@son_anka
|
"Havin kalk! Bak ben geldim!" Sese aldırmadan uyumaya devam ettim. "Havin! Kızım ne uykucusun ya!" Birkaç saniye sonra kapımın açıldığını duydum. Sonra da bir şaşırma nidası. "Aaa! Kız sen saçını kurutmadan mı yattın!?" Sese daha fazla tahammül edemeyip yorganı üzerimden atarak doğruldum. Başım aşırı derecede ağrıyordu. "Berfin kes sesini! Zaten başım ağrıyor." "Ağrır tabi! Kızım sen manyak mısın da saçını kurutmadan uyuyorsun!?" Cevap vermeyip geri yatağa yattım. Susmak bilmeyen bir çenesi vardı. "Bak daha hala yatıyor. Kız kalkıp da saçını kurutsana! Var ya ben olmasam öleceksin resmen!" Onu takmayıp yatmaya devam ettim. Fakat yorganın üstümden çekilmesiyle sinirle doğruldum. "Berfin beni delirtme!" "Asıl sen beni delirtme! Çabuk kalk ve şu saçını kurut!" Daha fazla sesini duymak istemediğim için hızlıca yataktan kalkıp banyoya geçtim. "Sanki kurutunca bir şey değişecek." Saç kurutma makinesini elime aldım ve fişe takıp saçımı kurutmaya başladım. Ben saçımı kuruturken bir anda kapının açılmasıyla neye uğradığımı şaşırdım ve refleks olarak kapıya doğru yumruğumu savurdum. "Ah!" Şaşkınca yere bakıyordum. Hızlıca makineyi kapatıp yere çöktüm. "Berfin iyi misin? Çok özür dilerim isteyerek olmadı. Ben sen kapıyı öyle bir anda açınca refleks olarak şey ettim." Bir eliyle burnunu tutarken kafasını salladı. "Sorun değil merak etme." Kolundan tutup yavaşça ayağa kaldırdım. "Elini çek de bir bakayım." Kanamıyordu. Yani demek ki sıkıntı da yoktu. Elimi yüzünden çekip sinirle Berfin'e bakmaya başladım. "Kızım sen manyak mısın? Niye kapıyı öyle bir anda açıyorsun?" Pişmanlıkla dudağını büzüp elini ensesine attı. Her utandığında ya da üzüldüğünde böyle yapıyordu. "Şey, belki beni kandırıyorsundur diye. Hani makineyi açmışsındır ama saçını kurutmuyorsundur diye. " Bu kızın aklından neler geçiyor çok merak ediyorum. "Kurutmasam zaten anlarsın Berfin. O kadar salak değilim." "Doğru." deyip gülmesi ile elimde olmadan bende gülmüştüm. "Hadi çık da saçımı kurulayım. Bir daha da kapıyı 'DAN' diye açma!" Gülerek kafasını salladı. "Tamam." deyip banyodan çıktı. Bende geri saçımı kurutmaya başladım. Berfin benim ortaokuldan arkadaşımdı. 13 yaşında tanışmıştık ve şuan ikimizde 22 yaşındaydık. Yani yaklaşık 9 sene oluyordu. Çok sempatik ve sevecen idi. Fakat tek sorunu çok fazla konuşuyordu ve biraz da fazla anaçtı. Aslında bu güzel bir şeydi ama ben pek sevmiyordum. Çok fazla sevgisini gösterebilen bir insan değildim maalesef. Çok fazla sevecen olduğumda söylenemez, insanlara karşı biraz soğuktum. Berfin ise benim tam tersimdi. Sıcakkanlı, sempatik, sevecen, yardımsever... Çocuk ruhluydu. Düşmanına bile zarar gelsin istemiyordu. Benimde sokaktan geçen adama işkence yapasım geliyordu. Bu kadar zıt olmamıza rağmen bir o kadar da çok iyi anlaşıyorduk. Zaten anlaştığım insan sayısı sınırlıydı. Berfin de bunlardan biriydi. Saçımı kuruttuktan sonra tarayıp banyodan çıktım. Mutfaktan kokular geliyordu. Merakla mutfağa doğdu yöneldim. "Ne pişiriyorsun?" "Pırasa." "Öğk!" "Valla terlikle döverim seni!" "Ya iyi de Berfin pırasa nedir Allah aşkına?" "Kaç haftadır sağlıksız o dondurulmuş gıdaları yiyorsun. Sağlığın gittikçe bozuldu. Azıcık sağlıklı şeyler ye de bağışıklığın güçlensin." "İyi de bunun için pırasa şart mı?" "İstersen patlıcan yapayım?" "Yok yok! Tamam ben pırasa yiyeceğim." Berfin bu dediğime sırıtıp bakışlarını ocaktaki yemeğe çevirdi. O iğrenç şeyi yiyeceğime pırasa yerim daha iyi! "Suna teyze mi yaptı?" "Evet. Ama bende yardım ettim." "Aşırı merak ediyorum, ne yaptın?" Bunu gülerek sormuştum. Çünkü Berfin yemek konusunda gerçekten çok kötüydü. "Tuz ve karabiber ekledim." demesiyle gür bir kahkaha attım. "Ya Havin gülme! O tuzla karabiberi ayarlamak ne kadar zor ve mühim bir iş sen biliyor musun? Ya tuzu fazla koysaydım da yemek tuzlu olsaydı?" Kahkahamı zor tutarak cevap verdim. "Eminim onun ayarını da Suna teyze yapmıştır." Bir şey demeyip önüne döndü. Bu da dediğimin doğru olduğunu kanıtlıyordu. "Çok kötüsün." Gülerek teşekkür ettim. Daha sonrada yemeğin birazdan hazır olacağını bildiğimden tabakları, çatalları çıkartıp masaya koydum. Yemek piştikten sonra tabaklara servis yapıp sofraya oturduk. "Afiyet olsun!" dedi neşeli sesiyle. Bende gülerek 'Sanada!' dedikten sonra gözüm yemeğe ilişti. İster istemez yüzüm buruşmuştu. "O tabak bitecek." Berfin'in otoriter sesiyle ofladım. Hiç yemek istemiyordum. "Havin üç yaşındaki bebek gibi 'Uçak geliyoorr!' yapmamı falan mı bekliyorsun? Ye şunu!" Oflayıp yemeği zar zor yemeye başladım. Berfin'in en sevdiği yemek olduğu için bayıla bayıla yiyordu. Ne yazık ki ben o kadar bayıla bayıla yiyemiyordum. "Senin şu iş n'oldu? Halledebildin mi?" Kaşlarımı çatarak hangi işten bahsettiğini anlamaya çalıştım. "Hangi iş?" "Şu hani kimliğini belli etmeyen vardı ya o." Berfin'in böyle demesiyle anılar bir bir gözümün önüne gelirken sinirle soludum. "Maske p*çinden mi bahsediyordun?" "Yani o kelimeyi yok sayarak evet diyorum." "O şeref yoksunu benim paramı vermedi!" Ben böyle dedikten sonra Berfin kaşlarını çattı. "Ne demek paramı vermedi?" Derin bir nefes aldım. Hatırladıkça sinirleniyordum. "Kızım anlatsana! Merak ettim." Kafamı tamam anlamında sallayıp bütün olanları baştan sonra anlatmaya başladım.
𓆝 𓆟 𓆞 |
0% |