Merdivenleri geçip uzun koridorda ilerliyorduk. Bir andan da etrafı inceliyordum. Zevki güzeldi, beğenmiştim.
Bir odaya girdiğimizde geniş ve büyük bir yemek odası olduğunu fark ettim. Kesin sinema odası falanda vardır. Filmlerde oluyordu hep.
Sofraya baktığımda envai çeşit yemek olduğunu gördüm. Karnım guruldamıştı. Şuan yemeklere kafayı gömmemek için kendimi zor tutuyordum. Acaba Berfin şuan neredeydi? N'apıyordu? Aç mıydı? Hiç iyi koşullarda olduğunu sanmıyordum.
Barlas baş köşeye geçince bende yanındaki koltuğa geçtim. Çalışanlar servisi yaptıktan sonra odadan çıkmışlardı. Odada sadece Barlas ve ben kalmıştık.
"Kamera ya da ses kayıt cihazı var mı?"
"O zaman bir andan da şu işi konuşalım."
"Baştan başlıyorum. 5 Kasım 1997 doğumluyum."
"Haftaya çarşamba doğum günün yani?"
"Tamam. Şimdi, eğer ben sana sürpriz yapmak için geldiysem bir yer kiralatmam lazım. Orada da doğum gününü kutlarız."
"Magazincilerin ağzını kapatmak için fotoğraf paylaşacağız. Bu onlara bir süre yeter."
"Doğum günün için sürpriz yapmaya geldim. Sence de biraz daha ihtişamlı bir şey olması gerekmiyor mu?"
"Ne diyeceksin? İyi ki doğdun şarkısı falan mı söyleyeceksin?"
Gayet normal bir şekilde dediğim şeyle sinirle kafasını çevirip başka bir yere baktı. Daha sonra tekrar bana döndü.
"Evet olacak! Eğer Maske'yi inandırmak istiyorsak evet olacak. Eğer senin dediğin gibi sadece fotoğraf paylaşırsak şüphelenme ihtimali var. Bizim derdimiz magazincilerin ağzını kapatmak değil, Maske'yi inandırmak!"
Sesimi yükselterek dediğim şeyle bana sanki beni öldürecekmiş gibi bakmaya başladı. O gözlerini oyarım senin!
"Ses düzeyine dikkat et Havin!"
"Yeterince dikkat ediyorum zaten Barlas!"
"Ama sen galiba dediklerine dikkat etmiyorsun? Havin Akar değil, İnci Yıldırım!"
Bunu demem üzerine masaya eğildi.
"Son kez söylüyorum. Ses düzeyine dikkat et!"
"Son kez söylüyorum. O parti olacak!"
Bunu demem üzerine arkasına yaslanıp sesini hafif yükselterek konuştu.
Bunu demesi üzerine yüzümde zafer gülümsemesi oluşmuştu. Daha sonra konuştum.
"İnci'nin doğum tarihi 25 Temmuz 1997."
"Turizm ile uğraşıyorum. Dünya'nın dört bir yanında otellerim var."
"Tasarımcıyım. Londra'da bir şirkette çalışıyorum. Fakat sonradan ayrıldım."
"En sevdiğim rengi sorarlarsa siyah diyeceksin."
"Sende siyah ve mavi diyeceksin."
"İzmir'de doğdum. Beş yıl orada yaşadım. Daha sonra İstanbul'a yerleştik. Üniversiteyi Londra'da okudum."
Tam Barlas bir şey diyecek iken silah patlama sesi geldi.
Daha ben ne olduğunu anlamadan Barlas beni masanın altına çekti. Deli gibi silah patlıyordu.
"Ne demek burada kal!? Sen nereye gidiyorsun!?"
Daha sonra sürünerek masanın altından çıktı. Elini arkasına attığında ceketinin içinden silah çıkarttığını gördüm. Gözlerim pörtlemiş bir şekilde Barlas'a bakıyordum. O ise az da olsa ayağa kalkmış, kırılmış camdan ateş ediyordu.
"İnci sakın masanın altından çıkma!"
Sesini zor duyuyordum. Çok fazla ses vardı. Ellerim titremeye başlamıştı. Kahretsin! İlacım yanımda yoktu!
Konuşmaya çalışıyordum fakat ağzım bir türlü açılmıyordu. Beynim patlayacak gibi hissediyordum.
Beni dinle. Korkma benden. Susturmaya çalışma beni!
Ellerim istemsizce kulaklarıma gitmişti.
Daha sonra bir kahkaha sesi işittim. Hayır ya sırası değil!
Haydi kır dök her yeri! Bu acı anca öyle geçecek!
Beynim patlayacaktı. Başımda çok kötü bir ağrı vardı ve her geçen saniye ellerimin titremesi artıyordu.
Eğer her yeri dağıtırsan ellerinin titremesi geçecek.
Hayır, geçmeyecek! Kes sesini artık!
Evet, geçecek. Hadi çık şu masanın altından!
Vücudum bana ihanet ederek hareketlenmeye başlamıştı. Masanın altından çıkmıştım.
Bir anda yere düşmemle sinirle debelenmeye başladım.
"İnci rahat dur! Senin derdin ne!?"
Evet. Elinin titremesi geçecek, başın ağrımayacak.
Barlas bir andan ateş ederken bir andan da beni tutmaya çalışıyordu. Böyle olmasını istemiyordum fakat bedenim beni dinlemiyordu.
Anılar gözümün önüne gelirken ellerimle kulaklarımı kapattım.
"Bak söz veriyorum canını hiç acıtmayacağım."
İstemsizce çığlık attım. Bunlarınki duymak istemiyordum, hatırlamak istemiyordum!
"Bence başına neler geleceğini görmesi daha iyi olur ha Yıldız?"
Hayır hayır! Hatırlamak istemiyorum lütfen!
Her yerde kan vardı. Annem yerde kanlar içinde yatıyordu.
"İnci sakin ol! Bak ben buradayım!"
Her yer dağınıktı. Her yer iğrenç kokuyordu.
Onu dinleme! Her yeri dağıt! Tıpkı 17 yıl önce de olduğu gibi!
Görüntüler gözümü önüne gelirken gözlerimi sıkı sıkı kapatıp görüntülerin gitmesini diledim.
Beynimde yankılanan seslerle gözlerim kararmaya başladı. Vücudum gevşerken bilincimin kapandığını hissediyordum.
Ellerim yana düşerken gözlerim tamamen kapandı.
°°°
"Senin gibi güzel bir kadının böyle bir adamın yanında ne işi vardı ki?"
Adam kafasını annemin boynundan kaldırarak bana baktı.
"Babana ne kadar benziyorsun sen öyle. O da senin gibi salak cesaretine sahipti."
Bağırmamla adam bana dönüp üstüme gelmeye başladı.
Adam beni baştan aşağıya süzdü.
"Fiziğin de anneninki gibi biliyor musun?"
"Bırak kızımı pis herif! Uzak dur ondan!"
Annemin bağırışları ile ağlamaya başladım.
"Yalvarırım kızımı bırak! Bana istediğini yap ama ona dokunma!"
Annemin ağlayarak dediği şeyle adam bu sefer ona döndü.
"Sana istediğimi yapacağım zaten."
"Abi neredesin!? Kurtar beni! Baba!"
Bir anda çok gürültülü bir ses geldi. Korkudan ağlamam şiddetlenirken kapı açıldı. Daha sonra ise bir adam yere fırlatıldı.
Annemin bağıran sesiyle adam anneme doğru ilerledi. Bense kırmızı sıvının içinde yatan babama bakıyordum.
"Baba! Baba hadi kalk! Kurtar bizi!"
Annemin bağırışı ile ona döndüm.
"Anne, babam yine uyuyor! Söyle ona uyansın ve bizi kurtarsın!"
Adam annemin kıyafetlerinin çıkarırken konuştu.
"Siz n'apacağınızı biliyorsunuz! O iti görmeyeyim!"
Adam babamı sürükleyerek götürürken babama seslenmeye devam etmiştim.
Fakat daha sonra annemin çığlığı ile ona döndüm.
"Bence başına neler geleceğini görmesi daha iyi olur ha Yıldız?"
Annem çığlık atarken adam ona bir şeyler yapıyordu.
"Acaba seni öldürmesem mi? Tam dişime göresin."
"Eğer sen beni öldürmezsen ben seni öldüreceğim! Adi herif! Pis köpek!"
Adam yavaşça annemden uzaklaştı. Annem ise nefes nefese adama bakıyordu.
"Ya sonsuza kadar benimle yaşarsın ya da seni öldürürüm! Hangisini istersin Yıldız?"
"Seninle yaşayıp kocama ihanet edeceğime ölürüm daha iyi!"
Daha sonra adam belinden bir şey çıkarttı ve annemin kafasına dayadı. Annemin bakışları bana çevrilirken gülümsedi. Ve daha ne olduğunu anlamadan çok büyük bir gürültü koptu. Annem kırmızı sıvılar içinde yerdeydi. Tıpkı babam gibi. O da mı uyumuştu?
Ses vermiyordu. Korkuyla ağlamaya başladım. Annem ne olursa olsun hep bana cevap verirdi.
Adam bu sefer benim üstüme yürürken bir anda kapı açıldı. İçeri başka bir adam girdi ve o da büyük bir gürültü ile annemi uyutan adamı uyuttu. O da şuan kırmızı bir sıvının içinde yerde uyuyordu.
Adam bana doğru gelirken korkuyla bağırdım.
"Sakin ol. Sana zarar vermeyeceğim."
Beni kucağına alıp odadan çıkartırken her yerin iğrenç koktuğunu fark ettim. Ve yerde bir sürü uyuyan insan vardı.
Onları gördükçe uykum geliyordu. Yavaşça gözlerim kapanırken annemin gülümsemesi aklıma gelmişti.
Daha sonra dışarıya çıktık. Hava çok soğuktu. Yavaşça bir arabaya doğru ilerlemiştik. Adam arabanın kapısını açıp beni yatırdı.
"Sen uyu. Söz veriyorum sana annen, baban ve abinle geri geleceğim. Ama hemen uyuman lazım."
Heyecanlı sesimle adam bana gülümseyip kapıyı kapattı. Bende hemen gözlerimi kapattım. Hemen abim, annem ve babam yanımda olsun istiyordum. O yüzden hemen uyumuştum...
Birisi bana sesleniyordu. Benimse başım çatlıyordu.
"Barlas Bey, İnci Hanım şuan uyuyor ama birazdan uyanır merak etmeyin."
"Ne oldu da bayıldı birden doktor!?"
"Kriz geçirmiş sadece. Endişelenecek bir şey yok. Dediğim gibi birazdan uyanır."
Bir süre sonra kapı açılıp kapanma sesi gelmişti. Benim ise yarı açık olan bilincim tamamen kapanmıştı.
𓆝 𓆟 𓆞
Okur Yorumları | Yorum Ekle |