
Sosyal medya:
avin/elif
penumbra36
Tiktok avinmirza12
Şarkı: Geceyi sana yazdım
Söy verdiğim gibi size gerçek olan Aziz abimi atacağım demiştim ve işte yıllar önce olan bir resim.

꧁•⊹٭İyi OkumalaR٭⊹•꧂
Bir masalın ne sonu ne de başlangıcıydı.
Yarım kalmış, kapanmamış bir kitabın son sayfasıydı Xece'nin ve Aziz Ervaji'nin hikayesi.
Kaderin silesi ya sevdiği kadının oğlu tarafından bir zaat davet edilmişti.
İki aşıkken iki yabancı olmuşlardı. Aslında davet bahaneydi, yakından görmek istemişti sevdiğini son defa belki de.
Sevdiği kadının bakışlarına dalmışken Aziz Ağa yanına gelmişti çoktan.
"Abi hoş geldin, bende yolunu gözlüyordum sabahtandır."
Aziz Ağa bakışlarını sevdiği kadından oğluna dikti.
"Hoş buldum delikanlı, sen davet ettin bize de davete icabet etmek gerekti."
Aziz Ağa gülümseyip ağaların olduğu baş köşeye buyur ederken masada oturup ağalarla münakaşa eden Ali Ağa'nın sözleri yarıda kesilmişti. Yıllar geçse de en büyük düşmanıydı.
Karısının yüreğine gömdüğü sevdası uğruna kucağına bile almak istemediği, evladına adını bahşettiği sevdiği...
Kin ve öfkeyle bakarken aynı karşılıkla karşılamıştı Aziz Ağa.
Tek bir kadına vurgun iki aşık... biri heba ederken diğeri ah ettirmişti.
Biri ihanet etmeye mecbur bırakmış, diğeri ihanete uğradığını sanarken en büyük ihaneti etmişti.
Ali Ağa; aynı öfkeli bakışlarına merak eklemiş, karşı masasında oturan karısını yoklamıştı.
Bakıyordu, yıllar geçse de sevmekten geri durmadığı, yoluna hasretlik çektiği adama özlemle iç çekecek kadar derin bakıyordu.
Kimse bilmese de o biliyor, tanıyordu sevdiği kadının bakışlarını.
Hiçbir şey demeden masadan ayaklandığında ağalar şaşırmıştı.
"Hayırdır Ali Ağa, ne diye kalktın birden?"
O sırada Azîz Ervaji ve oğlu masaya yaklaşmıştı.
"Siz oturasınız ağalar ben iki dakikaya gelirim."
Yaşını almış ağalar pek iyi anlamıştı aslında niye kalktığını. Vellekim seslerini çıkarmamış, usulca başlarını sallamak yetinmişlerdi.
Aziz Ervaji o gitmeden, "Hayrola Ali Ağa, Allah'ın selamını vermeden nereye?" dişlerinin arasından hesap sorarmış gibi konuşmuştu.
Ali Ağa'nın adımları durmuş ,arkasına dönerken kendi içinde sakin kalmak adına telkin veriyordu.
Ortamın gerilen atmosferini tüm ağalar hissetmişti, Aziz Ağa dahil. Belli ki ikisinin arasında bilmediği bir mevzu vardı.
Sabah sofrada Aziz Ervaji'nin adını andığı anda ailesinin değişen yüz ifadelerinden anlamalıydı.
Babasının görüşmemesi için diretmesi bunun en büyük kanıtıydı.
Ali Ağa'ya rağmen arkasını dönüp, kinayeyle gülümseyip, Aziz Ervaji'nin yanına gelip elini uzatmıştı.
Aslında meydan okuyordu bir nevi.
Aziz Ervaji pek tabi ki Ali Ağa'nın ciğerini bildiği için elini sıkmak yerine pantolonunun ceplerine koyup, bir adım daha atıp tam onun dibine girmiş, kendinden emin tok bir tonda konuşmuştu.
"Adam olanın eli sıkılır kalleş olanın değil."
Söyledikleri ortama buz kütlesine dönüştürmüştü adeta. Sesler kesilmiş, herkes pür dikkat iki adama odaklanmıştı.
Ali Ağa; öfkeyle belinde ki silaha uzandığı vakit karısının elini elinin üstünde hissetmiş, fısıltısını duymuştu.
"Sakın Ali Ağa bana yeminimi hatırlatma! Andım olsun yaparım!"
Ali Ağa dumura uğramıştı. Yıllar geçmişti, mevsim kışa düşmüş ama sevdiği kadının sevdası hep bahardı.
Yıllar önce Aziz ağanın rahmine düştüğü vakit Ali ağaya bir yemin etmişti.
"Andım olsun onun kılana zeval verdiğin vakit çekinmeden Fırat'ı mezar eder Dicle'ye hasret bırakırım!" diye
Yapardı, hırsları arasında sıkışan bir sevdaydı, Xece hanım kalbinde ki kara leke.
Gülümsedi zaferle. Xece hanımın elini tutup hiç bir şey olmamış gibi yüzüne taktığı yalan bir ifadeyle Aziz Ervaji'ye baktı.
"Kusura bakma Aziz Ağa, elime senin kanına bulamamı istemiyor karım!"
Özellikle son kelimeyi vurgulamıştı, sırf adamın canı yansın diye.
Aziz Ervaji'nin, boğazına öyle bir yumdu oturmuştu ki nefes nedir bilmez olmuştu.
Baktı sevdiğinin gözlerine. Ziira mezarı oradaydı.
Xece hanım dolan gözlerini kaçırmıştı, dudaktan dökülen sözler ihanetti kalbe.
Aziz Ervaji farkında değildi ama göz bebekleri acısını akıtmıştı.
Aziz Ağa o vakit anlamıştı. Yanında ki adam kederle gülümsemiş, "Tamda birbirinizin layığısınız," dedikten sonra Aziz ağaya dönüp omuzlarını sıkıp cebinde ki takısını ona uzatmıştı.
"Bu benden evlenenlere hediyem olsun. İzninle delikanlı."
Arkasını dönüp oradan uzaklaşıp arabasına doğru zor bela gelmişti.
Nefes alışları sıklaşırken yüreğine düşen sızı artmıştı. İyi gelmemişti, sevdiğini görmek yüreğine ağır gelmişti.
Ellerini uzatıp nefes almak için gömleğinin ilk iki düğmesini açmıştı titreyen elleriyle.
İhaneti hak etmemişti, bu kadar severken kavuşmak için gün sayarken. Sinirle avuç içini arabanın kaputuna vurmuş, haykırmıştı.
"Neden lan, neden!" Elini ard arda vururken bir el bileğini tutmuştu. Öfkeli bakışlarını elini tutan elin sahibine çevirdi.
İhanetin en büyük ispatı olan, hiç bir şey olmamış gibi ismini verdiği oğluyla göz göze gelmişti.
"İyi misin, abi?" Susmuştu Aziz Ervaji. Kötü olup iyi demek bile ağır geliyordu diline.
Aziz Ağa bu defa, "Dilerim rabbim kalbine ayazı getirir."
Aziz Ervaji, tek bir kelime demediği halde yüreğinde ki cehennemi anlayan adama şaşırmıştı.
Bu defa Aziz Ağa arkasındaki arabaya yaslanıp, "Bir tek sevda ağlatır adamı," demişti.
Cebinden tütün tabakasını ve çakmağını çıkarıp arabanın kaputuna bırakırken, "Vuslat görmemiş aşkın en büyük yoldaşı baktığın gökyüzü dumanını döktürdüğün sigaradır," dedi derin bir nefes alıp oradan uzaklaşırken Aziz Ağa.
Bağrı yanan Aziz Ervaji arabasına binip tabakadan bir sigara alıp, dudaklarının arasına sıkıştırıp uçunu ateşe verirken, eğilip kasanın cebinden sevdiği kadından geriye kalan resme baktı.
"Yıllar geçiyor, bizden geriye hiçler kalırken sevdan neden azalmaz. Yüreğimdeki kadını sevmenin yasak olduğu topraklarda bedeli bu kadar ağır olmalıydı."
──────✧❅✦❅✧──────❅•
Elif, içini kaplayan heyecan ile elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı.
Sevmek veya sevilmek diye sorulursa muhakkak sevilmek en güzeli derdi insan.
Değer görmek, saygı duyulmak insanın gururunu okşuyormuş.
Şimdi oturduğu yatakta kalb ağzında atıyordu. Heyecandan elini nereye koyacağını bilemiyordu.
Kapının gıcırtısı sevdiğinin gelişinin habercisiydi. Bu heyecanını daha da tetikledi.
Burnuna gelen mistik toprak kokusunun harmanlandığı mayhoş koku içinde bir yerlerde huzuru çağrıştırıyordu.
Kerim'in ise ondan hiç bir farkı yoktu. Kendine yasak kıldığı kadın şimdi kadınıydı. Yâri, yareni olacaktı.
Geceye doğan güneş yüreğine doğacak, gözlerini onula açacaktı.
Saatlerce oturup bakmak istiyordu, kokusuyla dolsun ciğerleri, gözlerine perdelensin sülüyeti.
Ah etmektense şükür etsin yüreği.
"Kavuştuk Noor ' Ayni (Gözlerimin ışığı)" ışığı)"
Elif kocasının hitabından sonra eğdiği başını kaldırıp duvağın altından kocasına baktı.
Değersiz sözcüklere, hor görüldüğü gecelerin ardından ansızın hayatına giren bir adamın ışığı olmak... Hele ki en değerlisi olmak.... bu hayallerinin ötesinde bir yerdi.
Lakin rabbinin kedere boyadığı yazgısının ak edeceğini nerden bilebilirdi.
Kocasının gözlerinin içine bakıp, "Teşekkürler ederim," derken o kadar cılız bir fısıltıydı söylemişti ki sesini o bile zor duyuyordu.
Kerim, takımının iç cebinden altın işlemeli bir gerdanlık çıkarıp sevdiğinin boynuna taktı. Sevdiğinin yüzünü örten kırmızı duvağı açıp anlından öptü.
Usulca geri çekilip içi ısıtan bir tebessümle, "Ben abdest alıyorum sonra sende alırsın olur mu Noor 'Ayni?" dedi.
Elif konuşmak yerine sadece başını salladı.
Kerim, abdest almak için banyoya giderken Elif anında yatağın kenarına çöküp elini deli gibi atan kalbinin üstüne koymuştu.
Korku ve heyecan duygusunu ele geçerin bedenini dizginlemeye çalışsa da olmuyordu. Buna deli gibi atan yüreği de dahildi.
"Allah'ım yardım et bana, ne yapacağım?"
İlk kadın oluşu hoyratça elinden alınmıştı. Canlı kanlı girdiği yataktan adeta bir ölü gibi çıkmıştı.
Gözlerini yummuş, yüreğini körerten sahneler gözünün önünde bir bir canlanmıştı.
Babasının eline sıkıştırılan iki kuruşun ardından koluyla bir odaya çekiştirip, nikah için kendini ispat etmesi gereken, tüm hayatına gölge düşürecek kara bir gecenin ardından tüm hayallerini aktan ala dönmüştü. Savaş alanına andıran bir yatağa gömmüştü .
Kurban diye satın alındığı baba ocağından, kefeniyle geldiği konağın sabahın da kanlar içinde hastaneye gidişi tüm Mardin'in taş olmuş yüreklerini bile sızlatmıştı.
Çekip almak yerine sadece nikah hakkı görülmüştü bunun diyeti olarak.
Bir adamın zevki uğruna anne olma hakkı hunlarca kullanılmıştı.
Mardin'in bağrı dolmayacak, Elif'i çolak rahimli al gelini olacaktı.
Beyaza değil ala yakışırdı hep bahtı.
.......
İkisi namaz kılıp seccadelerini topladıktan sonra Kerim sevdiğinin içinde kopan fırtınanın bilincindeydi .
Hiç bir şey demeden ceketini çıkarıp, yatağın kenarına bıraktıktan sonra yatağın sağına oturup ayakkabısının bağcıklarını çözerken Elif ayakta öylece durmuş onu seyrediyordu.
En sonunda ayakkabılarını çıkarıp sırtı üstü yatağa uzanırken sol kolunu açtı.
"Gel kadın,kokuna daha fazla hasret kalmasın ciğerlerim."
Elif gelinliğin eteklerini tutup yatağın kenarına otururken ne yapacağını bilmediği için öylece bekledi.
Kerim boğazını kesti kendinden emin bir şekilde:
"Sen bana alışmadığın sürece ben sana dokunmam kadın, merak etme. Lakin bıraktı doğan güneşe değil senle açsın gözlerim."
Bir çift kelama kadının tüm acıları silinip gitmişti.
Ayakkabılarını umursamadan gelinliğinle sokulmuştu kocasının kollarına
"Neden ömrünü benle heba ediyorsun? Oysa seninle evlenmek için can atan yüzlerce kadın varken."
Kerim sevdiği kadının ellerini kalbinin üstüne koydu.
"Sen benim yüreğimin atlası olmuşsun kadın, ben ne edeyim başkasını." Aşkını dile getirirken sevdiği kadının anlına bir buse kondurmayı ihmal etmemişti.
Elif, "Sana hiç bir zaman çocuk veremeyeceğim." dedi.
Asıl yüreğini yakan buydu, onunla evlenirken baba olmaktan feragat ekmişti kocası.
Kerim sırtını yataktan yan bir şekilde döndürüp sevdiğinin saçlarının ucunu okşadı.
"Bizim zaten bir çocuğumuz var Noor 'Ayni"
Hep Ali'yi öne sürüp Elif'in yarasını deşen kuması tüm foyası ortaya çıkınca oğlunu istememişti.
Kayınpederi yıllarca torun bildikleri çocuğun aslında yere göğe sığdıramadıkları gelinlerinin başkasından peydahladığını duydukları vakit görmezden gelmeyi seçmişlerdi.
Öyle ki torun sandıkları çocuk günlerce hastanede kaldıklarını bildikleri halde bir kere bile sormamışlardı.
Anne ve babanın günahlarını hep çocuklar çekerdi.
Kerim kolunu açıp gözleriyle kollarını işaret etti.
"Başını yasla omzuma kadın, ben sana dağ olayım sen bana kervan."
Elif tereddüt etmeden başını kocasının sağ omuzuna yaslamıştı.
O arada Kerim sevdiğinin saçlarını okşarken, bununun saçlarına daldırmış iç çekmişti.
❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Ayşe sevdiği rahatsız olmasın diye ay ışığında ders çalışırken kocasının sessiyle yerinden sıçramıştı.
Damağını çekip yatakta uyku mahruru gözlerini ovan kocasına dönerken, "Ayy Aziz ödümü kopardın!" dedi.
Aziz Ağa duvarda ki saate bakarken nedeyse gece yarısı olduğunu fark etmiş, yataktan çıkıp sevdiği kadının yanına yaklaşıp öbür yanında ki sandalyeye oturup, masada dağınık olan sayfaları açık kitaplara göz gezdirdi.
"Güzelim, böyle uykusuz kalırsın olmaz. Sağlığın için iyi değil."
Ayşe omuz silkip dudağını büzdü.
"Olmuyor ne yapayım, bir türlü ezberleyemiyorum," dedi kitaplarını göz ucuyla gösterirken.
Aziz Ağa karısının tatlı veryansına dudakları kıvrılırken, açık olan kitabı eline alıp, açık sayfaya göz gezdirdi.
Kitabı hala elinde tutmuşken ayağa kalkıp boşta ki eliyle sevdiğinin elini tutup, yatağa doğru çekmişti.
"Şimdi nereyi ezberleyeceksen ben sana okuyacağım, sende dinleyecek ezberleyeceksen, tamam mı?"
"Ama sende çok yorgunsun, olmaz."
Aziz Ağa gülümseyip sevdiğinin boynundan öperken, "Benim yorgunluğum seni kollarımın arasına kalana dek," dedi.
Aziz Ağa kolunu uzatıp sevdiğine yuva olurken sevdiği, vakit kaybetmeden sığınmıştı.
Ay yerini güneşe bırakırken Aziz Ağa bıkmadan sayısız kez okumuştu, ta ki sevdiğinin uykuya dalıncaya dek.
Aziz ağanın uyuşup sızlayan kolu sevdiğine yastık olurken, uyanmasın diye hiç hareket etmemiş , sabaha kadar sevdiğinin saçlarını okşamamıştı.
Aşk fedakarlık isterdi yaraya can olmak için cana zeval getirmekti.
Bin ömrünü kadının bir güne feda etmekti, Aziz ağanın lügatında.
──────✧❅✦❅✧──────❅
Ay gölgesi yerini güneşe bırakırken Aziz Ağa sızlayan omuzlarını umursamadan gözleri sevdiğinin gül yüzüne hasretlikle ezbere tutuyordu.
Alemdar bir hasretlik çekiyordu yüreği. Aynı soluğu çekmiş, burnu fazlasına hasretlik çekerken omuzlarında uykuya dalmış sevdiğinin göz kapakları titreyince uyanmak için dinlendiğini anlamıştı .
Uyku mahruru gözlerini bir kez kırpıp sevdiğine biraz daha sokulup kollarını beline sarmıştı.
Aziz Ağa sevdiği kadının her haline ayrı bir meftundu.
Sevdası damarında dolaşan pırtı idiydi.
Geçen asır sevdaya yardaştı kalbe yoldaştı. Cümle alem dikilse karşısına yine de Aziz kırlangıcından başkasını yar bilmezdi.
Hoyratça sevmek yakışmazdı mert olana. Mert olan yürekten sakınır baş göz üstünde tutarda.
Bazen o huzurla uyusun diye uykudan beraat etmek gerekti.
Öyle yapmıştı sevdiği uyusun diye uykusundan beraat etmişti. Tüm gece kolları uyuşsa bile asla şikayet etmemiş, kıpırdamadan sabaha kadar sevdiğine bakıp iç çekmişti.
"Aziz," diye uyku sersemliğinde mırıldanınca Aziz ağanın yüzünde tarifsiz bir tebessüm belirdi.
Başını eğip sevdiğinin saçlarına buseler kondururken, "Söyle Aziz'in canı söyle, söyle Aziz'in Şehr-î cihanı yarı, rabbine şükür edişi," dedi.
Ayşe kıkırdayıp gözlerini açtı. Zira sevdiğinin, sevdiği adamın gül yüzünü görmek varken niye göz bebeklerini karanlığa mahkum edecekti ki.
"Sultan Süleyman bile Hürrem'e bu kadar aşk sözleri söylememiştir eminim," dedi kıkırdarken.
"Öyle mi, küçük hanım? O zaman gel aşkın başka türlüsünü de göstereyim," der demez sevdiğini altına alınca geceden uyuşan koluna bir sızı saplanmış.
"Ah!"
Dudaklarının arasından bir inilti firar etmişti.
Ayşe yataktan doğrulup sevdiği adamın kolunu tutup endişeyle yüzüne bakarken, kolunda başında ki tokanın çıkmış izini görünce, parmak uçlarını oraya dokunup sevdiği adamın yüzüne baktı suçlulukla.
Kendini o kadar kötü ve suçlu hissetmişti ki omuzlarına koca bir yük binmişti sanki.
"Ya Aziz bütün gece kolun başımın altında kalmış, bak tokanın izi bile çıkmış."
Kadının düşün yüzünü görünce keyiflendirmek için, "Yavrum niye yüzü asıyorsun? Hem boşuna mı bir yastıkla kocayın demiş, atalarımız? Sen sadece yastık niyetine kolumu kullandın o kadar."
Burada kendini suçlu hissederken kocasının onunla maytap geçmesine daha çok bozulmuştu. Kadın yataktan kalkacakken, "Ben burada suçluluk içinde kavrulayım sen gelmiş benimle maytap geçiyorsun Aziz ağam, aşk olsun!" dedi.
Aziz Ağa karısının kollarından çekip dudaklarını öpüp geri çekilirken, "Aşk olmuş kadın. Neredeyse bu Aşk uğruna gidip botanın dağlarını delecek kocan haberin yok. Hem kolum bu kadar sızlarken insan bir öpeyim de geçsin der," dedi alınır gibi yüzünü asıp sitem ederken.
Ayşe çocuk gibi suratını asıp sızlayan kocasına tebessüm etti.
"İyi o vakit öpeyim de geçsin yoksa kocam birazdan duvarım dibine geçip ağlayacak."
Kocasına atıfta bulunup öpmek için eğildiği vakit kocası, "Oradan değil kadın." dedi gözleriyle dudağını gösterirken.
"Ne öyle bebek avutur gibi öpmek?"
Fırsatçı kocasına bakıp kaşlarının arasında boşluk kalmayacak kadar çattıktan sonra sinirle konuştu.
"Sende hiç bir fırsatı kaçırmıyorsun!"
Aziz Ağa dizlerinin üstüne yükselip kadının dudaklarına bakıp dudaklarını yalarken çapkınca sırıtmıştı.
"Valla konu sen olunca gerisi teferruat."
Ayşe kollarını sevdiği adamın boynuna dolayıp öyle mi, der gibi çenesinin seyiriken Aziz Ağa yutkunup tüm odağını kadının dudaklarına vermişti.
Onun şuandaki tek dileği kavuşmak için yanıp kavrulduğu dudaklardı.
Kadın adamın koyulaşan gözbebeklerini görünce kendinin çırılçıplak hissetmiş, teninde bir ürperti peyda olmuştu.
"Bence biz dün temelleri tam atamadık, bir daha üstünden geçelim."
Kadının gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kocası ne yapıp edip konuyu ha bire buraya getiriyordu.
"Yuh ama ne doymak bilmez adamsın!"
Aziz ağanın üst dudağı kıvrılırken karısının üstüne doğru eğilirken kadının beli usulca yatakla buluşmuştu.
"Konu sen olunca bu adam hep aç."
Gün geçtikçe kocasının yükselen libidosuna şahit oluyordu Ayşe.
"Benim kocamda pek azgın çıktı."
Aziz Ağa dudaklarını kadının gül kurusunu dudaklarına tam değdirmişti ki kapılarının çalınmasıyla Ayşe, sanki çırılçıplak basılmışlarda yanlış bir şey yapıyorlarmış gibi kocasının omuzlarından itip yataktan çıkmıştı.
Aziz yatakta öylece kalmış kendi şansına söverken.
"Bende ki şansı sik.yim! Sabahın köründe ebem mi doğuruyor kapıma dayandılar!"
Ayşe kocasına kötü kötü bakıp kapıya doğru gidecekken Aziz Ağa kolundan tutup engellemişti.
"Fırsatı bulunca kaç değil mi? Yemezler güzelim sen kal ben kapıyı açarım. Kuran'ıma öpücüğümü almadan çıkarmam seni bu odadan!"
Millet kapıya dayanmış kocasının tek derdi öpüşmekteydi. Tabi öpüşmekle kalmayacağını oda çok iyi biliyordu.
Sabah sabah Xece Hanımın imalarını hiç çekemezdi.
Kocasının sözlerini umursamadan kimin geldiğine bakmak için kapıya giderken gelenin kahya olduğunu gördü.
"Eee niye gelmişler, sormadın mı sabahın köründe?"
Kahya başını eğip konuştu.
"Valla ağam bilmiyorum, birkaç kadın geldi. Hanım ağamı görmek istiyorlarmış, sordum ama bana demediler."
Aziz Ağa başını sallayıp, kahyaya başıyla gitmesini işaret ederken arkasını dönüp karısına doğru konuştu.
"Belki önemli bir mevzu var sabahın köründe kapıya dayandıklarına göre. Git bak istersen güzelim."
Ayşe gülümseyip parmak uçlarında yükselirken kocasının dudaklarını ufak bir buse kondurdu. Aşağın inmek için odanın kapısın açacakken aynı anda kapı kocasını tarafından kapatılmış, kapıyla kocası arasında sıkışmış kalmıştı.
Ensesinde kocasının nefesini hissederken kocası, belinden tutup kendine doğru çevirdi. Ani bir refleksle kadının dudaklarına mühürlemişti dudaklarını.
Delice sömürüyor, nefesiz öpüyor kalana kadar dudaklarında kayboluyordu.
Kadının kuş gibi atan kalbi, adamın hoyrat hareketleri kapılmamak için direnen bedeni canhıraş içindeydi.
Odanın sıcaklığı yükselmiş, masumane olan bu öpücük ileri gitmek için fırsat kolluyordu.
Adam dudaklarının arasından firar eden soluk kadının nefesini okşarken kadının avuç içleri adamın yeni çıkmaya yüz tutmuş sakallarını okşuyordu.
Adamın dudaklarından sesli bir şekilde ayrıldı.
Aziz Ağa nefes nefese alnını kadının alnına yaslarken şahadet parmağı, kadının göğüs çukurunda gezintiye çıkmıştı.
Boğuk çıkan, ihtiyaç kokan sesisiyle kadına konuştu.
"Çok bekledim kadın. Günü geldi utancımdan aynalara küstüm lakin rabbim şahit sen gelmeseydin gelmezdim ama geldin. Özgürlüğünü feda etmeye değdi mi kadın söyle bana?"
Ayşe, ellerini adamın av olmuş ürkek bir ceylan'ın kalbi gibi delice atana kalbinin üstüne koyarken, adamın koyulaşmış gözlerine kenetledi titreyen göz bebeklerini.
"İnsan yüreği olmadan yaşar mı adam? Sen söyle bana."
Aziz Ağa ağa geçmişi ve bugünü düşününce kadın ne kadar dese de hep keşke, diyordu içinden. Gitseydi de kanatları kırılmasa, gün geçtikce yaralanmasaydı yüreği.
Uğruna göz yaşı dökeceği tek kadındı kırlangıcı, düşünce zehir gibi akıyordu göz bebekleri.
"Değmezdi kadın, özgürlüğün seni kendine mahkum etmiş bir adama için feda etmeye değmezdi!"
Ayşe adamın gözlerinden firar eden yaşları görünce yüreğine bir sızı saplamış, nefesi kesilmişti.
"Sen benim uğruma doğrularından vazgeçmiş bir adamsın. Senin mahkûmiyet diye adlandırdığın benim sevdam. Memleketim, senin iki kolunun arasından uçmuşum, ne fayda meleketsiz kaldıktan sonra?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 74k Okunma |
5.43k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |