Wattpad’te 2.74 Milyon okunmaya ulaşmış olup bölüm güncellemeleri devam etmektedir.
Sıcacık bir mahalle hikayesi ve elbette ki aşklar. Kenan, Duygu’nun abilerinin en yakın arkadaşıdır ve kız onu da abisi gibi görmektedir. Ancak bir gece Duygu rüyasında Kenan’ı öptüğünü görür ve bundan çok etkilenir. Daha sonrasında ise utanç ve panikten Kenan’dan kaçmaya başlar fakat o kaçtıkça Kenan kovalar.
Memul, bazen bir his, bazen bir kişi ve bazen bir andı. Memul beklenendi...
"Relicta, anlamı ne?"
"Terk edilen."
"İnsanlar terkedilir kiraz çiçeğim"
"İnsanlar terk eder Arel"
Bazı hikayeler hiçbir zaman sona ermez. Onlar, geçmişin derinliklerinde saklanır ve bir gün yeniden hatırlanmayı bekler.
Mahperi Şahiner, yıllardır unutmaya çalıştığı hatıralarla bir Kasım akşamında yüzleşmek zorunda kalır. Bir çiçekçinin vitrininde gördüğü kasımpatılar, onu geçmişin kapanmamış defterlerine ve yarım kalmış hikayelerine geri çeker. Bu çiçekler, yalnızca güzellikleriyle değil; taşıdıkları acı ve hatıralarla da Mahperi’nin kalbinde derin izler bırakmıştır.
Mahperi, geçmişin ağırlığıyla baş etmeye çalışırken kendi kırık hikayesini onarıp yeniden yazmanın yollarını arar. Peki, kasımpatılar gerçekten bir sonu mu işaret eder yoksa yeni bir başlangıcın anahtarı mıdır?
Hayatın tatlı, gerçek yüzünü sakladığı zamanlarda tanımıştı Güneş, hayatının gerçek aşkını. Sınavlarına çalıştığı zamanlar dikkatini dağıtacak tek şey istemiyordu ama çok geçmeden hayatına giren Hazan onun tüm dengesini alt üst etmişti.
Güneş, tüm kalbiyle bağlanmıştı ona. Her şeyi ile beraber onu benimsemişti ama buda çok sürmemişti. Hazan ve Güneş ikisinide paramparça eden gürültülü bir ayrılık yaşamıştı.
Kalplerinde bir zamanlar ağırlık yapmayan aşk şimdi ikisini birden öldürüyordu.
ღ
"Belki de bitmesi en iyisi oldu," dedim çaresizce. "Sonuçta bitmesi olası bir şeydi. Biteceğini biliyordum, biliyordun." Kalbimi sıkıştıran bu acı bana tam tersini söylüyordu ama yapamazdık. Kabul etmeli ve yolumuza bakmamız gerekirdi.
"Bitti mi yani?" Ses tonundaki hayal kırıklığı beni yıllar öncesine götürdü. Benim aynı şekilde şu an onun hissetirdiklerini hissettiğim zamana.
Yüzümde acı bir tebessüm oldu. "Yeni bir şey değil. Yıllar önce bitti."
Esen sert rüzgâr saçlarımı yüzüme örterek onu görmeme engel oldu. Arkamı dönüp gitmeden önce duyduğum şey, "Benim için şimdi bitti." demesi oldu.
ღ
Not: Yetişkin içerikler mevcuttur.
Çaresizlik içinde içinde kıvranıp dururken aklımda tek bir soru vardı `neden baba neden yaptın böyle bir şeyi?` Neden zehirlemişti hayatlarımızı neden gece arsız gündüz yüzünden sağır ve dilsiz olmuştu?
Galip`in kopardığı düğme Eylül`ün ayaklarının dibine düşerken Galip gözlerini Eylül`ün gözlerinden ayırmadan, "Evet çok kalın kafalıyımdır! " diyerek bir düğmesini daha kopardı. "Laftan da anlamıyorum! " demesiyle bir tane daha kopardı. "Sözden de anlamıyorum! " ve bir tane daha. "Oldukça kabayım! " bir düğme daha yeri boyladı. "Zorbayımda aynı zamanda! " son düğmede yerle buluşurken, Galip yüzünde yaptığından gayet memnun bir ifadeyle Eylül`ün gömleğini kollarından sıyırdı. Eylül çattığı kaşları ve sıktığı dişleriyle bakarken burnundan soluyordu.
"Başın göğe erdi mi?! " diye sordu sinirle.
"Daha değil " diyen Galip Eylül`ün pantolonunun düğmesini açtı. Eylül gözlerini gözlerinden ayıramayıp itiraz edemedi. Galip kalçalarından aşağı ittiği pantolonu ve iç çamaşırını dudakları teninde iz bırakırken eğilerek bacaklarından çıkardı. Doğrulup kendi tişörtünü çıkarıp yere attı. Eylül`ün sütyenini çıkarıp diğer elbiselerin üzerine attı. Üryan bir şekilde elleri arasında kalan Eylül`ü belinden kavrayıp kendiyle birlikte duvara yasladı. Belindeki elleri kalçalarına inerken Eylül`ün tenine düşen ateş tüm bedenine yayılıyordu. Galip`in elleri büyük bir zevkle Eylül`ün teninin her kıvrımında dolandı
Bazen ne yaparsanız yapın hayat size dönüp tebessüm bile etmez. Hele ki bir sonbahar Eylül-seniz.
Ben içimdekileri yazıyorum.
Ister türkü olsun
Ister ağıt...
Kelimelerim yettiği kadar
Bendimin yettiği kadarını
Taşıyamadıklarımı, dayattıkları kalıplarımı
Ben içimdekileri yazıyorum
Boğazımdaki yumruyu, hayalimdeki boşluğu...
Ben beni, sizi, herkesi yazıyorum.
Sesi kısıldığı için soluğunu kestikleri herkesi...
"Son Vatan," savaşın acımasız gerçekleri ve aşkın gücünü derinlemesine işleyen bir roman. Genç bir asker olan Serdar’ın gözünden, vatan savunması için çıktığı yolculukta yaşadığı zorluklar, kayıplar ve duygusal çatışmalar anlatılmaktadır. İlk görevinde karşılaştığı çatışmalar, onu hayatının en derin acılarıyla yüzleştirirken, sevdiği Elif’le olan bağı da güçlü bir umut ışığı olur. Ancak savaşın karanlığı, arkadaşlarının kaybıyla daha da derinleşirken, Serdar’ın hayatta kalma mücadelesi her gün artar. Aşk, fedakarlık ve cesaret temalarıyla dolu bu hikaye, okuyuculara hem gözyaşı döktürtecek hem de kalplerini ısıtacak. Serdar’ın hikayesi, sonuna kadar savaşmanın, kaybetmenin ve sevmenin ne demek olduğunu keşfetmek isteyen herkes için bir yolculuk.
Arka Kapak Yazısı:
Bak, her yer kırıldı.
Şurası da çok kirlenmiş.
Lekeler de çıkmıyor.
Oysa okşamaya kıyamazlardı.
Hata ile mi olmuş?
Görmemişler mi?
Görmek istememişler mi?
O kelimeyi de artık kullanma!
"Değerden" bahsetme bana!
"Değerli idi!" deme!
Görüyorsun sen de,
Bütün o "değerli" diyenlerin,
"Değeri" nereye düşürdüğünü.
Arka Kapak Yazısı:
"Bilmem kendimi nasıl anlatsam? Biraz neşeli, biraz hüzünlü, biraz da hayallerle ve ümitlerle dolu bir insanım. Her duyguyu yaşamaya çalışıyorum ve her duygu beni "Ben" olarak gösteriyor. Duygu dolu bir insanım ve duygularla insanlığımı, özümü belirtiyorum. Bir gün pencereden bakarken, barışı ne kadar özlediğimi hissettim. "Biraz dağınık ve karışık bir dünyada yaşıyoruz." dedim kendime.
"Düşünmemek olur mu seni?
Belki sana şiirler yazarım?
Belki kitaplar uçar gökyüzünde?
Sonra boş bir duvarın önünde durur
Ve bir eser yaratırız.
Düşünmemek olur mu seni?
Şiirlere, gökyüzüne,
Duvarlara yazarım belki seni."
Arka Kapak Yazısı:
Başımı ona doğru çevirdim ve gülümsedim. Tek içimde, kırıklarla yaşamıyordum artık. Bakışlarım da insanlara kırık bakıyordu. Karşı karşıya otururken hiç fark edilmeyen bir insan olmuştum. Yıllar geçmişti ve benimle tanışma isteğini, şimdi açıklıyordu bu insan. Olup bitenleri anlamanın zorluğunu çekmeye başlamıştım. Ve hiç cevap vermeden, elimdeki kitaba sarılarak kaçar gibisine oradan ayrıldım. Artık bu tür insanlar beni boğuyordu. İçimde sakladığım ruhum, daralıyor ve nefes almak için çırpınıyordu.
"Hiçbir şeyden korkmadık.
Yaktık, yıktık,
böldük, parçaladık.
Hiçbir şeyden kaçmadık.
Güldük, eğlendik,
yedik, içtik.
Tek korkumuz olan,
tek ulaşamadığımız,
şu `insanlığa`,
bir türlü yakın olamadık."
Arka Kapak Yazısı:
Seni tanımanın mutluluğunu yaşayan, ne çok insan olacağını bilseydin, içinde taşıdığın o acılar hafiflemez miydi?
İnsanlara duyduğun bu kırıklık, bu güvensizlik,
duygularla üflense idi, bakışların değişir miydi acaba?
"Dilimin ucunda bir söz var.
Yüreğimin ta derininde bir acı var.
Sözü bulsam, acımı anlayan olmaz.
Acımı anlatsam, sözü duyan olmaz."
Arka Kapak Yazısı:
Ve bir gün,
Susmak bilmeyenlerin, sesini duydum.
Acı verenlerin yumruğunu, boğazımda hissettim.
Beni görmek istemeyenlerin, bakışlarını yine gördüm. Bir de duymak istemeyenler vardı.
Onların da sesli kahkahalarını, arkamdan işittim.
Sonra da "Öyle olsun..." dedim.
"İstediğiniz savaş ise, o da olsun..." dedim.
"Eğildim, büküldüm.
Parçalandım, dağıldım.
Kırıkları sessizce topladım.
Sessizce içime her şeyi haykırdım.
Herkesi sessizce bir bir içime gömdüm.
İşte benim de savaşım...
İnsanlarla savaşım, böyle idi.
İnsanları içime göme göme,
Kocaman bir mezarlık
Oluşmuş içimde..."
Arka Kapak Yazısı:
Hani, kendinize güvenmediğiniz veya çekindiğiniz an, biri arkanızdan size, "Hadi yürü! Çekinme!" der ya? İşte öyle bir an, bir adım atmaya başladım. Kendi kendime, "Yürü!" dedim. Kendi elimi, kendim tuttum.
"Yazmasını biliyor muyum? Üzer miyim okuyanları? Kötü bir söz, duyar mıyım?" gibi soruları, hiç düşünmedim.
Aslında kendim için, kendimi düşünerek; yazmaya başladım. O nedenle, bir beklentim de yok. Seven olur veya seven olmaz. Beğenen olur veya beğenen olmaz. Belki de yazmaya başladığım an gibi olur? "Yalnız ve sevilmeyen" bir kitap olur.
Ama bir farkı olur yine de. Adım bir yerde yaşar.
"Benim adım yaşamalı." dedim. "Bir emanet bırakmalıyım. Yürüdüğüm yollar, izlerim, kendi hislerim, yaşadıklarım silinemez. Hayatımı, sözlerimi ve düşüncelerimi, kimse belirleyemez. Kimse tanımasa da; çocuklarım, büyüyünce beni okumalı. Torunlarım beni tanımalı." dedim.
Şimdi bir yazar mıyım? Bilmiyorum.
Şair miyim? Bilmiyorum. Belki siz biliyorsunuz?
Benim bildiğim tek şey; hissettiğim, gördüğüm, duyduğum, kendimden, ondan, bundan, güzel doğamızdan veya da bir nesil hakkında yazmam.
Bir zamanı var mı ki yazmanın? Sonu geliyor mu veya bir "son" görünüyor mu? sorulara da, bir yanıt veremem.
Yazacağım kadar yazıyorum. Belki de yaşadığım kadar yazacağım? Yaşadıklarım kadar yazacağım...
Kim engelleyebilir?
- Feride Gerdelmann
Arka Kapak Yazısı:
Doyasıya tada tada yaşamadıklarımın acısını çekiyorum. Sanki kırmızı rengi, az görmüş gibi, bütün kırmızılara sarılıyorum. Sanki bulutları izlerken, soluğumu özgürce serbest bırakmamış gibi, derin derin nefes alıp veriyorum.
"Acı Benim Önümde Eğilecek
Ve bir gün acı benim önünde eğilecek.
Benim boynumu büken o acı,
Benim önünde eğilecek iki gözüm."