Yeni Üyelik
keyboard_arrow_left 1.
Bölüm
keyboard_arrow_right
@yasinakn
"Şunu bi düzgün anlatsana tam anlamadım." dedi Joyina. Kafası karışmıştı belli ki. Aslında haksızda sayılmazdı sanki. Tuilyn' in anlattıkları cidden çok saçmaydı.

"Bak tekrardan detaylıca anlatıyorum, iyi dinle.

Akşam normal, sıradan bir şekilde yattım yatağıma uyudum. Rüyamda birisiyleydim, mutluydum. Muhabbet falan ediyordum ama tam hatırlamıyorum ne konuşuyorduk. Uzun saçları vardı ama aşırı uzun değildi omzunu biraz geçiyordu." ellerini çaresizce iki yana açtı Tuilyn.

"Bu kadar başka bir şey hatırlamıyorum, ha birde boyu benden hafif kısaydı. Deniz kenarında yürüyorduk. Kani kaa denizine benziyordu ama o kadar net hatırlamıyorum emin değilim." Joyina aslında çok zeki birisiydi. Normalde aşofe kırmaları aşırı aptallardır ama Joyina şansına zeki birisi olarak doğmuştu.

Aşofeler Uğraman devletinin yürüttüğü bir deney sonucu oluşmuş bir ırktır. Para karşılığı gönüllü alınan insanlardan alınan sperm ve yumurta örneklerine, yapay anne karnında büyütülürken, herhangi bir veya birden fazla cansız maddenin dnasına eklenerek, daha embriyokenden itibaren farklı dnayla gelişirlerç Tabii bu durumun etik olmadığını düşünen bir grup bilim insanı ve halktan küçük bir grup oldu. Zaten hükümetin beklediği süper canlılar yerine, akıl seviyesi fazlasıyla düşük, sıska cılız varlıklar ortaya çıktı. Bu durumun en kötü yanıysa elfler bile en fazla üç bin yıla kadar yaşayabilirken, en başarısız denek bile yedi, sekiz hatta on bin yıl kadar yaşayabiliyordu. İşte Joyina' da bu deneklerden birisiydi ve tabii ki diğer denekler gibi toplum tarafından dışlanıyordu. Dış görünüşlerinin farklılığı büyük bir etkendi tabii ki ama insanlar içten içe aşofeleri çok uzun yaşayabilmeleri nedeniyle kıskanıyorlardı. Tabii ki Joyina bu tablodaki en büyük hedefti çünkü o üstüne birde zekiydi diğerleri gibi aptal değildi. Devlet ne kadar aşofeleri alt tabaka sayıp hiç bir sosyal hak vermese de, Joyina' ya mecburen maaş bağlamışlardı. Joyina ayda bir yeni bir buluş getiriyor devlette ona normal insan gibi yaşamasına izin veriyordu. Yine de Joyina diğer aşofeler gibi uzun, bütün bedenini kaplayan, kapüşonu yüzünün üçte ikisini kapatacak kadar büyük ve kesinlikle gri renkte olması zorunlu, garip elbiselerden giymek zorundaydı.

"Beni biliyorsun bir şeyin imkansız olma olasılığının imkansız olduğunu düşünen birisiyim. Yani hiç bir şeye saçma demem ama bu çok saçma. İmkansız demek istemiyorum ama böyle bir şey imkansız gibi. Aşk bile aslında bilimsel olarak gerçek değilken, sen bana rüyada gördüğün ve neredeyse hiç hatırlamadığın birisine aşık olduğunu söylüyorsun." Joyina haklıydı, kim hiç görmediği birisine aşık olabilirdi ki?

"Sen git bunları Üstad Kubaka' ya da söyle de enerji tarlalarına göndersin seni. Hem sen Üstad Kubaka seni o mor küreye hapsedip bir hafta gökyüzünde ibretlik olsun diye bekletene kadar büyüye de inanmıyordun." Joyina hışımla öne doğru eğildi ve fısıltıyla konuşmaya başladı.

"Hala da inanmıyorum. Orada kesin ilizyonik bir olay vardı ama çözemedim. Beni serbest bıraksın diye inandığımı söyledim." Tuilyn üzgünce başını salladı ve iç çekti.

"Ah dostum kendin bile büyülü bir şeysin. Baksana şu etrafına bi sence büyülü bi dünyada yaşamıyor muyuz?" İkisi de Tuilyn' in elini çevirdiği yerlere baktılar. Bir yanda kendi rekorunu kırmaya yaklaşmış, Bigor vardı. Dört ağzınızın olmasının elbette faydaları vardır ama Bigor bunu genelde şarap ve rom içmeye kullanıyordu. Midesinden gelen seslere bakılırsa minik bir kusmuk şelalesi yakın gibiydi. Kafalarını biraz çevirdiklerinde dul Kempy' yi gördüler. Aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışıyordu yine. Bir elinde köpüklü su dolu kova, diğer elinde ölen kocasının saçlarından yaptığı fırçası. Adam gider ayak bile karısına iyilik yapmıştı ama yeterli değildi. Kempy mecbursen sabah akşam temizliğe gidiyordu ki aç kalmasın. Malum insanlar çok acımasızdı ve bazen koskoca Tavernalar bile onca emeğini bir dilim bayat, küflenmeye yüz tutmuş ekmekle geçiştiriyordu. Kafalarının Tuilyn' in elinin son durağına çevirdiklerindeyse Kumbyk' le göz göze geldiler. Tuilyn oturabilmesi için yardım etti.

"Eee Apreal gelmedi mi? Çok önemli demişsin mesajda koşturarak geldim." Gerçektende kan ter içerisinde kalmıştı Kumbyk ve hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Bir cücenin kısa bacaklarına sahip olmasının dezavantajını uzun yıllardır spor yaparak kapatmaya çalışıyordu ama yine de normal bir insana asla yetişemiyordu.

"Gelir herhalde birazdan. O kıyafet seçmeden çıkamaz biliyorsun."

"Eee anlat o zaman meraklandırma adamı, ne oldu yoksa kavga mı var? Hemen sopa falan bulalım!" Kumbyk küçük ellerini heyecanla etrafa sallıyordu.

"Bi sakin ol yok öyle birşey. Bu aşık olmuş, konumuz o" Kumbyk sırıtmaya başladı hınzırca. Ağzı küçüktü ama ağzı hele de gülünce kocaman oluyordu. Bembeyaz dişleri vardı ama çoğu kırık ya da tamamen düşmüştü.

"Ooo ooo ve ooo. Sende aşık olduysan, tüm Sansara(Yaşadıkları gezegenin adı.) aşk yılına girebilir." Kumbyk ve Joyina gülmeye başladılar. Efsanelere göre Sansara' da hayatta olup aşık olmamış bir kişi bile kalmazsa o yıl aşk yılı olacak ve tüm sevenler birbirine kavuşacaktır.

"Gerçi bunun aşk değil. Bu sadece duygusal bi boşlukta bence." Kumbyk "Ne diyorsun?" dercesine Joyina' nın yüzüne bakıyordu.

"Tabii sen daha duymadın. Tuilyn rüyasına aşık olmuş ve tabi hiç şaşırmıycan şekilde rüyasını hatırlamıyor." Kumbyk' in kafasının karışıklığı yüzünden okunabiliyordu.

"Biraz az saçmala öyle şey mi olur? Birde kim olduğunu da hatırlamıyorsun? Sen..." Tuilyn Kumbyk' in lafını kesti. Tamam Kumbyk normalde de dobra birisiydi ama bu kadarı fazlaydı. Resmen alay konusu olmuştu.

"Arkadaş dediği destek olur! Siz anca dalga geçiyorsunuz benimle!" Tuilyn' nin gözleri dolmuştu. Hemen kalktı ve yürümeye başladı. Normalde ağlamak umurunda olmazdı ama şu an daha çok gülünmesini istemiyordu ona. O hızlıca masadan uzaklaşmaya başladığında karşısından da Apreal geliyordu.

"Ne oldu nereye böyle?" Tuilyn Apreal' a cevap verecek durumda değildi. Cevap vermeden hızını arttırarak yürümeye devam etti.

"Tamam pardon Tuilyn! Şaka yapmıştık sadece!" Diye bağırdı Tuilyn' nin arkasından Kumbyk ama Tuilyn adımlarını bile yavaşlatmadan hızlıca ilerideki tavernadan dönüp gözden kayboldu.

"Ne yaptınız niye küstürdünüz durduk yere Tuilyn' i" diye sordu Apreal. Her zamanki gibi saçlarını son teline kadar taramıştı. Üzerindeki elbiselerin en uyumlu kombinasyonda olması için ne kadar uğraştığı, daha yanlayına gelmeye başlarken belli etmişti kendini.

Apreal Tuilyn' in boş bıraktığı tabureye oturdu.

"Bir şey yapmadık aslında ama işte..." Kumbyk' in sözünü kesti Joyina.

"Yaptık aslında ne kadar saçma olursa olsun dedikleri, gülmemiz hataydı." Apreal suçlayıcı gözlerle ikisine bakıyordu.

"Ne kadar saçma olabilir ki? Hem saçma olsa dahi yıllık tek mavi kutu hakkını harcayarak mesaj yollamış, keşke biraz ciddiye alsaydınız." Apreal iç çekti arkadaşlarına kızgındı ama bir yandan da konunun ne olduğunu merak etti. Arkadaşlarından konunun kısa bir özetini aldıktan sonra oda gülümsemeden duramadı ama diğerleri gibi abartmamıştı.

"Tamam biraz garip bir durum ama Joyina senle birlikte okuduğumuz antik bogane yazıtlarını hatırla ne kadar büyü ve metafiziksel olaylara inanmasan da orada bazı varlıkların rüyalar aleminde yaşadığından ve bizim dünyamıza geçmek için Tuilyn gibi hiç aşık olmamış ve duygusal canlıları aracı olarak kullanabiliyorlar." Joyina gözlerini o kadar çok açmıştı ki kapüşonun altından bile kırmızı bir parlaklık beliriyordu. Bogane yazıtları ve diğer üç büyücülük yazıtının da sahte olduğunu savunsa da gerçek olma ihtimallerine karşılık, küçük çaplı bir paniğe kapılmıştı.

"Haklı olabilirsin, olmasan da sonuç olarak Tuilyn' i kırdık kendimizi affettirmemiz lazım. " Belki ki herkesin aklında aynı soru vardı ama cevabı bilen Apreal' dı

"Eminim ikinizin de aklına Tuilyn' i nerede bulacağız sorusu var ama ben biliyorum. Gitmeden önce biraz glopi ( Ozlo okyanusunun dibinde yaşayan bir kertenkele türü. Genelde boyutları büyük ve suyun en diplerinde yaşadıkları için avlanması zordur ve türlerinin tükenme tehlikesi bulunduğundan avlayanlar devletin de onayıyla halk tarafından dışlanıyorlar. Bu cezayı hafife almayın çok büyük etkileri olabiliyor. Bu yüzdende glopi pulu çok pahalı oluyor.) pulu alalım. Tuilyn o pulların hastası bildiğin." Apreal' ın bu tavsiyesine karşılık Kumbyk sağ elini hararetle sallayarak.

"Tamam bay dahi peki parayı nereden bulacağız? Saçlarını kesip satmayı mı düşünüyorsun?" dedi. Haklıydı da glopi pulları ciddi anlamda servet demek olabiliyordu ama Apreal' in cevabı hazırdı hınzır bir sırıtışla;

"Ah siz çaylaklar her zaman sizden bir adım öndeyim." Diyerek cebinden göz camı( içi boşaltılıp dondurularak minik bir akvaryuma çevrilen dev gözü.) çıkardı. Tazeliği korunsun diye suyun içine koyulmuştu glopi pulları.

"Bunları nereden buldun sen yoksa çaldın mı? Hem bizi kandırma! Normalde ne yapacaktın bunlarla ?" dedi Joyina şüpheci bir tavırla. Şüphelendiğinde her zaman deri rengi parlak griye dönüşüyordu. Bu durum tabii ki onu gören insanları, gecenin karanlığında deniz feneri ışığı gören bir denizciymişçesine ilgilenmelerine neden oluyordu; çünkü normalde aşofeler böyle parlamazlardı bu sadece Joyina' ya özgü bir bahtsızlıktı.

"Ben öyle bir insan mıyım? Gelirken bi tüccarla anlaşarak aldım." Kumbyk Apreal' ın devam etmesine izin vermeden sözünü kesti.

"Ne anlaşması? Yoksa ruhunu ya da özgürlüğünü mü sattın?" Apreal Kumbyk' in anlamsız laf bölüşlerini artık umursamıyordu. Hiç sözü bölünmemiş gibi devam etti anlatmaya.

-------------
"Hey yabancı!" Apreal istemsizce bağıran adama döndü.

"Bana mı dedin?" Tezgahın duran tüccar görünümlü kişi, Apreal' a eliyle gelmesini işaret etti.

"Evet sana dedim. Satranç bilir misin?" derken tezgahın yarısını boşaltıp bir satranç tahtası koydu. Tüccar altmışlı yaşlarda gibi durmasına rağmen enerjik bir duruşu vardı. Her ne kadar kamburu çıkmış ve zayıflıktan bir deri bir kemik kalmış olsa da. Üstündeki elbiselerde yırtık pırtıktı. Tüccarlar genelde daha iyi durumlarda olurlardı bu adamda bir gariplik vardı. Hem buralarda saf insan bulunmazdı çoğu zaman. Apreal biraz tedirgin olmuştu ama yine de cevap verdi, tezgaha yaklaşmadan.

"Profesyonel olmasam da biliyorum biraz. Neden sordun?" dedi dikkatli olarak. Sonuçta yoldan geçen insanlara genelde satranç biliyor musun değil, " ne kadar paran varsa ver yoksa ölüm seni bekler." gibi tehditkar sözler söylerdi birbirini tanımayan insanlar birbirine ya da tüccar dilinde " sizin için en uygun fiyatlar burada."

"Gel seninle bir anlaşma yapalım." Tüccar tezgahın altından bir çuval çıkardı ve içinden de ortalama boylarda bir göz camı. İçindeki glopi pulları parlaklığıyla anında dikkat çekiyordu.

"Sen bunları al." Tüccar Apreal' ın pullara iyice bakmasını istercesine bir saniyeliğine sustu.

"Ama benimle önümüzdeki on yıl boyunca her gün bir kere satranç oynayacaksın. Eğer kazanırsan, bir glopi pulu vereceğim. Her kazandığın maça bir tane alacaksın." Apreal teklife balıklama atlamak istiyordu. Bu resmen zenginlik demekti ama büyük bir sorun vardı.

"Ya kaybedersem ne olacak.?" Tüccarın buruşuk yüzünde ince bir çizgi belirdi. "Galiba gülüyor." diye çirdi içinden Apreal çünkü gülüyor mu yoksa, dişlerini mi sıkıyor belli olmayacak kadar ince dudakları vardı ve dişlerinin neredeyse tamamı dökülmüştü.

"Hiçbir şey ama teklifi mi kabul edersen her gün benimle bir kere maç yapmak zorundasın!" tüccar cümlesinin sonunu sert bir şekilde söylemişti. Hatta azarlar gibi ama ne olabilirdi ki? Her gün bir satranç maçı. Zaten o glopi pullarını alınca paraya para demeyeceğinden bolca zamanı olacaktı.

"Tamam kabul." dedi hevesli bir tavırla, birazda umursamazca. Hiç balık avlamaya gittiniz mi? Ya da balık avı belgeseli izlediniz mi? Balıklar olta kancasının etrafında dolanır, dolanır, dolanır. Sonrasında hiç hareket etmediğini gözünce tuzak olmadığını düşünür ve yemi yemek için veya misinaya takılmış parlak cisimleri yemek sanıp oltaya yakalnıylar. İzlemediyseniz izleyin fark edeceksiniz ki Apreal' ın durumuna çok benziyor ama belki de alakası yoktur, ben paranoya yapıyorumdur.

"Hayır böyle olmaz. Teklifinizi kabul ediyorum Tüccar Malkifortis de!." Bu adamın prensip sorunları var herhalde diye düşündü içinden ve durumu fazla umursamadı. En fazla ne olabilirdi ki? "Hayır! Yapma kesin bu bir tuzak! Yapma! Yapmaaa!" diye bağırıyor ve yırtınıyorsanız eğer, sakin olun çünkü sizi duyamaz.

"Teklifinizi kabul ediyorum Tüccar Malkifortis. Sizinle her gün bir kere satranç oynayacağım." o son m harfini söyleyip, cümlesi bittiği an, tüccarın bir elinde bir parşömen, diğer elinde bir kalem belirdi. Etrafa beyaz ışıklar yayıyorlardı. Yavaşça havada süzülerek Apreal' a doğru yaklaşmaya başladılar. Tam olarak Apreal' la tüccarın ortasına geldiklerinde durdular. Kalem parşömene hızlıca Apreal' ın okuduğu cümleyi büyük harflerle yazdı ve bir eline kalem, diğer eline yazılı parşömen geldi. Bir saniye kadar öyle kaldılar. Etrafa saçtıkları beyaz ışık ellerinin etrafında da görünmeye başladı. Sonra birdenbire parşömenle kalem toz olup ellerine döküldü. Ellerine değdiği an zincirlere dönüştü tozlar. Sağ elinden en karanlık gecenin, en siyah tonu kadar siyah bir zincir, sol elindense en masım meleklerin kanatlarında ki tüyleri kıskandıracak derecede beyaz renkte bir zincir. Önce tüm bedenini sardılar, sonrasında da tüccarın ellerinde buluşturlar. Bu sefer zincirler tüccarın bedeninde dolaştı ve en sonunda, tüccarın ellerinde kayboldular.

"Korkmana gerek yok. sadece her gün geleceğinin bir teminatı bu." Apreal koşarak oradan uzaklaşmaya çalıştı. O koşarken tüccar arkasından bağırarak;

"Bugünlük iyice dinlen yarın başlarım merak etme!"dedi.

----------------

"Yani aferin sana başını belaya soktun demek." dedi Joyina yaramazlık yapmış çocuğuna kızan bir anne edasıyla.

"Eee bunu da açıklasana büyü değilse ne?" Apreal Joyina' nın büyüyü kabul etmeyeceğini bilse de cevabını merak ediyordu.

"Ben biliyim ama büyü gerçek değildir. Görsem dahi kabul etmem." Apreal güldü, sonrasında herkes sustu. Etraf sessizleşti. Rüzgar esmiyor, yaprak kımıldamıyordu. Sanki doğa onlara bir şey hatırlatmak istermiş gibi kusur bir sessizlik alanı oluşturmuştu. İlk bu aptallık senfonisini bozan tabii ki Joyina oldu.

"Boş ver her gün satranç oynarsın olur biter asıl konumuza dönelim. Tuilyn' i bulmalıyız hatırlatırım. Hassas birisi o şu an kesin ağlıyordur destek olmalıyız." joyina haklıydı. Apreal tabii ki bunu biliyordu, daha cümlesi bitmeden Joyina' nın ayağa kalmıştı bile.

"Hadi biraz canlanın acelemiz var. İntihar çukuruna gitmemiz lazım acilen." İntihar çukurunu duydukları an gözleri fal taşı gibi açılarak Apreal' a baktı ikisi de. Sonuçta intihar çukuruna piknik yapılmaya gidilmezdi.

"İntihar çukuruna gideceğini biliyordun da neden baştan söylemiyorsun? Ya geç kaldıysak?" Kumbyk sinirle taburenin üstüne çıkıp Apreal' la göz göze gelmeye çalıştı ama Apreal anlamsız bir şekilde çok sakindi.

"Sakin olun az, o hep oraya gidiyor sessiz diye. hatta oraya "benim yerim" gibi bir şey diyordu. Korkmaya gerek yok yani." Joyina kafasını ellerini almıştı sakinleşmeye çalışıyordu.

"Gram psikoloji bilimi bilmiyor olabilirsin ama insan az beynini kullanır sana senin anlayacağın şekilde anlatayım durumu. Bir kişi intihar fikirleriyle doluysa, intihar etmek için iyi bir yol arıyordur ve bu psikolojideki bir insan yalnız kalmak isteyecektir tabii ki. Ayrıca bu kişinin sürekli gittiği ve " benim yerim" diye betimlediği yer intihar çukuru seni aptal! Bize neden hiç söylemedin!" Joyina kapüşonunu dahi çıkarmıştı sinirle. Joyina normalde duygusallıktan bihaber bir insandır, hatta duygusuz bir taş kalp demek bile yeridir ama bu durumda o bile çıldırmıştı. Gözlerinin kırmızılığı en koyu tondaydı. Apreal Joyina' nın gözlerini ilk kez görüyordu. Joyina' dan iki, üç adımlık bir mesafe uzaklaşıp tam kendini savunmaz için ağzını açacaktı ki Joyina susturdu onu.

"Şimdi savunma yapmanın ya da tartışmanın sırası değil bize yolu göster ve koşmaya başla! Yolda at görürsek gerekirse birimizi rehin bırakalım yinede binip hızlıca gidelim." Joyina intihar çukurunun yerini çok iyi biliyordu ama intihar çukuru çok geniş ve büyük kayalarla doluydu. Yani Tuilyn o kayaların arkasına saklanmış olabilirdi. İntihar çukuruna giden kişiler çoğu zaman üç gün tüm hayatını gözden geçirip üç günlük bir arınma meditasyonu yaparlardı ama Tuilyn gibi birisi belki bunun için bir dakikasını bile ayırmayabilirdi. Bazı durumlarda canlıların hormonal dengesinin bozulması tüm inançları yerle bir edebilirdi.

Yol boyunca at göremediler. Bir eşek yada onları oraya ışınlayacak, normalde her sokakta görünen dilenci büyücüler. Joyina' nın bu konudaki fikrini açıklamaya bile gerek görmüyorum, artık tanımışsınızdır tahminimce. O realist birisi böyle saçmalıklar gerçek olamaz ama nasıl kandırıyorlar insanları oda bilmiyordu. Neyse konumuza dönersek, sanki evren yetilmelerini istemiyordu, sanki kader gerçekten de vardı ve bu olayın olması gerekiyordu.

Ortalama kırk beş dakika aralıksız konuşunun ardından çukura ulaştılar. Bu amansız mücadeleye dayanamayan cüce Kumbyk yolun yarısında mecbur kenara oturup soluklanmaya başladı. Sonuçta o normal bir insanın üçte biri kadar bile değildi, hemen yorulmuştu ama dinlenmeye zaman yoktu mecbur onu orada bıraktılar ve amaçları doğrultusunda yılmadan, yorulmadan koştular. Koştular, koştular ve evet en sonunda yetişebildiler. Tuilyn ayakta çukurun dibine doğru bakıyordu. Elleri cebindeydi ve ağlama sesleri etrafı inletiyordu.

Joyina ve Apreal belli bir mesafe bırakmışlardı ki kendini tehlike altında hissetmesin. İki de nasıl lafa girebileceğini bilmiyordu. Apreal patavatsızlık gibi görünse de bodoslama daldı cümleye.

"Tuilyn! Arkana bak ne var! Bakmaya cesaretin yoksa bir saniye durma! O aşkı hak etmemişsindir zaten hemen atla oradan!"
modal aç
modal aç
modal aç