Bir arayışın içinde olan genç kızın yolu hiç umulmadık yerde çıkar. Karşısına çıkan sert mizaçlı adam onu istemediği bir durumdan kurtarmıştır ama bu karşılaşma aralarında büyük bir gelişmenin nedeni olacaktır. Aradığını genç adamda bulan Aymira, büyük bir serüvenin ortasına atılmıştır oysaki.
Hikâyemin hangi noktasındayım bilmiyorum ama orta yerinden okuyorsun beni.
Bazı adımlar atılmalı, bazı yollar yürünmeli, bazı anlar yaşanmalıydı. Bazı insanlar gitmeli, bazılarıysa kalmalıydı. Hayat bir şekilde yolunu bulmalıydı. Bir şekilde akmaya devam etmeliydi.
☆☆☆☆
Elvin Erden düğün günü sevdiği adam tarafından karnında üç aylık bebeği ile terk edilince yaşadığı şokla kaza geçirir. Kader onu Poyraz Karaaslan ile karşılaştırınca bunun gideceği noktayı ikisi de kestiremez.
Kimse bilmezdi ama bir hikâye bitmeliydi ki yeni bir hikâye başlayabilsin.
Bu kimin hikâyesiydi?
*Wattpad` de bulunmaktadır.
*UYARI: Bazı bölümlerde yetişkin içerikli kısımlar bulunmakta olup bu bölümler başlıkta belirtilmiştir. Rahatsız olanlar/olacakların okumaması önerilir.
Her kalp sevgiyi kaldırmaz. Ağır gelir yüreklere... Hak etmek gerekir önce. Emanetse o sevgi kalbi yorar.
Hafızasını kaybedip kendi oğlundan geç haberi olan bir doktor anne ,
Esir düştüğü kazada eşini kaybetti sanıp oğlundan haberi olmayan bir baba..
Kaderin bi çift için oyunuu..
Ateş:benim bi oğlum var yani teklifimi kabul ediceksen haberin olsun
Deniz:Nasıl yani çocuğun mu var?
Ateş:evet
Deniz:kaç yaşında peki ismi ne?
Ateş:2 buçuk yaşında daha, ismi alp
Deniz:çok küçük daha
Ateş:evet
Deniz:kabul, kabul eriyorum asker bey Alp`e anne sevgisini eksik hissetirmeyeceğim, kendi çocuğum gibi severim onu :))
Ateş:tamam o zaman doktor hanım ikinizede canım pahasına çok iyi bakacağım :)) güveniyorum sana
anne sevgisinden mahrum kalmış küçük çocuğa Deniz kendi çocuğu gibi bakar
hayatın Deniz Altuğ, Ateş Demir ve alp ile ilgili gerçeği
Deniz ve Ateş`in anlaşmalı olan evliliğinin gerçeğe dönüşmesi gelin hep beraber birlikte bakalım
bi şans verin lütfen kitabıma eminim beğeneceksiniz.
Sarılan yaralar tekrar açılmış, kapanan yaralar tekrar kanamaya başlamıştı.
Her şey aslında soy ismimle alakalıydı, soy ismim. Lanetlenmişti, ailem dediğim her kes ölüyordu. Beni korumak için bir den fazla kişinin hayatını karaktıyorlardı. Ben bir kez daha ölmek istiyordum.
Bir kez daha kendi nefesimi kesmek, bileklerime çizikler atmak istiyordum.
Yaralı geçmişini 24 yaşında sarmayı başarmış genç bir kız ve o yaraların tekrar açılmasına neden olan hayatı.
``Söyle kaç kez?`` Eldivenlerimi çıkardım, işte o çok merak ettiği bileklerim artık gözler önündeydi.
``Anlamıyorum?`` Gözlerinin içine baktım.
``Bileklerimdeki kesik sayısı kadar.`` Saymaya kalkışsada sayamazdı, çünkü yer kalmadığında aynı yere birden fazla kez kesik atmıştım.
"Umarım kalbinin olduğu yerde bir boşluk vardır. Çünkü ben artık orada yokum ve bir başkasının olmasını kaldıramam..."
✨
Neva Dersim, eniştesi Örsal Sonkoç tarafından sahte evrak ve tanıdık aracılığıyla akıl hastanesine kapatıldıktan sonra hastaneden çıkar çıkmaz intikam ateşi ile yürüdüğü yolun sonunda kendisini anma töreninde bulur.
Kayboluşunun ardından üç hafta geçen 29 yaşındaki Örsal Sonkoç`un ölü bedenine yazlık evlerinde ulaşan polis, olayın cinayet olduğuna karar verdiğinde kurbanın eşi Hazen Sonkoç ve aile yakınları sarsılmıştır.
Polis, Örsal Sonkoç`un katilini ararken anma töreninde bir genç kızın söyledikleri herkesin kafasında soru işaretleri oluşturmuştur.
"Ben Çilay Zümrüt. Örsal`ın sevgilisiyim..."
Yoksa Örsal Sonkoç cinayeti bir aşk üçgeni yüzünden mi işlenmişti?
"Sen beyazsın" dedi elinin tersiyle yüzümü okşarken. "Ben ise siyahım. Senin beyazlığında ben leke olurum ancak." dedi kendine kızan bir ses tonuyla.
"Senin kalbin hayatın koca bir beyaz ama benim hayatım hep karanlık"
Onu dinlerken dolan gözlerime engel olamadım. Kalbim birkaç parçaya bölünüyordu sanki. "Sen adın gibi güneşsin ben ise ay. Biz hiç ortak bir noktada denk gelmeyiz, gelemeyiz sevgilim" parmakları akan gözyaşlarımın üzerinde gezdi.
"Ne sen sandığın kadar siyahsın ne de ben beyazım." diye fısıldadım sessizce. Gözyaşlarım artık durmadan akıyordu.
"Ben beyaz olacak kadar iyi değilim ama siyah olacak kadar kötüleşmedi de kalbim.Ben arafta kalan griyim." bu sefer benim ellerim onun kemikli yüzünü kavradı. "Sende onlar kadar kötü değilsin canımın en neşeli yanı. Sen, siyah olamazsın, olmamalısın."
Dudaklarım titredi, ellerim titredi, bedenim onu kaybetme korkusuyla titredi. Her zaman yaptığım gibi yine ona tutundum. Kollarım ondan destek alırken beklemediği bir şey yaptım ve onu öptüm...
Onun aklında düşündüğü siyah ve beyaz o izbe depoda birbirine karıştı ve benim aklımdaki griyi oluşturdu.
O ve ben bir olduk ve bizi oluşturduk...
Kalbi yakıp kül eden de oydu
Kalbin atmasına sebep olanda...
Yade bnewş`ın verdiği hüküm üzerine iki hayat birleşecekti.
Biri ailesi için kabul etti diğer sevdalı olduğu adam ile evlenecekti.
Ferman azad Dilwan bilinmezdi. Hiç bir hareketi diğerine uymazdı. Üstüne üstlük
Tam tersini yapardı. Hiç kimse onun bir sonraki adımını tahmin bile edemezdi.
Lavin Sarya Dilwan ,beyaz ölüm meleği . Etrafındaki tüm çiçeklerin güneşi , suyuydu o .
Güzelliğiyle , haraketleriyle , saygısıyla etrafında nam salmış bir kadındı. Aşkın saflığının vucüt bulmuş haliydi.
Peki tüm bunların ardında
Firaz Dilwan
Mihriban Dilwan
Ve Devran Dilwan `nın ölüm sırrı dedikleri sırrı ne zamana kadar saklayabileceklerdi?
(✿ ♡)
(Wattpad’te 1.21Milyon okunması var)
İki yaralı çocuktu onlar. Aynı avcı tarafından avlanmış olan…
“Sen uğruna Cehennem yaratılacak kadar güzel bir günahsın. “ dedi tek nefeste.
Ardından ekledi.
“ Ve ben senin için en büyük Günahkâr olmaya varım. “
Annesi ve babası vefat eden bir kız ile anne-babası şehit olan bir Türk askerinin hayatının birleştiği bir hikaye. Aynı yaralar.. ayrı hayatlar fakat aynı rûyalar...
Saygılar.
"Anne, ben uzaktan akrabayla evlenmeyi bırak direkt evlenmek bile istemiyorum."
Gözyaşlarımın arasından çıkan haykırışlarım karşımda oturan iki çift gözün sahibi için bir şey ifade etmiyordu. Öyle ki babam daha annemin konuşmasına fırsat vermeden "Gerekirse zorla evleneceksin!" deyip kestirip atmıştı.
Türlü engelleri aşarak eline mesleğini almış 24 yaşında bir kadındım. Artık düzlüğe çıktığımı düşünürken kaderin acımasız pençesi beni kıskacı altına almıştı. Duydunuz işte. Uzaktan olan bir akraba ile evlendirilecektim. Zorla.
"Daha on yedisindeydi bu Zehra, amca oğlu ile nişanladılar. Oğlan düğün için ihtiyaçları almaya ilçeye gitmiş, dönüşte minibüs kaza yapıyor. Kimseye birsey olmamış da bir bu gencecik oğlan oracıkta can vermiş. Bir sene geçmiş geçmemiş aşağı köyde varlıklı bir adam oğluna istemiş bu kızı, istemeye gelirlerken oğlanın bindiği at, yılan mı görmüş ne olmuşsa atıvermiş üstünden sahibini. Başını yerdeki sivri taşa vurmuş dalyan gibi oğlan, o da orada ölmüş. Daha geçen aylarda ilçede ki bir adam istemeye gelecek diye bir söylenti çıktıydı. Ama tabi gelen yok giden yok, meğer adam ince hastalığa yakalanmış yatak döşek yatıyormuş. Uğursuz gelin işte, kim bu kıza niyetlense sonu kara toprak oldu" Gülizar`ın anlatımıyla sanki tiyatro izler gibi izleyen kadınlar bir vah vah çekti, `olan oğlanlara oldu` diye söylendi.
🌳
"Madem bu söylenilenlere inanmıyorsun Fatma, sen alsana oğlun Seyyid`e bu uğursuz gelini. Bakalım Zehra cidden uğursuzmuymuş. Ne oldu sesin çıkmıyor, korktun değil mi, oğluna bir hâl gelir diye. Ee başka çocuğun yok, kocan öleli 20 yıl oldu, kalacam 3 tane 7 yaşındaki çocuk ile diye korktun değil mi?"
Evett. Büyük ihanetlerin olduğu ailesi tarafından büyük darbe yemiş olan Mavi abisi ile plan kurup babasını batırmaya çalışır. İkisi çok masum dursa da neler çevirdiklerini kimse anlmayacaktır. Yer altında olan büyük mafya ailesi olan ... Onu diyemiyoruz maalesef siz bulursunuz illa ki. Kimse kimin tarafından yıkıldığını bilmeyecek çünki Mavi Üstün ve Baybars Üstün bir ihanet için kendi düzenlerini bozmuş annelerinin intikamını almak için bu yola girmişlerdi. Deli bir Mavi ve Abisini okumaya başlayabilirsiniz. Bol kahkahalı, belki ağlamaklı bir kurgu sizi bekliyor.
İyi okumalar
Uyarı:Yetişkin içerik,argo,küfür ve kan içerir!
YETİŞKİN İÇERİK
İstemsizce kucağında hareket ettiğimde hemen beni belimden tuttu ve kulağıma doğru;
"Hareket etme güzelim"diyerek fısıldadı.
________________________________________________
Burnu boynumu ve saçlarımı keşfe çıkmışken ben de onun kokusuyla adeta sarhoş olmuştum ki önce boynuma bir buse bıraktıktan sonrada saçlarımın kokusunu derince içine çekip;
"Papatya kokulum"dedi ve saçlarıma da bir buse kondurdu.
Siz:Zevk mi alıyorsun
Siz:Ya sen bana bunu nasıl yaptın
Siz: Herkesin gözünün önünde benim üstümden aşağıya nasıl boyalar döküp sonrasında üstüme işediniz
Siz:Hiç mi acımanız yok
İclal, Mardin`in köklü aşiretlerinden Meran ailesinin en büyük kızıdır. Çevresindekilerden farklı olarak; kurallara uymaktansa kendi kurallarını yazarak yaşamayı tercih etmiştir. Ancak bulunduğu coğrafyanın bedelini ödemek mecburiyetindedir.
Berkay, Mardin`in bir başka isim yapmış aşireti olan Karaevrenler`dendir. Lise yıllarında ailesini bırakıp yurt dışına çıkmıştır. Kendini töreye göre değil, farklı kültürlerin farklı medeniyet anlayışlarına göre yetiştirmiştir. Ancak geride bıraktığını sandığı hayatı, ansızın, onu yeniden çağırır.
Günlerden bir gün, aralarındaki kan davasını bitirmek isteyen Meran ve Karaevren aşiretleri kan berdeli yapmaya karar verir. Fakat planlamadıkları bir şey vardır: Berdeli gerçekleştirmek için töreye kurban vermeyi düşündükleri İclal ve Berkay, aykırı kişilikleriyle yıllardır süregelmiş olan formatı bozacaktır.
"Bir varmış bir yokmuş diye başlar mutlu sonla biten masallar. Bizimki bir zamanlar diye başladı."
"Baba oluyorsun!"
Gazel Yalçın, herkesi karşısına alıp Anıl Yılmaz ile evlendiğinde, iki yıl sonra aldatılacağını hayal etmemişti. Evlilik yıldönümlerini kutlamak için kocasını işinden almaya gittiğinde gördükleri karşısında hüsrana uğrar ve kaçmak için kendini en yakın otele atar.
Cihan Batur, üç yıl önce hayatının aşkı olduğunu düşündüğü Merve Kara’ya evlenme teklifi ettiğinde; sadece parası için onunla birlikte olduğunu öğreninir. O günden sonra hiç kimseyle bir yakınlık kurmazken iş için gittiği otelde gördüğü kadınla bir anlaşma yapar.
Tek bir gecelik…
Her şey istedikleri gibi giderken planlarında olmayan bir durum gerçekleşir.
İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat kendisinin yazgısı olsun ister. En çokta kabullenmeyi bilemez.
Ben hep düşlediğim hayatın ötesini istemiştim, hep daha iyisi olsun isterken kabullendiklerimin ötesine gidememiştim. Kader denen o lütfu göz ardı etmiştim. Bu beni büyük ustalıkla ummadığım anda yakalamıştı. Diken sandığım şerrin ucundaki gülü hesap edememiştim. Nefret ettiğim adamın imtihanıydı beni bu kaderin ucundaki gülün bir gün solacağını sanmam.
Yanılmıştım! Diken diye hesapladığım adam bana gül sunmuştu hep. Tutarsam kanardı bilirdim lakin onun bendeki teslimiyetiydi dikenlerin zarar vermeyişi.
Ben ondan kaçarken aslında ona koşmuştum. Şer sandıklarım lütuftu, bunu ben bilememiştim. Senden nefret ediyorum dediğim adamı nefretimle beslemiştim, hislerim ise onun bana sunduğu papatyalarla gül budak olmuştu. Bilememiş, kaçtığım yerde hep düşmüştüm. Söylediği tek söz; düştüğün zaman elini hep ben tutacağım. Orada başlayan sözle aslında elini tutan hep ben olmuştum.
Ben Zeynep. Daha küçücükken boynuma asılmış kolyenin kıyametçisi. Artık benim bir sırrım var. Bunu ben değil o kolyenin sahibi biliyor.
Hayatımın her zaman acı içinde olduğunu biliyordum.
Ama ailemin beni akıl hastanesine kapatacağını düşünmemiştim.
Bir gün bu dünyadan göçüp gitmek istediğimde bir kadın buna izin vermedi.
Bu kadın bir hemşireydi.
Bu kadın beni düzeltecekti ya da ben onu delirtecektim.
Ama kadında hesaba katmadığım bir şey vardı o da bu kadınında oyunlara ortak olduğuydu...
Elini belime koydu. Kendine iyice çekip ben ne olduğunu anlamadan, şakağımdan öptü. Ve karşımızdaki adamlara baktı "Gördüğünüz üzere hayat arkadaşım olmadan yaşayamam. Çok zamanı kalmadı. Ne kadar isterseniz size hemen veririm. Yeterki karıma uygun bir dönür bulun." Dedi elimi avucunun arasına aldı. Sonra dudaklarına doğru götürdü. Gözlerimin içine bakarak bir buse bıraktı. O an içimdeki kelebekler şaha kalkmış gibi uçuşuyordu.
İnsan bazen sadece öleni özlemez insan bazen duygularını da özler
Benim içinde öyle olmuştu söylenen yalanlar ve oynanan oyunlar duygularımı yok etmişti