Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@son_anka

Başım zonkluyordu. Sanki birisi beynimin içine iğne sokup çıkartıyordu. Aynı zamanda ortalıkta bir gürültü de vardı.

Zorlukla gözlerimi açtığımda etrafı ilk karanlık görsemde bir süre sonra gözlerim alışmıştı. Fakat hala o rahatsız edici ses devam ediyordu.

Ellerimle yüzümü ovuşturup sesin kaynağını bulduğumda telefonun alarmından geldiğini anladım. Hızlıca alarmı kapattım. Sersem gibiydim.

"Bu alarm sesini değiştirmem gerekiyor."

Aklıma gelen şey ile hızlıca bilgisayara baktım. Evet, hiçbir sorun yoktu. Dosyalar yavaş yavaş iniyordu. Önce benim bilgisayarıma ve hemen ardından da Maske'nin bilgisayarına iniyordu. Sanırım Maske denen herife haber vermeliydim.

Yüzümdeki sırıtışla arama kısmına girip numarayı tuşladım. Birkaç saniyenin ardından telefon açıldı ve yine o cızırtılı ses konuştu.

"Bir şey mi buldun?"

"Efendim, bütün dosyalar bilgisayara iniyor. Oradan da kendi bilgisayarınıza aktarılacak."

"Tamam."

Tamam, mı? Sadece tamam mı? Gerçi ne diyebilirdi ki? İlkokul öğretmeni gibi "Aferin yavrum." diyecek hali yok.

"Peki benim paramı elden mi vereceksiniz yoksa banka hesabıma mı göndereceksiniz?"

"Para falan yok."

Demesiyle kaşlarım çatıldı. Ne demek para yok?

"Nasıl yani anlamadım?"

"Anlamayacak bir şey yok. Sana beş kuruş para yok!"

"Ne demek beş kuruş para yok? Ben bu iş için kaç gündür uyumuyorum! Sağlığım bozuldu!"

"Beni ilgilendirmez."

Tam ağzımı açmıştım ki telefondan 'Dıt!' sesi geldi. Sinirle telefonu fırlattım.

"Seni p*ç kurusu!"

Ben o iş için sağlığımı bozmuştum, kaç gündür uyumuyordum! Ne demek beş kuruş bile yok!?

Sinirle odada volta atmaya başladım. Bunu yanına kâr kalmasına izin veremezdim. Hızla bilgisayarın başına geçtim.

"Kahretsin! Virüs kontrolümden çıkmış bile!"

Sinirle bilgisayarı kapattım. Yapabileceğim bir şey yoktu, virüs kontrolümden çıkmıştı. Çoktan karşı tarafa bütün dosyaları indiriyordu. Eğer durdurmaya ya da imha etmeye kalkarsam kendisi ile birlikte diğer dosyaları da silecekti. Bu da daha büyük sorunlara yol açacaktı.

"Kahretsin, n'apacağım ben!?"

Kendime engel olamayıp yastığa yumruk attım. Sinirden gözüm dönmüştü. Fakat aklıma gelen şey ile hızla telefonumu yerden aldım.

"Kullanılmaz bu daha."

SIM kartını çıkarıp cebime attım ve hızlı adımlarla odama çıktım. İyi ki SIM kartına bir şey olmamıştı.

Hızlıca telefonlarımın olduğu çekmeceyi açıp rastgele bir telefon aldım ve SIM kartını taktım. Telefon açılırken bu sefer dolabımın önüne geçip siyah yırtık pantolon ve yarım kollu siyah kazağımı aldım.

"Bunu yaptığına seni bin pişman edeceğim! Bana paramı vermemek neymiş göstereceğim sana!"

Kıyafetlerimi giyip çantamla telefonumu aldığımda hızlıca dış kapıya yöneldim. Siyah sporlarımı giyip kapıyı kilitledikten sonra merdivenleri ikişer ikişer inip garajdaki arabamın yanına geldim.

Arabama bindikten sonra LaBaTa Doğan Holding'ine doğru tam gazla gidiyordum.

"LaBaTa ne ya? Bu nasıl isim!? Yaratıcı olacağız diye abidik gubidik bir şey yapmışlar."

Elimi radyoya götürüp açtığımda çıkan şarkıyla gülümseyerek söylemeye başladım.

 

"Some mistakes get made

That's alright, that's okay

You can think that you're in love

When you're really just engaged"

 

Bu şarkı çok hoşuma gidiyordu. Fakat maalesef şarkının sonlarına doğru yetişmiştim. Gerçi çok da bir önemi yoktu. LaBaTa Doğan Holding'in önündeydim. Eh, kısa bir süre de olsa telaşımı unutmuştum.

Arabayı bulduğum ilk boş yere park ettikten sonra hızlıca arabadan inip holdinge doğru yürüdüm.

Güvenlik kontrolünü hızlıca geçip resepsiyonistin yanına geldim. Kadın bana gülümseyince mecbur bende gülümsemek zorunda kalmıştım.

"Buyurun hanımefendi, nasıl yardımcı olabilirim?"

"Benim acil olarak Barlas Doğan'la görüşmem lazım."

"Anlıyorum. Randevunuz var mıydı?"

Ne diyecektim şimdi? Hayır, dersem almazdı ama evet, dersem de büyük ihtimalle isim isteyecek ve randevu almadığım ortaya çıkacaktı.

"Hayır randevum yok, ama cidden çok acil görüşmem gerekiyor."

"Üzgünüm ama randevunuz yoksa sizi içeri alamam."

"Bakın, şirketin geleceği söz konusu. Yaklaşık 4 dakika 47 saniye kaldı. Acilen kendisiyle görüşmem gerekiyor!"

"Ne demek istediğinizi anlamıyorum hanımefendi."

Derin bir nefes alıp ellerimi saçlarımdan geçirdim.

"Kendisiyle konuşma şansım yok mu? Bakın gerçekten çok önemli!"

"Randevunuz yoksa alamam."

Hay senin randevunu!

"Bakın, sisteminize virüs bulaştı, bütün dosyalar tehlikede! Farkında değilsiniz ama bütün dosyalar yavaş yavaş siliniyor! Bu virüsü durdurabilecek tek kişi de benim!"

"Şaka mı yapıyorsunuz?"

"Neden bu konuda şaka yapayım!?"

Kadın düşünür gibi oldu. Hadi, lütfen! Aptallık etme n'olur!

"Eğer böyle bir şey olsaydı zaten Kırmızı Alarm verilir ve yazılımcılarımız devreye girerdi. Böyle bir durum olmadığına göre yalan söylüyorsunuz. Eğer hemen buradan gitmezseniz güvenlik çağıracağım."

"Fark etmemeniz çok normal. Çok sinsi bir virüs, yavaş yavaş ilerliyor! Bana güvenmek zorundasınız!"

"Güvenlik!"

Kahretsin! Güvenlik çoktan yanımıza gelmişti bile. Sanki bu anı bekliyordu bu da!

"Hanımefendiyi dışarı çıkarır mısınız?"

Demesiyle güvenlik kolumdan tutup hafiften çekiştirmesiyle sinirle kolumu çektim.

"Bırak! Ben kendim giderim!"

Daha sonra kadına döndüm.

"Bana güvenmediğin için çok pişman olacaksın. Ama iş işten geçmiş olacak ve sen şuanda o oturduğun koltuğu kaybedeceksin!"

Deyip hiçbir şey demelerine izin vermeden hızlıca binadan çıktım.

"Aptal!"

Sinirden ellerim kaşınıyordu. Hem emeğimin karşılığını alamamıştım hem de buna sebep olanı pişman edememiştim.

Arabanın kapısını hışımla açarak kendimi içeri attım. Kafamı direksiyona koyarak düşünmeye başladım. N'apabilirdim? Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Saate baktığımda virüs 5 saniye içinde bütün dosyaları indirmiş ve karşı tarafa iletmiş olurdu. Hatta daha da kötüsü birkaç dosyayı da silecekti.

Oflayarak arabayı çalıştırdım. Yapacak bir şey yoktu. Büyük ihtimalle şirket batacak o Maske denen it de keyfini sürecekti. Ben ise diğer tekliflerle ilgilenecektim.

Aslında alacağım para fazla değildi. En azından benim için fazla değildi. 18.450 lirayı bazen haftada bile kazanıyordum. Beni sinir eden şey emeğimin karşılığını vermemesi. Aksine sağlığım bozulduğu için daha fazla ödemesi gerekirken beş kuruş yok diyerek çekilmişti it!

"Bundan sonrası beni ilgilendirmiyor. Kendi kendilerine bata çıka bata çıka bir şeyler yapacaklar."

Elim radyoya gittiğinde bu sefer rastgele değilde kendi istediğim şarkıyı seçtim. Ashe - Moral of the Story. Şarkının başlamasıyla gülümseyerek eşlik etmeye başladım.

"So I never really knew you

God, I really tried to

Blindsided, addicted

Felt we could really do this

But really I was foolish

Hindsight, it's obvious

 

Talking with my lawyer

She said, "Where'd you find this guy?"

I said, young people fall in love

With the wrong people sometimes"

Şarkı bittiğinde eve gelmiştim zaten. Arabayı garaja park edip hızlı bir şekilde asansöre ilerledim. Bir an önce yatıp uyumak istiyordum. Beşinci kata bastıktan sonra sırtımı duvara yasladım. Fakat gözüm aynaya takıldığında gözlerim pörtledi. Bu ben miyim!?

"İğrenç görünüyorsun Havin Akar."

Göz altlarım morarmış, saçlarım karmakarışık, tenim bembeyaz idi.

"Kadın kesin beni madde bağımlısı sanmıştır."

Asansör açıldığında kendime bakmayı kesip asansörden indim. Kapımın önüne geldiğimde anahtarı çantamdan çıkarıp kapıyı açtım. Hızlıca içeri oradan da banyoya geçtim. Banyo yapmam gerekiyordu.

"Saçımın yağından pirinç pilavı yapılır resmen!"

Hemen banyoya girip sıcak suyu ayarladım. Sıcak su çok iyi gelmişti. Saatlerce burada durabilirdim ama uykum olduğundan hızlıca saçımı da yıkayıp çıktım.

"Saçımın kurutmakla uğraşamayacağım."

Odama geçip yorganın altına girdim. Gözlerimi kapatmamla karanlığa gömülmem bir olmuştu zaten.

 

 

𓆝 𓆟 𓆞

 

 

Loading...
0%