Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left4.
Bölüm
keyboard_arrow_right

ııı - 15 Dakika

@rakuusha
Pangnar 22/4M762, Louma-A3

Yine aynısı olmuştu. Artık açıklık getirmeye başlıyordum. Bu rüya falan değildi ya da geleceği görmüyordum. Hissettiklerim tamamen gerçekti. Aynı günü tekrardan yaşıyordum. Bir şeyler beni geçmişe gönderiyordu. Belki de bir şeyleri düzeltmemi istiyordu? Kendi kendime düşündüm. Hatırladığım son şey kronograftı. Kronografı gördükten hemen sonra uyanıyordum. Fakat her seferinde 15 dakika daha geç uyanıyordum. Eğer hemen yola çıkarsam 04.36 gibi ormanda olurdum. Av 04:58 de başlıyordu. Ragun'un aklını çelip avdan vazgeçirebilirsem hem Ragun'u, hem de Lilionna'yı kurtarabilirdim. Fakat ya Ragun'u vazgeçiremezsem? Göz göre göre birinin ölümünü seçmek zorunda kalırdım. Bir alternatif üretmek zorundaydım. Çünkü ikisini de feda etmeye niyetim yoktu. Hemen ormanın yolunu tuttum.

Düşünmekle zaman kaybettiğim için 04:44 gibi ormana vardım. Ragun'u görüp hemen yanına gittim. Belki de ona olanları anlatmam gerekir diye düşündüm. Alelacele konuşmaya başladım, "Ragun hemen gitmemiz lazım! Eğer bu ava başlarsak öleceksin!" dedim. Ragun hiç de sıcak bakmıyordu. "Dostum sen alkol falan mı aldın? Sana kaç kere ava çıkmadan önce alkol alma dedim! Buraya kadar gelmişim bir de benden geri dönmemi istiyorsun." dedi. Başka çarem kalmamıştı tek şans bolaydı.

Yine 04:58 de aynı kurt aynı yere geldi. Yayı çıkartıp oku yaya yerleştirdim. Ragun, "Zehir nerede?" dedi. Zehri tamamen unutmuştum nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sonradan babamın sehpasının üzerinde unuttuğumu hatırladım. Ragun'a "Unuttum." dedim ve oku bıraktım. Ok yine kurdun bacağına saplandı. Ragun bana kızacak zaman bulamadan kurda doğru koşmaya başladı. Ragun'a olanları söylemiştim yine de her şey aynı şekilde ilerliyordu.

İşte o an geldi. Her şeyi doğru hesaplamalıydım. Kurtta zehir yoktu, dolayısıyla hızlı koşacaktı. Geçen seferki gibi atarsam yine kurdun arkasına düşecekti. İlk seferki gibi atmalıydım. Derin bir nefes aldım. Zamanın akışı yavaşladı. Bütün olasılıklar önümden geçti. Ragun'un ölümü, Lilionna'nın ölümü. Nefesimi verdim ve bolayı fırlattım. Bola kurdun ayağına dolandı. Kurt sendeleyip yere düştü. Sürüklenip kafasını kuyuya vurdu. Acı içinde inleyip bayıldı. Ragun hızlı adımlarla kurdun bedeninin yanına gitti ve gözünü kırpmadan kafasını kesti. Bir anda bütün kötü düşüncelerden arındım. Ragun'un hiçbir şeyden haberi yoktu ama hem Ragun'u hem de Lilionna'yı kurtarmıştım. Sevinçten ağlamak üzereydim. Ragun yanıma gelip elini omzuma koydu ve "İyi atıştı dostum." dedi.

Kurdun derisini yüzdük ve etini aldık. Öğlene doğru kasabanın yolunu tuttuk. Kutlama yapmak için bir hana girdik. Kurdun derisini satıp parayı bölüştük. Zaman akıp gitmiş çoktan akşam üstü olmuştu. Pazarda Lilionna'ya rastladım. Çok nadir de olsa üçüncü halkaya inerdi.

Aaxharas kesimindeki herkes Lilionna'ya saygı gösterirdi. Kızıl, dalgalı saçları gün ışığında parlıyordu adeta. Sessizce yanına gidip "Merhaba Lilionna." dedim. "Aa merhaba Aola." dedi. Birkaç sefer pazardan aldıklarını evine taşımasında yardımcı olmuştum oradan tanıyordu beni.

"Yardım etmemi ister misin?" dedim. Her zamanki gibi, "Tabii ki, teşekkür ederim." diyerek bir tebessümle cevap verdi. O kadar güzeldi ki hiçbir isteğini geri çeviremiyordum. Üçüncü halka ile ikinci halkanın sınırına geldik. Oradan ileri geçmem yasaktı. Lilionna'ya karşı hissettiklerimi başından beri içimde tutuyordum. Artık bazı şeyleri bilmesi gerektiğini düşündüm. Tam zamanı gelmişti, "Sana pek layık değilim ama yarın seninle birlikte kuyuya gelsem sorun olur mu?" dedim. Önce şaşırdı, sanki her gün onu bir sapık gibi takip edip kuyuya gidişini izliyormuşum gibi. Aslında düşündüm de sanırım öyle oluyor. Sonra gülmeye başladı, "Tabii ki neden olmasın." dedi. O güzel gülüşünü her görüşümde yeniden doğmuş gibi hissediyordum. O kadar mutluydum ki yaklaşık 10 dakika boyunca konuşamamıştım. Yavaştan kulübenin yolunu tuttum.

Kulübeye vardığımda her şey farklı bir hal aldı. Mutluluk dolu atmosfer anında yok oldu. Babam yerde öylece yatıyordu. Ne olduğuna anlam veremeden hemen yanına koşup uyandırmaya çalıştım. Hiç tepki vermiyordu. Sehpanın üzerine baktım ve akrep zehrinin azaldığını gördüm. Kendi kendime bu kadar salak olamam diye düşündüm. Acele ile çıkıp zehri sehpanın üzerinde unutmuştum. Tam herkesi kurtardım derken bu sefer de babamın ölümüne sebep olmuştum. Sanki ne olursa olsun biri ölecek gibiydi. Birinden birini feda etmek zorundaydım. Hayır hiçbirini feda etmeye niyetim yoktu.

Oturup düşünmeye başladım. Eğer kronografı tekrar çalıştırırsam 04:35 de uyanacaktım ve 04:57 de ormanda olacaktım. O benim son şansımdı. Ondan sonraki 15 dakika Ragun'u kurtarmak için yeteli olmayacaktı. Çünkü bir sonraki uyanışta saat 04:50 olacaktı ve av çoktan başlamış, Ragun ölmüş olacaktı. Babamın yanına oturup konuşmaya başladım. "Neden onu içtin ki? Neden böyle olmak zorundaydı." Sulu gözlerim ile derin düşüncelere daldım. Gözümden süzülen göz yaşı ve günün yorgunluğu ile uykuya daldım.

Ve kronografın sesine uyandım. Saat 04:35. Kafamı kulübeden dışarı çıkardım yukarıda dolunay var.
modal aç
modal aç
modal aç