Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 7: Zehir

@nickinci

Yine lanet bir pazartesi sabahı ve yine alarm faciası diyemeyeceğim. Çünkü bu gün cuma ve ben alarma değil şiddetli bir baş ağrısı ile uyandım. Ama hayır ben baş ağrısı gibi hissetmiyorum. Ben resmen önce kafamı öldürmek istenircesine duvara vurulmuş, sonra ölmedim diye saçlarımı tek tek yolup onları birleştirip boğmaya çalışılmış ve yine ölmeyip bu sefer kafamı kırmak için üst üste sert bir cisimle vurulmuş yine ölmemiş ve son çare 50. Kattan aşağı atmışlar gibi hissediyorum. Ama sonuç yine ölmemiş sadece bayılmış ve şimdide uyanmış gibi. Halimi ancak yaşayan anlardı.

 

Yatakta biraz daha yayılıp yastığıma sarıldım. Sertti. Kaşlarımı çatıp parmaklarımı bastırdım azıcık içeri çöküyor ve öyle kalıyordu. Bu sarıldığım şeyin yastık olduğuna emin değilim.

 

"Onlar benim kaslarım."

 

"Hıhı." Ben az önce cevap mı verdim? Daha da önemlisi neye cevap verdim. Konuşan neydi?

 

"Bir dakika. Ne?" Tek gözüm açık tek gözüm kapalı bir şekilde sarıldığım yaratığa baktım. Oha bu oydu. OHA! Onun burada ne işi vardı. Bana alay eder gibi bakıyordu. N'oluyoruz yaa. Önce olduğumuz pozisyona sonra onun üstüne baktım. Şu an da resmen üstünde sayılırdım. Bir bacağımı onun üstünden geçirip diğer tarafa sarkıtmışım. Kolum zaten koca gövdesini sarabildiği kadar sarmış. Yerinde olan tek şey başımın yastıkta olmasıydı. O hala yarım yamalak gülerken kendime gelip önce bedenimi geriye doğru ittim. Bu işleri daha da kötüleştirmişti. Çarşaf bedenimi sarınca kollarımı hareket ettiremedim ve yatakta yuvarlanıp yere düştüm. Bitti mi, tabikii hayır. Düştüğüm yerden kalkıp tam koşarak odayı terk edecektim ki ayağım yerdeki çarşafa takıldı ve tekrar yeri boyladım. Siktir!

 

Onun yüzüne bile bakamıyordum. Daha dün ona atar yapıp meydan okurken şimdi geldiğim hale bak. Biz neden aynı yataktaydık!? Sakince dünü hatırladım.

 

Yerden yavaşça kalkıp başım öne eğik bir şekilde göz ucuyla ona baktım. Burası benim evim değildi daha da önemlisi- o ne be! Onun üstü neredeydi. Dün gece ne olmuştu. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken dehşet içinde ona baktım.

 

"Dün gece ne oldu!?" Yutkunmakta bile zorlanırken zorla konuşmuştum. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Ben onun karşısında kıvranırken o sanki hiçbir şey olmamış gibi kolunu başının altına koymuş gözleri kapalıydı. Çok rahat görünüyordu.

 

"S-senin neden üstünde bir şey yok?"

 

Olduğu yerde hareketsiz ve rahat bir şekilde yatması sinirlerimi bozmuştu.

 

"Artık cevap verecek misin!? Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ne oldu dün gece? Neden buradayım? Bana ne yaptın!?" Dikkatini çekmek için bilerek sesimi yükseltmiştim. Bu onu harekete geçirmeye yetmişti.

 

Normal bir şekilde yataktan kalktı ve yüzüme bile bakmadan kapıya doğru yürüdü. Tam çıkacakken arkasını dönüp küçümseyici bir bakış attı.

 

"Kıyafetlerin banyoda." Kapıyı yavaşça kapatıp çıktı.

 

Lanet olsun o diyene kadar kıyafetlerimin üstümde olmadığını bile fark etmemiştim. Üstümde başka birisinin kıyafetleri vardı. En azından onun karşısında çıplak değildim. Ama bu kendimi o kızlar gibi hissettirmemeye yetmedi. O nasıl bakıştı öyle. Çok küçük düşürücüydü. Bu muameleyi hak etmiyordum.

 

Hemen yanda ki banyoya girip kenarda duran kıyafetlerime baktım. Bunlar ütülenip özenle katlanmış haldeydi. O yapmış olamazdı değil mi? Böyle saçma bir şeyi düşündüğüme bile inanamıyordum. Yapmamıştır tabikii. Hızlıca kıyafetlerimi giyip, elimi yüzümü soğuk suyuyla yıkadım ve saçımı bileğimdeki tokayla tepeden topladım. Etrafta çantama bakındım ama göremedim. Banyodan çıkıp oda da aradım ama bulamadım. Barda mı kalmıştı acaba? Her neyse içinde önemli bir şey yoktu zaten. Telefonum hariç.

 

Odadan çıkıp merdivenlerden yukarı çıktım. Karşıma büyük bir salon çıktı. Burada mıydı acaba? Sanki sessiz olmam gerekiyormuş gibi parmak uçlarımda yürüyüp kapıdan içeri baktım. Oradaydı. Arkası dönük bir şekilde oturuyordu.

 

Boğazımı temizleyip içeri girdim. Yavaş yavaş yürüyüp karşısında dikildim. Bir yabancının evinde kalmak mı? Bu iş hiç benlik değildi. Hele aynı yatakta uyanmak... Dün gece bir şeyler olmuş olmalıydı. Sarhoştum bundan faydalanıp beni eve atmış olamazdı herhalde. Öyle birine benzemiyordu. Ayrıca eve atmak nedir be daha 19 yaşındayız biz.

 

"Ee anlatacak mısın artık?" Anlamamazlıktan gelip kafasını ne var dercesine salladı. Bilerek mi yapıyordu?

 

"Neredeyim?"

 

"Evimde."

 

"Neden buradayım?" Gözüyle yanda ki sehpayı işaret etti. İlaç ve bir bardak su vardı. Ağrı kesiciydi herhalde.

 

"Teşekkürler ama istemiyorum."

 

"Sen bilirsin." Derin bir nefes verip yanına oturdum. Konuşsa iyi olacaktı.

 

"Dün gece-"

 

"Dün gece sarhoştun. Evine götürdüm ama kapıyı açan olmadı ve anahtarın yoktu bende kendi evime getirdim."

 

"Ve beni yatağa attın değil mi seni aşağılık pislik!" Ben dehşet içinde ona bakarken o da bana şaşırmış bir şekilde bakıyordu.

 

"Seni sokak ortasında da bırakabilirdim. O zaman seni kimler nerelere atardı görürdün."

 

"Ne yani gece bana bir şey yapmadın mı?" Sana inanamıyorum der gibi kafasını sağa sola sallayıp arkasına yaslandı. Ama bu başka bir gerçeği değiştirmezdi.

 

"Peki neden yanımda yatıyordun?"

 

"Benim yatağımda yatan sendin."

 

"Kendimde değildim! Sen başka yerde yatsaydın."

 

"Seninle uyumak istediğimi falan mı sanıyorsun? Zaten seni başka bir odaya götürmüştüm nereden bulduysan odamı gece gelip yatmışsın yanıma." Elimi başıma koyup arkama yaslandım. Tam bir gıcıktı. Ben uyurgezerlik yapmazdım.

 

"Peki üstüm. Gece o kadar sarhoşsam kendim giyinemem herhalde."

 

"Bak her şeyi yardımcı halletti. Senide o giydirdi kıyafetlerini de temizledi hepsini o yaptı tamam mı? Sana hiç dokunmadım. Oldu mu?"

 

"Hiç mi dokunmadın?"

 

"Dokunmamı mı isterdin?"

 

"Hayır tabikii de öyle demek istemedim! Sadece emin olmaya çalışıyordum." Off! Çok kötü saçmalamıştım. Daha fazla burada kalmama gerek yoktu.

 

"İyi. Beni o halde bırakmadığın için teşekkür ederim." Eve gitmeliydim. Bir kaç saniye cevap vermesini bekledim ama susmaya devam etti. Ayağa kalkıp birkaç adım atmıştım ki o da ayağa kalkıp masadan telefonunu aldı. "Beni bırakmana gerek yok kendim gidebilirim." Bana boş boş bakıp yanımdan geçti.

 

"Odama gidiyorum ben." Ha? Haa odana gidiyorsun. Beni bırakacağını sanmıştım. Neden ben? Neden ben her gün rezil oluyorum. Diyecek hiçbir şeyim yoktu. Arkasından merdivenlerden aşağı inişini izledim.

 

Karşısında artistlik yapacağım diye ilacı içmemiştim ama o kadar ihtiyacım vardı ki. Su bardağını almak için elimi uzattığım sehpanın üzerinde çantamda duruyordu. İlacı içip hemen evden çıktım. Her an yine o bir yerlerden çıkabilir ve ben her an tekrar ve tekrar rezil olabilirdim.

 

Evden çıkar çıkmaz bir adam arabanın kapısını açmış bana bakarak gülüyordu. Gözlerimi kısıp yavaş yavaş taşlı yoldan yürümeye başladım.

 

"Hazal hanım? Buyurun lütfen."

 

Elimle kendimi gösterip "ben mi?" dedim. Şaşırmıştım.

 

"Savaş bey sizi gideceğiniz yere bırakmamı istedi."

 

"Savaş beyde kim?"

 

"Dün akşam eve geldiğiniz beyefendi."

 

O Savaş mıydı? Yani adı Savaş mıydı? Demek adı Savaş'tı.

 

"Aslında kendim gidebilirim teşekkürler." Bir iki adım atmıştım ki beni şaşırtan bir cümle kurdu.

 

"Savaş bey beş parasız olduğunuzu söyledi."

 

"Ahahah öyle mi söyledi? Şakacı şey." Cüzdanım çantamda yoktu.

 

"Savaş bey bunu söylerken çok ciddiydi." Hay senin Savaş beyine... Öyle olsun bakalım.

 

"Madem çok ısrar ediyorsunuz..." Arkamı dönüp yavaş adımlarla arabaya yürüdüm. Adam kapımı kapatırken yüzüme sahte bir gülüş yerleştirdim.

 

Adam beni eve bırakınca ilk olarak İdil'in odasına çıktım. Güzel, eve gelmiş ve yatıyor. Onunda benden bir farkı yoktur diye düşünüyordum. Hatta daha beter bile olabilirdi. Hemen odama geçtim ve duş alıp direkt yatağıma zıpladım. Zaten okulu bugün asmıştık akşam maçta yoktu. En iyisi sabaha kadar uyumaktı.

 

 

Gerçek huzur buydu. Alarm yok. Okul yok. Sadece uyku var. Gerçi uykum her zaman var orası ayrı. Saate baktığımda öğlen iki buçuk olmuştu. Oha nerdeyse 24 saattir uyuyordum. Üstüme başıma düzgün bir şeyler geçirip aşağıya indim. İdil beni görünce alkışlamaya başladı ve konuştu.

 

"Vay vay vay Hazal hanım sonunda kalkabilmiş. Kızım sendeki de ne uykuymuş be. Bomba patlasa duymuyorsun."

 

"Bomba mı patladı?"

 

"Hayır dışarda oynayan çocukların topu patladı ama bombayla eşdeğer bir ses çıktı diyebilirim. Biraz korktum da her neyse." İdil abartmayı severdi.

 

"İdil ben çok açım."

 

"Tam 1 gündür uyuyorsun açlıktan ölmediğine şürket sen." ben bu dediğine gözlerimi devirirken o konuşmaya devam etti.

 

"Bende tam pizza sipariş edecektim o zaman sana da söylüyorum?"

 

"Her zamankinden olsun."

 

Sonunda pizzalarımız gelmiş ve bir güzel karnımızı doyurmuştuk. Şimdi ise ben kamera kaydının tamamını bize izletebilecek birilerini araştırıyordum. İdil ise televizyon izliyordu. Bir süre sonra İdil aniden koltuktan kalktı ve bir eliyle karnını diğer eliyle de ağzını tutarak banyoya koştu. Ne oluyordu be? Hemen bende arkasından gidip kapıyı açmaya çalıştım ama kilitlemişti.

 

"İdil ne oluyor aç kapıyı?"

 

"Açsana kızım kapıyı ne oluyor!?" Bağırıyorum ama ses yok.

 

"İdil ses versene bak korkuyorum bir şey mi oldu? İyi misin?" Ben hala bağırırken kapının kilit sesi geldi. Kapıyı yavaşça açarak dışarı çıktı.

 

"Hazal midem çok kötü. Başımda dönüyor. Yoksa ben. Yoksa. Yoksa hamile miyim?"

 

"Ne?" Gözlerimi kırpıştırarak bir süre yüzüne baktım.

 

"Sen... daha önce biriyle birlik-"

 

"Hayır olmadım!"

 

"Sen gerizekalı mısın!?" Aptal. Aptal. Aptal.

 

"Ama dün geceyi hatırlamıyorum!?"

 

"Bu tek gecede belli olacak bir şey değil aptal!" Sakinleşip ses tonumu ayarladım.

 

"Yürü hastaneye gidiyoruz hemen. Zehirlenmiş olabilirsin." Bu kız harbiden aptaldı. Hemen evden çıktık ve hızla hastaneye sürmeye başladım. İdil karnını tutup yarı baygın şekilde yola bakıyordu. Arada gözleri kapanıyor gibi oluyordu.

 

"Sakın gözlerini kapatma! Ufka bak."

 

Arabayı hastanenin acil bölümünün önüne çekip indim ve İdil'in tarafına geçip onu yavaşça çıkardım. Koluna girip yavaş yavaş yürürken yanımıza hemşire geldi. Ben ona zehirlenme olabilir diye anlatırken İdil olduğu yere yığıldı. Biliyordum ben bayılacağını. Hemşire hemen sedyeyi getirdi ve doktorla beraber İdil'i sedyeye yatırıp götürdüler. Büyük ihtimalle midesini yıkarlardı. Pizza dokunmuş olabilirdi.

 

 

Uzun bir bekleyişin ardından hiç kimse çıkıp haber vermeyince sinirlenmeye başlamıştım. Şu an sakinliğimi çok zor koruyordum. Sonunda odanın kapısı açılınca o tarafa doğru yürüdüm. Önden doktor arkasından da sedyede İdil'i çıkardılar.

 

"İdil hanımın midesini yıkadık ama beklediğimiz sonucu alamadık. Birkaç test yapmamız gerekiyor kanına yabancı bir madde bulaşmış olabilir."

 

"Yabancı madde derken?"

 

"Uyuşturucu gibi." İdil nefret ederdi uyuşturucudan. Çocukken yetimhaneye bir kız getirmişlerdi. Muhtemelen 16 yaşlarındaydı. Gizli gizli uyuşturucu kullanıyordu. İdil onunla arkadaş olmak istemişti ama ben bırakmamıştım. Sık sık krizler geçiyordu. Bir gün odasında bilekleri kesik bir şekilde bulunmuştu. İdil bir süre etkisini atlatamamıştı. O yüzden o illet şeyin vücudunda olma ihtimali yoktu.

 

Aklıma gelen şeyle buz kesildim. Geçen gece barda birisi ona zorla vermiş olabilirdi. Daha dikkatli olmalıydım. Onu korumalıydım.

 

İdil'in odasına doğru giderken birden cebimdeki telefon titredi. Şimdi sırası değildi reddedip yürümeye devam ettim ama telefonun diğer ucundaki kişi çok ısrarcıydı tekrar tekrar çalmaya devam edince kim olduğuna bakmadan açtım.

 

"Alo"

 

"Hazal?"

 

Arayan kişiye baktığımda gizli numara olduğunu gördüm.

 

"Benim"

 

"Sürprizi mi beğendin mi Hazal? Aslında amacım arkadaşını öldürmekti ama hastaneye son anda yetiştiniz. Neyse artık bir sonra ki siparişe kısmet olursa."

 

Oha! Nasıl? Yani birisi bilerek mi İdil'i zehirlemişti.

 

"Kimsin sen. İsmini versene sen bana. Hata adamsan karşıma çıkarsın." Sesim biraz yüksek çıktığı için etraftakiler bana bakıyordu. Zaten sinirliydim kendime hakim olamayıp bu sefer etraftakilere bağırdım. "Ne bakıyorsunuz dönün önünüze!"

 

"Merak etme Hazal. Çok yakında görüşeceğiz zaten." dedi ve yüzüme kapattı. Alın işte ben demedim mi bizim başımız beladan kurtulamıyor diye. Resmen belayı üstüme çekiyorum arkadaş.

 

Adam amacının öldürmek olduğunu söyledi. Ya daha geç gelseydik. Ne olacaktı o zaman, ölecek miydi!? Bu ihtimali düşündükçe kalbime küçük küçük ağrılar girmeye başlamıştı.

 

Başka bir şey düşün! Başka bir şey düşün!

 

Annemi düşün babamı düşün. Ama onlar ölmüştü. Aklıma bir tek onları en son görüşüm geliyordu. Gözümün önünde canlanıyordu. Ama en son morgda görmüştüm. Yüzleri gitmiyordu gözümün önünden.

 

"Ahh!" Kalp krizi falan mı geçiriyordum!?

 

Duvara tutunup yavaş yavaş ilerlemeye başladım. Nefes alamıyordum.

 

Hayır hayır onları düşünme başka bir şey düşün! Sakin olmam lazımdı. Duvara tutunup köşeyi dönünce birkaç kişi görmeye başlamıştım.

 

"Aslında amacım arkadaşını öldürmekti "

 

"Cinayete mi kurban gittiler!?"

 

"Aslında amacım arkadaşını öldürmekti "

 

Ellerimi başıma koyup sağa sola salladım başımı. Bu sesler habire kafamın içinde yankılanıp duruyordu.

 

"Hanımefendi iyi misiniz?"

 

Bir kadın kolumu tutmuş bana bir şeyler diyordu. Hemşireydi sanırım.

 

"Hanımefendi saçınızı bırakın! Gevşetin elinizi."

 

"Ne?"

 

"Yavaşça elinizi açın."

 

Yavaş yavaş kendime gelip hızlı hızlı nefes alıyordum. Ne ara bir odaya gelmiştim hatırlamıyordum. Ellerimde küçük bir sızı hissedince başımı yana çevirip baktım.

 

Tırnak izlerim vardı. Hafifçe kanlanmıştı.

 

"Ne oldu bana?"

 

"Kalp krizimi geçirdim ben!?" Hemşire hafif tebessüm etti.

 

"Hayır. Panik atak geçirdiniz. Muhtemelen ne yaptığınızın farkında değildiniz."

 

"Birsine zarar verdim mi?" Lütfen hayır desin. Lütfen hayır desin.

 

"Kendiniz dışınızda kimseye zarar vermediniz." Elime dokununca birden irkildim.

 

Elindeki sargı bezini gösterdi. "Krem sürmüştüm. Şimdi biraz saracağım başka yerlere bulaşmasın diye. Etkili bir krem yarına kadar geçmiş olur."

 

"Teşekkürler." Hafifçe gülüp başını salladı.

 

Elinde ki fazla sargıyı çekmeceye koydu.

 

"Kardeşim?"

 

"O da iyi uyuyor şimdi. Aramak istediğiniz birisi var mı?"

 

"Yok."

 

Kadın tam ışığı kapatıp çıkarken onu durdurdum.

 

"Uyanınca ilk beni soracaktır. Ona bu durumdan bahsetmeyin olur mu?"

 

Kadın hafifçe başını sallayıp çıktı.

 

Oda da tek başıma kalınca bedenimi gevşettim. Başkalarının yanında rahat edemiyordum.

 

Başımı yan tarafa çevirip elime baktım. Kendime zarar vermekten ne zaman vazgeçecektim. Yarın mı? Sonra ki gün mü? Ya da bir sonra ki gün...

 

Bilmiyordum. Hiçbir şeyi bilmiyorum. Annemle babamı kim öldürdü bilmiyordum. İdil'i kim öldürmeye kalktı bilmiyordum. Patron neyin peşindeydi bilmiyordum. Bunların hepsinin cevabını ararken yanımda kimse yoktu ve ben sadece 19 yaşındaydım.

Loading...
0%