Azad, avlunun ortasında resmen konuşmam için yalvarıyordu. Koskoca aşiret ağası Azad Yücel, bana yalvarıyordu.
"Anlat bana! Yalvarırım konuş, ben ufacık bir tebessümüne bile hasretken kim soldurdu gülüşlerini? Susma! Bağır, çağır, ağzına geleni söyle ama susma! Ben, ayağına taş değmesin, saçının tek teli kopmasın diye çırpınırken kim canını katledip de koydu kara toprağa?" Daha fazla sessiz kalamamıştım. "Çok mu merak ediyorsun, Azad ağa ? Beni bu hale koyanı mı bilmek istiyorsun? Ben, gözlerimi açtığımdan beri koca bir yalanı yaşamışım hayat diye! Döktüğüm gözyaşları, ettiğim ah, çektiğim acı, hepsi yalanmış! Koca bir yalan! Sevilmemișim ben, Azad! Abimden başka benim halimi anlayan yok, annem bildiğim kadın ve kalbimi söküp ayakları altında çiğneyen o alçak, beni hiç bir kadının yaşamaması gereken bir acıyla sınadı! Bunları sen de biliyorsun, Azad. Bilmiyormuş gibi yapma! " Gözyaşlarımı tutamıyordum, üstelik bağırmaktan boğazım acıyordu ama bunu umursamıyordum. Azad bana sıkıca sarıldığında, ne arkasına saklandığım duvarlar kalmıştı geriye, ne de yüzüme taktığım o duygusuz maskem. Hepsi paramparça olmuştu. "Ahdım olsun, Șana! Bütün Urfa şahittir ki, döktüğün her damla gözyaşının hesabını verecekler!" Kitap İçerik Listesi Yaralı Misafir |
Bunları da beğenebilirsiniz
|
0% |