Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left6.
Bölüm
keyboard_arrow_right

Büyü Mü? İhanet Mi?

@yasinakn
Joyina. Son yaşadıklarından sonra inanıyor musun büyüye?

Joyina o sesleri yine duyuyordu. Farkındaydı arkadaşlarının konuşmadığını, durumu anlayacak kadar zekiydi. Ya bu yolculuk ona fazla gelmiş ve yavaşça deliriyordu, ya da... Ya da kabul etmeyi ne kadar istemese de büyülü bir durum vardı.

İtaat edeceksin Joyina. İtaad ediyorsun Joyina. Zemigori Joyina

"Unutulmuş Lisan!" kendini bağırmaktan alıkoyamamıştı Joyina. Unutulmuş lisanda bir kelimeyi nasıl duyabilirdi? Delirmiş olsa bilmediği diller konuşamazdı herhalde. Üç yüz yirmi yıllık hayatında büyünün gerçek olmadığını çevresine ispat etmek için çok uğraşmış, kendi de inatla inanmamak için diretmişti ama her şeyin bir ilki vardı galiba. Tüm fikir yapısının yanlış olduğunu kabullenmek istemiyordu Joyina, yapamıyordu. Bilim dışı bir şeyi kabul etmek... Kendini koca bir karanlığın içinde ki ateş böceği gibi hissederken birden kara sineğe dönüşmüştü sanki...

"Bizle gelme amacın bizi esir almak mıydı Kumbyk? Arkadaşlık değil miydi?" Apreal bacaklarında ki halatlar izin verse üstüne atlayacaktı Kumbyk' in ama Kumbyk' e doğru yeltenmesiyle yere kapaklanması bir oldu. Hala olanlara anlam veremiyordu, ya da vermek istemiyordu. Kumbyk bunu onlara nasıl yapardı? Hala aslında şaka yaptım hadi gidelim demesini bekliyordu. Keşke öyle deseydi, keşke yüreğini kaplayan acıyla karışık hüzün şelalesinin suları geri çekilseydi; ama demedi, ne acı geçti, ne sular çekildi. Her şey daha da kötüleşti.

"Tabii ki de yoksa hangi salak, aptal bir insan melezinin gördüğü rüyanın peşinden gider? Ha pardon sen gidiyorsun Apreal." İhanet... Acı verici evet ama daha da acı vericisi dediklerinde haklılık payı olmasıydı ama o asla böyle düşünmeyecekti arkadaşına destek olacak yanında duracaktı. Buna mecburdu babasına söz vermişti...



---------



"Apreal gel. Gel de otur yanıma." Apreal hemen koşarak oturdu babasının yanına. Her zaman en sevdiği şey babasıyla oturup konuşmaktı. Babası onunla her konuşmasında yeni öğütler verir, bilgilendirir, onun yürekli, karakterli bir insan olması için çabalardı. Apreal on yaşında olmasına rağmen bunları fark edebiliyordu. Zor bir hayatı yoktu belki ama babası sayesinde her şeyi tecrübe edip kendini geliştiriyordu. Apreal etrafına bakındı. Söylentilere göre eskiden dipsiz bir gölet olan intihar çukuruna. Aslında burası kasvetli olması gereken bir yerdi. Bedenlerinde acı çeken ruhların kurtuluş kapısıydı. Apreal bazen ruhların seslerini duyuyor gibi gelirdi ama beyninin ona oyun oynadığını biliyordu, babası anlatmıştı. Olmayan bir şeyin varlığını fazla düşünürsek beynimizde sanki varmış gibi bize oyunlar oynar, en küçük sesi bile o inandığımız şeyin varlığına kanıt olarak sunarmış.

"Apreal, bugün sana anlatmak istediğim önemli bir konu var belki de en önemlisi." babası hep önemli şeyler anlatırdı bugünkü neden daha önemli olsundu ki?

"Arkadaşlarını iyi seç. Kalbi temiz, dili nezih olsun. Arkadaşına asla ihanet etme. Hep destek ol ona, ne kadar saçma gelirse gelsin. Malın gider, canın gider, zaman gider, dostluk baki kalır. Gerekirse canını kaybet ama dostluğunu kaybetme. Anladın mı?" Apreal kafasını onaylarcasına salladı. Beline kadar gelen saçları, rüzgarla birlikte kafasının hareketleri de eklenince babasının yüzüne kadar savrulmuştu. Bugünkü dersi dostluktu demek ki.

"Söz mü Apreal."

"Söz baba!" Apreal babasına çok güvenirdi. Babası hep doğru söyler, hep en doğruyu bilirdi. Annesi o doğarken ölmüştü. Eskiden hep kendini suçlamıştı ama babası ona onun suçu olmadığını bazen olması gereken şeylerin önüne asla geçilemeyeceğini, sadece bazı şeylerin aracı olacağını çok güzel anlatmıştı. Babası ne bir bilge ne de bir büyücüydü, o sıradan bir hamaldı ama Apreal' ın gözünde unutulmuş dili oluşturan kadim büyücülerden bile üstündü. Hayatındaki tüm kurallarını babasının öğretileriyle belirlemişti, babası belki de bu dünyanın karanlığı arasında ki bir ışık kaynağıydı. Yol göstericisi, rehberi, tek dostu.

"Bugün sana en büyük dersini vereceğim. Asla pes etme, güçlü ol, dirayetli ve güçlü ol. Seni ve arkadaşlarını ezmek isteyenlere asla acıma kopar kafasını." babası ilk kez bu kadar ciddi konuşuyordu. Sanki onu büyük bir savaşa hazırlıyor, yüreklendirmek istiyordu.

"Artık ben olmayacağım, bu hayat savaşında tek başınasın. Bir evin var. Yay kullanmayı biliyorsun, avlanarak karnını doyur. Benim gibi hamallık yapıp, köleden farksız olacağına, güçlen, geliş ve insanların saygısını kazan; çünkü ben sevgisini kazandım sadece ve hiç bir işe yaramadı. O yüzden insanları tanı, dostlarını iyi seç ve sakın peşimden gelme!" Cümlesi biter bitmez kendini kayalıklardan aşağı bırakmıştı babası. O kadar hızlı gerçekleşmişti ki bu olay babasını tutacağı bir zaman dilimi bile olmamıştı Apreal' ın. İnanamıyordu, gerçek olamazdı. Arkadaşı, dostu, öğretmeni her şeyi... Babası çukurun diplerine doğru gidiyordu. Neden böyle yapmıştı? Neden bırakmıştı onu? Annesi doğarken, babası on yıl sonra bırakmıştı Apreal' ı sırayla. Ne yapmalıydı peşinden mi gitmeliydi? Sakın peşimden gelme derken bunu mu kastetmişti? Babasına kızmalı mıydı? Kırılmalı mıydı? Babası olsa ne derdi bu durumda?

Gidenlerin arkasından yas tutarak, hüzün bataklığına saplanma, bir kere girersen bir daha çıkamazsın.

-------------

"Peki, peki ama adamların nasıl burayı biliyorlardı? Biz bile yola çıkarken buradan gideceğimizi bilmiyorduk." Tuilyn hayatının şokunu asıl şimdi yaşıyordu. Elinin buharlaşması bunun yanında hiç bir şeydi, hem acı olarak hem şaşkınlık.

"Mavi kutu hakkınızı siz gidip aptalca şeylere harcarken, ben bu planıma saklamıştım. Aşkmış, sevgiymiş peh! Ben paraya bakarım. Sizde de para edecek çok şey var, hele de cüce deliklerinde." Kumbyk' in gözlerinde ki zafer bakışı, şeytanca bir hal almaya başlamıştı; ama Apreal korkmak yerine daha da sinirleniyordu. Acı, canını acıttıkça azalıp, hırsını ve sinirini arttırıyordu.

"Son bir şey soracağım. Tamam glopi pulları çok değerli ama başka ne var bizde değerli olan? Bu kadar zahmete neden girdin?" Kumbyk Apreal' ın bu sorusuna önce iğrenç kahkahalar atarak cevap verdi. Sonsuz boşluğu doldursan sessizlik kalkanı birden kırılıp, Kumbyk' in kahkahalarıyla sarmalandı. Çarpık dişleri bu kahkahayı daha da iğrençleştiriyordu.

"Glopi pulları cüce deliklerinde beş para etmez! Ben sizi satacağım. Tüm organlarınızı, uzuvlarınızı, en küçük parçanızı dahi." Kumbyk çıktığı küçük kayadan inip yavaşça onlara doğru yürümeye başlamıştı.

"Bacaklarınız ve kollarını yapay bacak olarak kullanacağız, sizle aynı boyda olunca bakalım bizi aşağılayabilecek misiniz? İç organlarınız kasaplara satılacak. Tırnaklarınız kalkan yaparken şekil vermek için, gözlerinizse akvaryum olarak kullanılacak." Kumbyk konuşurken Sırtında sakladığı bıçağı çıkartıp Tuilyn' le, Apreal' a doğru sallamaya başladı.

"Hangisinden başlasak acaba? Aptal olan mı ahmak olan mı?" Kumbyk umursamaz tavırlarla bıçağı havada sallıyordu şimdide.

"Neyse ne ellerini de bağlayın yuvaya gidince düşünürüz." iki cüce Tuilyn' e diğer iki cüceyse Apreal' a doğru yürümeye başladı. Joyina' yıysa bağlamak için gitti Kumbyk. Kumbyk' in planında tek bir eksik vardı. O da Apreal' ın kılıcı olduğunu bilmemesiydi. Hatırlarsanız Tüccar Apreal' a kılıç verirken, Kumbyk rüzgarın onu fırlattığı yerde bayılmak üzereydi neredeyse. Bu dezavantajı bilmeyen Kumbyk rahat davranıyordu tabii ki. Ne de olsa her şey planlanmış ve planda tıkırında gidiyordu; ama kader Kumbyk' e zafer vermeyecekti. Kader bir kez olsun ihanetkar bakışların gölgesinde kalmaktan kurtaracaktı insanları.

Apreal cüceler ona doğru yaklaşırken, zekice davranıp sanki karnı ağrıyormuş gibi yere doğru eğildi. Saçlarını önüne doğru savurup yüzünü ve vücudunu kapatmasını sağladı. Saçlarının arasından cüceleri izliyordu. Eliyse kılıcının kabzasında tetikte bekliyordu. Doğru an ne zamandı? Doğru an hissettiğin andır. Babasının sesi kulaklarından yankılandı Apreal' ın "Doğru an şu an" diye geçirdi içinden ve kılıcını kınından tüm gücüyle çıkardı. Kılıç kınından öyle hızlı çıkmıştı ki, çıkardığı ses, gök gürültüsü misali etrafta yankılanmış, kulaklarını çınlatmıştı herkesin. Kılıcını çıkarırken savurduğu darbeyle soldan gelen cücenin kafasını koparmıştı anında ve hemen ardından sağda ki cüceye doğru bir saldırı savurmuştu ama bu cüce daha dikkatli çıkmıştı elindeki küçük bıçakla korunmaya çalışmıştı ama darbenin şiddetiyle bıçak elinden fırlamıştı. Cüceler belli ki onları silahsız olduğunu sandığından yanlarına kılıç veya yay alma zahmetine girmemişlerdi. Zaten cüceler ne zaman zeki olmuşlardı ki bu sefer akıllı bir davranış gösterip tedbirli olsunlardı.

Elindeki bıçak fırlayan cüce hemen arkasını dönüp kaçmaya başladı. Apreal ayaklarında ki iplerden, gerginleşmiş kısımlarına kılıcıyla vurarak rahatça kurtuldu. Bunu gören diğer iki cüce Tuilyn' le uğraşmayı bırakıp Apreal' a döndüler. Apreal çok iyi bir savaşçı değildi belki ama babasından öğrendiği en önemli şey yürekli bir insanın yenemeyeceği hiç bir şey olamadığıydı.

Kılıcı havaya kaldırıp öndeki cüceye savurdu. Kılıç cücenin kafasına gelip ikiye yarmıştı. Kafasından beyin parçaları ve kan boşalıyordu etrafa, küçük cüce bedeni yığılırken yere. Arkasında ki cüce bu görüntüyü görünce savaşmak yerine korkup kaçmayı tercih etti. Cücenin peşinden gidip öldürmeli miydi yoksa boş vermek en mantıklısı mıydı? Sonuç olarak asıl intikam Kumbyk' ten alınacaktı.

Apreal kafasındaki terazide hesaplar yaparken. Kumbyk elindeki bıçağı Tuilyn' e doğru fırlattı ve koşabildiği kadar hızlıca uzaklaşmaya başladı oradan. Kumbyk ihanet planını zekice yapamasa da kaçma planı yeterince başarılıydı. Fırlattığı bıçak Tuilyn'in sağ koluna gelmişti. Omzuyla dirsek bölgesi arasında büyük bir bıçak saplıydı artık Tuilyn' in.

"Tuilyn!" Apreal hemen Tuilyn' e doğru koştu. Koşarken yerdeki, cücenin kırık bıçağını da Joyina' ya attı kendini çözebilsin diye. Elleri bağlıydı ama bıçak yeterince keskindi rahatça kurtulabilirdi iplerden. Şu an önemli olan Tuilyn' di.

Ne yapılırdı bu durumda? Bıçak çıkmalı mıydı çıkmamalı mı?

"Joyina! Bıçağı çıkarmam mı gerekiyor çıkarmamam mı?" Joyina neyse ki bolca okuduğu kitapların arasına sağlık konusunda da bir iki kitap sıkıştırmıştı .

"Çıkarma sakın! Al benim giysimi sar yara olan yere." dedi Joyina iplerden kurtardığı elleriyle üstünden giysisini çıkarıp fırlatırken Apreal' a doğru. Joyina ilk kez tamamen çıkarmıştı, çıkarmaması gereken o gri paçavrayı dışarıdayken. Apreal' da onu ilk kez asıl kıyafetlerşyle görüyordu. Kel kafası derin çatlaklarla doluydu. Vücuduysa beklediği kadar çelimsiz değil hatta kuvvetli duruyordu.

Apreal hırkayla bıçak saplanan yeri iyice sardığında yavaşça kanda durmaya başlamıştı ama bir sorun vardı. Tuilyn kendinden geçmişti o anki yaşadığı acı ve kan kaybıyla...

modal aç
modal aç
modal aç