"Sen zaten bana aitsin Lena," diyerek sol bileğimdeki damla şeklindeki yara izimden öptü ve öptüğü anda yaramın sızlaması geçerken, korkulu gözlerle ona bakmaya devam ettim. "Sadece bana aitsin."
"Eğer beni öldürürsen duracak mısın Lord Darkthorn?" "Seni öldürmeyeceğim." dedi ve yüzünü yüzüme yaklaştırarak karanlığın gölgelediği kahverengi gözlerinde, zümrüt yeşili bir rengin parladığını gördüm. Gözlerine bakmak yerine başımı önüme eğdim, elimi ellerinden geri çektim ve korkuyla nefes verdim, verdiğim nefesle gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini yeniden açıp bana bakmaya devam etti. Bir adım geriye gittim ve sırtımı duvara yapıştırdım. "Gücünü geri istemiyor musun?" Gülümsedi. "Sadece Shadowsların gücünü emebiliyorum ve onların gücüyle gücüme güç katabiliyorum Lena. Sen bir Luminarssın, asilkansın. Seni öldürmem, öldüremem." Başımı kaldırdığım anda yine göz göze geldik ve bu sefer gözlerimi gözlerinden kaçırmadan baktım. Değişik bakıyordu, bakışlarından ne düşündüğünü anlamam imkansızdı. Yüzünü, yüzüme daha da yaklaştırdı ve dudakları dudak hizamda dururken tebessüm etti. Gözleri de dudaklarıma kayarken, burnunu burnuma değdirdi ve "Benim ruhumu taşıyorsun." dedi. Ardından dudaklarını dudaklarıma değdirdiği esnada etrafımızı kırmızı bir toz bulutu kaplarken, zindanın içinde kıvılcımlar çaktı. Dudağımdan öpmeye başladı ve tam gözlerini kapatacağı esnada gözlerinin parlak bir yeşil renge bürünürken, çok fazla parladığını gördüm. |
Bunları da beğenebilirsiniz
|
0% |