@romantikyazar
|
"Peki amirim bunu nasıl başaracağım konusunda beni biraz daha aydınlatabilir misiniz?" Sesim kendime bile yabancı bir tizlikteydi. Kulaklarım, bana anlatılanları duyuyor ancak beynim kavramamakta ısrar ediyordu. Ne kadar profesyonel olmaya çalışsam da, algılama gücümün önüne bir perde çekilmişti adeta. Uzun kumral saçlarımı topuz yapmış olmama rağmen, ensemden sırtıma doğru ter aktığını hissedebiliyordum. Üniformamın yakasını düzeltme bahanesiyle akan teri elimdeki peçeteyle sildim. Bu sabah neşeyle evimin kapısından çıkıp işe gelirken hayatımın bir anda belirsizleşecek olmasını beklemiyordum. Her zamanki gibi eşyalarımı masama bırakıp kahve makinesine gitmiş, birkaç arkadaşla sohbet edip yerime dönmüştüm ki, başkomiserden aldığım telefondan çok, benimle konuşurkenki sert ses tonu ile yerimde kalakalmıştım. Beni derhal odasına çağıran sesi, ortada ciddi bir sorun olduğunu gösteriyordu. Hemen toparlanıp dip taraftaki odasına gitmiş, endişeyle kapısını açmıştım. Odasında yalnız olduğunu görünce rahat bir nefes almış olsam da, bana bakan sert yüz ifadesi dizlerimi titretmişti. Onu ilk kez böyle görüyordum. Bana her zaman babacan bir sıcaklıkla bakar, elli beş yaşında olmasına rağmen dudağının kenarında herkese göstermediği, sadece ikimiz yalnızken bana bahşedilen haylaz bir gülücük olurdu. Oysa şimdi ciddiyetle bakan gözleri on yıl yaşlanmış gibiydi. "Amirim bir sorun mu var?" diye endişeyle sorduğumda konuşmadan masasının önündeki koltuğu göstermişti. Ne yapacağımı bilemez bir hareketle terli avuçlarımı ovuşturup tam oturmuştum ki, derin bir nefes alıp verdikten sonra, "Seni, yeni görevini tebliğ etmek için çağırdım." demişti ciddiyetle. Tüm bunların kırk yedi dakika önce olduğuna inanmak zordu. Zaman konusunda takıntılı olduğumu biliyorum. İnsan hayatında saniyelerin bile çok önemli olduğunu, dakikliğin pek çok hayatı kurtarabileceğini öğretmişti bu meslek bana. Ben sanırım bir adım ileriye gidip kendimce bir zamanlama oyunu oynar olmuştum. Saniyeleri yüzde birlik bir hata payından daha az olacak şekilde sayabiliyor, bu arada farklı bir işle de uğraşabiliyor, hatta sohbet edebiliyordum. Ancak şu anda tüm dikkatim karşımda oturan adamdaydı. Duvardaki saate bakıp kırk sekizinci dakikanın geçtiğini gördüm. Bana verilen görevin henüz anahatları bile, nutkumun tutulmasına sebep olmuştu. Nasıl tutulmasındı? Liderliğini 'Hayalet' adını verdiğimiz Turgan Hanoğlu'nun yaptığı muhtemel bir uyuşturucu çetesinin içine sızmam isteniyordu. Hayalet'in kaynakları sonsuzdu. Çok zengin ve prestijli bir iş adamı olmasının yanı sıra, Türkiye'de son derece temiz bir iş geçmişi vardı. Hayırsever toplantılara katılıp, yüklü bağışlar yapıyor, iş ve özel hayatında çok seviliyordu. Eşini genç yaşta kaybetmesi nedeniyle de sosyetede kadınların ilgisini çekiyor, çapkınlıkları magazinlerde yer alıyordu. Yapılan araştırmalar, Hayalet'in uyuşturucu ve silah işinde olduğu şüphesini akla getiriyordu. Emniyet güçleri ne yazık ki bu şüphelerini hiçbir zaman kanıtlayamadığından, kartelin içine sızmak ve bir bağlantı, en azından bir ipucu bulmak için türlü yolları deniyordu. Anlaşılan ben de bu yollardan biri olmak üzere bu göreve seçilmiştim. Bir yandan böyle bir göreve layık görüldüğüm için kendimle gurur duymuştum. Elbette her göreve hazırdım. Sonuçta çok severek ve isteyerek okumuştum polis akademisinde. Üstelik bu görevde başarılı olursam, başarımın sicilimde altın bir yıldız gibi parlayacağının da farkındaydım. Ancak diğer yandan, benim gibi saha görevine daha önce hiç yalnız çıkmamış biri için görev fazlasıyla belirsizlik doluydu. "Amirim, neden ben?" Deminden beri aklıma takılan bu soruyu sormadan edemedim. "Tüm özelliklerin aradığımız profile senin uygun olduğunu gösterdi." "Ne gibi?" Karşımda oturan adam sıkıntıyla aldığı nefesi salıp yüzünü sıvazladı. Yeşil gözlerinde gördüğüm sert ifade biraz yumuşarmış gibi olduğunda genzini temizleyip bakışlarını kenetlemiş olduğu iki eline indirdi. Eklemleri sıkmaktan neredeyse bembeyaz olmuştu. Kendini zorla kontrol ettiği her halinden belliydi. "Sen zeki bir kızsın Çiğdem. Dikkatlisin, ayrıntıları görebilen fotoğrafik bir hafızaya sahipsin, şifreleri çözmede ustasın. Silah kullanma ve dövüş becerilerini saymıyorum bile. Ayrıca İngilizcenin yanında çok iyi İtalyanca biliyorsun. Bu dile ihtiyacın olacak." "Neden İtalyancaya ihtiyacım olsun?" "Adamın annesinin Sicilyalı olduğunu öğrendik. Ebeveynlerinin evlilik dışı ilişkileri iki sene kadar sürmüş. Kadın hamile kalıp doğum yaptıktan sonra İtalya'ya döndüğünde bir yaşındaki oğlunu da burada bırakmış. Hayalet'in babası Türk bir kızla evlenmiş ancak Turgan henüz orta okuldayken annesi olarak bildiği Süreyya Hanım vefat etmiş. İki sene önce, bir gizli görevlimiz gerçek annesinin bir İtalyan, üstelik Sicilyalı olduğuna dair izler bulduğunda şüpheler bu olası bağlantı üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Bu noktada senin italyanca bilgin devreye giriyor. Hayalet'in italyanca bildiğini ve italyan bir annenin oğlu olduğunu gösteren ne bir haber, ne de resmi bir kaynak var. Belli ki bu ayrıntıyı özellikle saklıyor." "Peki ben aralarına nasıl sızacağım amirim?" "Bir şeyler bulursun. Bu konuda yaratıcı zekana güveniyorum." Hala duyduklarıma inat, inanmazlıkla başımı sallayıp karşımda oturan amirime baktım. Bana verilen görevi tebliğ ederken ne kadar saklamaya çalışsa da, endişeli olduğunu, konuşurken ne kadar zorlandığını görebiliyordum. "Peki başıma bir şey gelirse? Ya desteğe ihtiyacım olursa?" Bu noktada sesimin titremesine engel olamamıştım. Adam sıkıntıyla başını kaldırıp yüzüme baktı. Sert bakan gözlerinin önünden bir tereddüt ifadesi geçer gibi olduysa da hemen toparlandı. Her hareketi, her bakışı o kadar iyi tanıyordum ki, onu avucumun içi gibi rahatça okuyabiliyordum. Amirimi böyle sıkıntılı gördükçe ben de daha fazla geriliyordum. Biliyordum ki bu odadan çıktığım dakika, hayatım tamamen değişecek, belki de uzun süre asla aynı olmayacaktı. Karşımda düşünceli bir şekilde oturan polis amiri, kırlaşmış kaşlarını çattı. Nedense zayıflık göstermeme öfkelenmişti. Profesyonel yüz ifadesini takındı ve sert bir sesle konuşmaya başladı. "Kendini koruyabilecek her türlü eğitimi aldın. Kimliğini gizlemenin tüm ayrıntılarını, nasıl yapacağını biliyorsun. Bu görevde tek başınasın. Resmi olarak şu andan itibaren kaydın sistemden çıkarılacak ve personel bilgilerin benim kasamda emniyete alınacak. Üzgünüm Çiğdem, bu görevde sana destek verirsek hem senin için, hem de kurum için tehlikeli olur." "Ama amirim..." Sesim bu defa korkuyla titremişti. "Çiğdem, sen akademideki en başarılı öğrencilerden biriydin. Bu işin üstesinden ancak sen gelebilirsin." Parmaklarını kenetledikten sonra masasının üzerinden bana doğru eğildi. Duyulmayacak şekilde, "Bu görevde sadece sana güvenebilirim. Sen de kendinden başkasına güvenme lütfen. Açığa çıkarsan hayatın tehlikeye girer." dedikten sonra tekrar arkasına yaslandı. "Şu andan itibaren korkularını ve endişelerini ben dahil kimseye yansıtmayacaksın. Küçük bir kız değilsin artık, bunu baban için yaptığını farzet. Herkese nasip olmayacak bir görev aldığını da bil." Söylediklerinin ağırlığıyla nefesimi tuttum. Haklıydı, yalnız başıma gideceğim ilk görevin zorluğu ne olursa olsun beni korkutmamalıydı. Ben babamın ve bu dünyada en güçlü kadın olarak gördüğüm annemin kızıydım ve ona göre davranacaktım. Sırtımı dikleştirip kendimi toparladım. "Bana güvenebilirsiniz efendim." dedim kendimden emin bir ses tonuyla. Başkomiser Suat, bir an masasında duran çerçeveye baktıktan sonra başını salladı. "Aferin, işte böyle sağlam duracaksın Çiğdem komiserim." dedikten sonra boğazını temizleyerek masasının üst çekmecesinden bir dosya çıkarıp bana uzattı. "Görevin ile ilgili tüm detaylar bu dosyada yazılı. İlk sayfa senin yeni kimliğin ve sorumlulukların ile ilgili açıklamaları kapsıyor. Dosyanın devamında görevinin diğer ayrıntılarını bulacaksın." Masanın üzerine bir zarf daha koyup ikisini birlikte parmaklarıyla bana doğru itti. "Bunlar da birkaç farklı kimlik ve onlara uygun pasaport ile ehliyetler." Sorgulayan gözlerle amirime baktım. "Bu kadar kimliğe ne gerek var?" "İşler ters giderse izlerini silmen için. Bu zarfta ayrıca iki adet güvenli evin adresi ve anahtarları var. Buzdolaplarında seni bir süre idare edecek dondurulmuş yiyecek bulunuyor. Bu da araba anahtarın. Bagajdaki gizli bölmede üç takım plaka var. İhtiyaç duyduğunda değiştirirsin. Plakalara uygun ruhsatlar, sürücü koltuğunun el frenine bakan yüzüne dikili olan özel bir cepte." Profesyonellikle anlattığı ayrıntıları, aynı profesyonellikle dinlediğimi fark ettim. Az önceki ürkek ve şaşkın Çiğdem gitmiş, görevinin ayrıntılarına kulak kesilmiş, ciddi polis komiseri Çiğdem gelmişti. Söylenenleri anladığımı belirtir şekilde başımla onayladıktan sonra, dilimin ucuna gelen ve her kelimesi dudaklarımdan yakıcı bir alevle çıkan soruyu sordum. "Görev sürem ne kadar olacak?" "Şimdilik altı ay yeterli gibi görünüyor. Ancak daha fazla uzayabileceğini hesaplayarak önlem aldık." Koskoca altı ay! Tabii sağ kalırsam. Daha önce benzer görevlere gidenlerin iki yıl sonra bile döndüğünü duymuştum. Dönemeyenlerden birkaç tanesinin cenaze törenlerine katılmışlığım da vardı. Tüm bunları bilerek ve kabul ederek seçmiştim bu birimi. Yeteneklerime güveniyordum ama tek başıma gidecek tecrübeye sahip değildim. Kimlik değiştirmek, olmayan bir yaşama tutunup suçluların arasına sızmak ve hayatta kalmak kolay değildi. Ekip arkadaşlarımla birlikte kılık değiştirerek bir iki gün süren görevlere gitmiştim. Ama altı ay? "Anneme ne söyleyeceğim?" O hayattaki tek varlığımdı. Annemi incitmek ve aynı acıyı tekrar yaşatmaktan korkarak sormuştum bu soruyu. "Bu sabah evinize, geçici bir görevle yurtdışına atandığına dair bir mektup gönderildi. Bir iki gün içinde görev başı yapman isteniyor." Duyduklarım beni nedense öfkelendirmişti. "Bir iki gün mü? O kadar kısa sürede nasıl hazırlanırım? Hem daha görevden bile haberim olmadan evime neden mektup gidiyor? Ya kabul etme-" Sözümü bitirmemi beklemeden elini havaya kaldırıp lafı ağzımdan aldı. "Hayır deme gibi bir lüksün yok Çiğdem. Bu göreve sen gideceksin. Her şey onaylandı." dedikten sonra dudaklarının arasından mırıldandı. "Üzgünüm." Her şey olmuş bitmiş, karar verilmişti demek. Bana kalansa sadece boyun eğmek ve görevi hakkıyla başarıp sağ salim geri dönmekti. Ben boyun eğen düşüncelerime dalmışken, bana bir telefon uzattı. "Annenle sadece bu telefon aracılığıyla konuşacaksın. Bu arada sizin evdeki hem telefon, hem de internet hatlarına birer sinyal karıştırıcı çip takılacak. Böylece konuşmalarınız izlenemeyecek." "Annem aptal değil. Bir şeyler döndüğünü anlayacaktır." "Haklısın, annen aptal değil. O bir polis eşi ve polis annesi. Sorgulamaması gerektiğini bilecek kadar zeki ve dayanıklı bir kadın." Annemden ayrı kalma fikri hiç hoşuma gitmemişti. Babam, yani Başkomiser İsmail, beş yıl önce gizli bir görev esnasında şehit olduktan sonra annemle birbirimize tutunduk. Şu anda karşımda olan adam olmasaydı, kendimizi toparlamamız çok zor olurdu. Babam öldüğünde lise son sınıftaydım. Suat ağabey, Polis Kolejinden beri babamın en yakın arkadaşıydı. Onun desteği sayesinde akademiye girmiş, polis olmuştum. Başımı eğip büyük bir merakla ilk sayfayı açtım. Satırları okudukça gözlerim irileşmeye başladı. "Ama amirim, bunu benden nasıl beklersiniz? Bu-bu çok saçma. Bu rol ne bana, ne de kişiliğime hiç uygun değil. Ben bir eskort kızı olamam." Dosyayı tutan ellerim sinirden kasılmaya başladı. Görev için bile olsa fahişelik yapmayacaktım. Kimse de zorla yaptıramazdı. Bunu benden nasıl beklerlerdi? "Sadece belirlenen hedeflerle yakınlık kurmak için..." dedikten sonra bir küfür mırıldandı. Ardından elini uzatıp okuduğum sayfayı istedi. "Ver bakayım şu kağıdı" diyerek sayfayı alıp baktı. "Bu senin kimlik bilgin değil. Daha önceki..." Cümlesini bitirmeden kağıdı hızlıca çekmecesine koydu. Öfkeyle titremeye başladım. Kaşlarımı çatıp başımı, masanın altında olduğunu bildiğim alıcıyı gösterir şekilde salladıktan sonra dişlerimin arasından tıslarcasına sordum. "Kayıtta mıyız amirim?" "Hayır Çiğdem. Konuştuğumuz her şey bizim aramızda." Rahatlarcasına tuttuğum nefesimi bıraktım. Uzanıp, karşımda huzursuzca kıpırdanan adamın elini tuttum. "Suat abi!" dedim öfkeyle. "Efendim Çiğdem?" "Allah topunuzu da bildiği gibi yapsın tamam mı? Ben hayatımın hangi aşamasında böyle bir kız oldum? Çocukluğumdan beri bir kere bile herhangi bir erkeğe göz süzdüğümü gördün mü? Yahu fahişe miyim ben? Ne demek belirlenen hedeflerle yakınlık kurmak?" Dişlerimin arasından tısladığımı gören Suat ağabey hafifçe irkildi. "Sakin ol Çiğdem. Nasıl göründüğünü biliyorum, o sadece sana fikir vermesi için önceden hazırlanmış eski bir kurguydu. Seninki bu" diyerek dosyaya takılı başka bir kağıdı gösterdi. "Kendi yolunu sen bulacak, yöntemini sen seçeceksin. Başaracağına inancım tam. Rolü kendi kişiliğine uygun bir şekilde bulup oynayacağına eminim Çiğdem. Kimse senden eskort kızı olmanı beklemiyor. Bu verilen kimlik bilgilerini sadece birer çerçeve olarak düşün. Esas fotoğrafı oraya sen koyacaksın. Seni sen olduğun için seçtik." "Madem o zaman, neden böyle bir karakter çizdiniz?" Başkomiser Suat gözlerini kaçırdı. "Bu olay uzun seneler öncesine dayanıyor. Yıllardır Hayalet'in peşindeyiz. İki yıl önce bir ipucu bulunca bir bayan arkadaşımız görevlendirildi. Dosya ona göre hazırlanmıştı." "İki yıl mı? Peki görevi mi bitti? Geri mi geldi?" "Görevi bitmedi. Kız göreve başladı. Ancak..." Huzursuzca yüzünü sıvazladı. "Bağlantımız geçen yıl koptu. Eskort kız olarak girmişti. Akıbetini bilmiyoruz." ~~*~~*~~*~~*~~ |
0% |