Mankurt Şaman Avcısı +13 ☑️
680 sayfa,115 bin kelime,6 Hanlık, 2 harita,4 Irk,50 üstü karakterden meydana geliyor.Ben Muhammed Mustafa Selçuk, 18 yaşında Türk Mitolojisini araştırıp 23 yaşında kitabımı 9 ay da tamamladım. 5 yıl boyunca Türk mitilojisi ile ilgili tüm araştırmaları inceledikten sonra Mankurt Şaman Avcısı `nı yazıyorum. 13 yaşından büyük kişilerin okumasına önem verin. İçinde cinsellik yok ama ölüm sahneleri 13 yaşından küçükler için uygun değil.Türkiye `de ilk kez Türk Mitolojisini bütünüyle konu alan bir Fantastik roman serisi yazılmış olacak. Her Türk gencinin icinde ki bu özlemi bir nebzede olsa gidermeyi hedefliyorum.Kitap seri halinde yayınlanacak. Bu yıl içerisinde raflarda olmasını planlıyorum. Şimdiden okuyan okurlara teşekürler. Sizlerde fantastik bir eser okumayı seviyorsanız profilimde Mankurt Şaman Avcısı kitabını okuyup oy verip yorum yapmayı unutmayınız. Şimdiden teşekkürler.
|
TUTKU VE DANS: VERA (KARANLIK DANS SERİSİ 1. KİTABI)
RUS MAFYA LİDERİ VIKTOR VOLKOV İLE BALERİN VERA VASILIEV...
BU KİTAP KARANLIK DANS SERİSİ BİRİNCİ KİTABIDIR.
Bu hikaye yalnızca kalbinizi değil, ruhunuzu da ısıtacak.
Romantik. Tutkulu. Baş Döndürücü.
Eğer tutkulu aşkların ve zorlu mücadelelerin hikayelerinden hoşlanıyorsanız bu kitap daha fazlasını vadediyor: Bir adamın, sevdiği kadını karanlığın içinden çekip çıkarmak için neleri feda edebileceğini gösteriyor.
Viktor Volkov, sadece bir mafya lideri değil, o Vera`sının karanlık dünyadaki tek ışığı. Vera da onun güneşi.
Buzla kalpli bir kalp, güneşin ışığına dayanamaz. Peki buz eridiğinde, geriye ne kalır?
"Sen hayatımda eksik olan her şeyi tamamlıyorsun, Vera." — Viktor Volkov
|
DENEK 25
Sadece azılı suçluların üzerinde deney yapan bir laboratuvar mı??
ABD`nin önemli laboratuvarlarından birine bilim insanı olarak giden Almina`ya üzerlerinde deney yapabilmesi için 25 adet denek insan verirler...
|
ROMAN
Zaman geldi ve karanlık çökmeden önce teşkilatlar, ülkeye kelepçe vurdu. Darbeyle başlayan bu çağda, sokaklar cesetlerin ağırlığına boyun eğdi. Yok edilip yeniden inşa edilen bir ülkenin enkazında, kollarımızda damgalarla kim olduğumuzu bile unuttuk.
Güneş bir daha asla doğmadı. Ailemizi, çocukluğumuzu, milletimizi ve kitaplarımızı terk ettik. Her şey küle dönmüştü. Ama o küllerden doğamayanlardan biriydim ben: Leyla. İçimde onlarca Leyla vardı, her biri bir sırra, bir trajediye tutunmuştu. Annemin benden sakladıkları, ruhumun karanlık köşelerinde yankılanırken, hiçbir yere kaçamıyordum.
Gölgemden bir adım uzakta bir katil nefes alıyordu. Karşımda ise beni kendi elleriyle sonuma sürüklemek isteyen bir polis. Ve bir yazar… Hikâyemi yazmak için kalemini kanla bilemeye çalışan o yabancı. O da kaçıyordu benden, tıpkı bir sevgilinin korkusuyla.
Bu, yalnızca bir hayatta kalma mücadelesi değildi; bu, hayatımı kim öldürecek diye beklediğim, zamanı geride bırakmaya çalıştığım bir savaştı.
//
Bir kadın: zihin labirentinde kaybolmuş, her köşesinde başka bir "ben" saklı.
Bir polis: o karanlık labirente adım atan, kadının geçmişinin gölgelerini arayan.
Bir katil: adına müze yapılmış, geçmişin ölü yüzlerini sergileyen, insanlığın kanlı tarihine kazınmış.
Ve bir yazar: ismini fısıldamaktan korkan, sırlarını harflerin ardında gizleyen.
Peki ya biz? Onların kitabında, hikâyenin hangi sayfasında, hangi harfteydik? Yoksa sadece boşlukları dolduran gölgelerden mi ibarettik?
|
KISIR DÖNGÜ
"Bazı evler sırlarla doludur; ama bazı sırlar, duvarların ötesine sızarak nefes almaya devam eder."
Layla, gazeteci olmanın verdiği stres ve yorgunluktan dolayı, Londra’nın kasvetli bir kasabasındaki terk edilmiş Mosswood Evi’ni satın aldığında, yıllardır unutulmuş bir geçmişe adım attığını bilmiyordu. Yıllar önce idam edilen, adı dahi ürperti yaratan seri katil Victor Blackwood’un eşyaları arasında, uzun zamandır kimsenin dokunmadığı, kalın ve tozlu bir defter buldu.
Bu defter, sıradan bir günlükten fazlasıydı. Her satırı, katilin zihninin karanlık koridorlarında bir gezinti, en derin sırlarına açılan bir kapıydı. Layla sayfa sayfa katilin dünyasına adım attıkça, kendisini yalnızca geçmişin gölgesinde değil, aynı zamanda kendi iç dünyasının da dehlizlerinde buldu.
Katilin dünyasına girmeye cesaret eder misiniz? Yoksa bu sırlara bir kez bulaştığınızda, tıpkı Layla gibi, geri dönmenin mümkün olmadığını mı göreceksiniz?
|
SEÇKİNLER
SEÇKİNLER
“İlk kural; kimseye güvenme, ikinci kural; sakın seçkinlerle göz göze gelme”
Seçkinler nam-ı değer Akay’lar. Böyle söyleniyordu onlar için. Onlar insanlığın en karanlık ve güvenilmez topluluklarından biriydi.
Tarih, Akaylar’ın adını fısıldarken bile titrerdi; çünkü onlar, masumların kanıyla yazılan, karanlığın mürekkebiyle mühürlenmiş bir hikayenin aktörleriydi. Güç, para ve şöhret; bu şeytani topluluğun gözünde yalnızca birer araçtı, ama gerçek amaçları, insan ruhunun en derin karanlıklarına hükmetmekti.”
Görünen tarafları buydu.
Görünmeyen kısmı kan donduran cinstendi. Şeytana ruhlarını satan birer projeydiler. İntikam onlar için kaçınılması güçtü. Zevkleri uğruna masumlara acımazlardı. Her masumu birer deney olarak görür, acımasızca kullanıp, en sonunda yok ederlerdi. Onlar için emir yüksek yerden geliyordu. Ruhları satılıktı. Oluşturdukları dehşet, masumun çığlığında son bulurdu.
Sorun şu ki ; bu sessiz çığlıklar hiçbir zaman duyulmadı. Seçkinler hep savunmasız anda, tıpkı canavarlar gibi geceleri ortaya çıkarlardı.
|
Breakıng Poınt "kırılma noktası"
Köye gitmek için yola çıkmıştı Hector.
Yakıt almak için durdu merkete gitti.
Kapıyı kilitlediğinden emin oldu.
Geri döndüğünde sağ koltukta bir kadın çantası vardı. Çantayı açtı ve Kanlı bir el fotoğrafı ve tarih gördü birde yazı yazıda şöyle yazıyordu:
"geçmiş olsun elin nasıl oldu"
Tarih te "22.30"u gösteriyordu yani bu akşamı. Ne demek oluyordu bu?
|
Gölge(Bu kitabın tamamlanmış hali Wattpad'de mevcuttur. Yakında basılacak)
İntikam neydi? Soğuk yenen bir yemek mi? Unutmak mı? Peki ya affetmek? Saye`ye göre sadece bir oyundu. Ama sonu ölümden bile daha tehlikeli bir oyun, belki de bir kumar. İkiz kardeşine yapılan zorbalıkların intikamını almak için and içen Saye, kardeşinin gölgesi olup tüm yapılanların bedellerini ödetebilecek miydi? Peki bu intikamı alırken insanlığından vazgeçecek kadar kendinden vazgeçebilir miydi?
Lütfen beğenip, yorum yapmayı unutmayınız :)
.
.
.
Koltukta oturmuş bir ayna misali kendisini izliyordu sanki.
Ona bakarken aynaya bakmış gibi hissediyor, bende dışarıdan böyle mi gözüküyorum diye merak ediyordu. Sarı saçlarını örmeye çalışan, boncuk gözlerine rimel süren kardeşini uzun uzun izledi. Her bir kirpiğine dokundurduğu rimelin fırçasını tutuşunu izledi. Kesinlikle dışarıdan böyle gözükmediğine emin oldu. Kardeşi çok daha nazik, sevecen, yardımsever ve insan canlısı bir kızdı. Kendisi ise biraz daha soğuk, aykırı ve insanlar tarafından sevilmeyendi.
Peki kendisine dış görünüş olarak neredeyse birebir benzeyen bu kız nasıl oluyordu da dışarıdan bu kadar farklı gözükebilirdi?
|
Kelebek Mezarlığı (Tamamlandı)
✨WATTPAD ROMANCE TR OKUMA LİSTESİNDE✨
“Kelebek kuşun acılarını gören yeryüzündeki tek canlıydı.”
Luna aşkın en can yakan kısmının aslında ayrıldığı gün değilde kavuştuğu gün olduğunu anladığında hayatı ellerinden kayıp gitmişti. Aşk onu ölümün kucağına bırakmış kalbinde atan kelebeklerin ölümüne neden olmuştu. Kalbi kelebek mezarlığına dönen Luna’ın kalbinde intikamının alınması gereken binlerce kelebek vardı. Bu kelebeklerden biri de oydu. Namıdiğer Profesör…
O, Mahşer denilen suç örgütünün lideri ama aynı zamanda da örgütü içten çökertecek olan kişiydi. Onlar kelebek mezarlığının intikamını almak için bir araya geldi. Onlar karanlıktan korkup da karanlığın kendisi olmaya geldi. Bu hikaye Lu ile Profesör’ün hikayesi. Bu hikaye beyaz kuşun ve onun beyaz kelebeğinin hikayesi.
“Affetmek büyük bir erdemdir Lu. Ancak bir şeyi sakın unutma. Her insan affedilmeyi hak etmez. Tıpkı kalplerimizi kelebek mezarlığına çevirenler gibi…”
|
PATRONA -İntikamın Doğuşu-
Adalet, yüzlerce yıl geçmişin aksine, artık piramidin üstündekiler için dönen bir çarktı. Çoğu zaman adaletin yerini bulmadığını zaten biliyordu. Ama hiç adaletsizliğe uğramamıştı.
Edilen tehditlere boyun eğip susanlar, korkularından yaşadıkları haksızlıkları görmezden gelenler, benim onlarla uğraşmaya gücüm yetmez deyip pes edenler. Yanlış kararlar, yeniden görülen davalar, sonuçsuz kalan suçlamalar...
`Adalet geç de olsa mutlaka gelir` diye düşündü ömrü boyunca. Ama Kayalık Cinayeti Soruşturması sonunda olanlar, adaletin; güç, para ve şöhretin gölgesinde kaldığını öğretti ona acımasızca.
O günden sonra mavi olan gözleri zalimliğinden koyuldu. Karşısındakine bir hiç gibi bakan, intikam için her şeyi yapacak kararlılıkta olan ve insani duyguların zerresini barındırmayan lacivert gözlere sahipti artık.
Adalet o duruşma günü, faillerini herkesin tanıdığı kişiler tarafından katledilmişti. Adalet o gün, gücü elinde barındıranlar tarafından darağacına asılmıştı...
Artık adaleti kendi sağlayacaktı. Artık adaletin patronu o olacaktı.
[Kurgu tamamiyle şahsıma aittir. Alıntı yapılıp kaynak belirtilmemesi ve çalınması durumlarında hukuki süreç başlatılacaktır.]
|
İnfial
"Tek bir yasak var ölemezsiniz! O zaman başlıyoruz .Görev 1..."
----
Hızlı hızlı adımlarken kulağımda onun sesini duydum. Ölümcül bir saklambaçtı bu. O saydı ben nefes nefese tamamladım.
Bir
Ruhum kir
İki
Kayboldu seninki
Üç
Onu bulmak güç
Dört
Bütün günahları ört.
Beş
Seçtin onu eş
Altı
Gözlerimi kapattı
Yedi
Bekledi
Sekiz
Geçmişten eskiz
Dokuz
Artık sıkılmaya başlıyoruz
On
Son
Bağlantı kesildi. Bu sefer gelen ses arkadaşımındı.
"Sana tek başına gitmemeni söyledim. Budalalık bu!"
"Çok geç!"
Hızlı adımlarım karşımdaki kişiyi görmemle durdu.
"Onu buldum!" Şaşkınlıkla dudaklarımdan firar eden kelimeler boğazımda düğümlenmişti.
"Ne!" Birkaç saniyelik sessizlikten sonra endişeli bir ses tekrar kulağımı tırmaladı.
"O burada..."
"...çıkın ikinizde hemen oradan çıkın çabuk!"
Sırılsıklam olmuş halimi umursamadım. Kulağımda bana bağıran arkadaşımın sesi artık çok uzaktan geliyordu. Yavaş yavaş ona yürürken ayaklarım beni zar zor tutuyordu. O da bana benimkinden daha hızlı adımlarla yaklaşmaya başladı. Aramızdaki sadece bir mesafe değildi yıllardı acıydı...
Tam ortada buluşup göz göze geldiğimizde dudaklarından bir kelime döküldü lakin tam o sırada kaderin cilvesi olsa gerek büyük bir şimşek çaktı. Kelimesi fısıltıya dönüştü. Dudaklarını okuyamadım. Yağmur sesimizi bastıracak derecede yağıyordu. Ona ne dediğini soracakken gözlerimin önünde bir perde belirmişti. Başım döndü, dengemi sağlayamadım. Görüş alanım bulanıklaşmıştı. Bana neler olduğunu anlayamıyordum. Onun bakışları mı değişti? Çok bulanıktı ayırt edemiyorum fakat bu gördüğüm korku mu? Sırtımda bir sızı hissediyorum bedenim beni tutmuyordu yere düşerken beni tutan parmakları hissettim. Birlikte mi düştük? Sanırım bilincimi kaybediyorum. Ona sormam gerek ne demişti?
|
SABIKALI (FRANCO)
Bir Sage Taylors romanı...
Kasabaya yeni taşınan Daniella küllerinden doğmaya çalışırken, eski bir oteli de hayata döndürmek istiyordu.
Ailesine ait bu yer onu yeni ve iyi bir şeylere başlatmış olacak ve geçmişi ona unutturacaktı.
Ancak hayat ona en kötü esprisini henüz yapmamış gibi kasabanın en varlıklı ve tehlikeli ailelerinden De Lucaları karşısına çıkarmıştı.
Bu tıpkı yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibiydi.
Oysa Daniella en büyük tutulmayı parmaklıklar ardındaki Franco ile karşılaştıklarında hissedecekti.
Geçmişinden kaçan güçlü bir kadın...
Geleceği olmayan karanlık bir adam...
Birlikte güneş ve ay gibiydiler...
Gece ile gündüz...
Çünkü birini içine çekmeye çalışan karanlık, diğerinin tüm dünyasıydı.
|
Gizemli Kayıplar : Korkunç Mesajlaşma 4
Bu kurgu ve içeriği tamamen bana aittir.
Sizler için hazırladığım Korkunç Mesajlaşma`nın 4. serisine hoşgeldiniz.
Gizem dolu olaylar, sırrı çözülmemiş cinayetler ve çok daha fazlasını içeriyor...
Tüylerinizin ürpermesine,
HAZIR MISINIZ?
|
Sessiz Çığlık
Tunç, sıradan bir dedektif değil. Kayıplarının gölgesinde boğulan, alkolle unutmaya çalışan, her gün biraz daha çözülen bir adam. Ama şehirde işlenen yeni bir cinayet, onu tekrar gerçeğin sert yüzüyle karşı karşıya getiriyor. Genç bir tekstil işçisinin ölümü, elit bir iş kadınının evinde bulunmasıyla daha da karmaşık bir hal alıyor. Asistanı Elif`in desteğiyle cinayetin gizemini çözmeye çalışırken, Tunç`un zihnindeki sessiz çığlıklar giderek daha güçlü yankılanıyor. "Sessiz Çığlık", sadece bir cinayeti değil, geçmişin yaralarını da deşecek bir hikaye.
|
Beyaz suikastçı
"Birbirini öldürmek için tutulan iki Katil"
Ben beyazım.
Siyah kadar yalnız.
Mavi kadar sonsuz.
"Tanrı evreni yaratmadan önce sonsuz bir boşluk vardır derler ya seni o boşluğa sakladım ben seninle ben...insanlar sonumuz geldiğini sandığında ve biz ise o boşlukta birbirimize sarılıyor olacağız.
sen ve ben sonsuzluğa hükmedecegiz daima`
saçımdan tırnaklarına kadar sizlamistim o gün bedenim agriyordu.
kanıyordum.
gökyüzü hiç olmadığı kadar kasvetli ve dünya bir o kadar dardı sigamiyorudm.
her aldığım nefes son nefesimmis gibi göğsüme batıyordu...
her aldığım nefes son nefesimmis gibi göğsüme batıyordu..
sanki...sanki ruhum bedenimi terk ediyor da ölümün sancısını çekiyordum...
|
MASKENİN ARDINDAKİLER
Emniyet güçleri tarafından aranan, ülkenin başına bela olmuş, maske takarak tüm suçları işleyen bir seri katil grubu.
Canlı veya ölü bir şekilde yakalanmak hiç bu kadar kötü olmamıştı çünkü bu grubun iki türlü de eline geçmek, Cehennemde yer edinmek gibiydi.
.
Peki, bir maske gerçek yüzünü ne zamana kadar saklayabilirdi?
Ya da maske takmadan gerçek yüzlerini saklayan insanlardan kendini nasıl koruyabilirdin?
Hangisinin daha tehlikeli olduğunu yaşayarak görecektik!
|
SUÇLULAR VE MASUMLAR
"Ravensbrook kasabası, sırlarla dolu gölgelerin ardında bir karanlık saklıyor…"
Kasabanın sakinliği, ardında sakladığı sırlarla her an patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Ravensbrook`un sessiz sokaklarında art arda işlenen üç cinayet, tüm kasabayı korkunun pençesine düşürür. Amber ve Rosa ise kendilerini bir anda bu karanlık olayların merkezinde bulurlar. Kardeşler, birbirlerini korumaya çalışırken, Amber`in geçmişin izleriyle boğuştuğu ve Rosa`nın onu karanlıktan uzak tutmaya kararlı olduğu bir mücadeleye girerler.
Ancak Amber`in gördüğü gölgeler ve duyduğu sesler sadece zihninin oyunları mı, yoksa kasabanın derinliklerinden yükselen karanlık bir gerçek mi? Cesetler birer birer bulunurken, Ravensbrook’un derinliklerinde gizlenen sırlar yüzeye çıkmaya başlar ve Amber, korkularıyla yüzleşip kardeşinin son sözlerindeki şifreyi çözmek zorundadır. Her adımda artan gerilim, gerçeği ortaya çıkarma çabasını daha da zorlu hale getirirken, herkesin hayatta kalamayacağının işaretlerini vermektedir.
Gölgelerin içinde saklanan katili ararken, her bir adımda tehlikenin derinleştiğini ve kasabanın sırlarının daha da karanlıklaştığını hissedeceksiniz. Ravensbrook`ta hiçbir şey göründüğü gibi değil. Hazır mısınız?
|
İzafi
Benliğimdeki Rönesans`ın içinde daima bir Orta Çağ vardı. Ve ben bunun farkındaydım. Babam da öyle! Fakat diğerleri değildi. Önder de öyle! Büyük bir hata yapmış Orta Çağ`ımın kapısında duran nöbetçiyi öldürmüştü. Böylelikle kapı açılmış ve ikimiz de geri dönüşü olmayan bir yola girmiştik.
|
SUÇ ORTAĞIM
Her gece tam 00.00`da gelen bir ihbar ve ardında bırakılan bir ceset… Sol bileklerinde gizemli harflerle işaretlenmiş kurbanlar ve peşinde iz bırakmayan bir katil… Dört kişilik bir polis ekibi, bu acımasız cinayetlerin arkasındaki sırrı çözmek için karanlık bir yolculuğa çıkar. Ancak bir gece cesetlerden birinin cebinden çıkan bir not, ekibin içindeki sinsi bir ihanetin varlığını ortaya koyar ve güvenin, en beklenmedik anlarda nasıl parçalandığını acımasızca ortaya koyar.
Artık bir yandan katili yakalamaya çalışırken bir yandan da aralarındaki hainin kim olduğunu çözmek zorundadırlar. Güvenin her an sorgulandığı bu ölümcül oyunda Mira Aksoylu, hem karanlık bir suçluya hem de giderek derinleşen bir ihanet labirentine karşı tetikte kalmak zorundadır.
Cinayetlerin ardındaki sır perdesi aralandıkça, ekip kendini giderek derinleşen bir kargaşanın içinde bulur. Her ipucu, daha büyük bir tehdidin kapısını aralar ve belirsizlik, her birinin ruhunu adım adım çürütür. Katil kim? Hain kim? Her şey gün yüzüne çıktığında, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
|
Üvey abim bir mafya
Üvey abiniz mafya olsaydı nolurdu?
1.289 suçtan aranan bir yer altı mafyası
|
ZEMHERİ
"Burada hayat kurtaramazsın. Burada herkes zaten ölü."
"Umut olduğu sürece hayat devam eder." Kaşları alaycı bir ifadeyle havaya kalktı. "Umut." Dedi komik bir şey söylemişim gibi. "Hiçbir şeyi kalmayanların son tutanağıdır."
Doğruydu. Elimdeki son şey umuttu. "Senin de elinde hiçbir şey kalmamış doktor hanım." Dedi, beynimin içindeki ses onun dudaklarından dökülüyordu. "Senin gibi mi asker." Dedim acımı örtbas etmek için alaycı bir ifade takınırken. "Bilmem." Dedi tok bir sesle. "Ben birileri yaşasın diye ölmeyi kabul eden tarafım. Benim umudumda hayatımda bir mezar taşı değerinde."
|
CSI Etkisi (+18)
*Bu kitapta +18 Ögeler bulunmaktadır.*
"Psikopatların ve suçluların birden fazla özelliği vardır. En önemlisi de çok iyi yalan söyleyebiliyorlar. Hatta o kadar iyi yalan söylüyorlar ki bir zaman sonra kendileri de o yalanlara inanmaya başlıyorlar."
--
Bir polis memuru olan Ada, geçmişinde gerçekleşen cinayetleri gün yüzüne çıkartmak için cinayet büroya geçer. Ve orada Özgür Kahraman`la birlikte cinayetleri çözerek suçluları alt etmeye çalışır.
İlk vakası da genç bir kız olan ilkokul öğretmeni Sare Soydan`dır.
Genç kızı kim öldürmüştü? Bu cinayetin ardında kimler vardı?
Bu cevapların hepsi CSI Etkisi`nde...
"Unutma, hiç bir suç cezasız kalmaz..."
|
KARANLIK
İnsan durur mu hiç? İnsanın sevdiklerini elinden almadan. Eğer aklınla hareket edersen doğru insansın. Ama etmezsen o zaman gerçekten insansın.
Kılıç darbesiyle yere yığılan bedene baktı kral. Yağan yağmurla birlikte akan kan etrafa yayılıyordu. Kral hiç olmadığı kadar düşünceliydi. Her şey tek tek gözünün önünden geçti. Kraliçe ettiği teklifi kabul etmemişti, o ise anlık öfkeyle ona hiç beklemediği anda indirmişti darbeyi. Ağlama sesiyle daldığı düşüncelerden sıyrıldığında yüzleştiği gerçekle bir kez daha parçalandı kalbi. Annesinin başında yere çökmüş uyandırmaya çalışıyordu. "Anne uyan." Bir yandan eliyle göz yaşlarını silmeye çalışıyordu küçük çocuk. Yağan yağmur onun göz yaşlarınıda alıp toprağa karıştırıyordu. Kral kandan temizlenmek üzere olan kılıcına bakıp yere attı. Pişman olsa da artık her şey için çok geç olduğunun farkındaydı. Ağlayan çocuğun yanına eğilip elini onun omuzuna koydu. Çocuk bu ani dokunuşla hızla ayağa kalktı ve annesinin katiliyle karşı karşıya geldi. "Annemi sen öldürdün!" Öfkeli bakışları adamın kırılan kalbini daha da parçaladığında sesini çıkarmadı. "Sen biliyor musun?" Krala daha çok yaklaştı. "Çocukların her laneti gerçekleşirmiş." Hıçkırıklarının arasından devam etti. "Lanet olsun ki tüm soyundan gelen benim gibi annesiz kalsın." Kral çocuğun kollarından tutup onu sarstı. "Sen ne diyorsun çocuk?" Kralın sorusunu yanıtlamadan hızla onu itip annesinin başına oturdu. Fakat çocuğun bilmediği bir şey daha vardı. Eğer bir çocuk lanet ederse o lanet ona da bulaşırdı. Çağlayan yağmur devam etti. Kral durdu, küçük kız çocuğu ise annesinin başında çaresizce ağlamaya devam etti...
|
DOLUNAY ÇOCUKLARI ~Geçit
Birbirinden bağımsız dört kişi mi?
Hayatın yellerinde savrulan, esen rüzgara kapılıp bir araya gelen dört yabancı...
Hayır onlar yabacı değiller, yıllar önceki gecenin özenle seçmiş olduğu dört çocuklar.
Bir dolunay gecesi doğan dört çocuk, evet o gün, o çocuklar için seçilmişti.
Kayra Kuzgun, Akasya Efşan, İlgiz Işık, Baturay Çevik...
Tesadüfen gittikleri restoranta yedikleri yemek sonrası yürüyüşe çıkan dört kişinin, dolunay karanlığında etrafını ışıklar kaplayan küçük külübeye yaklaşmasıyla, her birine ayrı ayrı açılan kapıdan, bilmedikleri bir cinayet ortasından bulunmaları mı?
Tesedüf yoktur kader vardır...
"Siyahın taht kurduğu hayatımda yeni bir renk mi?"
~KAYRA KUZGUN~
"Lal birinin çığlık atmasını istemek mi?"
~AKASYA EFŞAN~
"Gölgesine güvenmeyen birinden güven beklemek mi?"
~İLGİZ IŞIK~
"Konuştukça ruhu iyileşen birinden susmasını istemek mi?"
~BATURAY ÇEVİK~
Wattpad kullanıcısı olarak burda bulunmaktayım.
|
TABLO
Attığı her adımla büyülenen Merih kafasını kaldırıp uzunca baktı etrafa. İçerisi sıcak ve nemliydi. Ama güzel kokular geliyordu burnuna. Gölün hemen ardında gördüğü çiçeklerle o güzel kokunun nereden geldiğini anlaması uzun sürmedi. İçerisi yeşillikler ve çiçeklerle kaplıydı. Bir seraya benziyordu. İlerledikçe başta rengarenk olan çiçeklerin ardından kıpkırmızı çiçekler karşılamaya başladı onu. Merih dikkatlice bakmaya çalıştı. Daha önce hiç görmediği bir çiçek türüydü bu çiçekler. Ve gittikçe daha da sıklaşıyor her yeri sarıyordu. Tek kelime dahi etmeyen Alçin nihayet durduğunda Merih de durdu. Doğruca Alçin`in sırtına bakarken Alçin yönünü hafifçe ona doğru döndü.
"Korumanı istediğim annem ve kardeşlerim işte bunlar."
Merih`in çatık kaşları düzeldi. Yavaşça birkaç adım daha atarak Alçin`in yanına geldiğinde durdu. İçinde bir şeylerin koptuğunu hissederek yutkunurken soru soramadı, hiçbir şey söyleyemedi. Yalnızca şaşkınlıkla bakıyordu. Çünkü tam karşısında duran şey mezarlıktan başka bir şey değildi.
|
0% |