Karanlığa gömülen şehrin üzerinde şimşekler dans ediyordu. Gök gürültüsü ise sağır eden cinstendi. Sanki ben konuşmadıkça gökyüzü konuşuyor, günahlarımı haykırıyordu adeta.
İçimde... Beyaz ve Siyah. Aydınlık ve Karanlık vardı. Hangisinin büyüklüğü daha fazla kestiremiyorum. Terasta duyduğum adım sesleriyle irkilerek çıkışa doğru döndüm. Karan... Panikle geri adım atsamda terasın pervazına yaslanmıştım. Kaçışım yok. Kalbim deli gibi atarken telaşla bir çıkış yolu arıyordum. Ben kafamda bahaneler sıralarken o çoktan sınırlarımı ihlal etmiş bana yaklaşmıştı bile. "Saye!" Kullanmadığım ikinci ismimle seslenince tüylerim diken diken oldu. Herkes, "İclal" olan ilk ismimle seslenirdi. O beni tanıdığından beri hep ıslarla "Saye" diye seslenip durdu. "Bu havada ancak senin gibi biri, bu gökyüzüne kadar uzanan binanın terasına çıkar." Eliyle yanağımı okşamaya başlayınca bir an kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissettim. "Saye, sen gerçeği benden ne kadar saklarsan sakla." yüzünü yüzüme yakınlaştırarak "Gözlerinin ardında ki gerçek yüzünü görüyorum." Ve tekrar yineledi sözlerini "Sakladığın o yüzü görüyorum.! " |
Bunları da beğenebilirsiniz
|
0% |