@yasinakn
|
" Siz şimdi bilmeceyi bulmaya çalışmak yerine, ömrünüzün yarısını vermeyi mi tercih ettiniz gerçekten?" Bilge böyle bir şeyin olmasına o kadar şaşkındı ki, sopasını etrafa savuruyordu fark etmeden. Üç arkadaşsa pişkin pişkin cevap verdiler aynı ağızdan. "Evet." Bilge elini yüzüne koyarak, sanki sizin gibi ahmakları görmek istemiyordum diyor gibiydi. "Bulmacanın cevabı ayna yansımasıydı. Hadi bunlar bulamadı tamam da, sen Joyina? Sen çok yaklaşmıştın kendini zorlasaydın ya!" Bilge biraz sinirli davranıyordu ama haklıydı. Bu kadar basit bir bulmacayı, çözmeye zahmet bile etmemişlerdi. "Neyse artık olan olmuş, yolumuza odaklanalım." Bilge dikkatlice etrafına bakınıp, iyice kolaçan ettikten sonra, konuşmasına devam etti. "Şu an sol tarafımızda Ramaşare Vadisi var. Burada ani bir hareketinizde, insanlar tarafından sırf hayvan diye dışlanan atların terkedilmiş ruhları sizden intikam için gelir derler. Onları rahatsız etmeden gidelim. Sessiz olun. "Dedi Bilge Doeth fısıldayarak ve ses çıkarmamaya özen göstererek, yürümeye başladı ama Tuilyn bir şeyler merak ediyordu elbette, konuşması lazımdı. "Peki şu yerdeki yeşil şeyler ne?" Diye sordu Tuilyn ama Yaşlı Bilge böyle anlamsız sorular için duramayacak kadar aceleci ve tedirgindi. Yürürken cevabını verdi hızlıca "Çimen denir bunlara, zamanında sizin ırkınız yok etmeden önce sizin yaşadığınız yerlerde de vardı hem de sadece yeşil renkte değillerdi. Üç güneşin konumuna göre renk değiştirirlerdi." Bilge azarlar gibi konuşmak istememişti ama fark etmeden azarlamıştı üç arkadaşı. Aslında atalarının suçuydu bu onların suçu değildi ama yine de kendilerini suçlu hissettiler. Keşke düzeltebilselerdi her şeyi ama maalesef ki öyle bir şansları yoktu. Bu konuşmanın ardından kimse ses çıkaramadı. Apreal dünyayı eski haline getirebilmenin bir yolu var mı diye düşünüyordu. Joyina hiçbir şey düşünmüyor sadece etrafı izliyordu. Tuilyn' se neden artık rüyasında hiç onu görmediğini düşünüyordu. Birden bire rüyaları kesilmişti nedensizce. Arkadaşlarına pek bahsetmemişti, bahsetmekte istemiyordu ama neredeyse, su takviyesi yaptıkları ormandan beridir hiç rüya görmemişti. Arkadaşlarına bahsetmeme nedeniyse, aslında hiç olmayan bir şeyin peşinden gittiklerini düşünmelerini istememesiydi. Daha on dakika yürümemişlerdi ki sağ taraflarında dümdüz ilerleyen dik dağ yamacı, biraz içerisine doğru kıvrılmış, küçük bir alan oluşturmuştu. Daha da garibiyse, burada eski, küçük bir barakanın bulunmasıydı. Tahtadan bir barakaydı ve dışarıdan görüldüğü kadarıyla tek bir odası vardı. Çatısında bazı parçalar eksikti ve hiç bir penceresinde camlar yoktu. Pencerelerdeki camlar kırılmış mıydı? Yoksa hiç mi takma gereği duymamıştı ev sahibi? Daha da önemli soruysa bu ev neden buradaydı ve yaşayan birisi var mıydı? Erzakları azalmış ve suları bitmeye yüz tutmuştu eğer iyi birisiyse onlara yardım edebilirdi büyük ihtimal. "Sessizce beni takip edin." Dedi Bilge onu takip etmelerini işaret ederek. Bilge en yakın pencerenin yanında durup içeriyi dinlemeye başladı. İçeriden gelen seslere bakarak, birisi var mı veya varsa nasıl birisi az çok tahmin edebilirdi. Kısa süreli bir sessizlikten sonra, tahta gıcırtısı geldi içeriden. Sonrasında da yürüme sesleri. "Bugün nasılsın bakalım. Beni büyük bir yazar yapmaya hazır mısın?" Konuşan ses, ince bir sesti ama bir kadına ait gibi de durmuyordu. Daha çok bir erkeğe ait gibiydi. Nefes bile almamaya çalışarak sesleri dinlemeye devam ettiler. "Evet, evet bugün bana şöyle güzelinden bir ilham vereceksin. Kaç ay oldu ama inatla diretiyorsun!" Adam birdenbire, nedensizce sinirlenmiş, bağırmaya başlamıştı. "Bugün bana ilham vereceksin! Kaç aydır aç susuz bu kafeste yaşıyorsun! Güzel sabrettin, güzel direndim ama yolun sonu!" Adam önce elleriyle masa ya da duvara vurmuştu. Sonrasındaysa tiz sesler çıkaran bir demir kutu gibi bir şeyi almıştı. En azından seslerden anlayabildikleri buydu. Apreal dayanamayıp kafasını biraz kaldırarak pencereden bakmaya başladı. "Ölsem dahi senin gibi bir aptala ilham vermem! Senden yazar falan olmaz! Olsa olsa zindan temizlikçisi olur!" İşte bu bir kadın sesiydi. İnce ve güzel bir sesi vardı. Apreal baktığı pencereden hiç bir şey göremiyordu, adamın sırtı pencereye doğru dönüktü. İleride bir pencere daha vardı eğer oradan bakabilirse bir şeyler görebileceğine emindi. Yaşlı Bilge' nin ikazlarına rağmen inatla pencereye doğru sürünmeye başladı Apreal. Olayı tam anlamamıştı ama birisi aylardır esir tutuluyordu ve o buna asla izin veremezdi. Diğer pencereye ulaştığında, yine aynı şekilde eğilerek bakmaya başladı. Yine de çok net görünmüyordu ama hiç yoktan bir şeyler görebiliyordu. Ayaktaki adam zayıf, orta boylarda birisiydi. Saçları fazla uzun değildi ama karman çormandı. Bir gözlüğü vardı ve küçük bir burnu. Sakalları en az iki haftalıktı ve o mesafeden bile pislik içerisinde olduğu belli oluyordu. Apreal etrafa bakındığında yerde bir kafes olduğunu fark etti. Kuş kafesine benziyordu ama daha küçüktü. Adam sinirle arkasını döndüğünde, yüzünü ve vücudunu daha iyi görebiliyordu artık Apreal. Adam arkasını dönünce fark etti ki, adam elinde bir şey tutuyordu. Daha dikkatli baktığında bunun bir insan olduğunu fark etti Apreal ama bırakın insanı, cüce bile olamayacak kadar küçüktü. Arkadaşlarına ve bilgeye gelmelerini işaret etti Apreal. Arkadaşlarına bakmayı bırakıp cama döndüğündeyse adamın pencerenin dibine gelerek ona baktığını fark etti "Sen de kimsin?" diye sinirle soran adam, boş eliyle Apreal' ı yakalamak istedi ama son anda geri çekilerek kurtuldu. "Asıl sen kimsin ve onu niye esir tutuyorsun?" Diye sordu Apreal adamın elini göstererek. Adam hiç bir şey demeden döndü ve pencereden uzaklaştı. Apreal kendini toparlamaya çalışırken, Bilge Doeth' se sözümü neden dinlemedin der gibi bakıyordu. Apreal tam ayağa kalkıp toparlanmıştı ki, az önce pencerede beliren adam elinde bir av tüfeğiyle geri geldi ve Apreal' a doğru tutarak konuşmaya başladı. "Ben bu arsanın sahibiyim ve sen bir hırsızsın!" Diye bağırdıktan sonra silahına iki mermi yerleştirip, tetiği çekmeye hazırlanıyordu ki, Bilge asasıyla, adamın önce yüzüne sonraysa eline vurdu. Adam silahı elinden düşürmüştü ama hala ayaktaydı ve tam silahı almak içi geri eğilirken, Apreal pencereden atlayarak, adamın üstüne çıktı ve kafasını saçından tutup barakanın zeminine vurmaya başladı. Apreal sanki kontrolü kaybetmiş gibi yavaşlamadan, hiç durmadan adamın kafasını yere vuruyordu. Bunu fark eden arkadaşları ve Bilge hemen kapıyı bulup, içeri koştular ve Apreal tutmaya çalıştılar. Aslında Apreal sakinleşmese hiç biri tutamazdı onu üçünden de yapılıydı ama neyse ki Apreal kontrolü eline geri almıştı. Adam yerde yarı baygın bir şekilde, kendi kanının içinde yatıyordu. Ağzı, yüzü kan içerisinde kalmış, çoğu dişi kırılmış veya kökünden çıkarak yerlere dökülmüştü. Burnuysa öyle feci bir durumdaydı ki, Bilge adama bir şey olmasından korkup, normalde insanların kaderine etki etmemeyi seçtiği için yapmadığı, iyileştirme büyülerinden birisini yaptı. "Şimeleşe yime ramari. Römüri nemdene, şumaklir." Bilge cümlesini bitirdiğinde, adamın kanaması durdu ve yere akan kanlarda, akan yerlerden geri çekildi damarlarına. Adam yavaş yavaş kendine geliyordu ama tabii ki katlanılmaz bir ağrısı olacağı kesindi. Yerde ki adam kendine gelemeden, barakada buldukları tek sandalyeye oturttular. Ellerini bağlayacak bir şeyler aradılar ama etrafta ip namına hiçbir şey yoktu. Gerçi adamın ayağa kalkacak hali olmayacağı çok belliydi ama yine de riske atmak istemediler. Apreal etrafa araştırırken, pencereden gizlice adamı izlediği anlar da, yerde gördüğü kafesi bulmuştu. En başta görememelerinin nedeni üstünü eski bir bezle örtmesinden dolayıydı. Gerçekten de adamın elinde tuttuğu küçük insan, kafesin içerisindeydi ve şeffaf kanatları sayesinde uçabiliyordu. Apreal hemen Bilge' ye götürdü kafesi. "Sen bir ilham perisisin. Peki ama ne işin var bu kafeste?" diye sordu kafesin kapağını açarken Bilge Doeth. İlham perilerinin zararsız olduğunu bildiği için gönül rahat açmıştı kafesin kapağını ama neden hapsetmişti bu adam onu, buraya? "Bu bir yazar, adı da Kalye. Aslında çok kötü bir yazar değildir kendisi ama uzun zamandır aklına hiçbir fikir gelmiyordu, bende ona yardım etmek için gelmiştim ama tuzak kurmuş. Beni yakaladı ve kaç aydır bu kafesin içerisinde, aç susuz bıraktı." Bilge' nin kenara bıraktığı küçük kafesi göstererek konuşuyordu. "Yazar Kalye..." Bilge düşünceli bir şekilde, eliyle sakalını sıvazladıktan sonra konuşmasına devam etti. "Bu ismi duymuştum bir yerden ama öyle önemli birisi olamadığını hatırlıyorum." O sırada seslere uyanmıştı yazar. Herkesin etrafında sıralandığını görünce, onları iterek kaçmaya çalıştı ama Apreal ayağını uzatarak çelme taktı ve kanaması duran burnu tekrardan kanamaya başladı. "Nereye kaçıyorsun sen? Psikopat herif seni." Dedi sinirle Apreal ve yazarı geri oturttu sandalyesine. "Ben bir şey yapmadım! Ben kötü birisi değilim! Onlar beni dışladılar. Bir yıl boyunca hiç birisi gelip ilham vermedi asla yazamadım." Bilge olanları sadece izliyor yorum yapmaktan uzak durarak, tam olanları tam olarak anlamadan, konuşmamayı tercih ediyordu. Periyse sinirle etrafında gezerek yazarın onu rahatsız etmeye çalışıyordu. "Ben zaten sana ilham vermeye gelmiştim! Aptal mısın sen? İlla bize mi ihtiyacın var? Kendin bir şeyler başar istemiştik!" Peri sinirle yazarın kulağının dibinde durarak rahatsız etmeye çalışıyordu. "Başka bir canlı olsa çoktan ölürdü ama neyse ki biz ilham perileri, bize ihtiyacı olan diğer gerçek yazarların enerjisiyle yaşama tutunabiliyoruz!" Peri avazı çıktığı kadar bağırıyordu ama tabii ki fısıltıdan hallice bir ses geliyordu Apreal ve arkadaşlarına. Bilge' yse her canlının ses tonuna göre ayarlayabiliyordu kulaklarını, bu sayede periyi çok rahat duyabiliyordu. "Peki şimdi ne yapacağız bu adama? Böyle bırakamayız." Dedi Apreal agresif bir şekilde. Tuilyn ve Joyina' nınsa pek umurlarında değildi durum. Onlar daha çok şu mevzu bitsin de yola koyulalım bir an önce diye düşünüyorlardı. "Tabii ki bırakamayız o yüzden ona verilebilecek en büyük cezayı vereceğiz!" Dedi büyücü hiddetle gürleyen sesiyle. Sesinin kükremesi tüm evi sarsmış, tahtaları yerinden oynatıp çatının ve sonrasında duvarların parçalara ayrılarak etrafa saçılmalarına enden olmuştu. Evin tahta duvarları ve çatısı etrafa saçıldığında gördüler ki, yolun karşısında ki Ramaşare Vadisinin sınırında, ortalama yüz kişilik bir at sürüsü bekliyor ve olanları izliyordu. |
0% |