Hayat beni buraya getirmişti ve ben de kabul etmiştim. Sonuçlarına katlanmak zorundaydım. Zordu ama imkansız değildi.

Yastığımın altındaki küçük el fenerini tek elime alıp diğer elimle kitabımın sayfalarını araladım. Sesler odaklanmamı zorlaştırsa da sorun değildi. Hayatımın fon müziği onların kavgalarıydı sonuçta. Bir süre sonra beklediğim olmuş ev sessizliğe gömülmüştü. Mırıldandığım çocuk ninnisiyle kitabı kapatıp kafamı yorganın dışına çıkardım. Sırtımı yatağımın başlığına yaslayıp bakışlarımı hala ellerimde tuttuğum kitaba indirdim. Koparmaktan kanayan tırnak etlerimin kanı, kitabın kapağını kirletmişti.

 Ağlamaya başladım. Kitabımın kapağı kirlendiği için...


Bu kaderimdi, benim kaderim kocam olarak hayatımın sonuna kadar birlikte olacağım adamın kaderiydi... Bu kaderi ben seçmemiştim. Babamin hatalarının sonucuydu her şey; evliliğimiz, zorla giydiğim o gelinlik Boran Aslanoğlu buraların en büyük aşiretinin tek varisi ve ben onunla evlenmek zorunda kaldım... Hiç tanımadığım bir adamla, hiç tanımadığım bir evde yaşamak zorundayım artık

İçinde bolca cinayet olan bir kitap

Yaşarken ölebilir miydi insan? Ben kaç defa ölüp yeniden dirilmiştim? Yaşıyordum,bir ölüden farksız nefes alıyordum.Düşmüştüm,sürünmekten başka bir şey yapmıyordum.Çabalıyorum,olduğum yerde dönüp duruyorum. Bana neler oluyor? Ölüyor muydum yoksa sürünmeye devam mı ediyordum?

Cantuğ ve Ceylan`ın hikayesi...

İçine girmeden dışına çıkamazsın

Ceylan ve Ozan bu hikayesi sizlerle

"Yaralara yıldız çiziliyormuş. Ben yıldız çizemem ama öpeyim geçsin."

Hayatını sessiz sakin bir şekilde geçiren Ceylan bir gün kaçırılır. "Neden burdayım ben?" "Bana ait olduğun için burdasın."

🌹Bir ceylan : Kitap Tanıtımı Yazar: [Sema] > "Burası sadece bir köy değil, kanın ve toprağın susturduğu iki aşiretin mezarlığıydı. Ve ben, Ceylan Kaya, bu karanlığa atılmış bir ışık kırıntısıydım." > 🌑 Konu: Mardin`in Susturulmuş Köyünde Bir Direniş Hikayesi İstanbul`un gürültüsünden ve aydınlığından koparılan idealist genç öğretmen Ceylan Kaya (22), tayin olduğu Mardin`in ücra Karaağaç köyünde, modern dünyayla inatla savaşan eski bir dünyanın kalbine düşer. Köy, yüzyıllardır süregelen bir kan davasıyla birbirine düşman olan iki dev aşiretin; Baybarslar ve Azemoğulları`nın gölgesi altındadır. Kanı durdurmanın tek yolu, en acımasız töreye başvurmaktır: Berdel. Azemoğulları`nın 16 yaşındaki, masumiyetin son kalesi Dilan, Baybarsların en büyük ve en kontrolcü oğlu Cihan Baybars (25) ile evlendirilmek üzeredir. Cihan, aşiretin demir yumruğudur; soğuk, hesapçı ve acımasızdır. Dilan üzerinde kurduğu baskı, sadece Ceylan`ın fark edebileceği sessiz bir terördür. Ceylan, bu çocuk evliliğine, haksızlığa ve Cihan`ın sarsılmaz otoritesine sessiz kalmayı reddeder. Ancak ne kadar direnirse, o kadar derine çekilir. Bir yandan Cihan`ın tehditkar ve karmaşık bakışları arasında gidip gelirken, bir yandan da köye yeni atanan öğretmen Murat Koral`ın (24) destekleyici varlığı ona nefes aldırır. Ceylan, bir öğretmenin sadece harfleri değil, vicdanı da öğretebileceğini kanıtlamak zorundadır. Peki bu mücadele, onu sadece Cihan`ın gazabıyla mı yüzleştirecek, yoksa kan dolu bu topraklarda küçücük bir gül yeşertebilecek mi? Aşk mı, Töre mi? Kan mı, Kara Tahta mı? > "Ben o kara tahtaya sadece ders yazmadım. Bir kız çocuğunun kaderini, bir aşiretin karanlık sırrını ve bir kadının direnişini yazdım."