Alex, fırtınanın şiddetli uğultusu ve yağmurun amansız hücumu altında başını gökyüzüne kaldırdı. Şimşekler, gecenin karanlığını yırtarken gökyüzünde açılan boşluklar, içindeki fırtınayı da gün yüzüne çıkarıyordu. Gözyaşları, yağmurun damlalarına karışıp belirsizleşirken içindeki derin pişmanlık, her bir yağmur darbesiyle daha da yoğunlaşıyordu. Kafasını kemiren tek bir soru vardı: "Her şeyi değiştirebilir miydim? Yoksa en iyi son bu muydu?"
Milyonlarca yıldır gezegeni dengede tutan, ayakta tutan bir grup vardı. Kaizen, artık gezegen zorlu bir sürecin eşiğindeydi. Zamanın Varisi, gizemli yetenekleriyle gezegenin kaderini değiştirecek ve bilinmeyen sırları açığa çıkararak kendi yolculuğuna başlayacaktı.
"Güzel seviyorsun," dedim gözlerine bakarak.
"Güzeli, güzel seviyorum," dedi.
İnsan yeni bir hikâyeye, biriyle tanışarak ya da yeni bir yere giderek başlarmış. Benim hikâyemde ikisi de vardı.
Gittiğim yeni şehirde tanıştığım adamla hikâyem başladı.
Teğmen Emre Kurt...
Zümrüt yeşili gözleri beni her defasında büyülüyordu. İçine çekildiğim derin bir kuyuydu sanki. O derin kuyu bende keşfetme isteği uyandırıyordu. Bana doğru attığı her adım bir diğerinden daha güçlüydü ve kaçmamı imkânsız hâle getiriyordu. Sonunu göremediğim o kuyuya gözlerimi kapatıp, kendimi bırakma isteğim gün geçtikçe artıyordu.
Askeriyede öğretmenlik yapmaya başladığımda, başıma geleceklerden bihaberdim. Abimin de görev yaptığı bu askeriyedeki öğretmenlik görevi, içerideki haini bulmam için bir araçtı. İçimizde, kapalı kapılar ardında, ihanet eden biri vardı. Açtığım her kapı bir diğerine çıkarken; o kapılardan birinde
onu bulmaktan korkuyordum.
Tüm yeraltı dünyasını yok etme yemini etmiş bir kadın ve gözleri önünde öldürülen babasının intikamını almak isteyen adam.
Ailesi bir bir yok olmuş , en son kardeşinin ölümünü tadan acılı bir abla ve yetim büyüyen bir çocuk.
Mazide yaşanmış , üstü örtülmüş , hayatta kalabilmek için gizlenen sırları deşen iki insan ; seneler önce aynı yemini etmiş iki insan birbirlerinin kaderi olduğunu fark ederler.
" Bu beni yaratan sendin abi. " ~ Suna BAYSUNGUR
" Belki sende başka birinin İstanbul`usundur. " ~ Batuhan KIZILTAN
Yazgı gece yarısı çatı katında sesler duymuş ve yukarı çıkmıştı. Karşısında gördüğü manzara onu şok etmiştir. Babasının en yakın arkadaşı olan Kaya`nın yanına gönderilmiştir. Babası yüzünden öksüz kalan Yazgı`yı Kaya`nın gıcık oğlu Tugay`ın sabır sınavı beklemektedir.
Yazgı`nın bu yeni hayatında aşk peşini bırakmayacak, çok hasar verecektir.
Yüzyılın kışı diyorlardı o seneki kışa... Yabani, bir kısrak gibi kişneyerek şahlanmış da şahlanmış alabildiğine hoyratça esiyordu poyrazı karayeli...
Buzdan geceler hüküm sürerken, biri vardı yatağında ter döken. Onun adı anaydı... Yüreğine matem çökmüştü oğlu, her anacığım dediğinde. Ayağı taşa takılsa oğulların ve kızların, ne zaman anacığım deseler; her bir kelimenin hecesi kanatlanıp yol bulur ve anaların yüreğine konardı...
Uyku tutmamış sabaha kadar, yasa bürünmüştü Emine kadın. Oğlu, ateşler içinde "anacığım" diye inledikçe, anasının yüreğine kızıl oklar saplanmıştı.
Biri daha vardı rüyasında kabuslar gören. Ahmet`i can evi, mahremi, sürekli kendisinden kaçıyordu... Sabah olup uyandığında bedeninde bir ağırlık vardı, elinde olsa yataktan hiç çıkmazdı. Emektar elleriyle gözlerini yokladı, gözleri hala ıslaktı. Bu yaşlarda neyin nesiydi? Sabaha kadar rüya görmüş ve rüyasında ağlamıştı ama gözlerindeki ıslaklık sanki gerçek gibiydi...
Şehir ışıklarının altında bir kafe, iki yabancının hayatlarını değiştirecek geceye ev sahipliği yapar. Elif ve Murat, tesadüflerin bir araya getirdiği bu gece boyunca derin bir bağ kurarlar. Ancak, aralarındaki bu özel bağlantı, geceyi tehdit eden karanlık bir tehlike ile sınanır.
"Aşkın en bordo haliydi bizimkisi..."
Mutluluğun peşinden koşarken ayağım takılıp dizlerimin üstüne düştüğümde küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladım. Tam o sırada beyaz atlı olmasa da yeşil kamuflajlı bir adam çıktı karşıma.
İlk başta siyah botları takılmıştı gözüme. Başımı kaldırıp masallardaki gibi yüzüne baktığımda ne de uzun gelmişti boyu. Güneşi tam arkasına alan prensimin yüzüne düşen gölge, ondaki güzelliği saklasa da, o ela gözlerini görmemek için kör olmak gerekirdi. Kaşları çatık uzattığı eliyle, sert çehresi merhametini saklamak istese de, ben çoktan görmüştüm göreceğimi. Büzülen dudaklarımla, dolan gözlerimi kırpıştırarak baktım gözlerine. Tereddütle eline uzattığım elimi sıkıca kavradığı anda hiç pişman olmadım tuttuğum için ve hep iyi ki dedim...
Hayalleri ile birlikte izmire gelen aden başına geleceklerden habersiz bir binbaşına kaptırır kalbini. Bu hikeyede senden bir parça var geçme.
Ben Aden , Müzik Öğretmeni Aden yıldırım. Yeni bir başlangıç yapmaya İzmire atandım.
İstanbulu ve yaşadıklarımı ardımda bırakıp geldiim buraya yeni bir sayfa açmaya , yada yeniden doğmaya. İstanbula aşığım ben derdim önceden. Ben istanbula aşık değildim , bir yere aşık olamazsınız oradaki insana olursunuz. Kendiniz nereye ait hissederseniz orası sizin eviniz , yuvanız olur . Peki ben bulmuş muydum yuvamı ? Bunu birlikte göreceğiz.
Aşk mı ? Kötü bir şekilde kapattım kalbimin kapılarını ve kimsenin açmasına izin vermedim uzun bir süre
Onu görene kadar. Rüzgar… Bu adam beni delirtmişti. Hayır hayır mecaz anlamda demiyorum gerçekten delirip hastaneye yatırıldım.
“Rüzgar : üzgünüm Aden hanım sizi gördüğüm ilk günden beri gözüm diğer kadınların fiziğiyle ilgilenmeyi kesti.
-Öncesini inkar etmemeniz ne hoş binbaşım dedim samimiyetsiz bir tebessüm ile.
-Rüzgar bak seninle açık konuşacağım hatta buradan çıktıktan sonra pişman olacağım belkide söylediklerimden, ama son konuşmamız olduğunu varsayıyorum. Ben içimde seni anlamlandıramıyorum. Ben seni kendimle bile konuşamıyorum. Beni görmediğin hafta İstanbul’a gittim ailemin yanına ve yola çıktığımda kalbim sıkıştı içim acıdı benim. Ben İstanbul’dan İzmir’e yerleşirken bile böyle bir acı yaşamamıştım. Sen benim yüzüme bakmadın ya, ben o sıra senin yüzünü, gülüşünü ezberlemekle meşguldum. O şarkıyı da seni düşünerek söyledim. Ben gecelerce tanımadığın birini sevebilir misin sorusunun cevabını aradım. Ama bize yazılan buydu binbaşı bu kadardı demek şarkıda söylediği gibi sana ben hummalı gizler büyüttüm söyleyemedim. Şimdi ise geç kalınmışı konuşmanın bir anlamı yok.”
Rüzgar : Hayır hoca hanım o kadar kolay değil. Geç kalınmışı konuşmayalım zaten gel baştan başlayalım. Yapma hoca hanım yapma. Bak herkesin karşısında titrediği adam senin karşında yalvarıyor sana. Yapma .”
Hikayenin devamında sizce kalbinin kapılarını açmış mıdır Aden ? Buyrun beraber öğrenelim.
Ben Divane. Resmiyette Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı`nın ortak personeller ile eğittiği, vatanın birliği ve bütünlüğünü bozacak her türlü eylem ve söylem karşısında edindiğim donanımlar ile gerek savunmada gerekse saldırıda her türlü koşula ayak uydurabilecek düzeyde yetiştirilmiş üst düzey güvenlik personeliyim.
Ben Divane. İşin özünde babasının gözünü dahi kırpmadan büyük bir gururla devlete eğiltimesi için teslim ettiği, çocukluğunu, ergenliğini, tüm hayallerini vatanı uğruna ölümünden sonrasına saklayan, bunların yanı sıra kendisi gibi başka çocukların da babasız kalmaması için her an savaşmaya hazır, oyuncakları mermiler, bombalar olan o çocuğum.
Ben Divane. Sevdiklerimi ve sevdiklerinizi korumak için buradayım.
060723
"O Doğu`ysa ben Batı`ym."
"O siyahsa ben beyazım."
Diye haykırdı genç kız. Fakat bu cümleleri kurarken bu hikâyenin aslında Doğu`yla Batı`nın kavuşmasını, siyahın beyaza karışmasını anlattığını bilmiyordu. Öğrendiğinde ise hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Çünkü çoktan kendi hikâyesinde hem kazanmış hem de kaybetmiş olacaktı.
Kaybetmek de kazanmak da daha önce onun için hiç bu kadar zevkli olmamıştı.
Hırsızlık çetesinin liderinin verdiği iftara katıldım çünkü "Mübarek gün de bu kadar günahımız yeter" demiş ve tüm mahalleyi iftara çağırmıştı ta ki iftar sonunda herkesin cüzdanı ve telefonu çalınana kadar.
Her şey böyle başlarken hırsızın benim telefonumu geri göndermesi tamamen şaşırtıcıydı.
Bir anda kolumdan tutulup sandalyemden kaldırılmanın verdiği sinirle adamın suratına bi yumruk geçirdim.
Adam silahıyla havaya ateş açtığında kafede ki insanlar çığlık çığlığa kaçarken arkalardan biri silahını bana doğrultup "Bir hamle daha yapayım deme"
Evet yine kaçırılmak üzereydim ve bu sefer beni kurtaracak biri yok diye düşünüyodum.
𝕂𝕚𝕥𝕒𝕓ı 𝕤𝕖𝕧𝕖𝕔𝕖𝕘𝕚𝕟𝕚𝕫𝕕𝕖𝕟 %𝟙𝟘𝟘𝟘𝟘 𝕖𝕞𝕚𝕟𝕚𝕞 𝕓𝕚𝕣 𝕜𝕚𝕥𝕒𝕡 𝕚𝕝𝕜 𝕓𝕠𝕝𝕦𝕞𝕖 𝕘𝕠𝕣𝕖 𝕪𝕒𝕣𝕘ı𝕝𝕒𝕞𝕒𝕪𝕚𝕟 𝕔𝕦𝕟𝕜𝕦 𝕤𝕖𝕧𝕖𝕔𝕖𝕜𝕤ı𝕟ı𝕫. 🎀💖𝕔̧
Anlaşmalı evlilik yapmak zorunda kalan Ophelia Violet Rayne , ünlü iş adamı Santana Elijah Ulrich ile geçirmesi gereken 365 günü vardı. Bu yolculuk onun için hiç kolay olmayacaktı karşısında ki adam İngiltere’nin en ünlü iş adamının veliahtı ve aynı zamanda zengin züppesi bir playboydur.Ophelia bu evlilikle nasıl Başa çıkacaktı? Onu okuyup hep beraber göreceğiz. kitap tamamen şahsıma aittir tek bir cümlesini dahi bir kitapta görürsem yasal işlem başlatmaktan çekilmeyeceğim.
Sadece bir gecede değişmişti hayatım, bir gece bir saat, tüm hayatımı değiştirmeye yetmişti. Beni katil etmeye bile yetmişti...
Annem ve babam sadece bir gece içerisinde kopmuştu benden. Bir tarafım yarımdı artık. Şimdi ise birileriyle tamamlamaya çalışıyorum o yarım kalmışlığı.
Hep onların intikamını almak için çalıştım, ama alamadım. Belkide şimdi ise başkalarının intikamını alarak içimi soğutmaya çalışıyordum.
Ben artık elleri kanlı, katil biriyim. İğrenç bir insanım. Adaleti sağlamak için avukat olmuştum, yasadışı işlerle uğraşanları içeri attırmak için uğraşıyordum, ancak kendim yasa dışı işlere bulaşmıştım.
Bir kere yaptımmı devamı bir sökük gibi gelmişti. Artık elimde ki kanı ise kimse temizleyemedi.
Ben, Avukat İlke Yaman değildim. Ben köpeklere adalet tasması takan bir katildim.
!!!DİKKAT!!!
Bu kitap; cinayet, kan, +18 içerikler bulundurmaktadır
Sibel, neşeli bir lise öğrencisidir. Okula yeni gelen öğretmenin okuldaki zorba kesim ile samimiyeti dikkatini çeker. Öğretmen ve zorbaların ortak konusunu bulmaya çalışır. Gitgide çamurlara batan Sibel burada yeni bir kimliğe bürünür.
"Damla," diye fısıldadı. "Hayatımdaki tek güzel şeysin. Hayatımın kendisisin." Elini açıp avcuna dökülen çiseleyen damlalarını bir müddet bekledi. Sonra avcunu kapattı. "Ben de seni böyle avcuma aldım, bir daha da açmam elimi."
"Açma," dedim. "Ben çok üşürüm yoksa. Avcunun içi sıcacık, Toprak."
Gülümsedi alayla. Ya halime ya haline. "Cehennem ya, ondandır."
Melek, üniversite okumak için İzmir`deki köhne bir mahalleye taşınır. Mahalleyi yöneten Karahan Çakır`ın dikkatini çeker, ancak onlar melek ve şeytan kadar farklıdırlar. Kara, onunla anlaşmak için ortak bir yol seçer. Kitaplar...
"Kara bana hoş geldin demişti ilk olarak. Öyle başladı onunla karalara bürünmemiz.
Şeffaflarımı çekip alacaktı,
öyleyse bana da hoş bulmak düşecekti."
Peri Padişahının Kızı, annesini kaybettikten sonra içinde bulunduğu elit çevreye uyum sağlayamamaya başlar. Kendini yavaş yavaş toplumdan soyutlar. Aitlik algısını yitirir ve yirmi birinci yaş gününde intihar etmeye karar verir. Ancak hayat, onun kararlarını kökünden değiştirecek bir plana sahiptir.
Kara Vezir, terk edilmiş bir inşaatta yaşıyordur. Geçimini sağlamak için ufak teslimat işleri yapan; aşka âşık olduğunu iddia eden sıra dışı bir kişiliktir. Günlerden bir gün, kendisini aşka bağlayan kızın intihar edeceğini öğrenir. Eğer kız ölürse Kara Vezir aşktan kopacağı düşüncesine dayanamaz ve yıllardır uzaktan takip ettiği kızın hayatını kurtarmak için perde arkasından çıkar.
Peri Padişahının Kızı ve Kara Vezir ’in yolu bir çatının kenarında kesişir. Bu kez, Prensesi Beyaz Atlı Prens değil, Padişahın sağ kolu olduğunu gösterirken aslında Padişahın kuyusunu kazan Kara Vezir kurtaracaktır.
“Dinle beni Kara Vezir. Nefes alıp verdiğin mühlet, klasik satranca benzer. Önce sen hamle yaparsın. Sonra hayat hamle yapar. Hayat hamlesini çoktan yaptı. Şahı korumazsan mat olmana az kaldı.”
Bensu, babası ile birlikte bomba patlamasında şehit düşerek Güneş tekrardan öksüz kalmıştı.
Koruyucu babası ve kardeşi ile tek kalan Güneş, Bensu`nun iki emanetini sahip çıkarak büyür. Kız kardeşi ve mesleği. Güneş büyüdükten sonra Bensu`nun mesleğine ele alarak Hakkari`ye atanır.
Hakkari`ye atanmasından 5 hafta sonra teröristler tarafından kaçırılır. Hakkari`de görev yapan Ateş timi ise, Güneş`i kurtarmak görevini alır.
Güneş`in öğrencisi olan Alphan`ın babası, Ateş timin komutanı ve yüzbaşı Pars Erdinç ise, Güneş`i kurtarır. Pars, oğlunun öğretmeni ile tekrardan karşılaşınca hikayeleri sonsuz olacak derecede kaderde yazılmıştı.
Aslında hikaye, iki yetimhane çocuğu bir hayat üzerinde olan bir hikayeydi...