Yeni doğmuş kızını beşiğinden alarak kucakladı Adnan. Ve yatakta uzanan eşine doğru yavaşça geldi, narin bir şekilde karısı Lydia`nın kucağına verdi bebeğini. 5 sene önce Amerika`da bir görevde Lydia`yı görerek ilk görüşte etkilenmişti Adnan. Ve uzun bir süre konuştuktan sonra evlenme kararı almıştı ikisi de. Kadın doğum sonrası yorgun düşmüştü ancak bu tatlı bir yorgunluktu. "Adnan... Bu... Rüya gibi bir şey. Çok masum baksana." dedi bebeğine bakarak. Adnan huzur içinde uyuyan bebeğe baktı. "Evet, çok masum." dedi kısık sesle. İşaret parmağıyla narince kızının yanağını okşadı. "Adnan, adını hiç düşünmedik. O kadar aceleye geldi ki." dedi kadın gülerek. Adnan düşündü. "Keriman koyalım." dedi alayla. Kadın sitem etti. "Adnan! Ben kızıma Keriman diyemem ya." "Tamam o zaman... Nuriye koyalım." "Adnaaaan." Adam güldü. "Tamam tamam. Kızma." Gözlerini turuncuya çevirdi. "Kızım biraz daha büyüsün. Babası gibi güçlü bir büyücü olsun." Lydia`nın yüzü düştü. Adnan bunu farketti. "Ne oldu?" Lydia tedirgin bir sesle konuştu. "İçim hiç rahat değil Adnan. Ben insanım sen büyücüsün. Büyücü Efendi`yle sırf benim yüzümden karşı karşıya geldiniz. Bütün büyücüleri karşına aldın. Ya kızımıza-" Eşine sarıldı Adnan. Kafasını göğsüne doğru çekti. Ve saçlarını okşamaya başladı. "Öyle bir şey olmaması için ne gerekiyorsa yapacağım. Gerekirse başka şehre taşınırız bir şekilde izimizi kaybettiririz." Karısının çenesini narince tuttu. "Size bir şey olmasına izin vermem." İkisi de birbirine gülümsedi. O sırada odanın içinden 4 tane büyücü çıktı. Ve en ortada da Büyücü Efendi vardı. Hepsi siyah renkte pelerin giymişti. Lydia tedirgin bir şekilde bakıyordu. Adnan ise şaşkın bir ifadeyle. Böyle bir şey olacağını tahmin ediyordu ancak bu kadar çabuk olacağını düşünmemişti. Büyücü Efendi gür bir sesle konuştu. "Sana demiştim Adnan. Bu evliliğin bedeli ağır olur demiştim." Başıyla bir büyücüye işaret etti. Büyücü bir adım öne çıktı. Elini uzaktan Adnan`a doğru uzattı. Ve tek bir hareketiyle Adnan`ın bedeni kafasından ayrıldı. Lydia yere düşen kafaya çığlık atarak baktı. "ADNAAAAAAAN!" Ve ağlamaya başladı. Hıçkırarak ağlıyordu. Dolu gözlerle karşısındaki Büyücü Efendi`ye baktı. Titrek bir sesle konuştu. "Yuva yıkanın yuvası olmaz. Sende hiç mi vicdan yok!" Büyücü Efendi donuk bir ifadeyle baktı. "Bebeği alın." Lydia`nın yüzü donuklaşmıştı. Başını iki yana salladı. İki büyücü gelip bebeği zorla almaya çalıştılar. Lydia bebeğini saklar gibi sıkıca tuttu. "Olmaz vermem bebeğimi!" Biri büyücü kadını tutarken diğer büyücü bebeği aldı ve geriye doğru çekildi. Lydia çığlık atarak ağlıyordu. "Bebeğimi bana verin! Bebeğimi verin bana!" Büyücü Efendi aynı ifadeyle baktı. "Son anlarını böyle yaşamanı bende istemezdim." Kadın feryat figan ağlamaya devam ederken Büyücü Efendi de devam etti. "Ancak senin salak kocan burnunun dikine gitti!" Kadın eğilen başını sertçe kaldırdı ve öfke kusar gibi konuştu. Bu sırada iki büyücü tarafından diz çöktürülmüş yerde duruyordu. "Sizin bu zihniyetiniz gün gelecek sizin ayağınıza dolanacak. Ben ölsem bile ölü bedenim sizi hiçbir zaman rahat bırakmayacak. Tanrı`ya yemin ederim ki hepinizin üstüne lanet gibi çökeceğim."  Başını ve büyücüler tarafından tutulan ellerini havaya kaldırdı. "Tanrı`ya yemin olsun ki ölümüm sizin lanetiniz olacak." Bağırmaktan ses telleri yırtılacak dereceye gelmişti. Büyücü Efendi kılıcını çıkarıp Lydia tam kalbine sapladı. Lydia acı içinde boşluğa doğru baktı. Kılıcını sertçe çıkardığında kadın ağzından kan gelerek yere doğru düştü ve oracıkta can verdi. Büyücü Efendi kılıcını beyaz bir ışıkla yok etti. Ve ellerini birbirine kenetledi. "Efendim. Bebeği ne yapalım?" Bebeğe baktı. "Yetimhaneye bırakın. Zamanı geldiğinde bize gelecek." Elini boşluğa kaldırdı ve beyaz renkte bir geçit oluşturdu. Hepsi hızla geçitten geçti ve geçit tamamen kapandı. Oda kan gölüne dönmüştü. Adnan`ın bedeni ve kellesi, Lydia`nın cesedi beyaz renkteki halıyı kanla boyamıştı. Lydia`nın gözleri açıktı ve boylu boyunca yayılmıştı yere bedeni. Eli hafifçe kıpırdadı. Tırnakları siyah ve uzun bir hâle büründü. Parmaklarından itibaren bütün bedeni siyah renkte damarları andıran çizgilerle kaplanmaya başladı. Ve gözlerinin çevresindeki damarlar siyah renkle belirginleşti. Açık kahve gözleri simsiyah olmuştu. Göz akı da beyaz değildi simsiyah olmuştu. Dudak rengi siyaha büründü. Kahverengi ipeksi uzun saçları siyaha döndü. Üstündeki bol pijama takımı yerine siyah renkte bel kısmı siyah tülden ibaret olan ve derin yırtmaçlı abartılı bir elbise vardı bedeninde. Kadın canlanır gibi bir kaç kez gözlerini kırptı. Ardından buz gibi bir ifadeyle baktı. Sonra ellerini halıya dayadı. Ve ayaklandı. Ayağa kalktığında yerdeki kocasının bedenine hiçbir üzüntü ya da öfke duymadan baktı. Tekrar önüne döndü. Sesi çatallı çıkıyordu. "Bundan sonra büyücüler yok. Büyücülerin devri bitti. Hepsi de..." Başını dikleştirdi. "Blacklash`in lanetine maruz kalacak."

İkisi bir araya geldiğinde, geçmişin karanlık sırları, aşk ve kaybın ölümsüz etkisiyle gün yüzüne çıkacak, yıllar süren bir arayış nihayet sonuca ulaşacaktı. Zamanın, aşkın ve ölümün birleştiği bu gizemli yolculukta, Gülşah ve Kürşad’ın hayatları birbirine dokunacak, ancak geçmişin ağır yükü onları sonsuz bir döngüye hapsedecekti. Geçmişten günümüze uzanan bir aşk hikayesi... Gülşah ve Kürşad`ın hikayesi... Tüm hikaye bir kurgudan ibarettir.

Dünyanın dengesi, elementlerin uyumuyla ayakta duruyordu. Ateş, Su, Hava, Toprak, Metal, Bitki, Kan, Buz, Yıldırım, Lav, Ruh ve Işık-Gölge... Her biri kendi ulusuna, kendi tapınağına ve kendi koruyucusuna emanetti. Ama bir gün, bilinmeyen bir güç bu dengeyi paramparça etti.Elementler arasında düşmanlık başlattı,Ulusları çatışmaya sürükleri.Bu bozulmaya öfkelenen ruhlar,insanlığa sırt çevirdi.Kutsal bağlar kesildi,Tapınaklar sessizliğe gömüldü,Kendi büyülü dünyalarına çekildiler...Ancak bir gün yıldızdan doğan Azer kendine yeni bir taşıyıcı seçti. Kaerith...

Lara Bayhan sekiz yıl önce ailesini öldürdüğü iddia edilen adam cihan karçayı öldürmekle yargılanıp hapse girer ama işlemediği bir suç için ceza yediğini kanıtlamak ister biriyle ittifak olmak zorundadır cihan karçanın kardeşi kıraç karça ile ailesini ve cihan karçayı öldüren kişiyi bulmak için vesper` denenen örgütün derinliklerine inmeye çalışır......

Darsel ailesi, beşiz çocuklarından birinin tehlikeli bir lanetle doğduğunu öğrendiğinde, onu herkesten saklamaya kalkar. Ancak hiçbir sır sonsuza dek sürmez. Yalnızca bir gecede Tanrının laneti büyük bir yıkıma sebep oldu. Masallarda hiçbir zaman öcüler kazanmaz. Bu hikaye, mutlu sonla biten masalların iç yüzü… 🍎🍎🍎 Bu kitabın tüm hakları saklıdır. Çoğaltılması veya herhangi bir şekilde kopyalanması durumunda yasal işlemler uygulanacaktır!!!

Maranthiel... Atlantis`te doğmuş bir kraliçe. Kalbinde Atlantis`in ruhunu da taşıyor; kadim sırları ve gölgelerin yükünü omuzlarında hissediyor. Atlas, Maranthiel`in yanında durmak ve onu korumak için yemin etmiş cesur Azurit binici lideri. Kadim bağları ve geçmişin sırları arasında sıkışmış, hem koruyan hem sınanan bir muhafız. Biniciler ve ejderhalar, kayıp soylar ve doğal taşlarla temsil edilen mistik bağlar... Atlantis`in batışından yüzyıllar sonra hayatta kalanlar Minus gezegeninde yeniden uyanıyor. Ancak kayıp üç soy gölgenin çocukları olarak dışlanıyor ve hem güçlerini hem yerlerini kanıtlamak zorunda. Maranthiel "Lanetli Kraliçe" olarak anılıyor, geçmişin karanlık gölgesi onu takip ediyor. Ama kader onu, Atlantis`i yeniden bulup gerçek kraliçe olarak yükselmeye mi yönlendirecek? Ejderhalar, ihanet, sadakat ve kadim bağlar... Bu serüvende tek bir gerçek var: Gölgelerine kulak ver, onları dışlama ve karanlıkta büyümelerine izin verme; sana anlatacakları var. Atlantis`i yeniden kurmaya hazır mısın binici?

Bir savaşta ya kazanırsın ya da kaybersin. Kazanırsan zaferini dilediğin vakit kutlarsın. Ama eğer kaybadersen bunun bedelini yıllar boyu ödersin. Masallarda hep prensler prensesleri kurtarır. Hep prensesler çaresizdir, tutsaktır, yalnızdır. Çünkü kurallar böyledir. Prenses, kuleye hapsedilmiştir ve kurtarılmak için prensini bekler. Ama artık kuralları baştan yazmanın vakti geldi. Şimdi prensesler prensleri içinde bulunduğu yalnızlıktan, çaresizlikten, ve esaretinden kurtaracak. Masallar baştan yazılacak, kurallar bozulacak ve yasak olanın kapısı aralanacak. Yasak olan şeyler insana hep cazip gelir. Çünkü kurallar çiğnenmek için vardır.

Bana dokunamazsın, Bana bakamazsın, Beni duyamazsın. Ben üç aşamalı bu lanetle yaşarken bu şatoda benimle mahkumsun. Büyülü şatoda ömrünü geçirmek ve lanetimin bir parçası olmamak için dikkatli yaşamak zorundasın. Eğer laneti kırarsan... O zaman evine dönebilirsin. Sorun da bu... Laneti neyin kıracağını on yıldır çözemedim. Sen de çözemezsin, bu imkansız. Güzel ve Çirkin`i okuyup da roller değişseydi aynı hikaye olmazdı diye düşünen herkes için.

Bir zamanlar Ayna Gölü Ormanın derinliklerinde olduğu Gun Işığı Ağacı’nın altındaki bir köyde beyaz bir çiçek sürgün verir.İnsanları güzelliği ile lanetleyen çiçek bunu kendi çıkarları için kullanarak zamanla korkunç bir yılana dönüştürür.Böylece insanların duygularıyla beslenerek büyük bir katliama yol açacaktır.Bu çiçek yüzünden lanetlenen Daisy üzerindeki laneti yok etmek için beyaz yılanı öldürmek zorundadır.Bunun için farklı diyarlardaki edindiği dostlarıyla beraber bu laneti yok etmeye and içmiştir.

"Bu lanetten kurtulmanın tek yolu ölmek, ama lanet seni ele geçirdi ise yaşıyorum diyemezsin zaten"

Aşk mı daha güçlüdür, yoksa taç mı? İhanetle sadakat arasında sıkışıp kalan bu hikâyede, hiçbir şey göründüğü gibi olmayacak…

Elarion`da herşey çok sakin ilerledi 4 element ve element taşlarının koruyucuları birbirlerine hep sadık ve dost olarak yaklaşırdı bu dünyada 4 Krallık çok mutlulardı Halk her gücü kralların gücü kadar olmasa da kullanabilirdi mutlu ve barışçıllardı insanlar ve elarion halkı (yani Elariler)beraber yaşardı Halk tabiki tek bir krallığa mensup değildi ama yandaş oldukları krallıklar vardı eartlar Ateşe düşkündü weusslar suya huyslar havaya ve rayklar toprağa ama bu karşı karşıya gelmelerine sebep değildi krallıklar dosttu çünkü... Taa kii Ateş krallığının prensesi ateş taşı koruyucusu Sira bir gece suikast ile öldürülene kadar...

Kızıl kurdum bazıları için bir lanetti, bazıları içinse bir lütuf

~Havada ya büyü kokusu yada yandere kokusu var sanki~

"Bazı vaatler, yalnızca evlilik değil… Kaderin ta kendisidir." Ölümcül bir hastalığı iyileştiren nadir bir çiçek, bir kızın yaşamını ve krallığın geleceğini bağlıyor. Bir evlilik… Ama bu yalnızca bir söz değil; eski sırlar, kadim lanetler ve kraliyet sırlarıyla örülü bir kaderin başlangıcı... "Belki de kader çoktan seni bana yazmıştır Valerie."

Ejderha krala tutsak kitabının ikinci serisiyle birlikteyiz. Doğuşuyla büyük ses uyandıran Alex, Ares ve elenanın ilk çocuğudur. Ve tahtın yasal varisi ancak bu o kadar kolay değildir. Herşey ailesinin baş düşmanıyla karşılaşınca başlar. Peki bu hikayenin baş karakteri kimdir?

Bir zamanlar denizlerin derinliklerinde bir prenses yaşardı. Adı Elaris`ti. Gözleri su kadar berrak, sesi dalgalar kadar büyüleyiciydi. Kaderi ise... şarkısına sığmayacak kadar karışıktı. Elaris, insanların dünyasını merak eden, kalbinde gökyüzüne uzanma hayali taşıyan bir deniz kızıdır. Ama kalbinin atışını hızlandıran bir aşk, onu özgürlüğe değil lanete sürükler. İhanet... ve ardından gelen büyü. Artık o, denizlerin sevilen prensesi değil; sesiyle ölümleri çağıran bir siren. Yalnızlıkla çevrili bir adada, sadece kuşlarla ve dalgalarla baş başa. Her notasında acı olan bir şarkıyı söyler. Her sesi duyan... onun tuzağına düşer. Ta ki, bir gemi kıyılarına yanaşana kadar. Draven, gözleri deniz kadar karanlık, kalbi yel kadar özgür bir korsan kaptanı. Onunla karşılaştığında, Elaris ilk kez şarkısını söylemek istemez. Ama lanet onu bırakmaz. Kalbini susturmak isterken, içindeki eski benliğe prensesliğine, insani duygularına yeniden tutunur. Ancak bir siren, bir korsana âşık olabilir mi? Ve aşk gerçekten kurtarır mı, yoksa ikinci bir laneti mi getirir? "Sirenin Laneti" Güçlü bir kadının, lanetle savaşının, aşkın ve affetmenin hikâyesi. Kimi zaman masalsı, kimi zaman karanlık. Ama her kelimesi su kadar derin.

Bir gün güzeller güzeli tatlı kız canı sıkıldığı için kuzeniyle birlikte Azar adlı uygulamayı indirir. Ama bilmiyordur ki karşılaşacağı şeyleri...

"Bir Öpücüğün Bedeli" Özet: Kore’de yalnızlığı tattı, dışlandı, sustu... Ta ki bir lanet onu kalbiyle sınayana dek. On günü var… Gerçek bir aşk öpücüğü ya ruhunu kurtaracak ya da onu sonsuza dek hapsedecek. Peki, gerçek aşkın izleri nerede saklı?

4 kişidir eve gider ama bu ev normal mi?

İçimdeki canavarı nasıl durdurucaktım?

“Masallar kraliçelere taht verir, bazılarına ise lanet…” Babasının gizemli ölümü ve annesinin terk edişiyle genç yaşta tahta geçen Reyna, krallığını korumak için savaşmak zorunda. En yakın dostu ve aşkı Evan’ın sakladığı karanlık sırlar, onu beklenmedik bir ihanete sürüklüyor. Luntra Laneti’nin gölgesinde, aşk ve ihanet iç içe geçerken, Reyna’nın hayatı sonsuza dek değişecek. Lanet uyanıyor, herkes bedelini ödeyecek! Karanlık bir masalın içinde, bir kraliçenin yükselişi ve düşüşünü keşfet.

“Tahruna ayinlerinde mumlar yalnızca ruhları çağırmaz, karanlığın kapısını da aralar. Onlar fısıltıyla dua ederdi; çünkü yüksek sesle konuşulan her kelime bir laneti serbest bırakırdı. Bu halk, bilgeliği kanla mühürleyenlerin soyundan gelir. Göl kenarında yapılan son ayin, dünyanın sessizliğe gömüldüğü andır. Gece karanlık değildi... karanlık gecenin kendisiydi. Tahruna halkı artık yok. Ama eğer bu satırları okuyorsanız, birinin ayini yeniden başlatmış olma ihtimali var. Ve o zaman... unutmanın lütfu bile sizi koruyamaz."

Veronica Elizabeth Winter, Eldora Akademisi’ne giden 16 yaşında bir cadıdır. Yeni okul yılı başlamıştır ve bu yıl, tüm hayatını değiştirecek büyü sınavına girmek üzeredir. Veronica, her şeyin sıradan ilerleyeceğini düşünür. Ancak kader, onun için bambaşka planlar yapmıştır… Veronica bu yıl, sihir temasını belirleyecek Sihir Sınavı’na girecektir. Sınava girmeden önce sınavın ve sonucunun çok da önemli olmadığını düşünür. Ancak sınavın sonucu sihir temasının karışık, yani her büyü türünü yapabileceğini gösterir. Ve bu sonuç, onun hayatında sandığından çok daha büyük bir rol oynayacaktır. Sınavdan sonra okulda garip olaylar yaşanmaya başlar. Bazı öğrenciler halüsinasyonlar görmeye ve delirmeye başlar. Öğretmenler, bu olayların bir lanet sonucu olduğunda hemfikirdir. Sonunda, sihir temaları çok güçlü olduğu için Veronica ve en yakın arkadaşları Lily ile Mizuki, lanetin kaynağını bulmakla görevlendirilir. Peki, kızlar lanetin sebebini bulup öğrencileri kurtarabilecek midir? “Lanetin büyüdüğünü her zerremizde hissedebiliyorduk. Öğrencilerin hayatlarının yükümlülüğü omuzlarımızdaydı. Yaptığımız en ufak hata, onların hayatına bedel olabilirdi. Onları kurtarabilecek tek kişi de bizdik.”

Tanrı, Karan diyarını lanetine mahkûm etmişti. Buna rağmen insanların yaşadığı Boraya ile cinlerin yaşadığı Babil`de sıkıntılar devam etti. Bozgunculuğun bedelini iki halk da çekti; insanlar ömürleriyle, cinler ise aileleriyle ödedi. Bu laneti yıkacak bir kurtarıcının müjdesi verildi. Peki bu bir oyun muydu, yoksa gerçek bir kurtuluş mu? Karan`ın kaderi tamamen değişiyordu; lanet etkisini göstermeye başlamıştı.