Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left keyboard_arrow_left4.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@yasinakn
"Uyan Apreal! Sözünü tut!" Duyduğu korkutucu bağırışla yerinden fırladı Apreal.

"Hah ne?" Daha gözlerini tam açamamıştı ama burnunun dibinde ki çürümüş yumurta kokusu burunsuz birinin tüm bedenini çürütecek kadar kötüydü.

"Uyan! Uyan ve sözünü tut!" Bir şey onu sarsamaya başladı omuzlarından tutup. O sarsıntıyla kendine geldiğinde fark etti ki karşısında glopi pulları karşılığı anlaştığı tüccar vardı. Karşısında tüccarı görünce Apreal şaşkınlığını gizleyemedi hatta o korkuyla geri çekilmek isterken sırt üstü yere düştü.

"Sen? Sen nasıl bildin yerimizi hem nasıl yetiştin bize bu kadar çabuk?" Apreal o zincirli gösteriden çok korkmamıştı ama bu korkutucuydu. Onların bir günde zar zor geldikleri yolu, bu yaşlı adam nasıl gelmişti ve nereden bilmişti?

"Bunlar boş laflar hadi gel satranç oynayalım." Tüccarın baştaki o korkutucu sıfatı birden kaybolmuştu. Sanki oyuncak dükkanı olan, kapısında kedilerin uyuduğu, dükkanından çocukların eksik olmadığı, sevecen yaşlı bir amcaydı.

"Satranç? Sen bunca yolu satranç için mi geldin? Ne satrançmış arkadaş!" Apreal istemsizce bağırarak konuşmuştu. Aslında bu sinirlenmek değil, daha çok şaşkınlıktı. Adamın delirdiğini düşünmeye başlamıştı. Kim satranç oynamak için bunca yolu gelir ki? Gerçi onlarda var olduğunu bile bilmedikleri birisini aramak için yollardaydılar ama bunu kurcalamak istemedi fazla. Bazen sorunlardan kurtulmanın en iyi yolu onlardan kaçmaktır, yakalanana kadar.

"E tabii söz verdin ya. Yoksa unuttun mu!" Tüccar birden yakasından tutup kendine çekti Apreal' ı bir insan bir şeyi unuttu diye bu kadar kızılır mıydı? Cidden bu adamın sorunları var diye geçirdi içinden.

"Yok unutmadım da benim yanımda ne satranç takımı var ne de koyacağımız bir masa." Apreal bu yolla bu deli bozması adamdan kurtulacağını sanmıştı ama böyle bir yanılgıya en son mağaradan çıkmaya karar veren atalarımız yapmıştı.

"Ah unutmadıysan çok güzel." Tüccar yine o sevecen adam olmuştu. Tüccar ellerini garip bir şekilde hareket ettiriyordu. Sanki havaya bir şey çiziyor gibiydi.

Elleriyle yapmak istediği şey her neyse bittiğinde ellerini indirdi.

"Buyur otur satranç arkadaşım." daha cümlesi bitmeden Tüccar' ın önlerinde iki sandalye ve bir masa beliriverdi. Apreal şaşkındı ama fazla değil. O parşömen, kalem olayından sonra böyle bir şey de olması çok garip değildi. Demek ki bu adam tüccar kılıklı bir büyücüydü ya da büyü tüccarı da olabilirdi. Daha önce hiç görmemişti büyü tüccarı ama duymuştu hep, daha çok masallarda. Dinlediği hikayelere göre; büyü tüccarları, büyüyle ürettikleri eşyaları size satarlar ve o sizden veya siz ondan uzaklaşınca aldığınız eşya kaybolurmuş. Tabii bir daha da bul bulabilirsen o büyü tüccarını. Dolandırılmanla kalırmışsın; ama bu adam ondan sadece satranç oynamasını istedi ve verdiği pullarda kaybolmadı o zaman bu adam kimdi? Sormalı mıydı? Şu an ki sevecen hali yine gitmesinden korkuyordu. En iyisi şimdilik susmaktı. Apreal bunları düşünürken tüccar çoktan satranç takımını da oluşturmuştu masa da.

"E satranç taşları dizildiyse oynamadan durulmaz." dedi ortamı yumuşatmaya çalışarak Apreal ama ortam ölüm soğukluğundaydı. Üşüyordu ama normal bir üşüme değildi bu. Sanki cehenneme düşmüştü ama buzdan bir cehennem.

---------

Bağrışma seslerine ilk uyanan Joyina oldu. Aslında tek uyanan da o olmuştu. Tuilyn ve Kumbyk' in ruhu bile duymamıştı. Peki Apreal? Apreal neredeydi? Joyina her zaman dikkatliydi, uyurken de uyanıkken de. Her an tehlikeli bir durum olabilirdi. Doğrulup ayağa kalktığında fark etti, yanlarında ki yarım küre şeklinde ki kırmızı küreyi. Küçük bir kubbe gibiydi. Etrafına iyice bakındığında gerçekten de Apreal' in olmadığını fark etti. Acaba o kürenin içinde miydi? Havadan kafasına düşmüştü de altında mı kalmıştı? Acaba içi boş muydu? Yoksa altında ezilmiş miydi? Bunları düşünmek yerine harekete geçmesi gerektiğini fark etti ve ilk iş olarak Tuilyn' le Kumbyk' i uyandırdı. Durumdan bahsedip, birden yanlarında beliren bu garip kubbeyi kaldırmalarının bir yolunu bulmalıydılar ama dokunamazlardı. Belki zehirli veya çok sıcak olabilirdi; ya da çok soğuk olup elleri yapışıp kalabilirdi.

"Çabuk etraftan uzun sert bir şey bulalım. Kürenin altına bakmamız lazım." Dedi paniklememeye çalışarak. Tabii ki ilk olarak obsidyen ağaçlarının dallarını kırmaya çalıştılar ama yüzbinlerce, hatta milyonlarca yıldır var olan bu ağaçlar, maden aletleri olmadan anca toz çıkarmaya yararlardı. Etrafına belki bir yarım saat bakındılar ama hiçbir şey yoktu kullanabilcekleri.

"Eeh yeter. Belki Apreal ölümle yüz yüze! Ben bu durumda kendimi düşünemem!" diyerek Tuilyn aptalca bir kahramanlığa yeltendi.

Önce iyice bir gerindi. Sonra tüm gücünü toplayıp kubbeye doğru koşarak, hayatındaki en güçlü yumruğu savurdu. Eli o kubbeye değdiği an birden buharlaştı. Hemen çekecek bir eli kalmayan Tuilyn o şokla orada heykel gibi dondu kaldı. Bunu gören Joyina ve Kumbyk Tuilyn' i hemen uzaklaştırdı kubbenin yanından. Joyin' anın kaybolan elinin yerinde bir boşluk ve akan kan şelalesi vardı artık. Kumbyk aceleyle kendi battaniyesini aldı hemen ve Tuilyn' nin kolunu sardı.

"Ne yapacağız Joyina? Çok kötü kanıyor!" Kumbyk bile telaşlandıysa cidden sorun var demektir. Malum Kumbyk abisinin işediği suçlar nedeniyle, giyotinle idamını görmüş birisiydi ama bu durumdan etkilenmişti. Belki de o durumda yapılacak hiçbir şey yoktu ama bu durumda var diyedir.

Joyina hiç bir şey demeden dağınık bıraktığı battaniyesini aldı ve önce Kumbyk kandan sırılsıklam olan battaniyesini kenara fırlattı. Sonrasındaysa Tuilyn' nin yok olan el bileğinin iki parmak kadar yukarısına tüm gücüyle sıkarak bağladı. Bu geçici süreli işe yarardı. Evet kan akışı azalmıştı ama durmamıştı. Joyina tüm gücüyle tekrardan sardığı battaniyeyi sıktı. Hala kan akışı vardı. Hemen yerde duran diğer bir battaniyeyi alıp Tuilyn' in elinin olması gereken yere bastırdı Kan akışı en azından geçici olarak durmuştu ama böyle duramazdı Tuilyn elbet müdahale edilmesi gerekiyordu, profesyonelce!

Geçici bir çözüm bulmuştu ama Joyina ne yapması gerektiğini bilmiyordu hala. Tüm sorumluluk ona kalmıştı Tuilyn bilinci açık olsa da psikolojik olarak burada değildi ki olsa bile şu durumda pek bir şey yapamazdı zaten. Kumbyk malum karar verebilme kapasitesi olan birisi değildi. Apreal ortalarda bile yoktu ki büyük ihtimal ya kürenin altında kalıp o da Tuilyn' in eli gibi yok olmuştu ya da içinde hapis kalmıştı. Bu durumda ne yapmalıydı? Geri dönüp Tuilyn' i ağır yaralardan anlayan birine mi götürmeliydi Apreal' ın yaşama ihtimalini umursamayıp; yoksa Tuilyn' in bu feci durumunu görmezden gelip Apreal' ı kurtarmaya mı çalışmalıydı...

------------

Bu bölümdeki tüm olaylar hikaye bütünüyle tamamen alakalı. Sırf olsun diye yazılmış bir bölüm olarak düşünmenizi istemem.

Bir de bu bölümün kısa tutmamın nedeni burada ki olayların tam anlaşılabilmesi. Diğer bölümlerde normal uzunluğa döneceğim.

Bir de sormak istiyorum merak ettim. Siz olsanız Joyina yerinde ne yapardınız?



modal aç
modal aç
modal aç