Kaç saat geçmişti bilmiyorum. Savaş çıktıktan sonra hep Barlas'ın neden bana yalan söylediğini düşünmüştüm. Hatta 10 büyük liderleri de. Fakat doğru düzgün bir sonuç elde edememiştim. Savaş çıktıktan sonra kimse de gelmemişti ki sorayım! Artık ip bileklerimi sıkmaya başlamıştı. Bu da yetmezmiş gibi susamıştım.
Acaba kaçıncı of'layışımdı? Tam tekrar oflayacağım sırada kapı açıldı.
Elinde yemek tepsisi ile gelmişti.
Kendimi evcil hayvan gibi hissetmem normal mi?
Ben ellerimi açmasına beklerken o ise yere diz çöküp tepsiyi dizine koydu. Çorba, ekmek ve su vardı. Getire getire bunları mı getirmişti gerçekten? Mahkum yemeği gibi.
Deyip kaşığı ağzıma tutunca kaşlarımı çatarak kafamı geriye çektim.
"Ellerimi çözersen kendim yiyebilirim zaten!"
"Üzgünüm ama çözemem Yavru Ceylan. Asiliğin başıma iş açabilir ve ben bunu göze alamam."
"Sonra geri bağlarsın olmaz mı?"
Sinirle suratına bakıp ağzımı açtım. Kendimi bebek gibi hissediyorum!
Yüzümü buruşturarak suratına baktım. Ne yaşıyordu bu adam!?
"Çok tatlı görünüyorsun Yavru Ceylan."
"Bana yürümeyi bıraksan iyi olur!"
Bunu demem üzerine kahkaha attı. Bense kaşlarımı çatmış bir şekilde ona bakıyordum.
"Sana yürümüyorum Yavru Ceylan. Sadece uzun zamandır sinirlendirecek birini arıyordum."
"Ve o şanslı kişi de ben miyim?"
Göz devirdim. O ise tepsideki bardağı bana uzattı. Yavaş yavaş içmeye çalışırken Savaş da elini dökülmesin diye çenemin altında tutuyordu. Bardağı çektikten sonra ağzını açtı.
"Ama eğer hoşlanmıyorsan başka türlü de davranabilirim. Yani normal arkadaşın gibi."
"Doğru değiliz... maalesef."1
Kafasını eğmişti. Suratı da düşmüştü. Bir anda tepsiyi dizinden indirdi ve ayağa kalktı. Arkama geçtiğinde kaşlarımı çattım. İpleri çözüyordu. Bileklerimde ki ipleri çözdükten sonra ayağımdakileri de çözdü. Bileklerimi ovuştururken Savaş önüme geçti.
"Sanırım kendin yesen daha iyi olur."2
Şaşkınlıkla Savaş'a bakıyordum. Suratından düşen bin parçaydı. Şekeri alınmış çocuk gibi karşımda duruyordu. Hızlı adımlarla odadan çıkıp kapıyı kapattı. Aslında üzülmüştüm. Ama bir mafyayı 'arkadaş' olarak nasıl görebilirdim ki? Hemde beni esir alan bir mafyayı.
"Anasını satayım, kendimi klişe, mafya-romantik filminde gibi hissediyorum!"
Sinirle yerdeki tepsiyi alıp sandalyeye oturdum. Yemeği yerken bir andan da düşünüyordum.
"Peki sen o 10 büyük liderlerden biri misin?"
"Hayır. Ama birisinin ölmesine bakar. İşte amacım da bu zaten."
Savaş benden küçüktü. 20 yaşındaydı ama büyük işler başardığı kesindi. Acaba mafyalığa ne zaman başlamıştı? Ya da neden başlamıştı?
Bir süre daha düşünüp ofladıktan sonra yemeği bitirmiştim.
Tepsiyi koyacak bir yer yoktu. Hem benim ayakçılığımı yapmak zorunda da değildi.
Onunla arkadaş olmaya ne kadar sıcak bakmasam da bir şeyler bildiği kesindi. Onunla aramı düzeltip ağzından laf alabilirdim. Bu düşünceyle elimde tepsi ile ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda birkaç adım sonra merdivenlerin olduğunu gördüm. Merdivenlerden inerken bir andan da Savaş'a sesleniyordum.
Merdivenleri bitirdiğimde karşıma bir adam çıktı.
"Tepsiyi bırakmaya gelmiştim?"
Bir anda kolumdan tutup ittirmesiyle kaşlarımı çattım.
"İşi daha fazla zorlaştırmadan yürü!"
Ben tam bir şey demek için ağzımı açmışken bir bağırma sesi geldi.
Savaş'ın gelmesi ile koruma ellerini benden çekti.
"Şöyle bir etrafına baktın mı sen Orhan, he!? Sence buradan nereye kaçabilir!?"
"O ipleri çözen buradan rahat bir şekilde kaçar."
"Eğer kapıyı da soracak isen ben açık bıraktım!"
Orhan denen herif kafasını eğdi. Tam ağzını açacağı sırada Savaş bağırdı.
Bunun üzerine adam yavaş adımlarla uzaklaştı. Savaş bana dönerek konuştu.
Daha sonra gözü elimdeki tepsiye takıldı.
Deyip ellerini uzatmasıyla tepsiyi ona verdim.
Arkasını dönüp ilerlemesi ile onu takip etmeye başladım. Koridordan sağa döndüğümüzde Amerikan Mutfak ile karşılaştık. Mutfağın karşısında salon vardı. Bir nevi mutfak ve salon birleşikti.
Savaş tepsiyi tezgaha bırakıp bana döndü.
Savaş'ın dediği şeyle derin bir nefes aldım.
"Ben seni kırdım galiba. Kusura bakma."
Gülmeye başladı. Hatta kahkaha atıyordu. Ne dedim lan ben şimdi? Ben ona garip garip bakarken konuştu.
"Hey hey, sıkıntı yok Yavru Ceylan. Ayrıca kırmadın. Dediğin şeyde haklısın. Ben olsam ben de beni kaçıran bir mafya ile arkadaşlık yapmak istemezdim."
Bunu dediğim için umarım ileride pişman olmam.
"İstersen arkadaş olabiliriz."
Böyle demem üzerine bir süre yüzüme baktı. Daha sonra gülümsedi.
"Bana üzüldüğün için söylüyorsun."
"Hayır... yani evet. Aslında sana üzüldüm, kabul ediyorum ama asıl nedenim bu değil. Yani bilmiyorum... bence cana yakınsın."
Sanırsın 9. sınıf kız, 12. sınıftaki sevdiği çocuğa açılıyor anasını satayım!
"Konuşma tarzından bile bu tür şeyleri beceremediğin belli!"
Bunu demem üzerine güldü. Bende gülerek konuştum.
Bir süre suratıma baktı. Kararsız bir ifadesi vardı. Fakat daha sonra gülümsedi.
𓆝 𓆟 𓆞
⚝ Sizce Savaş, Havin öyle deyince neden üzüldü? 2
⚝ Sizce Havin bu teklifinden dolayı ileride pişman olacak mı?
⚝ Sizce neden Savaş Havin'e iyi davranıyor? Bu davranışı rol mü yoksa gerçek mi? 1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |