Çocuk okuldan döndü.
Çantasını bir kenara bıraktı
Ve annesine baktı.
"Sorma anne!
Sakın bana insanları sorma!" dedi.
"Tamam! Sormuyorum." dedi annesi.
"Oyuncak oyunu mu?
Oyuncak mı insanlar?
Yeter artık dayanamıyorum!
Önce dine göre, ayrılır insanlar.
Sonra o dine göre, ayrılan insanlar, yine ayrılır.
Çünkü ne olmuş, biliyor musun anne?
Çünkü birden o din,
Bölüm bölüm bölümmüş.
Bir de ırka göre, ayrılır insanlar.
"Şu ülke böyle..." diye uzak durulur.
Ama ülke de yetmiyor artık!
Ülkenin şehrine göre ayrılıyor.
Ankaralılar bir tarafta.
İstanbullular diğer tarafta durur.
Yok anne, yok!
İsim ile hitap etmek, artık yok.
"Ankaralım" veya
"İstanbullum" diye hitap ediliyor.
İsimlerini bile bilmiyorum.
Sorma bana anne!
Bana insanları sorma!
İnsan, teninin rengine göre ayrılıyor.
"Sorma!" dedim!
Yeter artık!
Bana "insanları" sormayın!
Bu kadar ayrımı kaldıramıyorum.
Anlıyor musun?
Ben, "siyah veya beyaz" demeden,
Herkes ile oynarım sanmıştım.
Hepimiz "insanız" sanmıştım.
Ama şimdi saçımın rengini,
Bakışımı, gözlerimi, yürüyüşümü,
Sesimi sevmiyorlar anne.
Ben insanları artık anlayamıyorum.
O kadar farklı mıyım?
O kadar kötü müyüm?
Bana, ne olur,
İnsanları sorma!" dedi çocuk.
Yazan: Feride Gerdelmann