Osmanlı döneminde bir cariye ve şehzade miii

Gülbahar, Isparta`nın Gülbahar köyündeki genç kızıydı. Ninesi ile birlikte köy hayatı yaşıyordu. Hasat zamanları elma, gül toplamaya gider, kendi ayaklarının üzerinde dururdu. Ama bir gün denemek için ok atmaya başladığında, attığı ok yüzbaşı askerine çarptı. Kendi başında dert ettiğini sandığı askerde hayatının gerçek aşkını bulmayı ummamıştı. "Sen benim başıma gül bahçesinden, gül yaprağı olarak mı düştün bee gül kokulum?"

“Mafya dünyasının en tehlikeli ajanı olarak bilinen Sertaç (Zehir) ve gözüpek, fevri tavırlarıyla tanınan İnci (Deli Kadın), mensup oldukları güçlü mafya örgütünün en kritik görevine atanırlar. Birbirlerinden ölümüne nefret eden bu ikili, düşman bir mafyanın balosuna sızmak için karı-koca rolü yapmak zorundadır. Lüks ve tehlikenin iç içe geçtiği bu casusluk oyununda, sahte evliliklerinin ardındaki düşmanlık, her an ortaya çıkabilecek bir kıvılcımla tutkuya dönüşebilir. Balonun gösterişli atmosferinde, suikast, sır ve entrikalarla dolu bir gece onları beklerken, Sertaç ve İnci sadece hedeflerini değil, aynı zamanda birbirlerinin en derin sırlarını da çözmek zorunda kalacaklardır. Zehir ve Deli Kadın`ın görevi başarıyla tamamlanıp tamamlayamayacağı, nefretlerinin mi yoksa beklenmedik bir aşkın mı onları ele geçireceği, bu yüksek riskli oyunda kaderlerini belirleyecektir.“

“Doğu`nun en büyük mafya ailesinin varisi olan Lidya ve Batı`nın yeraltı dünyasının sarsılmaz lideri Kuzey, babalarının imzalamak zorunda kaldığı bir "Kan Anlaşması" gereği zorla evlendirilir. Bu evlilik, iki gücün birleşmesini sağlarken, aynı zamanda her iki karakter için de birer "pranga" anlamına gelmektedir. Lidya, sadece zekasıyla değil, acımasızlığıyla da adından söz ettiren, kendi operasyonlarını yöneten, babasının bile çekindiği bir kadındır. Kuzey ise, adının hakkını veren, bakışlarıyla dahi rakiplerini titreten, kuralları kendisi koyan bir imparatordur. Her ikisi de bir "gölge" gibi yaşamaya, emir almaya veya birine boyun eğmeye alışık değildir. Nikâh masası, ikisinin de birbirine meydan okuduğu bir savaş alanının başlangıcı olur. Evlilikleri bir tiyatro, yaşadıkları malikane ise casusların ve hainlerin kol gezdiği bir satranç tahtasıdır.” !Dikkat!Bu kitapta olumsuz sahneler,argo kelimeler bulunabilir!

“Yirmi yaşındaki Aslı, geçirdiği bir kaza sonrası tekerlekli sandalyeye mahkûm kalmış, narin ve içine kapanık bir genç kadındır. Hayatının en büyük korkularından biri, babasının ona miras olarak bıraktığı borçlardır. Babası, bu borçlardan kurtulmak için, Aslı`yı İstanbul`un en acımasız mafya lideri ve karanlık iş dünyasının önde gelen CEO`larından biri olan Tugay ile evlenmeye zorlar. Tugay, sert, acımasız ve duygusuzluğuyla ün salmış, yakışıklı ama tehlikeli bir adamdır. Bu zoraki evliliğe o da tıpkı Aslı gibi isteksizdir ve Aslı`nın "zaafiyet" olarak gördüğü durumuna karşı küçümseyici bir mesafe korur. İki taraf da bu evlilikten nefret etmekte, birbirlerine karşı büyük bir öfke ve soğukluk beslemektedir. Aslı, Tugay`ın ürkütücü gücünden ve evliliklerinin ardındaki soğuk anlaşmadan ötürü sürekli bir korku içindedir. Tugay ise Aslı`yı, sadece bir anlaşmanın ve babasının geçmiş hatalarının bedeli olarak görmektedir.” !Dikkat!Bu kitapta olumsuz sahneler,argo kelimeler bulunabilir!

Ben çorak bir topraktım oda bana Allah`ın en güzel niymeti idi .

O benden kaçıyordu sanki yapabilecekmiş gibi , sanki kendini benden uzak tutabilecekmiş gibi . Sanki bizi bitirebilecekmiş gibi .

İki farklı dağ, iki ayrı aşiret... Birinde yatağa mahkum bir adam: Mirza Altunhan. Diğerinde narin ama dimdik duran bir kadın: Gül Karahanlı. Aşiret töresinin gölgesinde, geçmişin kanlı hesaplarıyla şekillenen bir evlilik... Gül, abisinin işlediği bir günahın bedelini bedenini vererek öder. Mirza ise yıllar önce geçirdiği bir kazanın ardından yatağa mahkûm, sesi susmuş, yürüyemez bir adamdır artık. Ama gözleri konuşur. Gözleri, Gül`e dokunur. İntikamla başlayıp, şefkatle büyüyen bir beraberlik. Suskun bir aşkın gözlerle yazılan hikâyesi. Gül başta yalnızca merhametle yaklaşır Mirza`ya. Fakat zamanla kalbi, onun bakışlarındaki kırılmışlığı, içindeki çığlığı ve unutturulmaya çalışılan umudu duyar. Şefkatiyle kanatlanan bu aşk, yalnızca iki yüreği değil, iki aşireti de yeniden şekillendirecek. Ama Altunhan konağında fırtınalar eksik olmaz: Hırs dolu bir üvey anne... Karanlık emelleri olan bir üvey kardeş... Ve her şeyin üstünü örten töre duvarları... "Bir insan ne zaman gerçekten sağ kalır? Bedeni iyileştiğinde mi, yoksa kalbi dokunulduğunda mı?" "Altunhan ile Karahanlı`nın kalemle değil, kalple yazılmış hikâyesi..." Aşkın susarak bile haykırdığı bu roman, yüreğin en derin yerine dokunacak. ---

Mardin ağası yüzbaşı dicle`nin berdel hikayesi

Genç ve öfkeli yüzbaşı Ateş bir gün eve geldiğinde hayatının aşkıyla yeniden tanışacağını bilmiyordu