Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30. Bölüm

@rumeysadoganm

10.01.1990

Evdeki soğuk duvarların arasından sızan bir sesle bozuldu sessizlik. Ufak bir bebeğin ağlama sesiydi bütün kasveti yok eden. Evdeki korku dolu anı bozan sesti bir bebeğin ağlama sesi. O ses, koridordaki hızlı adımları son bulduran, o ses bir annenin feryadına son veren... Ve o ses, yıllarca beklenen mucize; o ses, Allah tarafından bahşedilmiş en güzel hediye... Kapıya döndü genç adam, safir mavisi irisleri parladı, tek beklediği kapının açılmasıydı. Yüzünde endişenin yanında tek bir sonuca ulaşma gayreti vardı titreyen ellerinde. Ve kapı açıldı, genç adam mıh gibi saplandığı zeminde kendisine doğru adım atan doktoru bekledi. Belli etmek istemiyordu ama doktora dolu gözlerle baktı. Dudaklarının arasından çıkacak sözlere iyi haber sığdırmak istiyordu. İhtiyacı olan tek bir söz ve içini rahatlatacak tek bir haber... Boğazında asılı duran yutkunmayla yüzünü buruşturdu, konuşmak belki de genç adama göre oldukça zordu. Saatlerce süren endişe, kastığı bedenini yorgun hissettiriyordu. Saatlerce uyumadığından ötürü görüş alanı bulanıktı. Belki 12 saat, belki de 24 saat; saymamıştı genç adam. Ne ondan öncesini ne ondan sonrasını. İstediği tek şey; saatlerce süren endişesine su serpmekti.

Doktor gülümseyerek, “Gözünüz aydın, oğlunuz da karınızda gayet iyiler,” dedi. Genç adam gözlerini hafiften kapatıp, “Çok şükür,” dedi. Nefesini solurken titredi. Zihnini kasıp kavuran kötü düşüncelerden arınmaydı bu sözler. Saatlerce ettiği duanın karşılığıydı gözünden akan yaşlar. Doktora minnetle başını sallayıp, “Teşekkür ederiz Asiye Hanım, girebilir miyim içeriye?” dedikten sonra Asiye Hanım’ın onayıyla tek bir adımı ileriye yöneltti. Aniden durmasıyla kendine gelmeye çalışarak dağılmış saçını başını düzeltti. Yavaşça içeriye girdiğinde hemşireler odadan çıktı. Bakışları yatakta yatan karısına yöneldi. Yorgunluktan uyuyan karısı ve hemen yanı başındaki beşikte yatan oğlu gözlerinin dolmasına neden oldu. Gülümsedi, ardından yatağın ucuna oturdu. Sanki saatlerdi özlemi pekiştiren. Parmakları karısının saçlarına ulaştı, yavaşça sevdi her bir telini. Suretini izlediği karısının gözleri usulca açıldı. Dudaklarında asılı duran hüznü yok ederek karısına gülüşünü bahşetti. Sevdi karısını, bir çiçeğe dokunur gibi okşadı narin tenini.

Genç kadın kıpırdayarak genç adama yanında yer açtı. Yanına gelen kocasının göğsünün üzerine başını koydu. Yorgun bedenine söz geçiremediği özlemle sarıldı. Sanki bir an bütün korku bedenini bu yorgunluğa itmişti. Şimdi ise dinlendiği yer sevdiği adamın kollarıydı.

“Sinan.” Sesindeki korku titreyişe dönüştü. Her anında kaybı hissetti. Şimdi ise yaşadığı an bütün duygularını alt üst ediyordu. Sinan Bey, karısının alnından öptü. İçini kemiren düşünceleri belli etmek istemedi. Fakat anlıyordu Aysun Hanım. Başının altındaki beden gergindi. Yine de sessiz kaldı, bir şey dese sevdiği adam tarafından düşünceleri yok sayılacaktı.

Sessizliği bozan ufak bir ses oldu. İkisi de gülüşerek birbirlerinden ayrıldı. Sinan Bey, hızla beşiğin oraya geçip ağlayan oğlunu kucağına aldı, gülümsemesi çoğaldığı anda kucağındaki minik bedeni korkarcasına daha sıkı kavradı. Ufak beden ağladıkça Sinan Bey ilk defa bir bebeği kucağına almanın korkusuyla karısına uzattı. Aysun Hanım, bebeği alarak hemşirelerin gösterdiği şekilde karnını doyurdu. Susan bebeği Sinan Bey aldı, usulca yerleştirdiği bedeni kendine çekip kulağına ezan ve kameti okudu. Usulca öptü başından, sanki kucağındaki bebekle yeni bir dünyanın ortasında buldu kendini.

“Yiğit,” dedi usulca. “Senin adın Yiğit,” diyerek tekrarladı. Bir tarafında Aysun Hanım vardı. İkisinin de ilgisi minik bedendeydi. Aysun Hanım başını Sinan Bey’in omzuna koyup, “Çok şükür,” diye fısıldadı. Yüzü düştü adamın. Bakışları Aysun Hanım’a kaydığında, “Üzgünüm,” dedi. Sesindeki o tınıyı anlamıştı, genç kadın. Bu yüzden yüzündeki tebessümü hiç silmedi.

“Sizi hastaneye bile götüremedim.” Aysun Hanım, tekrar başını Sinan Bey’in omzuna koyup, “Ama iyiyiz bak. Senin elinde olmayan bir durumdu bu Sinan, bu yüzden kendini üzme,” dese de Sinan Bey böyle düşünmüyordu. Hayatındaki karmaşa sevdiklerine yansıyınca ister istemez etkileniyordu. Karısının ve oğlunun hayatı her şeyden önemliyken şimdi çaresizdi.

Aysun Hanım genç adamın elini tutup, “Asıl şimdi önemli her şey Sinan. Bu yüzden kendimizi topralamalıyız,” deyip tuttuğu eli daha sıkı kavradı.

Sinan Bey karısını duymuyormuş gibi derin bir düşünceye daldı. Olanları düşünmeden edemiyordu. Daha dün Nedim Bey tarafından doğum erken başlamışken karısını da çocuğunu da tehlikede bırakamazdı. Şu an ise kendi evinde kendi kararlarıyla vicdan azabı çekiyordu. 20 saat süren doğum ve ardından gelen yorgunluğu görebiliyordu. Ve buna rağmen üzülmekten kendini alıkoyamıyordu.

...

Mevsimlerin çiçek açtığı zamandaydılar, bahar ayı gelmiş şehrin üşütücü etkisi yavaş yavaş kaybolmuştu. Ufacık bedenin büyümesine şahit olmuştu çift. 4 yaşına basmıştı Yiğit, Aysun Hanım ise yeni doğacak bebeklerine hamileydi. Bir kızı olacaktı ve bu haber evdeki kara bulutu biraz da olsun yok etmişti. Yiğit bahçede oynarken, çift oğlunun bu hallerine gülümsüyor bir yandan önlerindeki çayı yudumluyorlardı. Şu anlık her şey bir baharı önlerine sürse de aslında kendilerini bekleyen zemheri bir kışın beklediğini biliyorlardı. Bu yüzden kendilerini güvence altına alabilecek bir kaçışın izindeydiler. Özellikle Sinan Bey bu dört yılda bu zamana kadar almadığı önlemi almıştı. Evin etrafı yüzlerce korumayla çevriliydi. Bu belki kaderin önüne geçmezdi ama Sinan Bey tedbirli olmak istemişti. Belki de bunca zamana sığan sessizlik bir an da karşısına çıkıverecekti, bilmiyordu.

Aysun Hanım, Sinan Bey’e bakıp, “Dün babam aradı,” dedi sesindeki yoğun hüznü yok etmeye çabalayarak. O an göz göze geldiklerinde diyeceği birçok söz gerisin geri gitti. Genç adam gülümseyerek Aysun Hanım’ın elini tutup, “Biliyorum,” dedi. Hiçbir cevaba yer vermeyen Aysun Hanım’ın şaşkınlığını Sinan Bey tamamladı. Yavaşça karısına dönüp, “Yanına gelecekken duydum,” dedi. “Bana belli etmek istemediğin için kaçıracaktın bakışlarını, gelemedim yanına.”

“Babama engel olamıyorum ve bu durum ikimizi de yıpratıyor.”

“Sen olmasan da babanı engelleyemezdik bir tanem. Onun derdi evliliğimiz değil, sadece bunu bahane ediyor.” Aysun Hanım başını Sinan Bey’in omzuna koyup bir elini de karnının üzerine götürdü. İçinde biriktirdiği sıkıntıyı hiç göstermemişti ama bir yandan korkuları gittikçe artıyordu. Anlıyordu onu Sinan Bey ve bu yüzden ona sessizce eşlik ediyordu. Genç kadının içine attığı durumu bir an önce çözüme kavuşturmak istese de engel olan birçok şeyi yıkamıyordu.

...

“Ender Bey’le görüştün mü?” Kenan Bey önündeki kara kaplı defteri kapatıp, “Görüştüm lakin oradaki birçok ürünün yerini sahte ürünler almış. Nedim Bey’e biri haber yollamış,” dediğinde Sinan Bey, elini yumruk yapıp sertçe masaya koydu. Çatılan kaşlarıyla beraber önündeki evraka baktı.

“Şirket tehlikeye girerse bizim de başımıza bela açar bunlar Kenan. İstedikleri o kolye, onu güven altında tutmalıyım.” Kolye de şirkete ait birçok bilgiler mevcuttu. Sinan Bey bilgileri kolyedeki diske yüklemişti. Bu bilgiler ileride ailesinin yaşam garantisiydi.

“Ne yapacaksın peki?”

“Şu an da bilmiyorum.” Dalıp gittiği yerde kısılan gözleri ve aklını kurcalayan düşüncelerini Kenan Bey’in sesiyle yok etti.

“Faruk Bey’le görüşmen var.”

“Kızılbaş orada olacak mı?” Kenan Bey hafiften gülümseyip, “Kim bilir, belki de alt üst olmuş planlarıyla uğraşıyordur,” deyince Sinan Bey de bu gülüşe karşılık verdi. Saatlerce oturduğu sandalyeden kalkarak, “Sen şirkete geç, ben bozulan planları devreye sokayım,” deyince Kenan Bey’in onayıyla odadan çıktılar. Kenan Bey, şirkete geçerken Sinan Bey’in rotası hiç ummadığı yolun başlangıcıydı.

Canını yakan asıl mesele kardeşiydi. Bu sabah şüphelendiği birçok şeyin gerçek yüzünü biliyordu artık. Emin olduğu düşünceler her şeyiyle canı saydığı kardeşinin pisliklerinden ibaretti. Bu kadarını kardeşinden beklemiyordu ama işler oldukça karışık duruma girmişti.

Sessizce gittiği yolda çıkan gürültü ile arabayı bir köşeye çekti. Silah seslerinin verdiği büyük bir çatışma sesi arabadan inmesine sebep oldu. Çalan telefonları açıp durumu bildiriyor, bir yandan elindeki silahla karışıklığa engel olmaya çalışıyordu. Fakat etrafındaki birkaç korumaların ölmesi işi değiştirmişti. Adım attığı an vücudunu yakan hisle sırtı kapıya dayandı. Elini yarasına götürüp baskı uyguladı. Önceliği buradan çıkmaktı. Yanına gelen birkaç koruma ile sıkışıp kaldığı yerden çıkabilmiş, silah seslerinin hüküm sürdüğü caddeyi arkasında bırakabilmişti. Bitap düşen bedeni yürümesini zorlarken nereye gittiğini bile bilmiyordu. Bakışlarına inen perdeyle olduğu yerde sendeledi. Koşarak ilerlediği yolun hemen ilerisinde bir camii gördü. Adımları oraya yöneldi. Titreyen bacaklarını zor zapt edip cami avlusuna diz çöktü. Dudaklarının arasında asılı duran dualarla beraber bu sefer bedeni zeminle buluştu. Bulanıklaşan görüş alanına yabancı bir sima girdi. Uğultular kulağında, dualar dudaklarının arasındaydı. Düşündüğü tek şey arkasında kalan sevdiği kadın, oğlu ve doğmamış bebeğiydi. Ne yazık ki istediği olmamıştı. Dört yılın sessizliği şu an vücudunda taşıdığı kurşundan ibaretti.

Loading...
0%