Gölgesiz
Kapıyı araladı.
Bana doğru yürürken adımları sakindi. Fazla sakin.
Bir zamanlar içinde geleceğimi gördüğüm , bana dünyaları veren acı kahve gözleri bu gece öleceğimi fısıldıyordu.
Üzerime doğru yürürken odada kendimi savunabileceğim bir şeyler aradım.
Nefesim düzensizleşti.
Her zerresini ezbere bildiğim yüzü hissizdi.
Komodinin üzerinde bulunan bibloyu elime aldım.
Kafasına sert bir darbeyle bu odadan çıkabilirdim değil mi?
"Sakın Lavin. Bu durumda beni sinirlendirmek istemezsin."
Aramızda bir adımlık mesafe kaldığında elimdeki bibloyu kafasına geçirmek için kaldırdım fakat bileğimi yakaladığı gibi beni duvara iterek diğer koluyla belimi sarıp hareket alanımı kısıtladı.
"Acı çekmeni istemiyorum. Bana karşı koyma."
Elimden bibloyu alıp arkadaki duvara doğru sertçe çarpmasıyla beraber biblo tuzla buz oldu.
Ama ben bu gece ölmeyecektim.
"Senden tiksiniyorum."
Gözlerimdeki hayal kırıklığını yansıtmamaya çalışmıştım ama pek başarılı olduğum söylenemezdi.
Beni ittiği duvardan hızla çekerek arkama geçtiğinde soğuk metalin baskısını boynumda hissettim.
Hareketleri kendinden emindi.
Hala olanları anlayamıyordum.
Sırtımı göğsüne yaslandığında bana her dokunduğunda yaptığı gibi derin bir nefesle kokumu içine çekti.
Eskisinden tek bir farkla; artık birbirimiz için yanmıyorduk ve bu gece onun için sadece bir cesetten ibarettim.
Eski halimiz idealar evreninde bir olasılıktan ibaretti.
Alayla gülümsedim.
"Öldürmek isteğin bir kadının kokusundan bu kadar etkilenmemelisin."
"Biliyorsun Lavin hepsi yalan değildi , senden her zaman etkilendim."
"Senden nefret ediyorum."
Soğuk metalin baskısı arttı , boynumda küçük bir çizik oluştuğunu hissettim.
Tek bir hareketiyle işimi bitirebilirdi.
"Karanlıkla kutsanmış bedenler aydınlığa çıkınca yanarlar , uğurum. Sana defalarca uzak kalmanı söylemiştim."
Yanmıştık. İkimizde.
|
0% |