Bizim aşkımız, rüyalarımda başlayan; zamanın sınavından geçerek en derinlerimize ilmek ilmek işleyen büyük bir sevdaydı.... Yolun sonunda ise elimizde kalan,
Kaybolmuş bir bakış, koparılmış bir gülüş olacaktı.
Bir kaza... Yeni bir dünyaya uyanış.... Destansı bir aşk...
Kader, bazen aşkın en büyük sınavıdır. İki ruhun zaman ötesinde kesiştiği noktada başlayan bir aşk hikayesi... Zamanla kaderin çizdiği yolun kıyısına savrulan bu iki ruh daha güzel kavuşmaların baş kahramanı olacaktı.
Mesafeler bitecek ve biz seninle kavuşmanın en güzelini yaşayacağız sevgilim...
Bu hikaye kesinlikle bir hayal ürünüdür. Bilimsel ve tarihi bilgi içermemektedir.
Hikaye yer yer argo, şiddet, küfür içermektedir.
Bazı kısımlarda yetişkin içerik barındırmaktadır. 18 yaş üzerine uygundur.
İki avcunu yan yana getirip içleri yukarı gelecek şekilde açtı. Ellerini genç kıza doğru kaldırıp gülümsedi. "Kalbini avcun gibi düşün. Her şey sığmaz değil mi?" dedi genç kıza merakla bakarken.
"Evet sığmaz"
Selim daha fazla gülümseyip avcuna baktı. "Küçük olduğu için yanlızca bir kuş sığar, bir serçe ya da bir kelebek ne diye adlandırırsan işte. Bu kuşu yanlış kişiye uçurmamak lâzım değil mi?". Kübra soru karşısında anlamaz gibi kaşlarını çattığı halde başını aşağı yukarı salladı.
"Şu zamana kadar yaptığım en doğru şeylerden biri de kalbimde ki kuşu doğru kişiye uçurmak oldu." Selim içine bir nefes çekip elini cebine attı. Cebinden küçük bir kolye çıkarıp tekrardan avuçlarını birleştirdi. İki avcunun ortasında kalan kolyenin ucunda mavi küçük bir kuş vardı.
Kübra`ya uzatıp konuştu. "Umarım kalbimden uçan kuş kalbine konar Kübra."
Genç kız içinde ki dürtüye engel olamasa karşısında ki gence sarılacaktı. Kübra`nın gözünden bir damla firar ederken silmedi aksın gitsin istedi. Sağ elini açıp Selime doğru uzattı, eline bırakılan soğuk küçük metale gülümseyerek baktı. "O kuş yerine konup kurulalı aylar oldu"
[ Kapak tasarımı kendi şahsıma aittir. ]
🌫
Sustum satırlarca,
Kalemim konuştu sayfalarca.
Zarif bir ruh, siyah bir hayat. Kapkara gece birgün Ayın ve yıldızın ışığının farkına varırsa ne olur? Karanlık yalnızca arka plan; asıl önemli olan, o karanlığa rağmen parlayan yıldızların ışığıdır. Siyah Gül`ün geceye olan kara sevdasıydı, ona rengini veren. O, gecenin derinliklerinde kaybolmuşken bile, içindeki ışıltıyı asla yitirmedi. Bir gece, yıldızların en parlakları bir araya toplandığında, Siyah Gül bu ışıkların altında oturdu.
O an, karanlıkta kaybolmuş olan ruhu, bu yeni ışıkla yeniden doğuyordu. Zamanla, bu gece ve yıldızlar, Siyah Gül`ün hayatındaki en değerli hatıralara dönüşmeye başladı. Çünkü sevdasını bulmuştu gece de. Gece ona, sevdasını getirmişti. Artık o, sadece siyah bir hayatın sahibiydi; ruhunun zarafetini ve sevdanın ışığını bir araya getirerek, karanlığın en derin köşelerinde bile parlayabilirdi.
Cinayetin çözümü için zengin ailenin konağına şoför olarak giden komiser Batur evin kızı Fuşya`ya aşık olur. Bu aşk öyle büyür ki Komiser Batur`u mesleğinden edecek duruma getirir. Fuşya, Batur`a şoför olarak parasız bilip aşık oldu. Batur ile olmak için alıştığı hayat düzeninden tereddüt etmeden vazgeçmeye razıdır. Sadece sevdiği adamla olsun yeterdir. Ama Batur`un komiser olup en şüpheli olan babasını tutuklamak zorunda kalırsa bu aşk devam edecek midir?
Not: Tüm hakları şahsıma aittir. Çalınması veya çok benzerinin yazılması gibi durumlarda tüm hukuki süreçler başlatılacaktır.
İstanbul’un her bir köşesinde ard arda cesetler bulunmaya başlanır. Tüm ülke ayağa kalkar.
Herkesde korku ve panik hakimdir. Birbiriyle alakası olmayan bu insanları birbirine bağlayan tek şey kanlarında ne olduğu saptanılamayan tuhaf bir maddedir…
İstanbul’un bir seri katili mi var?
Katil kurbanlarını nasıl seçiyor?
Maktüllerin kanlarında bulunan bu madde ne?
Komiser hızla odaya girdi.
“Başkomiserim maktülü araştırdık.”
“Eeee kimmiş? Neciymiş?”
“Başkomiserim bir bilgiye ulaşamadık.”
“Anlamadım?”
“Başkomiserim, maktülün ne adını bulablidik ne ailesini ne de işini. Adamın hiçbir yerde kaydı yok. Hiçbir mobese kamerasında gözükmüyor. Sanki hiç doğmamış, sanki hiç yaşamaış gibi. Sanki…sanki bu dünyadan değil gibi…”
Kaçmak istiyordu. Kendisine yaklaşan kişinin tehlikeli biri olma ihtimaline az önce duyduğu gök gürültüsünden daha fazla korkuyor ve bir an önce kaçmak istiyordu. Ama ellerini yere bastırıp kalkmaya çalıştığında son derece güçsüzleşen bedeninin koşmaya takati kalmadığını anladı.
"Hanımefendi?"
Kulaklarına ulaşan sesin ardından görüş alanına kocaman siyah botlar girdi. Güçlükle ayağa kalkıp başını ağır ağır kaldırdı. Genç bir adam, yağmurda ıslanıp ıslanmadığına aldırmadan endişeli sayılabilecek bir yüz ifadesiyle kendisine bakıyordu. Çatık kaşların altındaki ela gözler, araba farının ışığı altında parlarken; hayatına kabus gibi çöken başka bir adamın mavi gözlerini anımsayıp yeniden yırtıcı bir korkuyla bağırmak istedi. Fakat sanki sesini bile yitirmişti.
Önce genç adamın montundan akıp giden su damlalarına ardından da kendisine tereddütlü adımlarla yaklaşan iri botlarına baktı. Sadece tek bir adım geriye gidebildi. Vücudundaki uyuşukluk artıyor, başında nabız atması gibi zonklayıp duran o ağrı şiddetleniyordu. O, bir adım geriye gider gitmez adamın botları son kez çamura batmış, başka bir adım atmaktan çekinmişti. Duraksayan adımlara bakıp bu adamın kötü biri olmadığına hükmetmek istedi. Ama karşısındaki bir yabancıydı ve ona ne kadar güvenebileceğini; doğrusu güvenip güvenmemesi gerektiğini kestiremiyordu.
Bu kitap varlığın içinde ki yokluğu anlatıyor, var olan bir hayatın nasıl yok olduğunu
Olduğunu düşündüğü aşkın aslında hiç olmadığını
Yüzündeki gülücüklerin aslında sahte olduğunu anlatıyor.
Kısaca bu kitap olmayan bir hayatı o hayatın icinde sıkışıp kalmış bir küçük kız çocuğunu anlatıyor...
Gecenin bir yarısı korkusuzca elinde kütüğü savuran kadın ile göz göze geldiğimiz an aşık olmuştum O kadın kim miydiO kadın savrulan bir gemiydi Ben ise onun için isterse liman, ister huzurlu dalgalar olacak adam🎶 "Simsiyah gecenin koynundayım Yapayalnız.."
Aşkından kaçarak gitti şehre komiser olarak hatta TEM komiseri olarak dönen ve aşık olduğu adamla tekrar karşılaşan NEVRA AÇA GÖKMEN ile işinde son derece başarılı özel kuvvetler askeri CENGİZ HAN ÇEBİ`nin hikayesi.
Kan akardı toprağa, toprak vatan olurdu aşk ise harap...
"Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır."
"Selam Komiser Hanım. Sizin burada ne işiniz var? Bildiğim kadarıyla bu müze hafta sonları kapalı. Yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum?"
Soğuk nefesini boynumda hissettiğimde ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu adam nasıl buldu beni? Ben ne kadar da sessiz(!) ilerliyordum halbuki. Bir anda önüme çıkmasıyla attığım ufak çaplı çığlığımı kesmek amacıyla bir eliyle ağzımı kapatmıştı, diğer eliyle de ellerimi bileklerimden kavrayıp onu itmemi engellemişti. Her şey şaka gibiydi. Şaka gibi bir gün...
***
Instagram: taediumvitae.r
Not: House Of Wax(Mumya Evi)`dan esinlenilmiştir.
Hiç bilmediği bir olayın içinde kendini başkarakter olarak bulup kendi adaletini sağlamak için tüm benliğinden vazgeçen öğretmen Leyla Yılmaz
Adalet için doğru adımlar atan ,olayların karmaşasında doğru olanı bulmak için gölgesine bile güvenmeyen Komiser Asaf Kayaalp
Tek bir gerçek...
İki farklı görüş...
İki ortak düşünce...
Birbirinden habersiz doğrular...
Tek amaç gerçeğin peşinde...