Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@avinmirza12

 

 

Şarkı :ben daha küçüğüm

İstgram:@penumbra36

@avin.elif

 

~~~~İYİ OKUMALAR~~~~~

~İYİ OKUMALAR~~

 

Ayşe yatağında bir o yana bir öbür yana dört dönüyordu. Aslında uykusu gelmiyor değildi ama başı o kadar çok kaşınıyordu ki onu uyutmayacak raddeye gelmişti.

 

Başında gezinen böcekleri hissediyordu, lakin yapabilecek pek bir şeyi yoktu. En son aklına geçen çamaşır yıkamak için gittiği derenin başında komşunun küçüldü diye almaya tenezzül etmediği sabun geldi.

Oysaki Ayşe küçücük sabun parçasına gördüğünde en az altın görmüş gibi sevinmişti, gene de içine sinmemiş.

 

"Abla, sabunu unuttun!" diye söylemişti kadına.

 

Kadın buna rağmen burnunu havaya dikip "Ne yapayım küçücük sabunu at gitsin" deyivermişti.

 

O an kızın için burkuldu.

Hayat işte, tok açın halinden anlamaz misali…

 

Sakladığı sabunu çıkarıp hemen mutfaktan gizlice çıkıp kimseye gözükmeden güya kömürlük olan ama asla kömür bulunmayan harabeye gitti.

 

Fareler fink atıyordu burada.

Ayşe onlara alışmıştı, anası ceza olsun diye az kilitlememişti onu buraya. Hatta bir süre sonra dost olmuşlardı onlarla.

 

Ne Ayşe karışıyordu onlara ne de küçük hayvanlar, annesinin aksine, zarar veriyordu küçük kıza.

 

Ona göre hayvanlar insanlardan daha zararsızdı. Küçücük kalbi bile bunu anlamıştı.

 

Etrafına bakıp komşunun inek için doldurduğu eski leğeni bulup içine oturup sessizce buz gibi suyla başını yıkadı.

 

Üşüyen bedeninden çok sevgiye hasret kalbiydi. Başkasının ailesini gördükçe kalbinde buzdan kuleler inşa ediliyordu.

 

Ay başı olacaktı, bu sefer nereden eski püskü bir bez bulacağının derdine düştü.

 

Annesinin umurunda değildi, ona kalsa ölse kurtulmuş olurdu Ayşe'den.

 

Dona dona yatağına girdi Ayşe. Tek derdi biraz ısınmaktı, ellerini birbirine sürttü ama ne fayda ısınamıyordu bir türlü.

 

Üstündeki incecik örtü ve yırtık pırtık battaniye onu ısıtmıyordu.

 

Soğuktan titrerken yorgunluktan artık gözleri kapanana kadar dayanabildi.

 

🍂🍁🍂🍁🍂🍁🍂🍁🍂🍁🍂🍁

 

SABAH 

 

Ayşe ateşler içinde yanıyordu ama kalkıp tarlaya gitmesi gerekiyordu. Hiç değilse oradan kazandığıyla biraz un alır bir-iki ekmek biraz çorba yapardı belki.

 

Ama kalkacak gücü yoktu, üşüyordu, aynı zamanda teni alev içinde kavruluyordu.

 

"Allah'ım yardım et, bana

kalkmam için güç ver, başka çarem yok."

 

Kalkmaktan başka bir çaresi yoktu. Hasta diye ona bir tas çorba yapacak gelip baş ucunda duracak bir annesi yoktu.

 

Annesi vardı ama sözdeydi. Her insan anne olmayı beceremezdi.

Yarı emekleyerek yarı tutunarak yataktan kalkıp yürüyebildi.

Çıkmadan annesini gördü.

 

‘Belki!’ dedi. ‘Belki bu sefer vicdana gelir’ diye geçirdi içinden.

 

Çok mu zor biraz sevgi kırıntısı görmek ama olmadı.

Annesi gelip kolunu sıkıp hesap sordu.

 

"Kız Allah'ın cezası daha evdesin! Niye tarlaya gitmedin? Saat kaç oldu?"

 

Boğazı o kadar çok ağrıyordu ki nefesi yetmiyordu konuşmaya.

"Ana ben hastayım, gitmesem bugün. Yemin ederim yarın gitmemezlik etmem"

 

Kadın kızın kolunu tuttuğu gibi kapıya itekledi.

 

"Gitme de aç kalalım mı istiyorsun? İstersen geber ama bugün yevmiyeni almadan gelme!"

 

Kızın başı döner gibi oldu ama tutundu. Son zamanlarda daha sıklaşmaya başladı bu baş dönmeleri.

 

"Ana canım yanıyor görmüyor musun?"

 

Kadın kızını kale bile almadan:

"En kötü geberirsin ben de senden kurtulurum."

 

Kız titreyen büzüşen dudaklarıyla:

"İnşallah ana inşallah!"

 

🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋

 

Kız tarlaya varmıştı. Geç gelse de çavuş kızı bilip acıdığı için sesini çıkarmadı.

 

Kız elinde çapası, yorgun bedeni ve yaralı yüreğiyle kendi kendine:

 

“Hadi Ayşe! Belli etme hastalandığı tutmazlar.” Diye teselli verip zor bela işini yapıyordu.

 

Hep ilk başa çıkan o, bugün sonda kaldı. Kimse acıyıp yardım da etmemişti. Oysa o hep kim sıkışırsa yardım ederdi çavuş kızmasın diye.

 

Başı döner gibi oldu ama devam etti. Bir süre sonra yorgun gözleri toprakla otları ayıramaz oldu.

 

🍂🍁🍂🍁🍂🍁🍂🍁🍂🍁🍂🍁

 

Aziz AĞA'DAN

Bugün babamın işi olduğu için tarlaları kontrole ben gidecektim. O kadar işin arasında bir de bu çıkmıştı.

 

Tarlaya vardığımda herkes beni görünce daha hırslı çalışmaya başlamıştı.

 

Bazı kızlar hem benimle bakışmaya çalışıp hem gözüme girmek için herkesi geçmeye çalışıyorlardı. En arkalarında biri kalmıştı, iki çalışıyor bir duruyordu ama siması hiç yabancı gelmiyordu nedense.

 

O bir yana daha çocuk gibi duruyordu. Kaç kez demiştim ‘Çocuk işçi istemiyorum, ihtiyacı olanlar ile bizzat ilgilenin’ diye. Kâhyayı yanıma çağırıp:

 

"Sor çavuşa, bu çocuk daha niye çalıştırıyor? Kaç kez dedim bu tarlada çocuk çalışmayacak diye. İlla işten mi atmam lazım?"

 

Kahya korkuyla oradan uzaklaştı. Yine o tarafa baktığında kız yere oturmuştu ellerini başının arasına almıştı, pek iyi gözükmüyordu.

 

Yüreğime ansızın bir sızı düştü.

Bir hışımla oraya doğru gittiğimde, kız yerde oturmuş ve başını çapaya dayamış titriyordu.

 

"Hiştt çocuk neyin var?" diye sorduğumda birden kız başı ellerimin arasına düştü ama sanki tenime kızgın şiş dayamışsın gibi bir ısı hissettim.

 

Bir elimle onu dengede tutmaya çalışırken diğer elimi anlına koyup ateşini kontrol ettim, kız cayır cayır yanıyordu.

 

"Kahyaaaa, arabayı hazırla" Diye bağırdım Sesimle herkes bu tarafa dönmüştü.

 

Kızı kucağıma aldığım gibi arabaya doğru gittim ve onu arkaya yerleştirip ön tarafa bindim, kahya da hemen yanıma geçti.

 

Arabayı nasıl sürdüm, hastaneye yetiştik bilmiyordum.

 

-"Beyim yavaşla istersen kaza yapacağız yoksa Allah korusun!"

 

-"Başlatma kazana, kızı bu halde nasıl çalıştırırsınız?"

 

-"Beyim bilmiyorduk beyim!"

 

Hırsla elimi direksiyona vurdum.

 

-"Nasıl bilmiyorduk! Kızın hali on metre öteden anlaşılıyor. Size de sizi yanımda tutan aklımda tüküreyim!"

 

🦋🍂🦋🍂🦋🍂🦋🍂🦋🍂🦋🍂

 

Yazar anlatımı:

 

Kucağında küçük kız hastaneye doğru hızla koşturdu.

 

"Doktorrr!"

 

Aziz ağanın bağırmasıyla herkes o tarafa doğru geldi.

 

"Ne oldu, neyi var?"

‘Bana mı soruyordu, bilsem niye getireyim?’ diye geçirdi içinden.

 

"Bilmiyorum, tarlada bayıldı birden."

 

Onu sedyeye koyup içeri aldılar ...

Kızı içeri alalı saatler olmuştu ama kimse bir şey demiyordu.

 

Resmen kafayı yiyecektim. Kapının önünde volta atmaktan ayağım sızlıyordu artık.

 

Sonunda doktor çıktı ama beni öldürecekmiş gibi bakıyordu.

 

" Neyi var doktor, iyi mi?"

 

Ellerini önlüğünün cebine koyup: "Siz hastanın neyi oluyorsunuz?"

 

Derin nefes alıp: "Tanımıyorum, tarlada çalışırken bayıldı birden."

 

Doktor sinirle bana bakıp: "Çocuğun tarlada ne işi var?"

Ben çocuğu soruyorum o ifademi alıyor.

 

"Uzatma artık doktor, kızın neyi var?"

"Soruyorsunuz bir de, Allah aşkına kız kaç gündür aç ve daha ciddi bir durum daha var."

 

Ne diyordu bu adam ne demek aç.

 

"O ne demek doktor? " dedi.

 

"Açlıktan bünyesi zayıflamış, sadece o kadar da değil. Çok fazla soğuğa maruz kalmış ki ciğerlerini üşütmüş, bu yüzden zatürreye dönmüş."

‘Yazık, daha çok acıdım şimdi kıza!’ diye düşündü Aziz Ağa.

 

" Tamam doktor, sen gerekeni söyle biz onu yapalım."

 

Doktorun şimdi yüzünde tebessüm oluştu.

 

"Birkaç gün burada kalacak, o zamana kadar ilaçları temin edelim. Bu süre zarfında birkaç test daha yapılması gerek."

 

Aziz Ağa doktor gittikten sonra kâhyanın yanına gitti:

 

"Bu reçeteyi al ne yazıyorsa hepsini al eczaneden. Sonra kızın ailesine haber et!"

 

Kâhya başını sallayıp reçetedeki ilaçları almaya gitti. O gittikten sonra küçük kızı kontrol etmek için odasına ilerledi Aziz Ağa.

 

Aziz Ağa’dan

 

Odaya girdiğimde yüzü ateşinden dolayı kızarmış minicik kalmıştı.

 

Yatakta yanına yaklaşıp dikkatlice baktığımda geçen çeşme başında pabucu yırtıldı diye ağlayan kız olduğunu fark etmemle açıkçası şaşırdım, bu ara sürekli bu kızla denk geliyordum.

 

Aziz bilmiyordu ki yatakta yatan kızın aslında karısı olacağını.

Kızın saçlarını okşayıp: "Nasıl böyle hasta oldun küçük?" diye söylendim.

 

O sırada kahya kapıyı çaldı.

 

-"Gel kâhya!"

Kapıyı açıp başı önde ilaç poşetini elime verdi.

 

-"Getirdim beyim. Başka bir şey var mı?"

 

Poşeti elinden alıp kızın baş ucuna koydum.

 

“Sen bir bak, kimdir kimin nesidir öğren."

 

Adam iyi kötü öğrenmişti aslında. Geçen hanımı göndermişti babasıyla konuşmaya ama hanımının korkusuyla söyleyip söylememek arasında kaldı.

 

"Tamam beyim. İsterseniz siz konağa gidin, ben kalırım. Hem Hanımağam da merak etmiştir sizi.”

🍂🦋🍂🍂🦋🍂🦋🍂🦋🍂🦋

 

Aziz Ağa’dan:

 

Doğru söylüyordu, daha yapılacak bir sürü iş ve evrak beni bekliyordu ama gitmekte içime sinmiyordu bir yandan.

 

"Tamam hem gidip üstümü değiştireyim, yarın sabah erkenden uğrarım" dedikten sonra son kez kıza bakıp kalktım.

 

Yolda konağa giderken bile aklım hala o küçük kızdaydı.

 

Konağa geldiğimde bugün ne kadar yorulduğumun yeni farkına varıyordum, merdivenleri çıkarken Fatma abla üst katlardan iniyordu.

 

-"Hoş geldin beyim, hanımım da seni bekliyordu."

 

Yine evlen muhabbetiydi kesin.

-"Tamam abla sen bana yiyecek bir şeyler hazırlayıp odama gönder".

 

Salona geldiğim annem oturmuş kara kara düşünüyordu ,Allah bilir ne planlar yapıyordu kendince.

 

-" Ne oldu? Beni çağırmışsın Xece Hanım."

 

Başını sallayıp bana döndü: "Aslında sende seni niye çağırdığımı biliyorsun, uzatmaya gerek yok oğlum."

 

Bende hemen yan taraftaki koltuğa oturdum ‘Bilmez miyim ahh, Allah bilir kimi gene buldu.’

-"Bak Xece Hanım elli kez dedim evlenmek istemiyorum diye neden anlamıyorsun"

 

-" Sen de bunu anlamıyorsun babandan sonra aşiretimizin başına sen geçeceksin.

 

Herkes senin evlenmeni bekliyor, bütün kuzenlerin evlendi, bir sen kaldın.

 

Filizin oğlu üçüncüye evleniyor sen daha evlenmem diyorsun."

Pisliğin tekiyle kıyaslanmak zoruma gitti doğrusu.

 

-"O şerefsizi anma akşam akşam. Elif'e çektirdikleri duymayan mı kaldı en son elimde kalacak"

 

-"Filiz her yerde senin evlenmemenin sebebini başka bir şeye yorumluyor "

 

-"Olmaz dedim ana, konu kapandı"

 

Bana baktı ve bu bakış hiç hoşuma gitmedi.

 

-"Kararı aldık babana da söyledim. Hem kız tarafına da çoktan haber yolladık. Bu saatten sonra Xece Hanımağa sözünden döndü dedirtmem"

 

Kafayı sıyıracaktım artık.

 

Ne demek haber verdik, evlenen ben ama karar veren olan onlardı. Hayatı ben değil sanki onlar yaşayacaktı.

 

-"Bana söylemeden nasıl böyle bir şey yaparsınız? Hem haber verdik ne demek? Kafayı mı yediniz siz? "

 

Söylediklerim umurunda değil gibiydi.

 

"Bağırma geç otur şuraya, bütün çalışanlar sesini duyuyor. Niye bu kadar dert ediyorsun? Bugün tanışmışsın zaten müstakbel karınla! "

 

Ne tanışmasından bahsediyordu.

 

"Ben kimseyle tanışmadım ne saçmalıyorsun?”

 

"Bugün tarlada bayılmış ya heyecandan olsa gerek!"

 

Artık sinirden vücudum titriyordu ne demek heyecandan:

"Sakın bana o küçücük kız deme sakın ana!”

 

Gözüme meydan okurcasına baktı: "Ta kendisi"

 

Masanın üstündeki vazoyu yere fırlattım sinirden ...

 

-"Ya siz kafayı mı yediniz? Çocuk daha o çocuk! İki gün önce pabucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz! O yetmezmiş gibi bir de çocuk yap diyorsunuz! Çocukla çocuk mu yapılır Allah aşkına?"

 

Bütün konak sesiyle yankılanıyordu.

 

Xece hanım sürmeli gözlerini oğluna dikti.

 

-"Valla onu bunu bilmem, evleneceksin o kızla. Hem küçükse ne olmuş? Baktın bir kaç ay olmuyor alırsın yeni bir kadın koynuna, halin kuvvetin yerinde çok şükür! Sana kadın mı yok?"

 

Aziz sakin olmaya çalıştıkça Xece hanım üstüne daha çok geliyordu

Oyuncak beğenmez gibi kadın mı değiştirecekti bu safi saçmalıktı kadınların hayatları bu kadar basit olmamalıydı.

 

-"Hem sen olmasan amcanın oğlu istiyor babası kızını yamamak için zengin bir kapı arıyor"

 

Tek bir amcasının oğlu vardı.

Buna da imkan vermek istemiyordu.

 

Annesinin üçüncüyü alacak lafı aklına gelince.

 

İşte şimdi sinirleri tepesine çıktı. Amcasının oğlu kırk yaşındaydı ve iki karısı vardı. Yetmezmiş gibi küçük kıza mı gözüne dikmişti?

 

-"Lan ne demek? Çocuk lan o! O şerefsizle bir mi?"

 

Zalimin tekiydi Yusuf olacak kuzeni. Hem o acımazdı garibana, her gaddarlığı yapardı. Bir gecede almıştı gariban Elif'in tüm umutları, ‘çolak rahimli gelin’ diye söyletmişlerdi onun için.

 

Düşündü bir süre Elif'i kurtaramadı ama bu kızı kurtarabilirdi. Evlense hiç değilse kız rahat ederdi.

 

Yanına alır, elini sürmezdi. Okutur büyütürdü sonra boşanırlardı. Kıza güzel bir hayat sunardı hiç değilse.

 

Zaten halinden de bel

liydi ailesinden eziyet gördüğü, öyle olmasa amcasının oğluna vermeye razı gelirler miydi?

Çaresizce yüzünü sıvazladı.

 

-" Tamam istediğin gibi olsun. "

 

Xece hanım istediğini almıştı artık keyfine diyecek yoktu.

 

-"Kızlar bana keyif kahvemi getirin!"

 

NOT: Kitaplar silindi tekrar yazmaya çalışıyorum.

 

Loading...
0%