeğini yiyor, bir yandan da beni izliyordu.


O sırada kapıdan Nevin teyzeler girdi. Murat'ın evine sık sık geldiği için tanışma fırsatım olmuştu.


Beni görünce yanımıza gelip, "Melek! Yavrum, nasılsın?" diye sordu. Ben de ona bakıp, "İyiyim Nevin teyze, ya siz?" dedim.

Nevin teyze bir Murat'a, bir bana bakıp, "İyi diyelim, iyi olsun." dedi. Murat'a dönüp, "Ya sen Murat, nasılsın?" diye sordu.

Murat da Nevin teyze'ye kısaca "İyiyim, sağol." dedi. O sırada yanında bulunan, benim yaşlarımda, siyah saçlı, esmer tenli genç kız, "Hadi teyze, bir şeyler yiyelim, acıktım." dedi.

Kıza baktığımda buralı olmadığı kesindi. Çok güzel bir yüzü vardı bir kere; simsiyah kirpikleri, kavisli dudakları, hokka gibi burnuyla, tam bir film yıldızıydı.

Saçlarıysa; benim aksime siyahtı. Saçlarını maşa yapmıştı. Bugün özel bir gün olmalıydı onun için; halinden belliydi.

Nevin teyze de yeğenine dönüp, "Tamam Nurgül, geldim kızım." dedi. Demek adı Nurgül'dü. Düşününce, ne güzel ismi vardı.

Nevin Teyze, bize özür diler bir halde bakarken, ''Ah, bu gençler! Bugün bir çocukla buluştu da, ondan bu sabırsızlığı. Çocuk bundan hoşlanmış, bizim kızda öyle... Yakında nişanları olacak.'' dedi.

Nevin teyzeye bakıp, ''Hayırlı olsun,'' dedim. Murat'ın da ilgisini çekmiş olacak ki, ''Oo Nevin Sultan! Kim bu şanslı delikanlı peki?'' diye sordu muzipçe.

Nevin teyze de, bunun üzerine kıkırdayarak, ''İlahi Murat. Kim olacak, bizim Zafer ayol!'' dedi.

O anda içtiğim portakal suyu boğazımda takılı kalınca, öksürdüm. Murat bana bakıp, ''Helal karıcım!'' dedi.

Bir dakika... O az önce Zafer mi dedi? Ben mi yanlış duydum?

Umarım yanlış duymuşumdur diyerek, içimden dua ettim ve Nevin teyzeye baktım. Zar zor konuşarak, ''Sen sen az önce ne dedin?'' dedim.

Nevin teyze de, şaşkınlıkla bana bakıp, ''Kız işitme problemi mi var sende? Zafer dedim, ayol! Bizim Zafer yok mu hani?'' diye sordu.


O an gözlerim karardı, bayılacak gibi oldum. Beynimin içinde Nevin teyzenin "Zafer" demesi yankılandı. Zafer diyordu. Zafer...

Demek o gün gördüğüm rüya değildi. Tam tamına gerçekti. Ben inanmak istememiştim ama, şimdi duyduklarım bunu kanıtlıyordu.

Nevin teyze bize bakıp, "Hadi, afiyet olsun size." dedikten sonra yanımızdan ayrıldı.

Murat bana bakıp,endişeyle kaşlarını çattı ve "İyi misin? Yüzün sapsarı." dedi.

Ona çaktırmamaya çalışarak buruk bir gülümsemeyle, "Ben, doydum. Artık kalkalım mı?" dedim.


Şu anda hiçbir şey yiyecek modda değildim. Sanki bütün iştahım uçup gitmişti.

Murat bana bir, bana bir de önümdeki tabağa bakarak, "Ama hiçbir şey yemedin. Gerçekten iyi olduğuna emin misin?" diye sordu.


Elini uzatıp alnıma koydu. Ateşimi ölçtükten sonra dudak büzüp başını salladı.


''Allah Allah, ateşin de yok.'' dedi. Ben de ona bakıp, ''Sadece biraz ısındım,'' diyerek pembe bir yalan uydurarak kendimi yellemeye başladım.

Murat da daha fazla üstelemedi. Ayağa kalkıp, ''Ben hesabı ödeyim o zaman,'' dedikten sonra yanımdan ayrıldı.

O an gözyaşlarımın akmaya başladığını hissettim. Ne yaparsam yapayım, kalbim, ruhum, bütün bedenim sanki Zafer'e aitti. Onsuz nefes alamıyorum sanki.

Ne kadar kızsam da, kendimi yine onu düşünürken buluyorum. Ağlamamak için o an kendimi zor tutarak Murat'ı bekledim.

Murat kısa bir süre sonra yanıma geldi. Bana baktı ve ''Hadi öyleyse gidelim.'' dedi. Başımı tamam anlamında sallayıp önden yürüdüm.

Nevin teyzeler ise arkamızdan bakakaldılar. Ne olduğunu anlamamışlardı. Arabaya bindiğimizde eve gidene kadar hiç konuşmadım.


Murat ta zaten bu durumu daha fazla kurcalamadı. Eve geldiğimizde kapının açılmasını beklemeden indim ve eve girdim.


Nermin anne bizi görünce şaşkın bir ifadeyle "Erken geldiniz, oğlum. Bir şey mi oldu?" diye sordu.


Murat'ın yanına gitti. Ben de onları dinlemeden odama gidip kapımı hızlıca çarptım. Yatağa yatıp sakinleşmek için derin derin nefes aldım.

Yok, bu böyle olmayacaktı. Yarın ilk iş Zafer'in karşısına çıkacak, ondan hesap soracaktım. Bakalım ne cevap verecekti beyefendi!

Nermin annenin içeriden sesi geliyordu. Murat'a ''Bu kız yine neye üzüldü?'' diyordu. O da oflayarak ''Bilmiyorum, anne!'' diye cevap verdi.

En sonunda odanın kapısı açıldı. Murat'ın geldiğini görünce, hemen gözlerimi kapadım. Murat usulca yanıma oturup, saçımı öptü.

Kulağıma doğru ''Yine de çok güzel bir gündü sevgilim. Her şey için teşekkür ederim. Beni kırmayıp geldiğin için, beni o gece ret etmediğin için... İyi ki varsın,'' dedi. Ondan sonra da arkasını dönüp yattı.

O an anladım... Benim için yarın bambaşka bir gün olacaktı. Ya bu savaşı kazanacak, ya da kaybedecektim. Benim kaybetmeye hiç mi hiç niyetim yoktu.

Loading...
0%