@dikenligul
|
Uyandığımda yumuşak bir yatakta ve daha önce hiç görmediğim bir odadaydım. Yabancısı olduğum bir koku çarşaflardan burnuma doluyordu. Sırtımı yatak başlığına dayayarak yerimde diklendim. Dün gece olanlar bir bir aklıma düştü. Fırat'ın bana kullandığı ağır hakaretleri ve benim acizliğim.. Sonrada geri gelip beni kucağına alması.. Üstüme baktım erkek tişörtü vardı. Bunu bana kim giydirmişti? Bu sorularla başım daha da ağrıyordu. Tam yataktan kalkacakken kapı açıldı. İçeriye yavuz girdi. Yavuz dün tanıştığım Asinin arkadaşı! Nasıl olurdu ki bu? Dün beni kucaklayan Fırat'tı.. Öyle görmüştüm. Ne yani hayal mi kurmuşum.. Hayal kırıklığı ile Yavuza bakakaldım. Yavuz yüzündeki gülümsemeyle ayak ucuma oturdu. "Nasılsın?" " İyiyim." Kuruyan boğazımla yutkunmaya çalışarak devam ettim. "Buraya nasıl geldim?" "Masaya uzun süre gelmeyince bende masasına gittiğin adama seni sordum. O da barın arka sokağında olabileceğini söyleyince yanına geldim. Kaşın kanıyordu ve kendinden geçiyordun seni kucaklayıp arabama taşıdım." "Yani dün gece beni kucaklayan sendin öyle mi?" diye hayal kırıklığıyla konuştum. Salak Dicle! Adam sana o kadar laf ettikten sonra seni kucaklayacaktı sanki. Sen hayal kurmaya devam et. Ben kendi kendime kavga ederken Yavuz eliyle saçımı karıştırdı. "Çok şirinsin. Bu şirinliğini bozmak istemezdim ama kahvaltı zamanı hadi aşağıya gidelim." Diyerek elimi tuttu. Ne oluyordu böyle bu adam benimle niye bu kadar çok ilgileniyordu? Utana çekile aklımdaki soruyu sormaya çalıştım. "Yavuz ben şey üstümü.. ııı.. sen mi değiştirdin?" diye sordum ama sorarken bu ihtimali düşünüp kızarıyordum. Çünkü elbisenin içine südyen giymemiştim. Yavuz kahkaha atarak göz kırptı. "Çok merak ediyorsan aşağıya kahvaltıya gel de kimin değiştirdiğini anlatayım sana" diyerek yataktan çıktı. Yataktan hızlıca kalktım kalkarken dönen başıma lanet ederek geri yatağa oturdum. Bir an önce bu evden gitmeliydim. Fırat'ın iyi olup olmadığını öğrenmeliydim. Bana sinirinden kendine zarar vermemeliydi. Uzun tişört ve bana büyük gelen siyah bir pijama vardı üstümde. Onlara aldırış etmedim. Odada banyo diye tahmin ettiğim kapıya uzanarak tuvalet ihtiyacımı giderdim. Ellerimi yıkarken gözlerim aynaya takıldı. Gözlerimin çevresi kıpkırmızıydı, kaşıma pansuman yapılmış, açık bıraktığım saçım at kuyruğu olmuştu. Pansumanıma dikkat ederek yüzümü yıkadım. Aşağıya indiğimde Asi ile Yavuz sofrada oturuyordu. Asi beni görür görmez sandalyeden kalkarak bana sarıldı. "Dicle nasılsın güzelim?" " İyi değilim Asi. Başım ağrıyor" diyerek başımı ovaladım Asi elimden tutarak sandalyeye yöneltti "Hadi bir şeyler ye de ağrı kesici at" "Tamam" diyerek Yavuzun karşısındaki sandalyeye oturdum. Kendimi bir şeyler yemeğe zorladım. "Yavuz ecza dolabın nerede?" "Dicle'yi yatırdığımız odanın banyosunda" "Tamam ben bir ağrı kesici alıp geliyorum" diyerek yukarıya gitti Asi. Karşıma baktığımda Yavuz bana gülümseyerek bakıyordu. " Zorlanıyorsan bırak yeme" dedi. Parmaklarım bu komutu bekliyormuş gibi çatalı tutmayı bıraktı. "Tahmin etmişsindir" diyerek göz kırptı. "Yine de sana söz verdiğim gibi üstünü kimin değiştirdiğini söyleyeyim. Asi değiştirdi. Seni arabama taşıdıktan sonra Asiyi arayıp dışarı çıkmasını istedim. Sonra seni hastaneye götürdük orada Emarını çektiler. Sana serum taktılar daha sonra eve gönderdiler. Aileni endişelendirmemek için buraya getirdik. Seni yatak odama yatırdım. Deliksiz bir uyku çektin sanırım." Diye konuşmasını yine gülümseyerek tamamladı. Yavuz da güzel adamdı. Yani yakışıklıydı. Kumral saçları, mavi gözleriyle yakışıklı bir adamdı. Sözlerini özenle seçiyor, gözlerinin içiyle gülümsüyordu. Fırat'ın tam tersiydi. Fırat her zaman kırıcı konuşur, hiç bir zaman gülmez, gülen gözlerle bakmazdı. İnsanın aşık olacağı adamı seçememesi ne kadar da kötüydü. Öyle bir hakkımız olsaydı keşke... Maalesef ki ben yine Fırat'ı seçerdim. Ben basit bir kızdım belki de Fırat'ın dediği gibi ona yamanan sürtüğün tekiydim.. Bu sözü içimden tekrarlarken bile içimin yanmasına ne yapılmalıydı? "Yaptıkların için teşekkür ederim Yavuz. " "Dicle yanlış anlamazsan masasına gittiğin adam kimdi?" Yavuzun sorusuna şaşırmıştım "Asi söylemedi mi? Fırat benim nişanlım. Üç hafta sonra da kocam olacak." "Sen nişanlı mısın ama ben yüzük göremeyince şey sandım.." diyerek ensesini kaşıdı Yavuz. "Yüzüğüm çok boldu bu yüzden daraltmaya verdim." Fırat'ın tenezzül etmeyip daraltmadığı yüzüğü sonunda daraltmaya karar vermiştim çünkü. "Dicle o adamı seviyor musun yoksa ailen zorla mı?" Telaşla ellerimi iki yana salladım "Zorla değil Yavuz. Ben o adamı kendimi bildiğimden beri seviyorum." "Peki ya " demesiyle rahatsızca yerimden kıpırdandım. Acaba dün gece konuştuklarımızı Yavuz duymuş muydu Fırat'ın bana söylediği hakaretleri.. Eğer duymuşsa bir daha yüzüne bakamazdım. Fırat'ın yüzüne bakardım çünkü Fırat'ın beni basit görmesine katlanabilirdim. Ama bunu başkasının ağzından duymaya dayanamazdım. "Neyse boş ver. Ben özür dilerim bu kadar ileriye gittiğim için sen bana bakma ben öyle konuşurum." Diyerek gülümsedi ama bu seferki gülümsemesi gözlerine ulaşamamıştı. Asinin gelmesiyle ilacı içmiş Yavuzla vedalaşarak eve gitmiştik. ............................... Asi annemlere bir bahane uydururken ben de odama çıkıp duş aldım. Duşa girmeden Fırat'ı arasam da açmamıştı. Duştan çıkınca arayıp aramadığını kontrol ettim ama ne arama ne mesaj vardı. Dayanamayarak mesaj attım. Mesajımı yüksek sesle yazarken gözümden düşen yaşlara izin verdim Kime; Karanfil Kokulum--- Fırat nasılsın, seni merak ediyorum. Aramalarımı cevaplamasan bile mesaj at! İyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var.. Ben, özür dilerim seni üzdüğüm için ama beni de anla senden gidemem hiçbir zaman bu yüzden artık bana GİT deme! Şunu unutma sen bana ne zaman gel dersen gelirim. Bir gel demeni bekliyorum.. Seni bekliyorum.. Seninle olmak, Seninle yaşamak ve seninle hayal kurmak istiyorum.. Senin çocuğunu doğurmak.. Senin yaşlılığını görmek istiyorum.. Gel de bana ne olur!" "Ah Dicle'm sen nasıl bir sevdaya düştün böyle" O sırada Dicle'nin kapısını dinleyen annesi kendi kendine söylendi. Fırat Dicle'den gelen mesajı okuyup sinirle çalışma masasına attı telefonu. Telefonun saniyeler içinde çalmasıyla arayanın Dicle olmaması için dualar etti. Telefondaki isimi görmekten çok ta memnun kalmamıştı. Telefonu kulağına götürdü. "Efendim anne.. dedim ya gelemem.. toplantım var.. sen babamı mı aradın doğruyu söyleyip söylemediğimi anlamak için.. " "Onu bunu bilmem. Yarım saat içinde butikte oluyorsun Fırat" diyerek telefonu kapattı annem. Sinirle koltuğu tekmeledim. Duvara kayan koltuk duvarda hafif bir çöküntüye sebep verdi. "Kahretsin bıktım ya bir annemin bir babamın kuklası olmaktan bıktım." Arabayı Dicle'nin gelinlik provasını yaptığı butiğe sürdüm. Annem telefonda alışverişlerinin bittiğini ve onları arabayla almam gerektiğini söylemişti. Niye benim onları almamı gerektiğini bilmiyordum Aklıma gelen ihtimal ile tekrar sinirlendim. Nedeni belli işte! Kaç gündür Dicle hanımı eğlendirmiyorum, onunla görüşmüyorum ya ondan böyle yaptı annem. Aman Dicle üzülmesin, Dicle Dicle Dicle!" diye bir yandan arabada deli gibi bağırırken direksiyona vuruyordum. Butiğin önüne gelince Dicle'ye mesaj attım. "Aşağıdayım inin!" Bu kadardı işte.. Ne sevgi sözcüğü ne saygı sözcüğü.. Sadece emir.. Bu kızı da anlamış değilim beni gerçekten seviyor mu yoksa saplantı haline mi getirdi? Ama düşününce beni saplantı haline koyduğunu biliyorum. Ona ne kadar kötü davranmamda benden hoşlandığını fırsat bulduğu her an dillendiriyordu. Yarım saattir arabada onları beklerken artık sabrımın sonuna gelmiştim. Sinirle arabanın kapısını çakarak arabadan çıktım butiğin olduğu binaya girerken sinirle soluyordum. Kapıyı mıymıntı bir kız açtı. " Dicle nerede?" Kız resmen ağzının içinde konuşuyordu ve benim sabrım kalmamıştı. Etrafıma baktım ne annem ne de Dicle vardı. Kabinlerin olduğu yere yürüdüm. Bütün kabinler açıkken en sondaki kabin kapalıydı. Onu hırsla açarken kız hala arkamdan gelerek mıymıy konuşuyordu. Kabindekini görünce nefesim boğazımda tıkandı. Dicle nefesimi kesmişti. İstememeliydim değil mi? Nikahı da Dicle'yi de istememeliydim. Ben Avrupa'ya gitmek istiyorum. Orada pişmek kendi şirketimi açmak istiyorum. Ama babam katılığı ile bana söz hakkı vermeden Dicle'yle evlenmem gerektiğinin emrini verdiği günden beri hayatım boka dönmüştü.. .............................. Düğünüme bir gün kala burada ne işim vardı. Nerede miydim? Fırat'ın kaldığı otel odasının kapısındaydım. Elim yumruk halini almış kapıya uzanmıştı. Ne yapmalıydım? Kapıyı çalıp içeriye mi girmeliydim yoksa arkama bile bakmadan kaçıp, yarın için beni istemeyen adamın gelini olmaya mı hazırlanmalıydım? Bir cesaretle buraya kadar gelmiştim. Ama o cesaret beni kapının önünde terk edip gitmişti. Ne gidebiliyordum ne de içeri girmeye cesaret edebiliyordum. Fırat'ın mutluluğu için bu kapıyı çalmalı ve onunla konuşmalıydım. Elim kapıya uzandı ve iki kere tıklattım. Bir kaç saniye sonra kapı açıldı. İşte karşımdaydı. Kırmızı gözleri, dağılmış saçıyla darmadağınık duruyordu. Beni görünce gözleri nefretle parladı. "Burada ne işin var senin?" "Ben seni merak ettim. İyi misin?" derken kaçmamak için kendimi ikna ediyordum. " İyi mi ?" diyerek kahkaha attı. "Seni tanıdığım günden beri ben hiç iyi olmadım." Diye bağırdı. Bir kaç kişi odalarından kafasını uzatarak bize baktı. "Fırat insanları rahatsız ediyoruz. İçeri girelim." Fırat, kapısı açık kapılardaki insanlara baktı sonra beni kolumdan tuttuğu gibi içeri fırlattı. Sırtım sert bir şekilde kapıya çarptı "Bir daha sormayacağım neden geldin?" " Seninle konuşmak için" "Neyi konuşacağız. Yarın düğün varken ne konuşacağız." derken üstümden çekilerek işaret parmağını gözümün içine sokarcasına salladı " Sen var ya çok hırslı bir kızsın tebrikler istediğin oldu. Yarın seninle evleneceğim. Şimdi defol buradan" dedi. Omuzlarını çökerterek yatağın ayak ucuna kendini bıraktı. "Benim istediğim bu değildi ki. Evet seninle evleneceğim için mutluyum ama ben senin de mutlu olmanı istiyordum." Fırat'ın sesindeki hayal kırıklıkları adeta kalbime batıyordu. "Benim mutluluğum mu? Öyle bir şey artık yok! Seninle evleneceğim andan itibaren ölü bir adam olacağım" " Niye beni sevmiyorsun. Yemin ederim ben kötü biri değilim. Söz veriyorum seni çok mutlu edeceğim. İzin verirsen biz... " Diyerek yutkundum. "Biz çok mutlu olabiliriz." Diye son sözümü fısıldadım ama Fırat bana bakmak yerine yere bakıyordu. Kafasını bana kaldırmasıyla dünyam başıma yıkıldı. Fırat ağlıyordu. O çelik kadar sert bakışları göz yaşıyla ıslanmıştı. Ayaklarım beni onun ayak ucuna götürdü. Kendimi onun önünde oturur vaziyette buldum. Şu an tek düşündüğüm şey göz yaşlarını silmekti. Titreyen ellerimle yanağını tuttum. Baş parmaklarımla gözyaşlarını silerken bende ağlıyordum. Kara kaderime, karşılıksız sevgime, ve vermek zorunda olduğum karara ağlıyordum. "Ağlama" diye çatallı sesimle konuştum. "Ağlama yalvarırım ağlama artık. Tamam seninle evlenmeyeceğim. Sen yeter ki ağlama. Sen benim dünyamsın Fırat. Ne olur daha fazla yıkma başıma dünyamı.." dizlerimin üzerinde kalkarak Fırat'a sımsıkı sarıldım. Onun bana sarılmasını çok istesem de bana sarılmamıştı. O da çatallı sesiyle konuştu. "Git artık!" Onu daha fazla ağlarken görmeme dayanamadığı için beni gönderiyordu. Ama ben kararımı çoktan verdim. Fırat'ın mutluluğu için kendi mutluluğumdan geçecektim. Ondan uzaklaşarak tekrar yüzünü avuçlarım içine aldım. "Doğruyu söylüyorum. Nikahı iptal ettireceğim. Bu evlilik olmayacak sana söz veriyorum. Sen yeter ki artık üzülme." Fırat'ın göz yaşları durmuş gözlerime şaşkınca bakıyordu. Bitkin sesi kulaklarımı doldurdu. "Neden şimdi?" diye sordu. "Ben seni çok sevdim Fırat. Kendimden çok hem de. Gözlerinde bana karşı olan bir çok bakış gördüm. Nefret, tiksinti, hakaret, aşağılama.. Bunların hepsini görmezlikten gelebilirim ama gözlerindeki üzüntünün sebebi olduğumu daha fazla bilerek seninle evlenemem. Fırat Karaduman seninle evlenmekten vazgeçtim. Git hayallerini yaşa!" diyerek ellerimi Fırat'ın yüzünden çekerek ayağa kalktım. Onun yanına, yatağın ayak ucuna oturup dolu gözlerimi karşıya diktim. O, dediğimin doğruluğunu sorgularken ben, onsuzluğa nasıl alışacağımı düşünüyordum. Yaklaşık yarım saat sessizce oturduk. Saat gece on ikiye geliyordu. Fırat'tan hiçbir tepki alamayınca kurumuş boğazımla tekrar konuşmaya karar verdim. "Senden son kez bir şey isteyebilir miyim?" Fırat, gözlerini bana çevirmeden cevap verdi. "İste.." Soğuk ve boğuk bir ses tonuyla gözlerim acı içinde kapandı. Bir daha bu sesi duyamayacağımın bilinciyle gözlerim doldu. Geri kalan hayatımı onsuz yaşayabilmem için bunu istemeliydim. "Benimle ilk ve son kez burada, şimdi sevişir misin.?" Bölüm Sonu.. |
0% |