Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Bölüm 11: Kavga

@nickinci

Sabah uyanır uyanmaz hemen aynanın karşısına geçmiştim. Halsizlik yok. Yanak kızarıklığı yok. Güzel. Hasta değildim. Artık zarar görmekten ve hasta olmaktan bıkmıştım. Büyük bir sevinçle banyoya gidip dişlerimi fırçaladım.

 

"Hazal!"

 

"Hazall!" Hemen ağzımı çalkalayıp odamdan çıktım. İdil'in bağırması biraz endişeliydi sanki.

 

"Ne oldu?" İdil elinde bir zarfla koşarak yanıma geldi. Diğer elinde de birkaç kağıt parçası vardı.

 

"Ne onlar?" Hızla elinden çekip aldım.

 

Bunlar... dün çekilmiş fotoğraflardı. Savaş'ın ve benim fotoğraflarımdı. Karanlıkta yüzümüz çok belli olmuyordu ama bizdik işte.

 

Bir tanesinde Savaş'a bakarak gülüyordum. 'Neden ona bakıp gülüyordum ki' Diğerinde bahçe kapısında durmuş ona bakıyordum. Bir diğerinde ise ben eve girerken Savaş arkamdan bakıyordu.

 

Kim neden çekmişti ki bunları.

 

"Not var mıydı?"

 

"Hayır. Yine Selin yapmış olabilir mi?" Kafam iyice karışmıştı. Dün ki kavgadan sonra böyle bir şey yapmaya cesaret edemez sanıyordum. Ama yapmıştı işte.

 

"Başka hangi gereksiz bizim fotoğrafımızı çeker ki! Önce not yolluyor şimdi de fotoğraf. Ne anlama geliyorsa bu çektikleri bugün hesabını verecek!"

 

"Tamam her şeyi anladım da senin bu çocukla ne işin var gecenin bir vakti. Ne zamana ait bunlar. Neden bizim evin önünde o çocuk. Ne yaptınız?" İdil hesap sorar gibi bir elini beline koymuş bir eline de fotoğrafları alıp gözüme sokacak kadar yaklaştırdı. Haklıydı tabi ona uzak dur deyip fotoğraflanan bendim.

 

"Dün.. Düne ait. Ben hava almaya çıkmıştım sonra karşılaştık işte öyle. Bu kadar."

 

"Sonrada seni evine bıraktı?"

 

"Evet." Gözlerini kısıp bir süre beni inceledi.

 

"Bu ne?" Kolumu tutup poları gösterdi.

 

"Senin değil bu? O mu verdi sana? Niye?"

 

"İdil sakin ol. Önemli bir şey değil. Dün verdi bende ona bugün geri vereceğim."

 

"Birde bana uzak dur diyorsun Hazal. Maşallah aranızdan su sızmıyor bakıyorum. Bana söylediğin gibi kendine de dikkat ediyor musun? Ben pek fark edemedim de!" Arkasını döndü ve gitti. Bir süre arkasından baka kalmıştım. Doğru söylüyordu. Onun bir bakışında bile demediğimi bırakmıyordum ama kendim geceleri yanımda yürümesine izin veriyordum.

 

Haklıydı diyecek bir şeyim yoktu. Kendime gelip odama girdim. Bundan sonra kesinlikle ondan uzak duracaktım ama polarını verdikten sonra. Selin'in gözüne sokarak.

 

Üzerimi değiştirip hemen aşağıya indim. İdil atarlanınca ne yapacağı pek belli olmuyordu. Beni beklemeden gidebilirdi. Gönlünü almalıydım.

 

Aşağı indiğimde onu mutfakta kahve içerken gördüm. Neyse ki hâlâ evdeydi.

 

Yanına oturup bir süre onu izledim. Yüzüme bakmıyordu ama arada göz ucuyla bakmaya çalışıyordu.

 

"Çıkıyorum ben." O kalkmadan önce yanağına hızlı bir öpücük kondurdum. Dudağının kenarı kıvrılır gibi olsa da tekrar sabit yüz ifadesine döndü.

 

"Özür dilerim. Affettin mi?"

 

Kapıdan çıkmak üzereydi ki durup arkasına baktı. Bir şey demeden geri döndü ve çıktı mutfaktan. Off! Koşarak hemen arkasından çıktım bende.

 

"Yaa İdil. Özür diledim bak." Kolundan tutup kendime çevirdim ve sarıldım. "Affettim de hadi."

 

"Off Hazal. Çocuk musun?"

 

"Söyle hadi."

 

"Tamam. Affettim."

 

"İçten söyle."

 

"Bundan sonra daha dikkatli olacak mısın?"

 

"Kesinlikle."

 

"Elimi öp şimdi." Kaşlarımı kaldırarak baktım.

 

"Ne?"

 

"Affetmemi istiyorsan öp." İstediğini yapıp elini öptüm ve alnıma koydum.

 

"Abla de şimdi." Yuhh. Dalga mı geçiyordu.

 

"İdil!" Kulağımın dibinde kahkaha atarak sarıldı.

 

"Tamam tamam. Yüzünün şeklini merak ettim sadece."

 

Gözlerimi devirip kenarda duran çantamı omuzuma taktım.

 

"Çıkalım hadi."

 

Küçük yolculuğun ardından okula gelmiştik. Poları vermek için sabırsızlanıyordum. Selin'in tepkisini o kadar çok merak ediyordum ki.

 

Sınıfa girdiğimde Savaş ve Selin'in geldiğini gördüm. Hatta yan yana oturmuş bir şey konuşuyorlardı. Daha doğrusu tartışıyor gibiydiler. En azından Selin öyle gözüküyordu. El, kol hareketleriyle bir şeyler anlatıp Savaş'ın dikkatini çekmeye çalışıyordu çünkü Savaş'ın onu dinlemediği çok açıktı. Camdan dışarı bakıp etrafı izliyordu.

 

Çantamdan poları alıp ayağa kalktım.

 

"Nereye?" İdil'e göz kırptım. "İzle şimdi." Kalbim biraz hızlı atmaya başlamıştı. Heyecanlanmıştım.

 

Hemen yan sıramda oturan Savaş'a doğru döndüm ve iki adımda yanındaydım. Tabi aramızda Selin vardı.

 

"Savaş?" O yavaşça başını bu tarafa çevirirken Selin oturduğu yerden şimşek hızıyla dönmüştü.

 

O ne oldu gibisinden bakarken elimdeki poları uzattım. "Teşekkür ederim." Yüzümde küçük bir gülümseme vardı.

 

Göz ucuyla Selin'e baktım. Bir şeyleri anlamak ister gibi bir bana bir polara bir de Savaş'a bakıyordu.

 

"O ne?" dedi. Yüz ifadesi o kadar komikti ki. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum.

 

"Sende kalsaydı bukalemun. Çok sevmiş gibiydin." Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. Al işte niye uzatıyorsun kolum koptu.

 

"Gerek yok." Savaş elimden poları alınca bir adım geri gittim. Ona vermek için biraz eğilmiştim.

 

"O senin miydi Savaş?" Savaş'ın konuşmasına izin vermeden hemen lafa atladım.

 

"Senin için de bir şeyim var Selin." Arkada duran elimdeki fotoğrafları önüne sert bir şekilde koymuştum.

 

"Evime yollamak için neden zahmet ettin. Okula geldiğimde verseydin ya. Cesaretin mi yoktu? Hı?"

 

Selin şaşırmış gibi önünde ki fotoğraflara baktı. Sonra birden Savaş'a döndü ama bir şey diyemedi. Ne diyebilirdi ki. Rezil olmuştu.

 

Orada işim bitince arkamı dönüp sırama oturacaktım ama bütün sınıfın bizi izlediğini fark ettim. Yavaş yavaş sırama geçip oturdum. Kesin dedikodu çıkaracaklardı.

 

İdil kıs kıs gülüp Selin'e bakıyordu.

 

"Sen var ya sen... Sen nasıl bir yılansın. Seni sinsi seni. Korkulur kızım senden." Elimi aşağı uzatıp çak işareti yaptım.

 

Yanımdan bir hışımla geçen Selin çantasını da alıp sınıftan çıktı. Rahat bir şekilde arkama yaslanıp hocayı bekledim. Bu saatten sonra Selin'in bana bulaşacağını sanmıyordum ama Savaş için aynı şeyi söyleyemezdim. Bir şekilde hayatıma müdahalede bulunacaktı. Peki ben onu nasıl uzak tutacaktım. Asıl düşünmem gereken buydu.

 

Hoca geldiğinde kimse ayağa kalkmadı. Herkesin gözünden uyku akıyordu zaten, benimde uykumu getiriyorlardı başımı sıraya koymamak için kendimi zor tutuyordum.

 

"Çüşş!"

 

"Hıı? Ne?" İdil'e bakıp neden böyle bir şey dediğini anlamaya çalışıyordum.

 

"Şunlara baksana." Başımı önüme çevirip karşıya baktım. Hoca yanında birisini getirmişti.

 

"1 kişi var orada."

 

"Kaslarından bahsediyorum. Çocuk tipim değil." Başımı yana yatırıp İdil'e baktım.

 

"Çocuğun kaslarını mı kesiyorsun?"

 

"Öyle bir şey." Karşısında aptal varmış gibi bana baktı. "Sen ne anlarsın erkekten."

 

"Gençler yeni sınıf arkadaşınız Yiğit. Teneffüste tanışırsınız. Boş bir yere geç oğlum." Yiğit yakışıklı ve düzgün birisine benziyordu. Belki arkadaş olurduk. Ya da olmazdık. Ne gerek vardı.

 

"Tabi ya!" Gözlerimi devirerek İdil'e baktım.

 

"Yine ne oldu?" O da bana gözlerini devirerek baktı.

 

"Gerçekten bu kadar saf mısın? Bu o işte."

 

"Kim?"

 

"Gitarist aynı zamanda şarkıda söylüyor. 2 yıl önce kız kardeşini trafik kazasında kaybetti. Müzik grubu fena şekilde dağıldı. Bir süredir Yiğit'den haber alınamıyordu. Psikolojik tedavi görüyor sanıyordum meğerse kas yapıyormuş." Kız kardeşini kaybetmesine üzülmüştüm.

 

"Hangi grup?"

 

"Grubun adı Kutup Yıldızı'ydı. İyi dinle şimdi beni bu anlatacağımı herkes bilmez. Kemancı kızla baterist oğlan sevgiliydi tamam mı? Ama kız Yiğit'i seviyordu. Yiğit'in de o zamanlar sevgilisi vardı. Ama sevgilisi psikopatın tekiydi. Yiğit onu bırakmasın diye intihar girişiminde bile bulunmuştu. Sonra baterist oğlanla kemancı kız ayrıldı. Yiğit'le bu kız gizli aşk yaşadılar. Psikopat kızda bateristle bir olup intikam almak istediler ama bu Yiğit'in kız kardeşinin ölümüne neden oldu. Şimdi kemancı kız yurt dışında yeni bir hayata başladı. Baterist ile psikopat şu anda hapisteler. Yiğit o zamandan beri ortalıkta yoktu. Son zamanlarda hakkında bir kaç haber çıkmıştı. Demek ki yalanmış. Ve şansa bak ki bizim okulda şu an. O kadar çok hayranı vardı ki." Derin bir nefes alıp yüzüne salak bir sırıtış yerleştirdi.

 

"Bunlardan biri de benim."

 

Olaya bak be. 4 sezonluk dizi çıkardı buradan. 2 sıra önümde oturan Yiğit'e baktım. Ensesinde küçük çizikler vardı. Cam çizikleri miydi onlar?

 

"Oha! Şuna bak." Oflayarak İdil'e döndüm. Yine ne olmuştu acaba.

 

Elindeki telefonu gözüme sokacak kadar yakınlaştırınca hiçbir şey görememiştim. Elindeki telefonu alıp ekrandaki şeyi okumaya başladım. Haber geçen seneye aitti.

 

10.05.2016

'Şok Şok Şok! Ünlü şarkıcı Yiğit Taşkıran dün gece bebek sahilde tutuklandı.' Hmm. Dikkatimi çekmişti.

 

'Geçtiğimiz yıl gruptan ayrılan ünlü şarkıcı uyuşturucu kaçakçılığından polisler tarafından yaka paça emniyete götürüldü. 1 gece emniyette kalan Yiğit Taşkıran ertesi akşam Beykoz'da yanında kız arkadaşıyla gece kulübüne girerken kameralara yakalandı.' Uyuşturucu mu? Ekranı aşağı kaydırıp haberin devamını okudum.

 

'Ünlü şarkıcı kulüp çıkışı hakkında çıkan haberleri yalanlayıp kameralara saldırdı. Kameraman Can Tunalı hastaneden darp raporu alıp soluğu emniyette buldu. Ertesi sabah tekrar emniyete giden Yiğit Taşkıran küçük bir ifadenin ardından emniyetten ayrıldı.' İdil'e bakıp kafamı salladım.

 

"Ne var bunda?" Gözlerini devirdi.

 

"Diğer sayfaya geç!" Ekranı biraz daha aşağıya kaydırdım.

 

23.10.2016

'Şok Şok Şok! Geçtiğimiz aylarda günlerini emniyette geçiren ünlü şarkıcı Yiğit Taşkıran bu sabah 12.00 sularında tekrardan emniyete götürüldü.

 

'Ünlü şarkıcının yasal olmayan yollarla yaşını büyüttüğü bununla birlikte hem uyuşturucu kullanıp hem de sattığı iddiaları kesinleşti. Aynı gün içinde M*** CEZAEVİNE götürülen şarkıcıya 18 yıl hapis cezası verildi.' Gözlerim kocaman açılmış İdil'e bakıyordum.

 

"Ama o.. nasıl?" Onun hapiste olması gerekmiyor mu?

 

"Valla orasını bende bilmiyorum. Para verip çıkmıştır herhalde."

 

Demek uyuşturucu kullanıyordu birde satıyordu. Sevmemiştim bu çocuğu. Arkama yaslanıp gözlerimi kısarak çocuğa baktım. Acaba hala kullanıyor muydu?

 

İdil'e doğru yaklaşıp kulağına fısıldadım. "Ailesi?"

 

"Aslında yurt dışında oturuyorlardı. Yiğit 4 yıl önce okumak için gelmişti buraya. Bu olaylar sırasında ailesi de kesin dönüş yapmış artık burada yaşıyorlar."

 

Gözüm tutmamıştı bu çocuğu.

 

 

"Çek! Bekle.. bekle.. fırlat!" Herkes aynı anda okunu bırakınca fiyu diye ses çıkmıştı.

 

Okumun isabetlendiği hedefe baktım. Baş hizasından vurmuştum. Bu işte kesinlikle iyiydim. Belli etmemeye çalışarak göz ucuyla Yiğit'e baktım. O da tam ortadan vurmuştu.

 

Hocanın mola vermesiyle çantamı bıraktığım duvarın dibine gittim. Yorulmuştum, susamıştım. Yavaşça eğilip duvarın dibine oturdum ve şişemi kafama diktim.

 

Yeni gelen müdürün ders programına eklediği yeni dersti. Seçmeli fiziksel aktivite. İçimden müdüre göz devirdim. Çok mu gerekliydi. Dans, resim, müzik... hiçbirine ne ilgim vardı ne de yeteneğim. Daha önce babam öğrettiği için Okçuluk dersini seçmiştim. İdil ise tabii ki de Dansı seçmişti.

 

Okumu ve yayımı kenara koyup bacaklarımı uzattım. Tepeden sıkı sıkıya bağlı saçlarımı açıp elimle düzelttim. Başım ağrımıştı.

 

"Güzel kızsın." Kulağımın dibinde ki sesle yerimden sıçramıştım. Başımı çevirip yanıma oturana baktım. Yiğit'ti.

 

"Ne?"

 

"Güzel kızsın dedim. Dikkatimi çektin." Ne kadar da açık sözlüsün sen öyle. Sessiz kalıp önüme bakmaya devam ettim. Güzel falan değildim.

 

"Kızlar genelde iltifat aldıkları zaman teşekkür ederler. Merak ediyorum da-"

 

"Bende bu iltifatın altındaki nedeni merak ediyorum." Tek kaşımı kaldırıp başımı duvara yasladım ve ona bakmaya başladım. Yarım ağız gülüyordu.

 

"Sert kızı mı oynamak istiyorsun?"

 

"Oyun yaşını geçeli çok oldu." Ayağa kalktım ve yerden çantamla okumu ve yayımı aldım. "Yavşaklığın lüzumu yok." Arkamı dönmemle Doruk'la burun buruna gelmem bir oldu.

 

Gözlerini kısmış bir bana bir de yerde oturan Yiğit'e bakıyordu.

 

"Bir sorun mu var Hazalcım?" Hazalcım? Cevap vermemi beklemeden beni geçip Yiğit'le aramda durdu. Bu sırada Yiğit'te ayağa kalkmıştı. Bu ikisi arasında bir şey mi vardı yoksa bana mı öyle geliyordu.

 

"Oo kimler buradaymış. Yoksa sende mi Hazal'a göz koydun." Ne? Bu kendini ne sanıyordu be!

 

"Sen-" Doruk konuşmama izin vermeden kendisini lafa atıldı.

 

"Geldiğin gibi gideceksin bu okuldan. Çok alışma!" Oo. Bu ikili arasında büyük bir şey vardı. Karışmamak en iyisiydi.

 

Yiğit kendi kendine gülüp cebinden bir sakız çıkardı ve ağzına attı. İtici şey.

 

"Bu sefer gitmeyi düşünmüyorum. Bundan sonra kalıcıyım." Daha öncede mi burada okuyordu?

 

"Geçen sefer sen gitmemiştin biz göndermiştik. Ne çabuk unuttun. Hatırlamak ister misin?" İkili arasındaki gerilimi ben hissetmeye başlamıştım. İkisi de durdukları yerde dikleşirken Doruk'un arkasından çıkıp yanına geçtim. Her an bir birlerine girebilirlerdi. Gerçi ikisi de benim 2 katımdı müdahale edebilir miydim orasını bilmiyordum.

 

Teneffüs zili çaldığı için sınıf yavaş yavaş boşalıyor içeri bir kaç yeni öğrenci giriyordu. Belki Savaş ve Bora gelir diye kapıya bakıyordum. Bildiğim kadarıyla onlar Basketboldaydı.

 

"Benimde hatırlatmak istediğim birkaç şey var." Yiğit bir adım yaklaşınca Doruk'ta yaklaştı. Olası bir kavgayı önlemek için ikisi arasına geçtim.

 

"İkinizde sakin olur musunuz?" Bir elimi Doruk'un göğüsüne koydum.

 

"Hazal sen çekil aradan!" Doruk dişlerinin arasından konuşunca bir tık tırsmıştım.

 

"Doruk! Gel hadi gidelim."

 

"Ela'yı hatırlıyor musun Doruk? Ha? Hâlâ yasını tutuyor musun?" Ela da kim be.

 

"Ela'yı hatırlatarak bana acı çektireceğini mi sanıyorsun?"

 

"Çekmiyor musun zaten? Kanı senin ellerinde değil mi?" Ela ölmüş müydü? Kanı senin ellerinde de ne demek?

 

"Benim elimde mi? Senin yüzünden öldü lan Ela! Senin pis işlerin yüzünden, ruh hastası sevgilin yüzünden öldü lan kardeşin! Cenazesine bile gelemedin ulan!" Ela Yiğit'in kardeşiydi. Peki Ela'nın Doruk'la arasındaki ilişki neydi tam olarak onu anlayamamıştım.

 

"Ne diyorsun lan sen! Kardeşim lan o benim. Nasıl zarar veririm ben ona!" Yiğit ve Doruk derin derin nefesler alıp verirken bende onlarla birlikte hızlı nefesler alıyordum. Psikolojik olarak etkilemişlerdi beni.

 

"Sen zehirledin onu. Senin yüzünden bağımlı oldu! Ölmesine sen sebep oldun!" Doruk'un son gürlemesinden sonra Yiğit öyle bir atıldı ki öne doğru ben kaçmaya fırsat bulamadan kendisi beni yana doğru savurmuştu. Arka arkaya giderken ayağım yerdeki çantama takıldı ve sırt üstü yere düştüm.

 

Oha! Çok kötü birbirlerine girmişlerdi ve şansıma onları bir tek ben ayırabilirdim. Salondaki herkes gitmişti.

 

Kendime gelip hızla yerden kalktım ve Yiğit'in üstüne çıkmış onu yumruklayan Doruk'un sabit duran kolunu tuttum.

 

"Doruk yapma! Bıraksana şunu kalk!" Öyle çok sinirliydi ki beni duymuyordu bile.

 

Bir yandan kolundan çekiştirirken bir yandan da bağırıyordum.

 

"Doruk! Bırak!" Yana düşmesi için onu ittim ama bu işleri daha da kötüleştirmişti. Doruk'un yana kaymasıyla Yüzü gözü kan içinde kalan Yiğit hemen onu yere yapıştırıp bu sefer o Doruk'un yüzünü yumruklamaya başladı.

 

Şansımı Yiğit'te deneyecektim. Belki onu durdurabilirdim. Hemen yaklaşıp yumruk atan kolunu tutmaya çalıştım.

 

"Yiğit dur lütfen! Yapma!" O kadar hızlı vuruyordu ki kolunu bile tutamıyordum.

 

Koridora çıkıp yardım isteyecektim ki o sırada kapıdan Savaş ve Bora girmişti.

 

"Savaş yardım et!" Savaş'a seslenip tekrar Yiğit'in kolunu tutmaya çalıştım.

 

"Bırak!" Dirseğiyle karnıma öyle bir geçirmişti ki. Ben hayatımda böyle bir acı daha önce tatmamıştım. Gözlerimin dolmasına neden olacak kadar acıtmıştı.

 

Anında yeri boylarken öksürük krizine girmiştim. Nefesim kesilmişti. Yana doğru dönüp ayağa kalkmaya çalıştım ama kalkamadım. Dizlerimin üstünde durup öne doğru eğildim.

 

İlk zaman ki kadar acımasa da kendini çok kötü belli ediyordu. Ciğerlerim yerinden çıkacakmış gibi öksürürken elimle ağzımı kapattım. Gözlerimi açtığımda salon çoktan dolmuştu.

 

Savaş ve Bora Yiğit'le Doruk'u ayırmış ikisini sakinleştirmeye çalışıyorlardı.

 

Yavaşça ayağa kalkıp elimle yüzümde ki saçlarımı çekecektim ki elime bulaşan kan dikkatimi çekti. Doruk ve Yiğit'in kanı olmasını ümit ederek hemen cebimden telefonumu çıkardım.

 

Ekrandan dudaklarıma bakarken dudağımın kenarına bulaşan kanı gördüm.

 

Gerizekalı herif öyle bir vurmuştu ki resmen kan kusmuştum. Saçlarımın arasından etrafa baktım. Birileri beni bu halde görürse vampir olduğumu düşünebilirdi.

 

Hala derin derin nefesler alırken hızla kenarda duran çantamı alıp salonu terk edecektim ki birinin kolumu tutmasıyla olduğum yerde kaldım. Sinirle arkamı dönüp beni tutan kişiye baktım.

 

"Bukalemun sen iyi misin?" Birde soruyor muydu? Gözünün önünde dirsek yedim be dirsek nasıl iyi olabilirim! Tabii bu kimsenin umurunda değildi. Neden olsun ki zaten?

 

"Değilim!"

 

Kalabalığı yarıp hemen kızlar tuvaletine girdim. Hemen ağzımı çalkaladım sonra da elimi yüzümü yıkayıp biraz sakinleşmek için bekledim.

 

Yiğit'e bunun hesabını soracaktım. Hem de çok fena soracaktım. Bana yaşattığının aynısı yaşayacaktı. Kan kusturacaktım ona. Derin bir nefes alıp birkaç saniye bekledim. Belki de hata bendeydi. Ne halleri varsa görsünler ben niye karışıyorsam.

 

Kendi kendime hem kızıp hem de içimden intikam planları yaparken kapı hızlı bir şekilde açılıp kapandı. Kollarımı önümde bağlayıp duvara yaslandım.

 

"Kızlar tuvaletindesin şu an."

 

"Sen söylemesen fark etmemiştim." Gözlerimi devirdim.

 

"Ne işin var burada?"

 

"Nasıl olduğuna bakmak istedim. Ağladın mı sen?" Elimle gözümde biriken yaşları sildim.

 

"Hiçte bile. İyiyim ben."

 

"Az önce değilim demiştin. Tam bir bukalemunsun." Tekrar gözlerimi devirdim. Bu aralar o kadar çok göz deviriyordum ki gözlerim öyle kalacak diye endişelenmeye başlamıştım artık.

 

"Sadece beni kontrol etmek için gelmiş olamassın? Beraberinde yeni bir tehdit daha getirmiş olmalısın."

 

Biraz daha yaklaşıp gözlerimle çizdiğim hayali sınır çizgimi aşmıştı. Artık özel alanımdaydı. İçimden bağırmaya başladım. Uzak dur. Uzak dur. Uzak dur!

 

"Tam olarak seni kontrole geldim bukalemun. İyi olman gerekiyor bana lazımsın sen."

Loading...
0%