“Bazı zarflar kaderin mühürlenmiş halidir.” Sayra Demiralp, bir zamanlar ışıltılı salonların, kristal avizelerin ve baba korumasının içindeydi. Şimdi, kitapçı raflarında bir hayat arıyor; geçmişiyle geleceği arasında sıkışıp kalan yirmi yaşında bir kız… Annesi kayıp, babası ölü, hayalleri yarım. Ama kaderin rengi bazen vişne çürüğüne bürünür. Bir yağmur gününde eline tutuşturulan bir zarf, onu İstanbul’un en karanlık köşelerine, Karataş Malikanesi’ne götürecek. Ve orada onu bekleyen adam; Giray Karataş… Soğuk, sessiz, tehlikeli. Babasının mirası kadar keskin ve kanla çizilmiş bir geçmişin varisi. Giray ve Sayra… İki farklı karanlığın çocukları. Biri intikamı öğrenmiş, diğeri onu anlamaya çalışan. Aralarındaki bağ nefretle başlar, ama aşkla nereye varacaklarını ikisi de bilmez. “Vişne Çürüğü”, aşkın en derin tonuna boyanmış bir intikam ve hayatta kalma hikâyesi. Kanla yazılmış sırlar, geçmişten taşan acılar ve ölümle flört eden bir tutkunun romanı.

⛧°。 ⋆༺♱༻⋆。 °⛧ Düşünsenize, annenizin intiharından sonra size bahşedilen bir gücünüz var. Bu güç, rüyanızda gördüğünüz herşeyin gerçekleşmesi oluyor. Sevinir ve bundan sonra herşeyin toz pembe olmasını beklersiniz değil mi? Ama sizin rüyalarınız simsiyah. Mesela rüyanızda herhangi birinin ölümünü görmemek için kahve ile yaşıyorsunuz. Artık kaderinizde simsiyah. Ahu Bilge`nin kaderi hep siyahtı. !!Uyarı!! Kitabın tüm hakları saklıdır. İzinsiz bir şekilde çalınması veya kopyalanması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. by: eminegull_

Basit ve sıradan.Tertemiz saf normal bir anadolu ve üniversite arkadaşlık hikayesi.

"Yağmurun altında başlayan bir tesadüf... Ada ve Ezhel, bir kitapçıda karşılaştıklarında, ikisi de hayatlarının değişeceğinden habersizdi. Tatlı bir çekim, sıcak bir sohbet ve yavaş yavaş büyüyen tarifsiz bir aşk... Bu hikâye, kalpleri sıcacık yapan o anların hikâyesi."

Hayat mı? benim bir hayatım yoktu.Ben sadece o günün gelmesini bekleyene kadar heveslerimi yaşıyordum,tabii buna yaşamak denirse. Arsen karanlıktan korkuyordu, Kunt ise karanlığın ta kendisiydi. Hayatının en büyük çelişkisi, babasının baş düşmanı olan adamla iş birliği yapmaktı...

Hiç kimse göründüğü gibi değildir bu hayatta. Esla ve Savaş için de bu böyleydi. Korkak ama cesur bir kızdı Esla. Tekerlekli sandalyede oturan çaresiz ama güçlü bir adamdı Savaş. Bu hikayede “İKİ İNSAN DÖRT HAYAT” vardı ve dört hayatın çıktığı tek yol bilinmezlerle dolu bir savaştı.

Bir fal baktık ne olabilirki ?

Psikoloji bölümünden yeni mezun olan Alev, yeni keşfettiği kafeye gider. Fakat hiç beklemediği anda eline ulaşan not sabrını taşıran son nokta olur. Kafeden çıkıp giden Alev, yolda kanlar içerisinde yatan adamı arabasına aldığında ise başına geleceklerden bir haberdir. Acı, gözyaşı, ölüm, kader... Söyle bana sen hangisine yenildin? ..... " Asıl delilik nedir biliyor musun? " "Nedir? " " Böyle bir dünyada aklı başında kalabilmektir. "

Toprağın haykırışları oldu pusulam. Benliğimi bıraktığım kanatlarım ölümün habercisiyle buluştu. Sarmaşıklarına sarılı bedenler onun varlığında vücut bulurken, hayat verdiği topaktan can alacaktım. O kefene sarılmamış ruhları benim için süslerken, kasvetli havasını mavi kanatlarımla dağıtacaktım. Ruhu arşa çıkmış bu insanların, cellatlarının son tanıklarıydık biz. Varlığım yok oluşun miladı. Yaşamı var oluşun yok oluşu.

"Eldivenlerin olmadan dokunamıyorsun," dedi. Elim havda yumruk olurken gözlerimden damlalar süzüldü. "Kedinin fareyle oynadığı gibi, oynuyorsun benimle," dedim, gülümsedi "Avcı, avıyla oynamaz," dedi. "Bu hikyanin avcısı sen misin?" "Hikaye umrumda değil İzel, ben; senin avcınım." ☆☆☆ Wattpad`de yayınladığım "Arga" isimli kitabımı "sinsi" ismiyle değiştirdim ve burada yayınlama kararı aldım. Şans verip okuyan ve bu yolculuğa benimle birlikte çıkan herkese şimdiden teşekkür ederim♡