Benliğimdeki Rönesans`ın içinde daima bir Orta Çağ vardı. Ve ben bunun farkındaydım. Babam da öyle! Fakat diğerleri değildi. Önder de öyle! Büyük bir hata yapmış Orta Çağ`ımın kapısında duran nöbetçiyi öldürmüştü. Böylelikle kapı açılmış ve ikimiz de geri dönüşü olmayan bir yola girmiştik.
Maral Çetin`in babası Hüseyin Çetin, emekli istihbarat görevlisidir. Bir gün Maral, evde olmadığı bir gün babasının intihar haberiyle sarsılır ama babasının intihar ettiğine inanmaz. Maral inanmasa da, Hüseyin Çetin kızına bir mektup yazmıştır. Babası mektubunda kızını iş arkadaşına emanet ettiğini yazmıştır. Maral, babasının arkadaşını bulmaya gittiğindeyse arkadaşının da vefat ettiğini öğrenir.
Maral, ölümlerin tesadüf olduğuna inanmaz ve şüphelerinin peşinden gitmeye karar verir. Böylece babasının arkadaşının oğlu olan Alim Polat ile yolları kesişir.
"Seninle yeni anılar biriktireceğiz.."💙
aylin ve hakan artık her şeyden uzak yeni bir hayat kuracaklar kendilerine...
eskiyi unutacak her şeye yeniden başlayacaklar..
ilk gün ki gibi yeniden yaşayacaklar aşklarını,sevgilerini, her şeylerini...✨
545*******: Siz kimsiniz?
Siz: AY SONUNDA
Siz: Ay bi sakin olim öhm (Gönderilmedi)
Siz: AY NE DİCEM Kİ (Gönderilmedi)
Siz: Ne dicem bilmiom nası başlim?? (Gönderilmedi)
Siz: Eşarbını yan bağlama
Siz: Eşarbını yan bağlamağğ
Siz: Ben söyleyim sen ağlama
545*******: ???
Kendini her an garip bir şekilde nezarethanede bulan kız, ve adalet peşinde koşan bir adam...
Not: Her şey kurgudur. Argo, şiddet ve olumsuz örnek olabilecek davranışlar içerir. Şimdiden iyi okumalar:)
TAMAMLANDI! TÜM BÖLÜMLERİ RAHATLIKLA OKUYABİLİRSİNİZ.
Hayatı darmadağın olan, yakışıklı ve yetişkin bir adam...
Adamın hayatının darmadağın olduğu günde hayatını düzene sokmaya başlayacağını düşünen bir kadın...
İkisinin de peşinde olan biri var ve bu kişiye karşı birlikte direnmek zorundalar. Kaderleri bir olduğu için bu yolda beraber ilerlemek dışında yapabilecekleri bir şey yok.
Peki, onların peşinde olan kişi kim? Dahası onlardan ne istiyor?
Bunu zaman gösterecek ve o kişinin kim olduğunu anladıklarında oyun daha yeni başlamış olacak.
"Hayatımız boyunca yapmış olduğumuz seçimler kaderimizi belirler. Hiç birimiz seçimlerimizin sonucundaki yaşantımızın nasıl olacağını bilemeyiz. Bunu zaman gösterir. Tıpkı Algın Türk ve Yetkin Mirzanlı`da olduğu gibi. Hayatları çok zor ve ne olursa olsun bir olup kenetlenmek zorundalar."
Bir varmış bir yokmuş hikaye böyle başlamış...
Bu davada asıl suçlu kim?
Düzelteyim
Bu davada asıl masum kim?
Yılın son gecesi en fazla olabilirdi ki?
Bu hikaye kimsesiz kimseler için, bu hikaye öldürülmek zorunda kalmış, zincirlerle göklere asılmış kimseler için...
~Yeni yıl yeni umut ve dilekler vadediyordu ancak artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı...
Karakola düşen asılsız bir suç onlarca hayatın yok oluşun eşiğine gelmesine sebep olabilir mi?
Evet.
YIKILMASI BEKLENEN LUNAPARKTA ZİNCİRLERLE ASILMIŞ ON DÖRT ÇOCUK!
Davada masum kimse var mı?
Bir tarikat kuruldu, katliamlara başladı masumlara zarar verdi. Bir örgüt kuruldu, umut vadetti...
Bir polis bir savcı ve onlarca masum!
“Bazı aşklar çocuk kalır…”
Arhan, yaşadığı mahallenin dar sokaklarında hep kendinden bir adım önde yürüyen Bahar Ece’yi izlerdi. Ayağına dolanan toz bulutlarından daha hafif bir şeydi içindeki his; o zamanlar sevda denmezdi buna, “oyun arkadaşlığı” derlerdi. Ama Arhan, Bahar Ece’nin beyaz tokalarının güneşte parlamasını izlerken, bunun bir oyun olmadığını bilirdi.
Mahallenin bayırında dururlardı. Bahar Ece’nin bir eli hep babasının hediye ettiği kırmızı bisikletin gidonunda olurdu, diğer eli ise Arhan’ın cebindeki misketlere uzanırdı. “En çok hangisini seviyorsun?” diye sormuştu bir gün Bahar Ece, elindeki cam misketi güneşe tutarak. Arhan o gün cevap vermemişti, ama içinden ‘seni’ demişti.
Yıllar geçti, misketler kayboldu, sokakların tozu kalktı. Ama Arhan, çocukken her sabah Bahar Ece’yi gördüğü o köşede, hâlâ bir şeylerin eksik olduğunu hissederdi. Çünkü bazı aşklar çocuklukla birlikte büyümezdi; sadece içinde bir yerlerde, hep aynı masumiyetle kalırdı.
Pırlanta kaçakçılığı yapan M, polislerin radarına girer ve bizim ekibe denk gelir.
Ancak bu kişi hiçte yabancı değildi, en azından Alya için...
"Kızım sen deli misin? Tek başına oraya nasıl gidersin? "
"Onlar benim babamın katilleri Sanem. "
...
“Derinden hissettiğinde yazarken; kelimeler bile düşünmeden dökülüyor kaleminden fark etmeden.”
“Tüm insanların içinde büyüttüğü bir ruh saklı en derin hazinesinde. Milyarlarca insanın farklı lisanlarda okuduğu sözcüklerin yansıması bambaşka teşekkül etmekte, gören yahut görmeyen gözlerin ve dokunulan her nesnenin tecelli ettiği hissiyat da her biri olmak üzere apayrı. Gördüğümüz gökyüzü neden mavi? Olmak zorunda olmadan, bilinmişe illa ki uymadan gördüğüm gri benim. Perdeyi araladığında, her gün ayarken, insan; bir başka renge uyanıyor esasında bilinçsizce. Sorduğunda verilen cevap değil mühim olan çünkü cevaplar yalnızca ezberlenmiş bir sınır içerisinde dile dökülüyor. Geçmişten bugüne gördüğümüz ve duyduğumuz her mahkumiyetin bıraktığı dehşetle yaşıyoruz her birimiz. Bir ömre sığacak bir yavaşlıkla siniyor benliğimize ve yaşamımıza, fark ettirmeden ve dahası bir başka yaşamı ve hikayeyi izleyerek ürkütecek kadar bilinçsizce. Ezberlenmiş, idrak edilme fırsatı hiçbir zaman verilmemiş, gördüğünü sorgulamaya imkan tanımamış ve şimdi olduğun yaşında en geç kalınmış çaresizliğe mahkumiyetin son raddesi denmiş bir hayat geçiriyoruz. Kalıplar var en nihayetinde, anlatılamamış hikayeler, dayanılamayacak acılar. En önemlisi ise, hiçbir tanıyla bağdaşmayan ruhlar. Ruhunuza iyi bakın, orda çok şey var. Gördüğümüz değil dünyanın dönüşü fakat zamanla sirayet eden ruhlarda hissettik geçen her bir anı. Ellerimizde yahut zihnimizde fark etmeksizin dünyayı tuttuğumuzda bu yalnızca ama yalnızca kökten değişimin en büyük adımı olacak.”
Ömür bir yandan içinde olduğu görevi yaparken diğer yandan yıllarca aradığı kardeşini bulabilecek mi?
Peki ya Ömer ablasından ayrı geçirdiği yıllardan sonra onu bulma umudunu hala koruyabilecek mi?
Bütün bu zorluklarla yaşayan Ömür aşkı bulabilecek mi?
Tüm hakları saklıdır çalınması, kopyalanması veya değiştirilip tekrar yayınlanması halinde yasal işlem başlatılacaktır.
16.05.2020 tarihinde yazılmaya başlandı.
Bölüm sayısı az görünebilir ama her bölüm yaklaşık 3000 kelimeden fazladır.
17 yaşında olan Alev 18 yaşında olan çocukluk arkadaşı Demir’e ortaokulda aşık olmuştur. Aradan yıllar geçer. İkiside üniversiteyi bitirmişlerdir. Bir gün çok yakınını cinayetten kaybeden Alev, intikam almak için polis olmaya karar verir. Bunun için çok çalışır ve olaylar bu şekilde gelişir...
Her hafta cumartesi yeni bölüm gelecek kitaba oy verip biraz olsun okursanız gerçekten çok mutlu olurum ilk kitabım bu. Eğer beğenmediğiniz yerler olursa yorum yazabilirsinz şimdiden teşekkürler :D
Yavuz, Nazelif`e doğru bir adım attı. "Şakağından öptüğümden beri çok dincim."
Gülümsedi Nazelif. "Pozitif enerji mi verdim?"
"Vallahi yaptın bir şeyler." diyen Yavuz bu kez izin almadan yaklaştı Nazelif`in şakağına. Önce ellerini kavradı. Gülümsedi. Gülümsemesiyle öptü şakağından. Geri çekilmek istemedi...
"Yavuz?" dedi Nazelif. "Bir gören olacak."
"Olsun." dedi Yavuz azıcık geri çekilip.
"Olmasın." dedi Nazelif.
Dinlemedi Yavuz. Bir kez daha yaklaştı şakağına. Bir öpücük daha bıraktı. Nazelif farklıydı, bambaşkaydı. Çok güzeldi...
"Nazelif?" dedi Yavuz sol şakağına öpücük bırakıp. "Çok güzelsin."
"Yavuz?" dedi Nazelif.
Sağ şakağından öptü Yavuz. "Çok özelsin."
.
.
Asker & Doktor
Bir iş uğruna insanları öldüren motorcu bir katil ve katılın peşine düşen kadın polis...
~
Herkes küçük bir çocukken saftır. Hem temiz anlamında, hem de kolayca herkese kanan ve güvenen anlamında.
Güvenmek aptallıktı.
17 Eylül 1998`de, hamilelik sürecini daha sağlıklı geçirmek için eğitim veren bir kurumda çıkan yangın sebebiyle sekiz ayını doldurmuş hamile kadınlardan birkaçı, yangından etkilenip erken doğum yaparlar. Bu sebeple İzmit Seka Devlet Hastanesi`nde, 17 Eylül 1998 gününde toplam 11 çocuk dünyaya gelir.
Seneler sonra bir seri katil, 17 Eylül 1998, İzmit Seka Devlet Hastanesi doğumlu iki adamı peş peşe iki sene doğum günlerinde öldürür; biri 17 Eylül 2025`te, diğeri ise 17 Eylül 2026`da vahşice katledilir. Davanın savcısı Erkin Gümüşpala, bunun bir seri cinayet olduğunu kavrar kavramaz deliye döner çünkü yakın arkadaşı Cumhuriyet Savcısı Varan Alp Çakmak da aynı gün, aynı hastanede dünyaya gelmiştir.
17 Eylül 1998, Seka Devlet Hastanesi doğumlu yetişkinler tehlikededir. 2027`ye kadar çözülemeyen dava, gelip çatmıştır. Peki bu tarihten itibaren neler yaşanacaktır? Bir araya gelen kuvöz arkadaşları, seneler sonra anlaşabilecek midir? Üstelik kimi avukat, kimi savcı, kimi polis memuru, kimi doktor olmuşken...
BU KİTAPTA GEÇEN KİŞİ, KURUM VE OLAYLARIN TÜMÜ KURGU GEREĞİ YAZARIN HAYAL ÜRÜNÜDÜR, GERÇEĞİ ASLA YANSITMAMAKTADIR.
TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
—Küfür ve şiddet öğeleri içerir.—
Canavarın kalbi karanlıktı. Çocukken deliler gibi korktuğum karanlık, beni bir cennet kadar güzel olduğuna inandırmıştı belki ancak artık aklım başıma gelmişti. Çünkü ne karanlık bir cennet mümkündü ne de canavarın cenneti yaşatması…
**
Geçmişin tozlu sayfaları, bugüne ışık tutardı. Peki, geçmişin tozundan kurtulmak için ne kadar güçlü olmak gerekirdi?
Derin, güvendiği insanlardan en büyük darbeleri yediğinde karar verdi o insanlarla savaşmaya ancak kazanılan savaşlarda dahi mutlaka bir şeyler kaybedildiğini hesaba katmamıştı.
**
Kitabın tüm hakları bana aittir.
BAŞ BELASI SERİSİ
1. BÖLÜM : ZİFİRİ
"Bir cesede baktığının farkındasın değil mi?" Acı sesimden dökülürken elimdeki silah kolumun titremesiyle düşecek gibi olduğunda, ruhumun iskeleti kalbime sıkı sıkı sarıldı. Silah gürültüyle parmaklarımın arsından kayarken dizlerim şiddetli bir deprem gibi zangırdadı ve bir adım geriye düştüğümde, içimdeki depremden arda kalan o yıkık bina gibi baktım ona.
Beni tutmak için uzanmak istediğinde elimi kaldırarak başımı iki yana salladım. "Ben seni öldüremem ki, Ben senin gibi katil değilim ki." Avuç içlerimi yüzüme bastırdım. Ayaklarıma bulaşan kan başımı iyece döndürdüğünde zifiri karanlık onun göz bebeklerinin içinde derinleşti.
Kimse Canı Yanmadan, Can Yakmazdı.
Baş Belası Bölüm 1: Zifiri
Sevgili günlük,üç gün önce sıradan bir antikacıdan aldığım saat evvelsi gece saat 03 civarlarında çalmaya başladı, yarın önemli bir iş görüşmem olduğu için pek önemsemedim,ama dün gece yine alarm sesiyle kalktım tik-tak-tik-tak,saati kapatip telefonu elime aldım ve yukardan bir bildirim düştü `Videoyu görmek için tıklayınız`...
1907 yılı 13 Haziran günü, iki arkadaş tesadüfen tanıştıkları bir hancı ile arkadaş olurlar. Rum asıllı bu adam, Abdülhamid Han’a yürekten bağlıdır. İki arkadaştan, Hüsrev’in kuzeni Paris’ten dönünce, ikisinin de hayatı değişecektir. Jön Türk’lerin ateşli bir savunucusu olan bu genç adam ve hancı arasındaki çekişme esrarengiz bir cinayet ile son bulunca, beklenmedik bir sonun başlangıcı başlar. Daralan zaman içerisinde, İstanbul büyük bir takibin merkezi olacaktır.
`Bedenim koluma enjekte edilen sıvı ile uyuşmuş haldeydi. Konuşamıyor, yürüyemiyor, kaçamıyordum. Karşımdaki genç adam kafasını olumsuz anlamda sallayıp derin bir nefes aldı. Yutkunup ağır çekimde gözlerim aralanıp kapandı. Sıcak bir damla yaş, soğuk elmacık kemiklerimle buluştu. Bedenim kendini genç adamın kollarına bırakırken, derin bir nefes alıp bana ne olacağını kestirmeye çalışıyordum. Kanıma giren sıvı damarlarımda gezinirken canımı yakıyordu. Bilincimi kaybediyordum.
Sesler uğultuyla zihnimde dolaşırken genç adamın sözleri yankılandı kulağımda. ``Özür dilerim... çok özür dilerim``
Gözlerim kapandı.`
Amerikanın azılı suçlularından olan ve canına ödül biçilen Charles William,yaptığı bir soygun un ardından zaferini kutlamak için gittiği bir striptiz barda çok güzel bir kadın ile karşılaşır.Kadınlara değer vermeyen bu adam kadının güzelliği karşısında büyük bir değişime uğrar. Bu ikilinin hayatları ise tek bir kişiye bağlıdır ve o kişiye ulaşabilmek için büyük bir maceraya çıkarlar.
Kapak Tasarım: Nehâr Tasarım
18 yaşından küçükler okumasın!
"Eski defterler açıldı. Taşlar yeniden dağıtıldı. Şimdiyse şaha kalkmış matı yenmekti olay!"
.
.
.
Sakin ol! Sakin ol!
Bunlar gerçek değil hiçbirşey ama hiç kimse gerçek değil!
Senin can parçan öldü senin Açelyan biriciğin öldü ! Şuan bir kabusun içindesin seni kandırı-
Başıma aldığım darbeyle yere düşmüştüm arkamdan gelen kahkaha seslerini umursamadan bir güçle başını kaldırdım son gördüğüm şey ise onun yüzüydü...
Gece yarısı şehrin eski ve karanlık köşelerinden birinde yankılanan bir çığlık, Ancak kimse ne olduğunu bilmiyordu çünkü kimse duymuyordu kimse görmüyordu...
Lydia Veronica Conti ✶
Niccolo Antonio Corleone
Aşk mı? İntikam mı?