Elf konseyinin toplandığı sırada grup dinlenmek için onlara ayrılan ağaç kovuklarından yapılmış odalara yerleşmişti. Her birinin odası ayrıydı. Kul odanın içinde uzanmış duvardaki üç delikten sızan ışığa bakarak düşünüyordu.
(Tyron’ın sakladığı sır meğerse buymuş. Elmas ve Kılıç… elmasa sahip olan Glorya’ya hükmeder. Bu demektir ki elmas olmadan orklar şehri ele geçiremez. O zaman hala Glorya ayakta olmalı. Elmas ve Kılıca sahip olansa ejderha’ya hükmeder. Glorya’nın kurtuluşu buna bağlı.)
Kul ayağa kalktı odanın içinde ufak adımlarla dolanmaya başladı. Birden arkasını dönerek kovukta ki pencereden yıldızın ortasında toplanan konseye baktı. Glorya Elması beşgenin ortasında yer alan sütunun üzerinde ki oyuğa yerleştirilmişti. Elmas ışıl ışıl parlıyordu. Hemen yanında Lady Shava ayakta durmuş konsey üyelerine bir şeyler anlatıyordu. Kul yeniden düşünmeye başladı.
(Elmas ve kılıca sahip olan ejderhaya hükmeder… Böylesine bir gücü elde etmeyi kim istemez ki…)
Kul adımlarını sıklaştırdı. Odanın içinde bir o yana bir bu yana hızlı hızlı düşünüyordu.
(Bu gücü kim istemez ki… ama konsey… konsey aramızdan birini seçecek…)
Kul’un tavırları giderek sinirli bir hal almaya başlamıştı. İçinden konuşmayı bırakıp sesini yükseltti.
“Bu kararı konseye bırakamam… güç…güç…güç…”
“Elmas ve Kılıç… güç benim olmalı”
Kul yeniden pencereye doğru yöneldi. Mavi pelerinli biri konsey üyelerinin olduğu beşgene doğru yürüyordu. Elinde yatay şekilde tuttuğu bir kılıç taşıyordu. Lady Shava’nın önüne gelerek diz çöktü ve elleriyle kılıcı kaldırarak ona uzattı. Lady Shava kılıcı alarak iki eliyle havaya kaldırdı. Kılıç parladı ve kılıcın kabzasından yansıyan ışık Kul’un gözüne çarptı. Lady Shava Kılıcı konsey üyelerinin önünde dolaştırdıktan sonra yere doğru ters çevirerek, sütunda yer alan boşluğa sapladı. Kılıç ve artık yan yana duruyorlardı. Konsey üyeleri bir süre daha konuştuktan sonra sırtlarını sütuna dönerek on farklı yoldan yürüyerek beşgenden ayrıldılar.
Kul bir süre pencereden ortalığı gözlemeye devam etti. Kimseler yoktu. İçinde ki bir dürtü ona bir an önce harekete geçmesini emrediyordu. Kılıcını kuşandı. Pelerinini başına geçirerek odadan ayrıldı. Temkinli adımlarla aşağı doğru inmeye başladı. Gölün kenarına geldiğinde bir kez daha çevresini kontrol etti. Artık gideceği yoldan dönüş olmayacaktı. Hızlı hareket etmesi gerekiyordu. Sessiz ve seri adımlarla köprüden beşgenin ortasına doğru ilerlemeye başladı. Sütunun önüne geldi. Son kez etrafına baktı. Ellerini kılıca doğru uzattı. Kılıcı eline aldı. Tarttı, biçti, havaya kaldırdı. Olağanüstüydü… tam diğer eliyle de elması alacakken bir ses duydu.
“Hayır, dur yapma…”
Sese aldırış etmedi.
“Kılıç ve elmas… güç benim olacak”
Elması eline aldı… Elinde ki elmas mavi bir ışıkla parlamaya başladı… Elmasdan mavi bir duman süzüldü… Duman havada bir araya gelerek bir şekle büründü… Kul şaşkınlıkla karşısında beliren cisme bakıyordu… Mavi duman bir şövalyeyi andırıyordu… Şövalye elinde tuttuğu dumandan yapılmış, geniş kavisli, ağzında mavi alevler yanan kılıcı havaya kaldırdı… Bir anda Kul’un bileklerin kesilmesi ve yere düşen kılıcın metal sesiyle ortalık çınladı. Kul dizlerinin üzerine çökmüş acı ile bağırıyordu. Şövalye tekrar kılıcını omzunun üzerinde kaldırdı. Bu sefer kılıcı yanlamasına savurmasıyla Kul’un kafası bedeninden ayrılarak yerde yuvarlandı.
Tüm bunlar Kul’u uyarmaya çalışan Lady Shava’nın önünde birkaç saniyede gerçekleşmişti. Lady Shava’nın ağzından ikinci kez şu sözcükler döküldü.
“El Nasr”