Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left15.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@rakuusha
Qsak 28/4M762, Ientra

Hala suyun etkisinde olan elma yerini elma çiçeğine bırakmıştı. Kim bilir belki biraz daha beklese orada bir elma tohumu olacaktı.

Amarus'un ilk defa hava almaya çıkıyorum dediğini duymuştum. Normal bir insan gibi yaşamıyordu. Uyuduğunu ya da yemek yediğini görmemiştim. Sadece elma yiyor, kahve ve çay içiyordu. Bir ara kendisine sorarım diye düşündüm. Oghma'nın kapısını açtım ve derin bir nefes aldım. Kısa bir süre serin rüzgârın uğultusunu dinledim. Çölün ortasında serin rüzgâr, kesin Amarus'un bir parmağı vardı o işte. Ama bazen sadece keyfini çıkarmak gerekir.

Oghma'nın ucuna doğru yavaşça yürümeye başladım. Huzur, sessizlik ve rüzgârın eşliğinde. Oghma'nın ucuna oturup aşağıdaki çölü seyretmeye başladım. Uçuşan toz bulutları, minik hortumlar ve sıcak rüzgâr. Birden Lilionna'yı düşünmeye başladım. Neredeyse 3 aydır onu görmemiştim. İçinde bulunduğum huzur ve sükûnet bana onu hatırlatıyordu. Yaşadığımız anılar gözümde canlanmaya başladı. O kadar güzellerdi ki gözümden süzülen mutluluk göz yaşlarına hâkim olamadım. Arkamdan bir ses "Onu mu düşünüyorsun?" Hızlıca göz yaşlarımı sildim ve "Kimi?" dedim. Amarus yavaşça yanıma oturdu çölün sükunetini izlerken. "Lilionna'yı düşünüyorsun değil mi?" dedi. Kafamı uçsuz bucaksız çöle döndüm. Kendimi ensemde esen rüzgâra bıraktım. "Evet" dedim. "Merak etme, yakında kavuşacaksın evlat." dedi ve bana bakıp gülümsedi. Birden heyecanlandım ve Amarus'a döndüm "Nasıl yani? Ne zaman? Yanına mı gideceğim?" diye atıldım. Gülerek "Sakin ol evlat." dedi ve omzumdan tutup yavaşça oturttu beni. "Bundaki sonraki test gireceğin en zoru olabilir. Bu yüzden bunu bir buluşma değil de vedalaşma olarak düşün." dedi. Artık gülmüyordu. Suratında ciddi bir ifade vardı. Amarus bu gibi konularda şaka yapacak biri değildi. Karanlık düşüncelerin içine daldım kendi kendime. Ölecek miydim? Veda derken ne demek istiyordu? Amarus'a sordum "Ölecek miyim?" Yavaşça bana döndü "Ölüm? Hayır evlat, ölüm için henüz çok erken. Zihninle bir oyun oynayacaksın. Hem de çok çok uzun bir oyun. Delirme ihtimalin çok yüksek. Veya hafızanı kaybetme ihtimalin. Çok büyük bir döngü gerçekleştirmen gerekecek. O yüzden bu teste girmeden önce biraz olsun rahatlaman gerek. Belki onu bir daha göremeyebilirsin." Delirmek mi? Hafıza kaybetmek mi? Bahsettiği test hakkında hiçbir fikrim yoktu ancak girmek istediğimi söyleyemezdim. "Girmek zorunda mıyım?" diye sordum. "Ona geri döndüğünde karar vereceksin." dedi.

Birden ayağa kalkıp eve doğru yürümeye başladı. "5 dakika sonra kütüphaneye gel artık zamanı geldi." dedi arkası dönük kapıya doğru yürürken. Kütüphane mi? Ientra'nın tek bir odadan ibaret olduğunu sanıyordum. Bana hiç kütüphaneden bahsetmemişti. Nerede olduğunu bilmediğim için gidemezdim. "Kütüphane mi? Kütüphane nerede?" diye bağırdım arkasından. "Cam bibloyu çek." dedi ve içeri girdi. Şaka yapıyor olmalı diye düşündüm kendi kendime. Çünkü orada yüzlerce biblo vardı ve hepsi de camdı.

Hemen ayağa kalktım ve arkasından koşmaya başladım. Koşarak kapıyı açtım ve içeri girdim. İçeri girdiğimde nefes nefeseydim. Kafamı kaldırıp "Hangi biblo?" dedim. Ama Amarus ortada yoktu. Odadaki tek ses her zamanki gibi şöminenin çatırdamasıydı. 5 saniye içerisinde yok olmuştu ve benden nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim olmayan kütüphaneye gitmemi istiyordu. Rafların bulunduğu uzun, geniş sütuna yaklaştım. Cebimden kronografı çıkardım ve çoktan 1 dakika geçmişti. Hemen yanımda üst raflara ulaşmamı sağlayabilecek bir tekerlekli merdiven vardı. Bir yerde bir ipucu olmalıydı. Belki kitap şeklinde bir biblo? Ya da parşömen.

Kütüphaneyi andırabilecek her türlü nesneyi aramaya başladım. Ama biblolar genellikle hayvanlar ve belirsiz geometrik cisimlerden oluşuyordu. Kitaba benzer birkaç bibloyu çektim. Hiçbir şey olmadı. Kronografa baktım 4 dakika olmuştu. Amarus daha önce bir şeyi yapmam için zaman tanımamıştı. Dolayısıyla gecikirsem ne olacağını bilmiyordum. Oturup beklemeye karar verdim. Gözümü biblolara dikip öylece bekledim.

Yaklaşık 30 saniye sonra deri koltuğun gıcırdamasını duydum. Amarus koltuğunda oturmuş çay içiyordu. "Geç kaldın evlat." dedi şömineyi izlerken. "Burada yüzlerce biblo varken doğru olanı bulmamı nasıl bekliyorsun?" diye çıkıştım. "Artık bir önemi yok zaten." dedi ve bir yudum daha aldı. "Nasıl yani?" dedim sorgular bir biçimde. "Sen gelmedin, ben de öğretmekten vazgeçtim." dedi. "Neyi öğretmekten?" dedim. "Artık bir önemi yok." dedi. Öğretmeye çalıştığı şey her ne ise, beni Lilionna'ya götürecek şey olduğundan emindim. Başka şansım yoktu.

Sinirli bir şekilde Oghma'nın kapısını açtım. Merkeze yürümeye başladığımda Oghma hareket etmeye başladı. Sanki bana yardım ediyordu. Ben merkeze ulaşana kadar şişeler meydana çıkmıştı. Kanı, kumu ve gözyaşını aldım. Mekânsal sapma gerçekleştirip geriye gidecektim. Ardından 5 dakikalık bir döngü oluşturup her bibloyu tek tek deneyecektim. Elbet bir tanesi olmalıydı. Elimde üç şişe ile içeri girdim. Amarus bana aldırış etmeden çayını içmeye devam ediyordu. Kronografı cebimden çıkardım be kanı damlattım. Gerekli söz ile mekânsal sapmayı gerçekleştirdim. Xly.

Küçük bir düşme hissi ile irkildim. Gözümü açtım, sütunun tam ortasında duruyordum. Zaman kaybetmeden 4 dakikalık döngümü oluşturdum. Jult. Artık kronograftan fazla etkilenmiyordum. Sadece gözümü kapatıp açmam yeterli oluyordu. Rastgele bütün bibloları çekmeye başladım. Asıl garibime giden ise, bir bibloyu çektikten sonra onu yerine koymadan başka bir tanesini hareket ettiremiyordum. Dolayısıyla her seferinde sadece bir tane çekebiliyordum. Raflar dolusu yüzlerce biblo. 4. dönüm, 5. dönüm... 15. 16. hiçbir şey olmuyordu. Maymun, fil, kaplan, aslan, yarasa, timsah. Hiçbiri olmuyordu.

17. dönümdeydim ve çıldırmak üzereydim. Toplamda 74 raf vardı ve ben daha 43. deydim. En üst rafa çıktım ve aşağı baktım. Merdivenden aşağı doğru kayarken gözüme parlak bir biblo çarptı. Hızlıca yukarı, 57. rafa çıktım. Onca biblonun arasında bir kuş duruyordu. Bir kuzgun. Keskin gözleri ile bana bakıyordu. Belki de aralarında gördüğüm en güzel işlenmiş bibloydu. Elimi kuzguna attım ve çektim. Biblonun altında ince siyah bir ip vardı. Bibloyu geri yerine bıraktım ve aniden milyonlarca çark aynı anda dönüyormuşçasına bir ses gelmeye başladı. İçinde bulunduğum sütun kat kat sağa ve sola dönmeye başladı. Sanki 74 pimli bir kasa açılıyor gibiydi. İçinde bulunduğum şaheseri izlerken merdivenden indim. Arka tarafı yavaş yavaş kapanıyordu. Kısa süre sonra Ientra ile olan bağlantım tamamen kesildi. Önümde yeni bir kapı oluşmaya başlıyordu. İçeride son noktayı atarmışçasına bir ses yankılandı ve önümde bir kapı oluştu. Kapının hemen önünde Amarus ellerini arkada kenetlemiş bana bakıyordu. Arkasında ise hayatımda görüp görebileceğim en büyük kütüphane vardı. Ientra'nın neredeyse 5 katı büyüklüğündeydi ve yüksekliği biblo rafları ile aynıydı. En az 10.000 kitap olduğu kolayca anlaşılabiliyordu. Amarus bana baktı ve konuşmaya başladı "Kaç dönüm sürdü?"

Bir yandan sinirli ve yorgun, bir yandan heyecanlı ve mutluydum. "17"
modal aç
modal aç
modal aç