Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@rumeysadoganm

Annem, babam, amcam ve Bahadır vardı. Yusuf'a olay çıkarır diye haber bile vermemişlerdi. Annemin anlattığı kadarıyla Yusuf çok da sakin sayılmazmış. Hatta olayları öğrenince dört bir yanda beni aramış. Babamın engeli olmasa belki de çok daha kötü olaylar çıkabilirdi. Olay çıksın istemiyordum. Sakince bu akşam bu konuyu açmak istiyordum. Bakışlarım kısacıkta olsa Yiğit'e kaydı. Öne eğilmiş, dirseklerini genişçe açmış olduğu bacaklarına dayamıştı. Yerdeydi bakışları ve yüzündeki ifade buz kesmişti. Bu gecenin hesabı onun için ağır olacaktı. Bunu bile bile bu gece hesaplaşacaktık. Hesap ya çok çetin olacaktı ya da onun istediğinden geri durmayacaktı.


"Biriniz anlatacak mı?" Soru sormam ile herkes bana baktı. Babam oldukça çaresiz duruyordu. Dudaklarım titredi, ağlamamak için birbirine bastırdım. Tuhaf bir durum varken bana bakmaması benden kaçtığını alenen gösteriyordu. Kaçacak ne vardı ki? Babamın bu kadar çaresiz oluşuna anlam veremiyordum.


"Anlatacağız ama önce sakin ol." Sakin olmak mı! O kadar olayın ortasında nasıl sakin olabilirdim ki?


"Baba, artık sabrım kalmadı benim." Babam haklısın der gibi başını salladı. Bana bakamıyordu, gözlerini kaçırması hiç hoşnut olacağım bir durum değildi.


"Biliyorum, bizimde senden farkımız yok ki güzel kızım." Birbirimize ilk defa bu kadar uzak kalıyorduk. Bu zamana kadar tanıdığım babamdan çok farklıydı. Benden sakladıkları onu cesaretsizleştirmişti.


"Sen yanlışı benden saklayarak yapmışsın baba."


"Haklısın." Sustu. Tekrar kafasındakileri toparlamış gibi, "Belki sana istemediğin bir hayat sunuldu ama inan bana burada kalman evimizde kalmandan daha iyi olacak Zeynep. En azından şimdilik..." Babama sen ciddi misin der gibi baktım. Oysa o beni bu olanlardan koruyandı. Şimdi ise bu olanların içinde bırakandı. "Ama..." Konuşmama müsaade etmeden, "Evet Yiğit'e kızdık, yine kızgınız ama bu konuya seni sokarsak iş yokuştan aşağı yuvarlanacak. Burada olduğun müddetçe gözümüz arkada kalmayacak," deyip tuttuğu elimi öptü. Sanki diyeceği tek söz buydu, mecbur gibiydi. Annem ise sessizce dinliyordu. Arada babama hak vermek istese de o da benim gibi düşünüyordu. Yiğit'e bu kadar güvenecekleri duruma düştüyseler durumun vahametini seziyordum. Yiğit yine aynı pozisyonda bizi dinliyordu. Sanki verecekleri cevaptan emindi. Duruşu o kadar özgüvenliydi ki, bu durumdan hiç şaşmayacağını biliyor gibiydi. Şaşkınlığımın öfkeme ve nefretime mahal vermesi tekrar Yiğit'le buluşturdu bakışımı. Benden saklanan bir geçmiş varken, birçok bilinmezlikten öteye geçemiyordum.


Babam biliyordu, bildiği ise canını sıkıyordu. Üzerimdeki yük tamamen ağırlaştı. Ezilmemek için direniyordum. Ellerimi önümde bağlayıp, "Baba, bana cevap vermezseniz daha fazla, öğrendiğim an hiçbirinizi affetmem," deyip yüzümü düşürdüm. Sesim hüzünden ve öfkeden öteye geçemedi. Yüzümün düşmesi ise cabasıydı. Mantıklı düşünmeye çalışıyorlardı ama ben mantıklı düşünmenin içindeki o derinlikte kaybolup gidiyordum. Sebebini bilmediklerime anlayış göstermemi bekliyorlardı.


"Burada olmanın sebebi babam ve deden." Yiğit konuştu. Babam sanki bu atağı bekliyormuş gibi nefesini soludu. Dedeme kadar inen sebep şu an daha fazla bana şüphe yükledi. "Geçmişte ikimiz adına verilmiş bir söz var Zeynep. Birden değil yavaştan öğrenmen kafandakileri daha fazla zorlaştırmayacak. Burada kızılacak kişi baban değil, biraz zaman verirsen her şeyi incinmeden öğreneceksin." Donup kaldığım yerden Yiğit'in sözleriyle yıkılıp kaldım. Dedemle babası bizim adımıza nasıl böyle kadar verirlerdi? Nefes alamıyordum. Biri boğazıma yapışmış gibiydi. O an titredim. Vücudumdaki soğuk ter canımı alacak gibiydi.


"Kızım, engel olamadım. Sinan Bey seni kurtarırken bile şu anı düşünerek kurtarmış. O kapımızdaki adamlar dedenin düşmanlarıydı. Ve Sinan Bey'inde..." Ayaklandım. Başımı iki yana salladım. Bu olanlara hâlâ inanamıyordum.


Babam üzüntümü de, kızgınlığımı da bilen biriydi. Üzerime gelse ağlayacağımı da biliyordu. Bu zamana kadar bu kadar dirençsiz değildim fakat kendimdeki boşlukta bir anda tepe takla olmayı başarıyordum. İlk babam ayağa kalktığında diğerleri de ayaklandı.


"Bana söylemeliydiniz." Dolan gözlerim taştı. Babamın yaklaşmasına izin vermeden, "Anlatmalıydınız," dedim sayıklar gibi. "Yıllardır peşimde olanları fark etmemişim bile. Şimdi öğrenmem daha mı iyi oldu?"


"Bu sefer sen işin peşini bırakmazdın Zeynep. O adamlar tehlikeliydi. Bu yüzden seni hiç tek bırakamadık bu yaşına kadar."


"O gün öğrenmemi bekliyormuş kader." Alayla kıvırdım dudaklarımı. Babam çaresizce salladı başını. Konuşmuyordu, konuşsa ne diyeceğini bilmez durumdaydı.


"Şimdi ne olacak, şu berbat hayatın ortasında kaç kişinin ölümünü izleyeceğim."


"Kimsenin, çünkü hiçbir masum, namlunun ucunda değil." Yiğit'in sert sesi beni hiç şaşırtmadı. Ben gördüklerimle yargılıyordum her şeyi, başka türlüsünü bana anlatmıyorlardı. Ayağa kalkacaktım ama Yiğit'in, "O gün ya o adam ölecekti ya sen..." sözü tekrar koltuğa oturmama neden oldu. Canımı yakan sebeplere bir söz bulamadım.


"Keşke olacakları anlatsaydınız, belki başka olabilirdi her şey." Hepsinin bu sözümü onayladığını biliyordum. Annem sırtımı sıvazlarken babam sadece sustu.


Sessizliğimizin üstüne gürültüyle kapı çaldı. İrkilerek kapıya baktığımda Yiğit el işaretiyle beni durdurup, "Ben bakarım," dedi. Elimi kalbimin üzerine koydum. Hiçbir gün normal geçmiyordu bu evde. Endişeyle kapıya bakmaya devam ettim.


Yiğit kapıyı açar açmaz dışarıdan gelen kişi, Yiğit'e öfkeyle yumruk attı. Dehşetle baktım olanlara. Bakışlarım kapıdaki kişiye kaydı. Gelen Yusuf'tu. Hızla o tarafa koşarken babamların da benden farkı yoktu. Yiğit yana düşmüş başını düzeltip dudağının kenarına sızan kanı parmağının tersiyle sildi.


"Ulan şerefsiz, kendini ne zannediyorsun lan sen." Tekrar yumruk atacakken babam Yusuf'un elini tuttu. Yusuf öfkesine hâkim olamıyordu. Yiğit ise sakinliğinden ödün vermiyordu. Yusuf elini babamın elinden çekip, "Bana bir açıklama yapın baba!" dedi. Yusuf'a yaklaştığımda beni gördü. Öfkeliydi, ilk defa bu kadar şahit oldum bu öfkesine. Koruma iç güdüsü devreye girdiğinde kolumdan tutup beni kendine çekti.


"Hadi gidiyoruz, burada seni bırakmayacağımı görsün bu şizofren herif." Elimi tutması, aidiyetlik hissinde bana güç verdi ama bu o kadar kolay kolay çözülecek bir mesele değildi.


"Zeynep hiçbir yere gelemez." Yiğit'in olayı kızıştırması Yusuf'u büyük bir öfkenin eşiğine getirdi. Öne atıldı ama ona bu sefer ben engel oldum. Buradan gitmeyi en çok ben istiyorken şimdi her şeyin karmaşık bir hâl alması bunu engelliyordu.


"Abla, bırak da sana yaptıklarının hesabını sorayım."


"Hayır Yusuf! Senin zarar görmeni istemiyorum. Değmiyor o buna." Konuşurken Yusuf'a değil ona bakıyordum. Son söylediğimle o da bana... Şu an tek düşündüğüm Yusuf'tu. İkimizde hiçbir şeyden habersizken bu olanların öfkesini yaşıyorduk. Yusuf benden daha çok öfkeliydi aslında. Hakkı vardı elbette, bunu anlayışla karşılardım ancak. Sadece onu sakinleştirmek istiyordum.


"İçeriye gir hadi, bir konuşalım." Yusuf bana şaşırarak baktı ilkin, babamın da benim gibi konuşması Yusuf'un içeriye girmesinde büyük etki sağladı. Yusuf homurdanarak içeriye geçtiğinde yemek masasını gördü. Sanki hiçbir şey olmamış gibi bir de yemek yiyecektik.


"Ha birde keyifle yemek mi yiyecektiniz?"


"Oğlum bir sakin ol." Yusuf homurdanmaya devam ettiğinde babam olanları ona da anlattı. Yusuf bu duruma pek haz ettiğini söylenemezdi fakat biraz önceki öfkesi biraz olsun dinmişti. Bir bana birde Yiğit'e bakıyordu. Yiğit'teki bakışlarında meydan okuma vardı. Ne kadar sakin gözükse de aslında zapt edemediği duygularında kendini yiyip bitiriyordu. Bana bakıp, "İyi misin?" diye sordu. Tamamen şüphelerinden kaynaklıydı. Her ne kadar buraya zorunlu olarak getirilmiş olsam da düşündüğüm gibi bir davranışta bulunmamıştı Yiğit.


"İyiyim ablacığım, merak etme sen beni?" Yüzü düştü. Hep beraber masaya geçtik. Hepimizin bakışı Yusuf'taydı ve şimdi sakince yemek bile yiyemiyorduk. En azından aradaki gerginliği yok edebilirdim. amcama dönüp, "Yengemler gelmedi mi?" diye sordum. Bu sefer Bahadır iğneleyici sözle, "Sadece olayların bu kadar derinine inmedik, başka türlü kalmazlardı evde," diyerek masadaki gerginliğe tuz biber oldu. Aslında herkesin sessizliğinde Yiğit'e karşı büyük bir tepki vardı. Yiğit elini yumruk yapıp sıktığında Bahadır'a fazlasıyla kızmıştı. Kızmakta haksızdı. O hep haksızdı. O bu olanların tek sorumlusuydu. Tabii bir de babam... Hatta dedem ve birçok kişi... Kime kızacağımı bile bilmiyordum.


"Olayların derinliğini siz de ben de biliyoruz. Burada tek sorumlu ben değilim." Bahadır ters bir bakış attı ama konuşmadı. Babam ise suçunu bildiği için sessiz kalıyordu. Sessizce yemekleri yedik. Yeri geldi laf çarpmaları oldu, yeri geldi gerginlik peyda oldu. Masadaki en sessizimiz annemdi. Yüzündeki hüznü göstermek istemese de ben anlamıştım. Ara ara başını kaldırmıyordu. Bu da gözlerinin dolduğunu gösteriyordu. İstemsizce benimde gözlerim doldu. Gelip giden duygu yoğunluğundan çıkarak yemeğimi yedim. Lakin her lokmam boğazıma takılıp durdu.


"Zeynep'i üzmeyeceğimizden şüpheniz olmasın Leyla Hanım. Böyle bir tanışma yaşamak istemezdik. Size söz veriyorum ona zarar gelmeyecek." Aysun Hanım'ın konuşması ile annem bakışlarını masadan çekti. Aysun Hanım'ın güler yüzüne karşı ufaktan bir tebessümle karşılık verdi.


"Beni en iyi siz anlarsınız Aysun Hanım. Vicdanen ya da mantıken düşünmekten öteye geçiyor bu. İnsan evladını tehlikenin ortasında bir başına bırakmak istemiyor." Aysun Hanım anlayışla, "Elbette," dedi. "Sizi anlıyorum. Bana inanmak kadar zor bu sözlerimi sarf etmek. Şu var, bu evde en güvenilir biçimde korunduğuna emin olabilirsiniz." Annem bir şey demedi. Gözlerindeki boşluğu gördüm. Tam olarak güvenmese de, Aysun Hanım'a karşı önyargılarını yıkmış gibiydi. Aysun Hanım'da bunu anlamış gibiydi, mutluluğunu görebiliyordum.


Yemeği yedikten sonra babam gitmeleri gerektiğini söyleyip ayaklandılar. Gitmelerini hiç istemesem de peşleri sıra yürüdüm. O an annem beni kenara çekip yüzümü avuçlarının arasına aldı. Avuçlarının içini öptüm. Bana sarıldı, sarılışına sığındım. Kokusunu çektim içime.


"Hepsi geçecek, sen yine evimizde olacaksın." Başımı usulca sallayıp, "Biliyorum." dedim. "O zamana kadar sabredeceğiz." Bu sefer annem başını salladı.


"Kendine dikkat et olur mu? Aysun Hanım iyi birine benziyor en azından." Annemi sakinleştirmem mümkün değildi. Gözlerindeki korkuyu görebiliyordum. Bu sefer ellerimin arasına yüzünü alan bendim. Onu sakinleştiremesem de korkmamasını gösterebilirdim. Bu gücü kendime vermeliydim. Belki bir fayda sağlamazdı ama en azından beni üzgün görmelerini istemiyordum.


"Ederim annem, ben evdeyim zaten hep." Derin bir iç çekti. Bir şey diyemeden kapıdan çıktı. Boğazıma kocaman bir yumru oturdu. Gözlerim dolsa da hemen kendimi toparladım. Kimsenin gözü arkada kalsın istemiyordum. Yusuf bana yaklaşıp sarılarak veda etti. Ona son kez takılıp, "Büşra'ya selamlarımı ilet," dedim. Burnunu kırıştırıp elini başıma koyduktan sonra, "Kaç gündür bize takılmak içinde kaldı değil mi?" deyince saçlarını dağıttım. Bana doğru eğilip, "Al al hepsi senin olsun," deyip gözlerimi belertti


"Bak isteyince nasıl oluyormuş. Ama böyle pek bir eğlencesi kalmıyor."


"Bu yüzden isteyerek vereceğim sana." Omzuna vurup güldüm. O ise ellerini salladı. Sahte öfke ile söylenmeye başladı.


"Ayarlarımı bozdunuz, daha nasıl olayım?" Göz devirip kafasına bir tane çaktım. Gülerek arabaya doğru ilerledi. Giderayak yine yapmıştı yapacağını. Herkes gidince koca evde Aysun Hanım, Yiğit ve ben kalmıştık. Aysun Hanım odasına çıkarken ben de merdivenlere yöneldim. Yiğit peşim sıra geliyordu. Ona dönüp bakmadım. Odaya girmeden evvel bana seslendiğinde ona doğru döndüm. Benden birçok cevap bekliyordu fakat cevabım yoktu.


"Kendini mi açıklamak istiyorsun?" Dediklerimle Yiğit'in dudağının kenarı kıvrıldı. Ama ben hiç sakin değildim.


"Kendimi açıklamama gerek kalmadığını düşünüyorum." Başımı iki yana sallayıp, "Her şeyi kendine göre belirlersin değil mi?" dememi bile ciddiyetle karşılamadı. "Lakin senin açıklamanı beklemiyorum zaten. Ben bildiğimden hiç vazgeçmedim."


"Zamanla haksız olduğunu anlayacaksın."


"Umarım öyledir. Umarım ben haksız çıkarım." Göz ucuyla tepkisine baktım. Ya ben çok ince düşünüyordum ya o oldukça duygusuzdu. İşte buna alışmayacaktım. Bir şeylere tepki versin istiyordum. Üzerime doğru yürüdüğünde geriye adımladım. Bilerek yapıyordu bunu, aklınca beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Fakat ona engel olarak, "Dur orada," dedim. Yine dinlemedi. Dirseğimden tutup kendine çekti. Bedenim göğsüne çarparken o bu durumdan oldukça zevk alıyordu. Elim tam göğsünün üzerinde yerini alırken onu itme gereği duydum fakat bu oldukça başarısız bir girişimdi. Öyle bir bakıyordu ki, gözlerindeki o hisse ne tepki vereceğimi bilmiyordum.


"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Gözlerindeki arsız bakışlar yüzümde dolanıp durdu. Bedenim kolları arasında kıvranırken kaçacak her hamlem ters tepki alıyordu. Sertçe yutkundum. Bu kadar yakınlıktan hiç hoşlanmadım.


"Kendini açıkla dedin ya, kendimi açıklıyorum işte." Hem laf cambazıydı hem de arsızdı. Kolları bedenimi böyle sahiplenirken bundan oldukça rahatsız oldum. Onun umurunda bile değildi. Kendime kızıyordum. Ne diye yanıma yaklaşmasına izin vermiştim ki? O zaten bunu istiyordu.


"Sana açıkla dedim, beni sarıp sarmala demedim." Hâlâ gülüyordu. Zaten yanında ufacık kalmıştım, bir de böyle yapınca güçsüzlüğüm ona fırsat verdi. Boyu da benden hayli fazlaydı. Bana doğru eğilip, "Sarmalanacak kadar ufacıksın," dedi. Ellerini gevşettiğinde geriye gittim lakin bir yere takılmam ile düşeyazdım. Beni tutan Yiğit olurken kendi rezilliğimle yüzümü buruşturdum. Beni doğrultup kıs kıs gülmesini sürdürdü. 'Ah bu çok kötüydü.'


"Asi olduğun kadar sakarsın da..." Kaşlarımı çatmaktan artık alnımdaki kırışıklıklar meydana çıkmıştı. Parmağımı kaldırıp meydan okurcasına, "Acaba kimin yüzünden?" diye söylendim. "Sakın bir daha bana dokunma, sakın." Sert sözlerim yankılandı odada. Bu kadar çabuk değildi. Bu kadar umursamaz hiç değildi. Ben hiçbir şeyi unutmamıştım. Beni kendince etkilemek istiyordu ama ondan hiçbir zaman etkilenmeyeceğimi bilmiyordu. Odaya geçmeden evvel, "Söz veremem," dedi. Ben mi çok rahat davranmıştım ona karşı? Nereden geliyordu bu cesareti?


"Bana dokunursan öldürürüm seni." Güldü. Bu gece çok fazla gülüyordu. Odasının kapısını açtı. Oysa o beni çoktan öldürmüştü. Bu yaşadıklarım onun nezdinde ona bağlanmamdı ama yapamazdım. Yumuşarsam ona zafer kazandırırdım.


"İyi geceler mavi." İçeriye girmeden son kez konuştu. Sesindeki ton biraz evvelkine tezattı. Benden adım atmamı bekliyordu. Her şeyin bu evden ibaret olduğunu sanıyordu.


"Bana mavi deme demiştim."


"Doğru, karım lafında karar kılmıştık değil mi!" Öfkeyle soludum. Ben ne desem o beni hiçbir zaman ciddiye almayacaktı.


"Hayır, sadece susmanda karar kılmıştık."


"Ben böyle bir karar almadım." İçeriye girmesi ve lafı ağzıma tıkması ile öylece kalakaldım. Resmen kapıyı yüzüme kapatmıştı. Bu neydi şimdi? Şaşkınlığımı üzerimden atamadan ben de odaya girdim. Dengesiz adamın tekiydi. Bazen ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum bu da beni boşluğumdan vuruyordu. Ona asla teslim olmayacaktım, eğer olursam ölürdüm. Şakağımı sertçe ufaladıktan sonra başımdakinden kurtuldum. Saç diplerimin acısından yüzümü buruşturduğumda banyoya girme kararı aldım. Saçlarıma su değmediğinde saç diplerim hep sızlardı. Kıyafetlerimi ayarlayıp banyoya geçtim. Sıcak su saçlarıma değdiği anda mayıştım.


Erken kılınan namazın rahatlığını yaşıyordum şu anda. Saat gece yarısının ortalarında olmasına rağmen gram uykum yoktu. Önce saçlarımı kurulayıp ardından camı açıp kısa müddet soluklandım. Artık evden dışarıya adım atmazsam bu evde boğulup gidecektim. O kadar hantallaşmıştım ki üzerime bir üşengeçlik oturmuştu. Yavaşça camı kapattıktan sonra raftan Kur'an'ı aldım. Mırıldanışım sayfalarda kendini sürdürürken fark etmeden sabah etmiştim. Ezan kulağıma ilişirken gözlerim oldukça ağırlaşmaya başladı. Neredeyse bir cüzden fazla okumuştum ve gözlerim iflah olacak derecesine gelmişti. Kur'an'ı yerine koyduğum anda koridorda duyduğum öfkeli sesle önce irkildim. Ses Yiğit'e aitti. Tahminen telefonla görüşüyordu. Merdivenlerden inişini duydum. Birkaç saniyenin ardından odanın penceresinden aşağıya baktım. Korumalarla konuşuyordu ve oldukça hararetliydi. Elindeki silahı fark ettim. Birkaç saat önceki haklı gerekçem silahı görünce yeniden bana haklılık kazandırdı. Katildi, bu yüzden ona karşı asla yumuşamayacaktım. Hızlıca köşedeki araca bindi, arkasından birkaç korumada ayrı arabalara bindiğinde hiç iyi şeylerin olmayacağını anladım.


Bir inşirah okuyup odadan çıktım. Aşağıya inmemin ardından Aysun Hanım'da benim gibi yeni aşağıya inmişti. Beni görünce endişeli bakışlarını hızla düzeltti. Kötü düşünmek istemiyordum lakin olanlar düşüncelerimde beni geri planda tutuyordu.


"Uyusaydın kızım?" Uysal sesindeki tedirginliği gördüm.


"Namazı kılıp yatacağım. Önemli bir şey mi oldu?" Aysun Hanım iç çekip, "Sanırım bu sefer ben de bilmiyorum," dediği an sessizce başımı salladım. Aysun Hanım salona geçerken bende mutfağa geçip su içtim. Kalçamı tezgâha dayayıp bir müddet olacakları düşündüm. Aklımdakiler beni ürpertmeye yeterken gerçekleri unutmayacağımı bir kez daha anladım. Hep böyle olacaktı, hiçbir şey değişmeyecek ve ben onun hakkında iyi şeyler düşünmeyecektim. İkimizin de yaşantısı birbirinden o kadar farklıydı ki, ne o beni ne de ben onu anlayacaktım. Yavaşça sildim aklımdaki endişeleri. Yukarı çıkıp namazımı kıldıktan sonra biraz olsun uyuyabilmek için yatağa giriştim. Yatağa girince düşünceler daha fazla üşüşüyordu, bunu her gece imkânsız hale getirmeye çalışsam da pek başarılı olduğum söylenemezdi. Şu an en çok kendime kızıyordum, bunca zamanın acısını kendimden çıkarıyordum daha çok. Kendimle yüzleşiyor, bu yüzleşmenin sonucuna varamamanın bedelini ödüyordum.


...


İki gün olmuştu Yiğit'in apar topar evden gitmesinin üzerinden geçen zaman. Aysun Hanım öylece kapı yollarını gözlerken onun için üzülüyordum. Ne olursa olsun Yiğit, Aysun Hanım'a haber vermeliydi. Yanına oturup elinin üzerine elimi koydum. Bir anne yüreğini ferahlatmak istercesine gülümsememi yönelttim. Aysun Hanım iyi kadındı, ona uzak olmaktansa onu anlamaya çalıştım.


"Hiç iyi gözükmüyorsunuz, bir şeyler yemelisiniz." Sehpanın üzerinde duran tepsiyi aldığımda bakışları elimdeki tepsiye kaydı. Yemek istemediğini biliyordum fakat yemezse pek de iyi olmayacağını anlamalıydı. "En azından şu çorbayı için." Aysun Hanım beni kırmayıp bacağımın üzerine koyduğum tepsiyi aldı. Bu halini gördükçe Yiğit'e biraz daha kızdım. Annesine bunu yapmamalıydı.


Yavaşça çorbayı içmeye başladığında ona, "Hep böyle mi yapar?" diye sordum. Aysun Hanım bana kısa bir bakış atıp, "Önemli işi vardır, gelir sen merak etme," deyince içimden burukça güldüm. Benim ona karşı hiçbir merakım yoktu ama bunu söyleyemedim. Sadece onun için üzülüyordum. O bir anneydi, bu hayatın içinde en temiz duygulara sahip olan yüreğe sahipti. Yediği yemeğin tepsisini alıp mutfağa geçtim. Yiğit gittikten sonra koruma olayı oldukça arttı. Neredeyse evin dört yanı korumalarla korunuyordu. İçine düştüğüm durumun biraz endişesini yaşıyordum. Neler oluyordu onu bile bilmezken bir şeylerin korumasında çelişki yaşıyorduk.


Aysun Hanım dinlenmesini gerektiğini söyleyip odaya çıkarken bakışlarım peşinde takılı kaldı. Oldukça halsiz gözüküyordu. Sanki bir rahatsızlığı vardı. Akşam yemeği için masada kimse yoktu, ben de bir şey yememiştim zaten. Halime ablaya masadakileri kaldırmak için yardım ederken Ezgi geldi. Yine yüzündeki gülümsemeden bir şey kaybetmemişti. Önce Halime ablaya sulu öpücük kondurup ardından bana sarıldı.


"Eee ne yaptınız bensiz?" Masada kalan tabaklardan ağzına birkaç lokma tıktı. Yine enerjisi yerindeydi. Onun bu haline gıpta ediyordum. Enerjisi yüksek insanları hep severdim zaten. Bu yüzden de ona gülümseyerek baktım.


"Senin elinin lezzetini hiç kimse tutmuyor ablacığım." Ardı sıra konuştu. Bazen lokması boğazında kalacak diye korkuyordum. Onun bu hali heyecanlı ufak bir çocuğun tavırlarıydı. Bir lokmada benim ağzıma tıkıp sandalyeye oturdu.


"Yine enerjin üzerinde, hayırdır?" Dağılmış saçlarını geriye itip, "Kendimden hallice işte, alışkanlık," diyerek elini çenesinin altına koydu. Masayı toparladıktan sonra Halime ablanın yaptığı kahveleri alıp karşısına oturdum. Elindeki telefonu köşeye bırakıp kahvesinden bir yudum aldı. Gözleri ışıl ışıldı, yüzünde ise farklı bir heyecan var gibiydi. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi baktım ama o pek bir şey demedi.


"Annenle Aysun yengem anlaşacak gibi duruyor." Geçen akşamdan kalma konuya giriş yapmasını cevapsız bırakmayarak, "Bilmem, sanırım," dedim. Ezgi arayı yapmaya çalışıyordu, yaşanılanı unutturma gibi çabası vardı ama unutmadığı bir endişesi de söz konusuydu. Ezgi, Yiğit gibi tek taraflı düşünüyordu sadece.


"Zeynep, bana biraz ailenden çevrenden bahsetsene." Kollarımı masaya dayayıp, "Dün akşamki gördüğün sadece bir kısmı. Annem, babam bir de kardeşim var işte. Akrabalarım ayrı şehirde," deyip çok detaya girmeden anlattım. Anlatacak çok da bir şey yoktu zaten. Tekdüze bir hayat yaşamıştık hep. Babamla anılarım, annemle gezmelerimiz, kardeşimle kavgalarımız vardı sadece. Dün akşam gitmişlerdi ama benim aklım babamdaydı. Bana anlatacağı gerçekleri dinlemeyi bekliyordum. Ne zaman ilk adımı atardı bilmiyordum ve ben yine de umutla bekliyordum.


"Üniversite okuyordun değil mi?" Başımı sallayıp, "Geçen yıl hazırlığa başlamıştım dikey geçişle, ikinci dönem gidebilmiştim. Bu senede böyle kaldı," dedim. "Sen okumuyorsun sanırım."


"Ben de geçen yıl bitirdim. Şimdi şirkette babamın emrindeyim. Çalışıyor gözüktüğüme bakma, keyfim ne zaman isterse..." Kendince alaya alıyordu kendini. O gülünce aslında gülüşündeki burukluğa takıldım. İstemediğini görebiliyordum.


"Sen nerede çalışmak istiyorsun?" Ezgi gözleri parlayarak bana baktı. Birilerinden anlayış beklediğini anladım. Pembe hayallere dalar gibiydi şu anki yüz ifadesi. "Moda tasarımı için kendimi hazırlamıştım ama planlar bazen olmadık yere götürebiliyor," deyip yüzündeki güleç ifadeyi sildi. Önündeki fincanla oynarken bir yandan içli içli soludu. Mutlu değildi bu durumdan.


"Aslında şirketlerde de tasarım işlerinin mevcut olduğunu biliyorum."


"Yok, bizim şirket tamamen farklı. Sadece biraz dışarı kayarsa bazı dosyalar belki o zaman." Anladığımı belirtircesine başımı salladım. Fincanını alarak ayaklandı. Çok fazla konuşmak istemediğini anladım. Fincanı tezgâhın üzerine koyduğunda kapı zilini duyduk.


"Ben bakarım," diyerek mutfaktan çıktığında ben de fincanları makineye koydum. Etraftaki kalabalığı yerlerine koyduktan sonra mutfakta iş kalmamıştı. Mutfaktan çıktığım anda kavga sesi duydum. Ezgi biriyle kavga ediyordu. Hızlı adımlarla kapıya yöneldiğimde, "Biraz daha nazik olursan Zeynep'i çağıracağım zaten," deyip sesine kocaman bir öfkeyi sığdırdı. Gözlerim kocaman açıldı. Bahadır sakin duramayarak, "Ben miyim kaba?" diye cevap verdi. Hızlıca yanlarına gittim. Ezgi'ye yaklaşıp, "Ne oluyor burada?" diye sordum. Ezgi kollarını göğsünde birleştirdikten sonra salona geçti. Hâlâ şaşkındım. Bahadır'a dönmemle kocaman gülümsedim. Bir müddet sonra gelen Büşra'yı görmeyi düşünmüyordum. Bahadır yanaklarını şişirip soludu, gülmemek için zor tutuyordum kendimi.


İçeriye giren Büşra'ya sıkıca sarıldım. Onun buraya geleceğini hiç düşünmemiştim. Şu an büyük bir sürpriz olmuştu bu durum.


"Ya ne kadar merak ettim biliyor musun? Bahar abiye demesem kimse beni getirmeyecekti." Daha sonra Bahadır'a dönüp, "Çok sağ ol Bahadır abi," dedikten sonra Bahadır usulca başını salladı ve bize veda edip yanımızdan ayrıldı. Salona geçtik. Büşra'nın bakışları ilk Ezgi'ye kaydı.


"Yiğit'in kuzeni." Pek hoşnut olmasa da "Büşra," diyerek elini uzattı. Ezgi karşılık vermeyi ihmal etmeyerek, "Ezgi," diye cevap verdi. Şimdilik aralarında soğuk rüzgâr esiyordu. Ben ise söze nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Büşra bana dönüp, "Bu olanların açıklamasını sen bari yap Zeynep. Nasıl oldu, o adam seni nasıl buldu?" deyip benim bile cevapsız olduğum sorulara parmak bastı.


"Bir cevabım yok Büşra, inan ne oluyor ben de bilmiyorum." Cevabımın olmadığını en başından beri bilse de şu birkaç günde neler olduğunu sormaya çekiniyordu. Anlatacak çok şey olmasına rağmen anlatamadığım daha çok şey vardı.


"Sebebi olmalı ki sen burada olmalısın."


"Var. Bir sebep var ama ben bilmiyorum." Kaşları aralandı. Benim bile sözlerim yetersiz kalırken kendisi ne diyebilirdi ki. Sanırım babamlarında bildiğini biliyordu. Bana biraz daha yaklaştı. Gözleri dolmuştu. Bu hali bana hep baştan destek olduğu haliyle aynıydı. Şu anda da endişesi bana yük olmuştu. Kimsenin endişelenmesini istemiyordum ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.


"Aklım gitti, sizinkilere deyince Bahadır abi getirdi beni buraya," dediğinde onu kendime çekip sarıldım. Bunu dün akşam yapamamıştım. Kimseye sığınamamıştım. "Haklısın," diyerek dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerim doluyordu her şeye böyle. Dayanamıyordum. Biri dokunsa hüngür hüngür ağlardım.


Büşra geri çekilip başını yan tarafa çevirdi. Dolan gözlerini belli etmek istemiyordu. Ben sanki ondan farklıydım. O kadar doluydum ki, şu evde sessiz duruyorsam hepsi imtihanım olduğunu bildiğimdendi. Benimde imtihanım küçüklükten belirlenmişti. Şimdi sadece bekliyordum, elbette her şey açığa çıkacaktı.


"Keyfinizi yerine getirecek bir sürprizim var size." Elinde tepsiyle yanımıza gelen Ezgi, tepsideki pudinkleri sehpaya koydu. Bizi yalnız bırakmıştı, şimdi bu gergin havayı yok etmek istiyordu. Ezgi zaten ortamdaki gergin havayı söndüren tek kişiydi. Geldiğimden beridir bunu fark ettim.


"Halime abla mı yapmış?" Ezgi ağzındaki tatlı kaşığıyla beraber başını salladığında bu haline gülümsedim. Büşra bir şey demedi ama eski soğuk bakışları en azından son buldu. Sanırım enerjisi beni bile bu birkaç günde iyi etmişti. Ezgi bir yandan pudingini kaşıklıyor bir yandan laf yetiştirmeye çalışıyordu. Büşra oturduğu yerden kalkarak gitmesi gerektiğini söyledi. Saatte oldukça ilerlemişti. Bahadır geldiğinde ikisini de yolcu ettim. Ezgi'de gidince koca evde yalnız kaldım. Aysun Hanım hâlâ odasındaydı. Halime abla arada bakıyordu. Yiğit ise gelmemişti.


O kadar bencildi ki, annesinin ne halde olduğu umurunda değildi. Oysa Aysun Hanım ne umutlarla bakıyordu Yiğit'e. İçindeki annelik duygusu şefkati besleyince yaptığı yanlışları görmüyor olmalıydı.


Odaya çıkıp namazımı kıldım. Pijamalarımı giyinip yatağa giriştiğimde aklıma Yiğit düşmüştü. Aysun Hanımdan istinaden başına ne geldiğini bilmiyordum. Cenin pozisyonunu alarak yine düşüncelerimde boğuldum. Susmayan zihnim bana büyük bela açacaktı ve ben yine de buna devam edecektim.


Loading...
0%