Gece yarısıydı. İstanbul’un dar sokakları, sinsice fısıldayan gölgelerle doluydu. Her adımda, sessizliğin içinde yankılanan derin bir tehlike vardı. O, hiçbir şeyden korkmuyordu – ya da en azından öyle düşünüyordu. Fakat bu gece bir şey farklıydı; havada hissedilen ölümün soğuk nefesi vardı.
Yirmi yedi yaşındaki mafya lideri, yüzü hiç olmadığı kadar sertti. Her hareketinde kontrolü elinde tutardı, fakat bu gece bir kontrol kaybı yaklaşıyordu, bunu biliyordu. Masum kanı dökülmüş, kuralları çiğnenmişti. İçindeki öfke büyüdü, ama o öfkenin ardında başka bir korku vardı: geçmişin izleri yeniden canlanıyordu.
Adım sesleri duydu, karanlıkta bir figür belirdi. Tanıdık ama bir o kadar yabancı. Gözleri dondu, nefesi kesildi. O, çocukluk arkadaşıydı. Ama artık onun için sadece intikam demekti.
‘Hoş geldin,’ dedi sert bir sesle. ‘Beni öldürmeye mi geldin?’
‘Beni bıraktığın yere geri dönmek için geldim,’ diye yanıtladı kız başrol, sesi soğuk ve kararlıydı. ‘Babanın kanı için adalet istiyorum.’
İkisi de birbirine meydan okurcasına baktı; geçmişin acısı, şimdi birer düşman olarak karşı karşıya getirmişti onları. İntikamın başladığı an, artık geri dönüş yoktu."**
İntikam, geçmişin gölgelerinde kaybolmuş bir ruhun yeniden doğuşudur; kaybedilen her şeyin bedelini ödemek için, karanlığın kalbinde dans etmeyi gerektirir."