Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@rumeysadoganm

Karanlık odanın kapısından sızan ince ışık huzmesi ile yattığım yerden doğruldum. Bakışlarım, yansıyan ışıkla yüzü belli olan Yiğit'e kaydı. Öylece bana bakıyordu. Tek kolunu berjerin kenarına yaslarken, diğer kolunun dirseğini de diğer tarafa yaslamış, iki parmağının arasına yanağını yaslamıştı. Bacakları birbirlerinden oldukça ayrıkken duruşundaki yorgunluğu görebiliyordum. Dalgındı, bakışları sönmüştü. Işık olmasa onun burada olduğunu ile fark edemezdim. Sessizliği ürperticiydi. Yutkundum, şu an tedirgindim de... Fark ettiğim dehşet durum ise üzeri kan içerisindeydi. Kıpırdamam zor bir şeymiş gibi sadece haline bakakaldım. Ömrüm boyunca görmediğim bu görüntü bana zorluk çıkarıyordu. Yeniden sertçe yutkundum ve, "İyi misin?" diye sordum. Duruşunu bozmadan sadece bana bakmakla yetindi. Zaten sadece bana bakıyordu. Düşünceli ve derindi bakışları. Konuşmadı, susarak odadaki gerginliği arttırdı. Elindeki kan zemine damlamakla kalmıyor bu gerginliği fazlasıyla boğucu kılıyordu. Yattığım yerden kalkıp ona doğru yaklaştım. Beyaz gömleği kan içerisindeydi ama bu kan ona ait değilmiş gibiydi. Titriyordum.


"Korkma," dedi birçok sorunun cevabından kaçmak ister gibi. "Sana zarar vermem." Yanına biraz daha yaklaştım. Her yaklaşımımda gözlerini daha fazla üzerime dikmesine neden oluyordum. Sadece dalgın bir şekilde bakmıyordu, içli içli derin bir bakış vardı gözbebeklerinde. Yutkundum, boğazımı yakan acı hisle hemhal oldum. Bana böyle bakmasını istemiyordum, bu bana büyük bir yük oluyordu.


En azından bu gece ne olduğunu söyleyebilirdi bana. Cesaretle elini tuttum. Tutuşum nahifti, canını acıtırım diye korkuyordum. Eli paramparçaydı, hatta o gece yaraladığı elini tekrar yaralamıştı. Avucunu açtım, sanki bilerek avucuna birçok çizik atmıştı. Kan toplamış, tekrar darbe yemiş gibiydi.


"Dokunma, sen de kirlenirsin." Acı bir şekilde söylenmesiyle başımı kaldırıp koyulaşmış gözlerine baktım. Dağılmıştı. Alnını süsleyen perçemleri yorgun yüzüne ufak bir çocuğu yerleştirmişti. Dokunsam ağlardı. Hatta uzatsam omzumu, hiç düşünmeden başını yaslardı. Karşımdaki sanki bir çocuktu. Büyüyen kendisiymiş ama ufak kalan hisleriymiş gibiydi.


"Seninki kirli mi?" Sorduğum sorunun derinine inmesini istedim. Başını usulca salladı. Bakmaktan, dokunmaktan korkar gibi bir hali vardı ve ben ona karşı kendimi savunmasız hissediyordum. İlk defa ona karşı bir anlayış belirdi ruhumda. Üzüldüm. Bu hali içimi acıttı. Oysa o üzülünecek en son kişiydi ama ben sanki bu sefer ona mesafeli kalsam acımasızmışım gibi hissedecektim. Ne olursa olsun öfkemi bir kenara koymak istedim bu sefer. "Kirli," dedi. Titredi sesi. Yorgun gözlerindeki o his sesinde bütünlük kazandı. "Yıkanmakla geçmeyen bir kir..." Sesi titredi. Ay ışığı o ihtişamlı yüz hatlarına vururken elindeki kandan hariç bir kusuru göremiyordum. Güzel gözleri gözlerimdeki yerini ayrı sahipleniyordu, sanki dokunmamdan kaçmamı istemiyor, sözlerinin arkasına sığdırdığı cümlelerde bile bir çocuk kadar narin kalabiliyordu. Soğuk elleri kaskatı kesildi. Onu anlamak istedim ama bana kendini kapattı. Anlat diyemedim, anlatamayacak kadar yaralıydı. Günahının bedeliydi sanki zemindeki kan. Kirliydi elleri, temizlenmeye hasret kalmış gibiydi.


"Hiçbir kir bir vücutta kalmaz." Susmak yerine ona iyi hissedebileceği sözler söylemek istedim. Bunu ne kadar başarabilirdim bilmiyordum ama susmam onun nezdinde büyük bir yıkım olurdu. Bana doğru eğildi. Temiz parmakları yanağımda gezindi. Dokunuşu bir tüy gibi hafifti. Dudaklarında ufak bir tebessüm belirdi. Kaçırmak istedim bakışlarımı ama o eliyle çenemi kavradı. Parmakları çenemle beraber bakışlarımı bakışlarına çevirirken gözlerine oldukça yakındım. Nefesi yüzüme değdiğinde kıskıvrak yakalandığımı hissettim kaçtıklarıma.


Lacivertlerinde acı vardı, kıvranan oydu. Lacivertlerinde ölüm vardı, ölen ise kendisiydi. Lacivertleri oydu, o ise siyaha bürünmüş matemini tutan gökyüzü.


"Ben bu hayatın içerisinde kirlenmeyi öğrendim, sen hep temiz kalacaksın." Parmakları çenemden uzaklaşıp yüzümü buldu, yavaş yavaş elmacık kemiğimi okşadı. Kaçamadım, dokunuşunda yandım. "Çünkü kirli kalabalıktan kaçabileceğim tek yer sensin," dedikten sonra eli yavaşça çekildi yüzümden. Eli sanki uçurumdan düşercesine önüne düştü. Teni tenimden ayrıldığındandı hezimeti. Öyle bir bakıyordu ki ruhuna sarılmam onu oradan kurtarmam gerekiyordu. Yapmadım, yapamadığım vakit acı acı tebessüm etti. Yüz ifadesi acı içerisindeydi. Benden bir hamle bekliyordu ve ben yapamadığım müddetçe acı içinde kıvranan o oldu bu sefer.


Ağır ağır kalktı oturduğu yerden. Odadan çıkmadan evvel, "Mavi," diye söylendi. Ayağa kalkıp ona baktım. Her zaman dikleşen omuzlarında bir ağırlık varmışçasına öne düşmüştü. "Hiç," dedi. Söylemek istediği bana uzak gibiydi. Bu gece onu tanıyamıyordum. Sanki tanıdığım Yiğit'ten farklıydı. Odadan çıktı. Öyle bir gidişi vardı ki bütün acısını burada bırakmış gibiydi. Öylece bakakaldım arkasından. Ne olmuştu da bu hale gelmişti bilmiyordum. Zemindeki kana baktım. O an bütün üzüntüm uçup gitti. Neye üzüleceğimi, neye üzülmeyeceğimi bana öğretiyordu. Bir bez bulup kanı yok ettim kanıtı yok etmek ister gibi. Suçu da, biraz önceki yaşadıklarımı yok etmek ister gibi, aslında her şeyi yok etmek ister gibi. 


Loading...
0%