Aradan geçen zamanın ardından Adrick ve Kul avlarıyla beraber geri döndüler.
Adrick, “Sana söylemiştim ahbap, hiçbir canlı bu baltanın gazabından kurtulamaz. Gördünüz mü bakın kocaman bir domuz avladım.”
Kul, “Benim domuz sürüsünü senin olduğun tarafa sürmemin bir etkisi yok yani… Şuna ekip işi diyelim.”
“Eh… tamam senin de biraz katkın var ama asıl işi yapan bilekler burada… Görüyor musunuz şu demir döven kasları. Tek hamle ile domuzu ikiye ayırdım. Ha Ha haa…”
Adrick abarttıkça abartmaya devam ediyordu. Onlar ateşin başında ziyafet çekerken Trix ormandan geri döndü.
Adrick, Trix’i görünce “Hey, uzun kulak gel bak hayatında böyle efsane domuz yememişsindir.”
Trix, “Evet, yemedim. Yemeyi de düşünmüyorum.”
“Doğru ya siz elfler ağzınızın tadını bilmezsiniz”
Trix elini kılıcının kabzasına götürmüştü. Ortamın gerginleştiğini hisseden Getsun, bir hır çıkmadan araya girerek “Herkes hazırsa vakit kaybetmeden gidip Lady Shava’yı bulalım. Trix, bize yolu gösterir misin? Elflerin nerede olduğunu biliyorsundur herhalde”
Trix, “Buna gerek kalmayacak. Onlar bizi bulacaklardır.”
Eşyalarını toparlayarak ormanın içlerine doğru yola çıktılar. Orman gittikçe sıklaşıyordu ve gökyüzü görünmez olmaya başlamıştı. Bitki örtüsü ve hayvan yönünden çeşitli bir ormandı. En önde Trix, onun arkasında Mokays, Adrick, Kul ve Getsun tek sıra halinde yürüyorlardı. Adrick bir cüce şarkısı mırıldanıyordu.
***
Kralların beylerin kadim mavhazasında
Göz alan mavi şavkı ayla gün hizasında
Çelik cevher dolaşık hapsettiği o ışık
Yalaz yalaz bak hala kılıcın kabzasında
Taç edip başlarına halka karşı durmaya
Aydan gümüşü çalıp cevheri yoğurmaya
Ve bir ejder nefesi, dövdüler bu kafesi
Güneşin saçlarını ördüler bir burmaya
***
Adrick’in adımının tam önüne aniden bir ok saplantı. Adrick şarkı söylemeyi keserek baltasını çıkardı. Ağaç dallarında bir hareketlilik vardı. Getsun gruba bir çember oluşturmaları ve savunmaya geçmelerini emretti. Yayını germiş okunu ağaç dallarında ki hareketli nesneye atmaya hazırlanan Kul’u gören Trix, onun hamle yapmasına izin vermeden kolunu tutarak,
“Durun! Silahlarınızı indirin.”
Diğerleri ne olduğunu anlamamıştı, silahlarını onlara doğrultmuş on kadar elf savaşçısı karşılarındaydı. Ağaçların üzerinden sarmaşıklara dolanmış bir elf sarmaşığı çözerek önlerine indi. Bu sırada ağaçların üzerinde bekleyen okçuları fark ettiler. Getsun hepsine silahlarını indirmeleri için onay verdi. Adrick baltasını indirmiş fakat henüz elinden bırakmamıştı.
Karşılarında uzun boylu, beyaz pelerinli, belinde altından elf işlemesi göze çarpan kemeri olan bir elf vardı. Pelerininin kapüşonunu indirerek yüzünü onlara gösterdi. Saçları uzun sarı, bitki ve çiçeklerden örülmüş bir taç taşıyordu. Adrick’e doğru ilerleyerek...
“Bu ormanda bir cüce şarkısı… Bir Kara Kaya cücesi görmeyeli uzun zaman oldu”
Adrick burnundan soluyordu.
“Sizlerle yıllar önce bir anlaşma yapmıştık. Orman ve dağ, elflerle cücelerin sınırıdır. Hangi cüretle sınırı aşarsınız.”
Adrick elinde ki baltayı iyice sıkarak karşısındaki elfe, “Ben o dağı terk edeli yüz yıl oldu…”diye diklenirken,
Trix, “Lady Shava…”
Elf yüzünü Trix’e dönerek,
“Üstelik bir dark elf ile yolculuk ediyorsunuz… Ne ilginç bir grup”
Getsun, “Lady Shava izin verin açıklayayım, ben Tyron Hanedanlığından Şövalye Getsun Kimberlade…”
Lady Shava Getsun’a dönerek baktı.
Getsun koynunda sakladığı sandığı çıkararak Lady Shava’ya doğru uzattı,
“Lord Tyron bunu size vermemi emretti.”
Lady Shava ufak sandığı eline alarak inceledi. Daha sonra sandığın kapağını açtı. Sandıktan ormana bir ışık huzmesi süzülmeye başladı…
Lady Shava’nın dilinden, “Glorya Elması…” sözcükleri döküldü.