Getsun, Kul’un duyabileceği bir ses tonuyla fısıldayarak
“Kul, sakin ol. Kılıcını yerine sok ve kadehi buraya getir.”
Kul başıyla onu onayladı. Kılıcı yavaşça kınına sokarak, kadehe doğru ilerledi. Ellerini yavaşça kadehe uzattı. Hırsızlığın verdiği yetenekle kadehi usulca yerinden kaldırdı. Yarasanın salyaları kadehten taşıyordu. Birazı eline bulaştı. “Ne iğrenç bir şeymiş bu” diye söylendi. Adımlarını bir kuş tüyü edasıyla atarak oradan uzaklaştı. Diğerlerinin yanına geldiğinde Adrick hala baygın yatıyordu.
“İşte Kutsal Kadeh ve meşhur yarasa salyası burada… Siz hiç elinizi bulaştırmayın cüceye bunu zevkle içirebilirim”
Trix, Adrick’in başını kaldırarak Kul’un ona kadehteki sıvıyı içirmesine yardımcı oldu. Bir süre beklediler ama Adrick’te bir tepki yoktu.
Kul, “Size söylemiştim. Cüce nalları dikmiş. Onu buraya boşuna taşıdık…” derken Adrick yerinden fırlayarak, “Rrroahhh…ahhhggg…” diye bağırarak koşmaya başladı. Ortada daireler çiziyordu. Getsun onu yakalayarak durdurdu.
Getsun, “Adrick, sakin ol. İyi misin?”
Adrick titreyerek konuşabildi, “Kaaara…Kaya… Kara Kaya”
Getsun anlamsız bakışlarla Adrick’e bakmaya devam etti. “Ne diyorsun?”
Adrick, “Kara Kaya, Kara Kaya…”
Trix araya girerek, “Getsun, sanırım ben ne söylemek istediğini anladım.”
Trix kınından bir ok çıkararak yayını gerdi. Hepsi birden Trix’in hedef aldığı yere doğru döndü. Tavanda asılı duran dev yarasa kanatlarını açmış yavaşça çırpıyordu. Kanat çırpınışlarından mağarada bir hava akımı oluşmuştu. Kendini aşağı doğru bırakarak ters döndü. Şimdi lahitin üzerinde dimdik durarak onlara bakıyordu. Simsiyah ince tüylü bir derisi vardı. Bir leoparı andıran kafası vardı. Sivri dişlerini bir tehdit unsuru olarak çıkarmış, sarı keskin gözleriyle onlara bakarak yırtıcı bir sesle bağırmaya başladı. Tüm mağara bu sesle titremişti. Tavandan yere ufak sarkıtlar dökülüyordu. Mokays ve Kul kulaklarını tıkayarak sesi duymamaya çalışıyorlardı. Trix germiş olduğu yayı hafifçe bıraktı. Yaydan fırlayan ok, tiz sesiyle rüzgarı delerek döne döne bu tuhaf yaratığa doğru yol alıyordu. Yaratık bir anda kanatlarıyla önüne set çekerek bir kalkan oluşturdu. Trix’in oku yaratığın kanatlarına çarparak olduğu yere düştü.
Adrick, “Kara Kaya… Kara Kaya… size söylemiştim. Çabuk kaçmalıyız.”
Yaratık kanatlarını açarak bu sefer daha güçlü çırpınmaya başladı. Başını yukarı kaldırarak kükremeye benzer daha kalın sesler çıkarıyordu.
Getsun, Adrick’e dönüp, “Bu da nesi, neler oluyor…”
Adrick, “İşte dağlara adını veren Kara Kaya bu… hazinenin ve Kutsal Kadehin koruyucusu. Onunla baş etmemiz mümkün değil. Beni takip edin buradan kaçmalıyız.”
Adrick önde diğerleri arkada koşmaya başladılar. Kara Kaya havalanmış mağaranın içerisinde çığlık atarak dönüyordu. Adrick arkasını dönerek diğerlerini kontrol etti. Bu sırada Kara Kaya ile göz göze geldi. Havada asılı durmuş onlara hamlesini yapmak için hazırlanıyordu. Başını geriye doğru çekmiş boğazından yukarı düğümlenerek bir ışık topu yükseliyordu.
Adrick, “Hemen buraya gelin. Şu kayanın arkasına saklanın”
Kara Kayanın ağzından beyaz salyamsı bir sıvı fırladı. Sıvı saklandıkları kayanın üzerine yapıtı. Kaya önce beyaz sonra siyah bir örtüye bürünmüş gibi renk değiştirdi. Kaya çatırdı sesleriyle parçalanmaya başladığı anda Adrick, diğerlerini de peşinden sürükleyerek kaçmaya başladı.
Getsun koşarken Adrick’e, “Hey o sıvı kayayı paramparça etti. Sen nasıl hayattasın?”
Adrick, “Hem yaşam hem ölüm ikisi bir arada tuhaf bir şey”
Kara Kaya hala havada dört dönüyor onların peşinden ayrılmıyordu.
Adrick, “Bir sonra ki hamlesini yapmadan biraz daha zamanımız var. Herkes şurada ki oyuğa girsin”
Kayaların arasındaki oyuktan tek tek geçerek başka bir geçite ulaştılar. Adrick onlara koşmaya devam etmeleri söyledi. Arkalarında kalan oyuğun etrafındaki duvar önce beyaz sonra siyah renge büründü. Parçalanarak yok oldu. Adrick, gözlerini Kara Kaya’nın üzerine dikti. Kara Kaya ise Adrick’in gözlerinin üzerinden başka bir yere bakıyordu. Adrick, “Bir dakika” diyerek hızla geri döndü. Diğerlerine doğru koşmaya başladı. Kul’un üzerine atılarak onu yere düşürdü.
Kul, “Delirdin mi cüce ne yapıyorsun? Hayatını bana borçlusun, unutma.”
Adrick, Kul’u sendeleyerek çantasına ulaştı. Çantayı ters yüz edip içindekileri yere boşalttı. Çantadan bir sürü altın, mücevherle birlikte Kutsal Kadeh yere döküldü. Adrick Kutsal Kadehi alarak ayağa kalktı. Sağ eliyle gerinip kadehi var gücüyle Kara Kaya’ya doğru fırlattı. Kul’u yerden kaldırıp kaçmaya devam ettiler. Sonunda bir düzlüğe varmışlardı. Düzlüğün sonundan mağaraya doğru bir ışık süzülüyordu. Işığa doğru koşmaya devam ettiler. Dışarıya ulaştıklarında Adrick onları durdurdu.
Nefes nefese, “Tamam, artık dinlenebiliriz. Tehlike geçti sanırım.”
Kul Adrick’e bağırarak, “Ahmak cüce senin yüzünden az kalsın ölüyordum.”
Adrick, ”Hayatını kurtardım, ödeştik.”
Kul, “Ödeştik ha… peki ya altınlar, yakut, pırlanta, zümrüt, kadeh…”
Adrick, “O hazineyle yaşayamazdın. Laneti üstümüzden kaldırdım. Kara Kaya’dan kurtulmanın tek yolu buydu.”
Kul Adrick’in üzerine atılacakken Trix, “Hey kesin şamatayı, şuraya bakın”
Mavi bir ejderha gökyüzünde süzülüyordu. Önlerinde bir göl, gölün arkasında uzanan geniş bir orman vardı. Ejderha görüş alanlarından ayrılarak ormanın derinliklerinde bir yere doğru süzülerek kayboldu.
Getsun, “Toparlanın, gidiyoruz. Gölün karşısında kamp kuracağız.